17 Aralık 2015 Perşembe

2016'ya bir hayli yaklaştığımız günlerde milongalara uzun süre ara vermek durumunda kaldım. Bazen farklı yaşamsal yolculuklar her zaman yaptığımız aktivitelerin yerini alıyor ve bizleri değiştiriyor. Elbette hayatta nice yaşamsal yön ve seçenek var ve her biri insanın yaşam akışını farklı bir yola çeviriyor.  Bu da yaşamda farklı ritmleri ve gelişimleri oluşturuyor!
Son iki aydır kişisel anlamda beni en çok tatmin eden şey doğa oldu aslında. Yaşadığımız savaş dolu dünyada soluk alamaz bir hale gelmişken, sürpriz bir seyahatle ruhuma yeniden dokundum, bambaşka insanlarla tanıştım, sıradışı pırıltılar yakaladım ve kendime ait daha nice özsel ifadelerle yeniden buluştum. Doğanın kucağındayken ne kadar mutlu, huzurlu, dingin ve muhteşem hissettiğimi tekrar hatırladım, deneyimledim. Zeytin ağaçlarının muhteşem atmosferi, şelale seslerinin şifa verici nitelikleri, gecenin karanlığında beliren sayısız yıldızın yarattığı büyüleyici etkileşimler, hayvanların, bitkilerin, denizin, gökyüzünün, meyvelerin benzersiz güzellikleri beni farklı hislerle doldurdu. İstanbul'a döndüğümde de bu nedenle olsa gerek oldukça değişmiş hissettim. Kalabalıklardan uzaklaştım ve kendimle daha çok buluşmaya zaman ayırdım. Sanırım bu vesileyle ruhumu daha da özgür kıldım.
Kasım Ayı boyunca sadece bir milongaya giderek, kendi yaşamımda milongasal bazda bir rekora imza attım. Ayda sadece bir milonga deneyimi benim tarihimde pek nadirdir zira! :-)
 11. Yılının Kutlama'sında Point Otel'de muhteşem dostlarımla ve tangoseverlerle sayısız danslara ve eğlenceli sohbetlere uzandığım şahane bir gece yaşadım. Bu tat bütün ayı dolduracak kadar güzel hisler verdi bana belki de ve diğer  milongalara katılamadım. İerleyen günlerde de seyahatlere ağırlık verdim.
Aralık Ayı'na geldiğimizde geçen hafta iki milongaya gittim. Perşembe Günü Para Bailar'a geç gitmiş olsak da, Dj Yüksel'in tatlı tandalarıyla  tüm tango dostlarımla bol bol dans ettim, anın büyüsünü doyasıya soludum.
Ertesi günün " 11 Aralık Dünya Tango Günü" olması sebebiyle Otra'da Tangesta orkestrasının büyülü ezgileriyle ve tandalarıyla o günün manasını, hakkını verircesine kendimi tangonun ritmine, tutkusuna ve aşk dolu dokunuşlarına teslim ettim. Sayısız uçuş, sınırsız kıpırtı tüm bedenimden ve ruhumdan ortamın sinerjisine aktı ve bütün varlığımla beni kendimle yeniden buluşturdu. Dolayısıyla müthiş bir geceyi daha benim için anlamı çok büyük dostlarımla yediğim enfes yemeğin ve özlem dolu sohbetlerin tınısal anılarıyla tamamladım.
Yeni haftamızda da henüz milongalara akamadım ama şehrimde adeta bir turist edasıyla tango dışı şehir hayatını deneyimlemeye odaklandım. Arkadaşlarımla müzeleri gezmenin, yemek muhabbetlerinde lezzetlere gömülmenin, güzel içeceklerle buluşmanın, tatları sindirmenin dibine vurduk, Cafe keyiflerinde renkli anlara ulaştık, ev pikniklerinde dünyayı yeniden yarattık ve lezzette, sohbette, paylaşımda sonsuzlulara uzandık. Gördük ki tango biz var olduğumuz sürece tüm tutkusuyla ve aşksal pırıltısıyla ruhumuzdan dünyaya sınırsız akıyor ve hepimizin "abrazo"larının buluşma noktalarında doyasıya yaşanıyor. Yani içimizdeki renkli ritmler, heyecanlar olmadan tango tango olamıyor, bomboş bir akıntı haline geliyor...
Tango yapacaksak da bu dansa aşık olmak anlamını daha da net belirliyor sanıyorum. Daima bu dansa, tangonun müziğine ve dünyasına aşık olmak aslolan yegane güç ve yeti oluyor. Yani yıllarımı dolduran tango ruhumu beslemeseydi şayet, bir dakika içinde yer alamazdım. Bu nedenle, yaşam deneyimimde birlikte uçuştuğum ve ruhuma dokunan tüm dostlarıma, tango aşıklılarına teşekkürlerimi sunmak isterim. Onlarla bu beni büyüleyen ve geliştiren buluşmalar olmasaydı tangoya dair hiçbir şey içimde filizlenemezdi. Onlarla paylaşımlarım vesilesiyle de içimde nice ürünler filizlendi ve evrensel ritmin  sonsuzluğunda ve aşksal merkezinde toplandı.
Anları sonsuzluğa taşımak amacıyla, tangonun ritmini kalp ritmlerimizle buluşturan her eşsiz milonga deneyiminde yeniden kenetlenmek dileğiyle dostlarım.  Sizleri sevgiyle selamlarken pek yakında görüşmek dileğiyle diyorum! :-)

30 Ekim 2015 Cuma

Bambaşka keşifler, idraklar içinde bu dünyada olduğumuz aşikar. Bu sabah uyandığımda bir şeyden tekrar o kadar çok emin oldum ki,
Yıllarım geçmiş ve hala tangoya ilk andaki kadar aşığım, ilk adımlarımdaki kadar heyecanlı, ilk milonga hislerimdeki kadar kıpırtılıyım. Tangoda ilk yıllarımdan itibaren uçmayı öğrenmesem de, çünkü o zamanlar doğru adım atmaya, hareketleri doğru yapmaya odaklı oluyorsunuz ki dans edebilesiniz, bunun ötesine geçtikten sonra açıldığınız "abrazo"yla bütünlüğün uçusuz bucaksız yoğunluğuna ulaşıyorsunuz. Müziğe karşı gerçekten duyarlıysanız da gerçek manada bir trans ve uçuş yaşıyorsunuz. Gerçekten hayatımın belki de en büyük şansı bu. Çünkü bu uçuşu ne para, pul getirebilir, ne sonsuz zaferler, hedefler, istekler. Ruhun iç dinamiğinden, ansal merkezinden gelen bir büyü ve gerçeklik gibi.. Geçek manada bir ruhsal yolculuk ve aşkın merkezi gibi bunun hissi benim için. Sosyal dansın  içimdeki en büyük yankısı da bu!
En azından bu hayattan bir gün göçüp gittiğimde, her tangonun merkezinde, kalbinde uçtuğum anda sonsuzluğa ulaştığımı biliyorum,  çünkü sonuna kadar deneyimledim, tüm yoğunluklarıyla, duygularıyla... Bazı parçaları delice sevdim, bazı partnerlerimle en yüksek bulutlara eriştim, bazı dostlarımla sonsuzluklar içinde çok çok engin yolculuklar ettim, bazı milonga atmosferilerinde kalbimin ritmini ve sınırsızlığını dinledim. Yeri geldi hasta oldum ve tangoya gittim iyileştim; yeri geldi moralim bozuk oldu, tangoya gittim sevdiğim arkadaşlarımın enerjisi ve tüm danslarım beni mutlu etti; yeri geldi kafa dağıtmak, işten sıyrılmak istedim tangoya gittim özgürleştim, bazen keyifle flört ettim, yeri geldi tüm koşturmalardan yoruldum ve tangoda sadece dansa, müziğe ve üzüme kendimi teslim etmek istedim, ettim ve rahatladım. Tangoya her ruhumu hissettiğim, kalbimi, enerjimi ifade edebildiğim boyutuyla bir kez daha aşık oldum, sözcüklere yetmeyecek oranda tutku duydum ve delice,  tüm iliklerime kadar. sevdim tangoyu. Hatta sevmenin çok öte boyutlarına da uzun yıllar vasıtasıyla daha da net, yoğun ve bol idrakla ulaştım ve her adımımla daha da büyüdüm ve kendimi buldum bu dünyanın içinde, onu hissettim. 
Kuşkusuz herkesin her dünya içinde yaşadığı, hissettiği, algıladığı şeyler bambaşka. Sadece eğlence, iş, ya da hobi olarak görenler de olabilir tangoyu belki. Benim içinse tangoya asla sadece hobi denemez, çünkü insanın tüm yaşamını himayesine alır;  sadece iş kesinikle denemez çünkü kalp ruh sadece ticareti bilmez; sırf eğlence denemez çünkü binbir çeşit duyguyu tangoda yaşarsın, hüzün de duyarsın, delice coşku da, aşk da hissedersin, şefkat de, mutluluk da, adrenalin de yaşarsın. Sonsuz duygu hisseder ve duyumsarsın Yani aslında kendi kendime bu dünyada nasıl hafızalarda kalırdım diye sorduğumda, sosyal dünya içinde tango ve üzüm derdim. Elbette bireysel ya da çok yakın ilişkilerimde de bilenler denizin ve okyanusun hayatımda ne denli yoğun yer teşkil ettiğini bilirler. Her tür denizi yaşarım, yaşadım bu nedenle hayatın ne fırtınasından korkarım, ne dingin sularda sonsuza dek yaşamayı tercih ederim. Doğası olan, doğadan gelen, varolan şeyleri arzularım ve deneyimlerimle öğrenirim. Çünkü yaşam ve içindeki her şey benim için öğrenimdir. Tango da, çünkü ruhumun çıkmasına olanak sağlayan bir ifade, dil bu dans ve müzik.
Dün Cumhuriyetimizin 92. yılını büyük bir coşkuyla kutladık, çok çok sevdiğim, sıcacık bulduğum bir milongada. Son yıllarda almadığı kadar yara alan cumhuriyetimiz ve demokrasimiz adına kendi açımdan sayısız danslar ederek bu hürriyete borcumu ödemek istedim. Oldukça şanslı bir kişi olarak iyi bir aile içinde dünyaya gelebildiğim, Türkiye'de bir çok kadından farklı  ve Batılı normlarda yetiştirildiğim, yurdumda cumhuriyetin ve özgürlüklerin hepsinin vasıtasıyla kendi düşüncelerimi üretebildiğim, eğitim alabildiğim ve kendi memleketimde rahatça, özgürce tango yapabildiğim için ve Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'e her dansımla şükranlarımı ilettim. Ne büyük bir şey işte demokrasi, hürriyet, gelişim, gerçek medeni eğitim ve seçim özgürlüğümüz. Çünkü şu an tangoyu hayatımdan çıkarın, geriye belki yine çok şey kalır ama aynı ben olabilir miydim. Bu dünyaya bir anlamda ömrümü vermişim. Dolayısıyla Para Bailar'da muhteşem bir elektrik hissi, güzel süslemeler, bayraklar ve hoş bir kalabalık vardı. Dj Halil'in lezzetli tandalarıyla ettiğim tüm danslarımda translardan translara kapılırken,  Alper'in keyboard'ı ile operacı bir arkadaşın sesi eşliğinde canlı cortinalar dinlemek,  bale dansçısı bir kadının performansında sessel olarak yankısıyla özellikle Carmina Burana vurgusu ve Pelin ve Miguel çiftinin olağanüstü bulduğum üç parçalık performansı, inanılmaz  sıradışı, renkli ve bambaşka figürleri, oluşturdukları hisleri ile gece üçlere kadar muhteşem bir kutlama yaşadım. Yanımda beni gülmekten komaya sokan tatlı arkadaşlarım ve  ettiğim tüm çok güzel danslarım bugünümün ışıltısı oldu yine ve güne başlarken  böyle  coşkulu bir nefes alabildiğim için yine şükrettim, başta memleketime, çok sevdiğim şehrime ve sonra da cumhuriyetimize...
İlelebet sonsuza dek yaşasın, yaşatalım ve hep dansla, tangoyla, valsle, swingle, salsayla ve tüm dans çeşitleriyle, müzik eserleriyle, sanatla, bilimle, yaşamla ve bilgiyle, kültürle kutlayalım. Bizim nefesimiz 29 Ekim 1923 sayesinde var ve tüm damarlarımızda da bu bilgi net olaraka kalıcıdır. Ne mutlu bize ki, bunun değerini bilenlerdeniz ve bunu korumaya hayatımızı adamışız!
Aslında kutlamaların ilki de Portofino Larespark milongasında başlamıştı. Cumhuriyet Balosu niteliğindeki milongada son dakikada hangi milongaya gideceğim çelişkilerini içimde yaşasam da çok doğru bir tercih yapıp Larespark'a geçtim. İçeride ışıl ışıl, şahane bir atmosfer vardı ve Dj Mihran'ın Ata'mızın konuşmalarını kaydetmiş olduğu cortinaları ise beni derinden etkiledi. O kadar anlamlı, o kadar muhteşemdi ki...Bunu deneyimlediğim tüm olağanüstü danslarımla daha da güçlüce yaşamak ve güzel dostlarımla yine harika sohbetlere uzanmak, pistte Cumhuriyet Bayramı'na nezaketten şıklık yarışına girmiş tüm dansseverle aynı ortamı ve tangonun içimizde yarattığı olağanüstü coşkuyu yeniden doyasıya hissetmek nasıl mıydı....?
Tek kelimeyle muhteşem ve mana, coşku dolu bir geceydi!!
Salı Günü ise dolunay ritüeline mi gireyim milongaya mı gideyim derken yurdumun tüm nadide üzümleri bana enerji verdi ve soluğu La Cumparsita milongasında aldım. Yine hoş bir kalabalık içine süzülürken ve Dj İbrahim'in hoş tandalarıyla lezzetli danslara uzandık, Eşref'in minik doğumgünü dansında onun yeni yaş coşkusuna dahil olduk ve bolca dans ederek, çok iyi dans eden dansçıları zevkle izleyerek geceyi tamamladık. Orada da yine cumhuriyet alevi ve coşkusu doyasıya hissedildi. Hafta cumhuriyet haftasıydı malum! :-)
Ve sonra bugüne geldik. Birazdan Milongahane'ye geçip ne yaşadıklarımı bir kaç saate buraya aktaracağım ve dünü de tüm keyfiyle yaşadığım için şimdi aktarıyorum,
Benim için yine muhteşem bir geceydi, gece üçlere kadar doyasıya, çok kaliteli danslar ettim. Elbette beni uçuran son tanda Fulvio. Salamanca ve her zamanki gibi  ruhumu her daim yeniden canlandıran Pugliese tandası bir yana harika  dans hislerine ulaştım. Güzel hoş bir kalabalık içinde en başta huzur ve sevgi hissettim. Sonra iimdeki rahatlık tınıları eşliğinde  tandalar arası hoş geçişler...Sevdiğim dostlarımı gördüm, hoş sohbetlere ulaştım ve bir milongayı daha tüm coşkusunu hissederek anılarıma kazandırdım, ayaklarımı mahvettim ve bundan tuhaf bir  şekilde yine güçlü haz duydum. Hatta Bora'yla bir sohbetimize değinmek istiyorum. Dün tüm arkadaşlar sohbet ediyorduk dedi ki,
"Dansçılar dans ederken mutlular, etmezken mutsuz. Yani istedikleri şey çok basit aslında. Dans etmek ve güzel, kaliteli danslarla canlanmak...Oysa dünyada savaşlar var. Dansçılar savaşmaz işte..." vs
O kadar doğru buldum ki, evet bizler dans ederken ve uçarken mutluyuz arkadaşlar çünkü o zaman bütünlüğün ve aşkın, sevginin kalbindeyiz. O yüzden ne mutlu ki, mutluluklarımız bambaşka nedenler için...
Bu hafta ve geçen hafta o denli ritmli duygular hissettim ki, yaşamı gerçekten derin soluklarıyla hisseden insanlar için hem mucizeler çok güçlü, hem kayıplar çok yoğun hissediliyor. Daha önce de belirttiğim gibi hayatımda çok yakınlarımı erken yaşlarda kaybedip, bunun acılarıyla fazlaca mücadele etmek zorunda kaldım. Yaşamda sevdiğim birini ilk kaybettiğimde, ölümün ne olduğunu bilmiyormuşum bile, çünkü hep birilerinin bir yakını vefat ederdi bizler de başsağlığı belirtirdik, o da hissetmeden, çünkü yaşayıp, hissetmeyi bilmediğimizden olduğu içinmiş...
Ölümü insan ne zaman mı biliyor, öğreniyor derseniz,
önce bu yaşamda ölümü hissetmek mi derdim, yoksa evinizden birinin, en yakınınızdaki arkadaşınızın ya da akrabanızın alınmasını  ya da onları bu hayata elveda demesi mi bilmiyorum ama şunu biliyorum, yaşamı da her an öğrenerek biliyorum ve ölümün sarsıcı dokunuşunu da gayet net hissediyorum, onu da  kısmen biliyorum. İkisi içiçe zaten. Yaşam bir soluğa, ölümse bir anlık çizginin ötesine bağlı. İşte yaşadık demek için gerçekten tüm yoğunluğuyla yaşamak ve olgunlaşmak benim için mühim. Yoksa hiçbir şeyi yapmış olmak için yapmak ya da yaşamış olmak için yaşamak hevesinde değilim. İçte aşk olmadan ne yaşamak yaşamak, ne de yaşam gerçek bir yaşam. Önce gerçekten doğmak mühim ve sonrasında da her daim yenilenerek yeniden yeniden ileri versiyon idraklara doğarak yaşamak isterim. Bu da güzel yaptığınız doğrularınız kadar, yaptığınız hatalarla ve yanlışlarla da mümkün. Çünkü özünde yanlış yok, idrak var. Yani yıllar önce izlediğim "The scent of a woman " filminin sözünü yine  kendime uyarladım. O filmde bir cümlede Al Pacino danstan çekinen yeni tanıştığı partnerine der ki, (Bu arada kör bir adamı canlandırır aktör,  yani kadının endişe duyması çok doğaldır! :-) )
"No mistakes in tango, not like life."
Ve ben de kendime uyarladığım versiyonla derim ki,
"No mistakes in tango, just like life."
Yaşama sanatımız dansımıza ve karaketerimiz kurduğumuz bütünlüklere dair her iletişime yansır. Bu nedenle pistlerde özümüz müzik olduğu için daha da belirgindir. Müziğe kapılırsanız o öz daha belirgin yansır, kapılmazsanız da hazin bir şekilde silikleşir..
Dans içimizden fışkıran bir güçtür, ışıktır, ifadedir. Hepinizle bugünümüzde ve gittiğimiz tüm milongalarda görüşebilmek dileğiyle. dostlarım, sevgiyle kalınız!***

26 Ekim 2015 Pazartesi

Tangoda kadın erkek ilişkileri tüm kültürleri bir kaç nüansta nasıl da birleştirmiş. Dün çok sevdiğim bir milongada Uzakdoğulu iki milongueroyla dans ederken bunu düşündüm. Hatta bütün yabancı dansçılarla ettiğim dansları da düşündüm akabinde. Nasıl da ortak bir dil kurulmuş, sanki tüm kültürler arasında bir köprü gibi bu dans ve uyum dili. Bu nedenle sanatla, müzikle uğraşan insanlar uğraşmayalardan çok daha fazla dünya insanı oluyorlar aslında. Çünkü iletişimler buluşuyor ve köprüler hep inşa ediliyor müzik vasıtasıyla ve özel anlarımız da hep dostlarımızla sevgiyle, mutlulukla kutlanıyor. Böyle hoş anlarda coşkumuzu paylaştığımız için hep şanslıyız.Dans ederken farklı bir yoğunluğa ulaşıyor ve ruhumuzu bambaşka renkleriyle ve frekanslarıyla yansıttıyoruz. Dans insanları bu nedenle hem olgunlaştırıyor, hem güzelleştiriyor ve ışıl ışıl parlayan bir hale getiriyor. Zaman zaman her miloguera(o) bazen ortamlarda huzursuzluk hissedebilir. Bunu hepimizin içindeki derin hassasiyetlere bağlıyorum aslında. Çünkü müziğin ve bütünlüğün olduğu yerlerde insan kalbi daha kırılgan olabiliyor. En taş ve ego fatihi görünümlü dansçı bile içinde farklı dinamikler, hassasiyetler barındırabilir. Bu nedenle bazen kırılır, üzülebilir, öfke duyar ya da olumsuz  tepkiler sunabilir. Özünde hep farklı hisler ve ihtiyaçlar aradığından. Hepimiz de bu vesiliyle ve tüm enerjimizle birbirimizi etkiliyoruz. Anlık tepkilerimizin ötesinde, birbirimizle daha kapsamlı bir genişlikte ve derinlikte tanıştığımız, buluştuğumuz zaman gerçekten muhteşem dostluklara erişebiliyoruz çünkü hiçbirimiz sadece anda belirmiyoruz, yaşam boyu olgunlaşarak, büyüyerek ve yeni idraklara ulaşarak yeni günlere bizi daha da güçlü yansıtan kapsamlı adımlar atıyoruz. Birbirimize gıcık olduğumuz da oluyor, kanımızın kaynadığı da. Çünkü insan olarak her tür duyguyu ve düşünceyi içimizde barındırabiliyor, bazen minik ya da kocaman hatalar yapabiliyor ama bazen de olağanüstü paylaşımlara uzanabiliyoruz. Bu nedenle  tangoda çok eşsiz insanla tanıştım ve çoğu gerçekten çok yakın dostum oldu ve tanışmaya da devam ediyorum. Yakınlıklar insana inanılmaz keşifler sunuyor, çünkü insanlara dair en gizemli ve ışıltılı yanları farkediyorsunuz. Bazen daha mesafeli ilişkiler de farklı boyutlarını gösteriyor tüm insanların. Aşk ilişkilerine gelince, her kişiye bağlı bambaşka realiteler gerçekleşiyor. Çünkü dans eden insanlar aslında aynı zamanda çok özgürlüklerine düşkünler ve bazen ilişkileri uzun soluklu yürütemiyorlar ya da birbirinden fazla etkilenebiliyorlar.  Elbette bu hep kişiye bağlı ve insanın olduğu her yer etkiyi de getirir. İnsanlar kendi yaşam algılarına göre deneyimler zincirine ulaşıyorlar. Tango dünyasında her insan kabul görüyor aslında. Tepeniz atık da olsanız, çok neşeli de olsanız, sevgi dolu ya da çok soğuk, mesafeli de, arıza da, gıcık da, pek tatlı da, marjinal de, pek bir normal de olsanız camiada kabul görüyorsunuz ve kendinize uygun bir ortam oluşturabiliyorsunuz. Bu gerçekten müthiş bir özgürlük ve tat. Bir de  tangonun ritminden mi, müziğinden mi bilmem ama her tanguera(o) nun hafif bir damar anı vardır. Biraz asabiyet ve keskin vurgular hepimizin artık genlerinde. Elbette yoğun aşk, tutku, coşku, merak, keşif güdüsü ve heyecan da. Kabul etsek de, etmesek de tüm duygularımızın içinde yüzüyoruz ve düşüncelerimizle de yol alıyoruz. Milongalar olmasa ne yapardım bilemiyorum, hepsinde bambaşka pırıltılar yakalıyorum. Dün Ponte olağanüstü bir tada ulaştı. Dj Serpil'in güzel tandalarıyla kendimizden geçerken Hakkı'nın doğumgününü kutladık ve tüm dostlarımızla muhteşem danslara, sohbetlere eriştik. Çok güzel anları yine doyasıya paylaştık.
Cumartesi Günü 333 milongasında daha farklı nüanslara açıldım. Dj Gogo'nun hoş seçkileriyle orada iyi ve yeni dansçı arkadaşlarla tango sohbetlerine ve adımlarına ulaştım. Uzun zamandır görmediğim bir iki milonguero ile uçuruken yeni tanıştığım ve onlarla dans ettiğimi için sonsuz teşekkürlerini sunan tangoya yeni dahil olmuş arkadaşlarla bu tango coşkularına ve pırıltılarına ortak oldum. Ne mutlu daha ilk adımdan itibaren bu coşkuyla bu dünyanın içine ilerlemek. Her zaman her seviyeden dansçıyla dans ederim hep dediğim gibi. Bunun başta bana kattığı derinlik çok başka ve gelişim de tartışılmaz. Zaten gece boyu oturmaktansa kaslarımın hareketine destek vermek de daha mantıklı. :)
Perşembe Günü Para Bailar milongası da çok keyifliydi. Dj arkadaşımızın beğendiğim tandaları eşliğinde Ezgi ve Derya çiftinin dört parçalık şahane danslarını izledik. Kadın leaderları kesinlikle hafife almayınız ve fikrimce Ezgi en iyilerinden biri. Mimikleri, adımları beni şoke etti. Çok şık ve zarif ve elbette partneri de çok başarılıydı, aralarındaki uyum da çok kayda değerdi . Tüm kadın leaderlara da ayrıca desteğim büyük. İki erkek dansçıyı çok izledik ama kadınları pek izlemedik bugüne kadar. Artık kadın ruhunun inceliklerini de farklı boyutlarıyla pistlere taşımakta fayda var. Her çalışma emektir, bu nedenle tüm leader milongueralara ve follower erkeklere de bol şanslar diliyorum. Farklı rolleri yaşamak dansta yetkinliği, empatiyi, boyutları, renkliliği ve gelişimi de getiriyor. Tanıdığım çok iyi dansçılar da var, ne mutlu ki ve her rolde eşsizler! :-)
Elbette "lead"de kadın kostümleri de fikrimce gayet hoş. Çünkü lead maskülen bir enerji değil benim için. Yani gayet feminen çizgiler de lead'e yakışır. Zaten bu konuda fikirlerimi bolca yazdım sosyal medyaya. Özünde dedim ki, biz lead'de erkeksilik mi görmek istiyoruz aslında. Yani feminen enerjiler yakıştırılmıyor mu...Ben şahsen çok yakıştırıyorum, özellikle de ilk leaderlarımız annelerimiz diye düşününce bu düşüncemden de yüzde yüz emin oluyorum. Üstelik istisnalar dışında iki erkeğin dansında, erkekleri follow yapsalar da kadını yansıtan kostümler içinde izlemiyoruz. Bir de erkekler kadınsılığı yansıtınca zayıf, kadınlar erkeksiliği yansıtınca güçlü mü oluyor?
 Bunu kültürel ve sosyolojik boyutta da irdeleyebiliriz diye de düşündüm durdum. Elbette Ezgi ile Derya'nın kostümleri şahaneydi. Benim buradaki vurgum "Feminen enerjiler de lead'e yakışır" dı sadece. Dilerim doğru ifade edebildim! :-)
Çarşamba Günü de harika bir milonguera toplantısı yaptık iki muhteşem kadınla, Zencefil'de yedik, içtik bolca sohbet ettik ve en mühim milonguera kuralını vurguladık. Bizim dünyamızda en mühim ve basit kural şudur,
"Milonguera(o) dünyasında masada konuşulanlar, daima masada kalır ve kalmalıdır."
Buna rağmen ne çok da dedikodunun döndüğü bir arenanın içindeyiz. Elbette dedikonuz yapılıyorsa, bunu yapanlardan daha şanslısınız. Çünkü siz yaşayan, dedikodunuzu yapanlar ise sizin yaşamınızı doğru yanlış konuşanlar olarak kalır. Yani nasıl zenginin parası züğürtün çenesini yorarsa, deneyimcinin farkındalığı da, yaşamayanın çocuksuluğuna dokunur. Minik değerlendirmeler ise kapsam dışı. O sağlıklıdır...:) Bizimki de böyle bir hikaye işte!
Ardından Portofino, Larespark milongası çok keyifliydi. Dj Gökhan'ın hoş tandalarıyla çok güzel danslara açıldım, yine uçtum, yine deli mutlu oldum ve ertesi gün Erman'ın güzel kareleriyle güne gülümseyerek başladım. Güzel bir tango fotoğrafı kadar o dansa dair hisleri insana bir kez daha yaşatacak başka ne vardır bilemiyorum. Tabii müziğin dışında...:)
Salı Günü de La Cumparsita milongasındaydım. Dj Burcu'nun çok güzel tandalarıyla muhteşem bir gece yaşadım. Çok kaliteli danslar ettim, Erdem'ciğimle bolca çay içtim ve haftalardır gerçekleştiremediğim Salı milongasını tadı damağımda kalarak yaşadım. Hayati ve Burcu'ya tüm evsahiplikleri ve güzel enerjileri için sonsuz teşekkürler!
Dolayısıyla dansla, tango aşkıyla dopdolu bir haftayı daha yoğun yaşayarak bitirdik ve ne mutlu ki nefes aldığımız anlar sadece öylesine yaşanan bir ömürden kesitler değil, aksine dibine kadar, tüm ritmlerine kadar yaşanan milonguera(o) yaşamlarından ibaret. Bazılarımız çok fırtınalı yaşıyoruz diye bazen yoruluyoruz belki ama, geçenlerde farkettim ki, yaşamlarında fırtına hissetmeyenler de mutsuz ya da tekdüzelikten şikayetçi. Fırtınalara dair her şeyi arzuluyorlar gibi bir izlenim veriyorlar bazen. İşte geçenlerde arkadaşlarla konuşuyorduk "o kadar da iyi mi yahu ritmler arasında çifte vuruşlara takılmak ya da havadayken yere çakılmak" vs dediğimde, bunu dinlediklerinde heyecanlanıp coşkuyla gülümseyenler gördüm ve şaşırdım kaldım ve anladım ki dans, sanat, müzik dünyasında fırtınasız hayat yok. Olmasa da itinayla yaşam sahibi tarafından yaratılıyor emin oldum!
O halde bazen fırtınalarımızın en şiddetli yerlerinde, bazen de tüm dinginlik dolu seslenişlerde birbirimiz farkedebilmek, anlayabilmek, sevebilmek ve her şeyden öte dansın, müziğin, evrenin kalbinde titreşebilmek dileğiyle...
Sizleri en çok dans ettiğinizde ve "connection"un, müziğin merkezinde hissettiğimde  daha çok seviyorum çünkü dans dediğim gibi insan ruhunun en güzel ışığını yansıtan en sihirli dünyalardan biri. Yine kalplerimizin buluştuğu ve gümbür gümbür attığı tüm merkezlerde buluşmak dileğiyle dostlarım!

19 Ekim 2015 Pazartesi

Uzun bir gecenin ardından çok geç bir kahvaltıyla güne başladım. Sevgiyle yaşadığımız dakikaların, saatlerin, tangonun eşsizliğinin, dün gece paylaştığımız müziğin enerjisi hala üzerimdeydi ve gün boyu gülümsettiler beni. Yaşadığımız anların büyüsünü arttıran şey, içimizde yarattığı güzel duygular ve böylece yaşamımız boyunca en güzelleri hafızalarımızdan silinmiyor. Sevdiğimiz her şey içimizde tekrar tekrar farklı normlarda filizleniyor, yeşeriyor. Yapmayı sevdiğimiz şeyleri ya da sevdiğiniz insanları düşündüğünüzde, hepsi başta algımızda değişirler, içimizde sıcacık hisler oluştururlar ve dönüşüm geçirirler, ardından bizleri de kapsayarak yörüngelerine alıp dönüşümlerine dahil ederler. Bizler de böylelikle sevdiklerimizle daima değişiriz.
Evrenimizde her şeyin bir yörüngesi ve çekim gücü var. Yani bu manada hepimiz birer mıknatısız ve yaşamımıza, varlığımıza etki edenleri, mucizeleri ve unik, farklı insanları çekiyoruz. Tango, yaptğımız aktiviteler, bazılarımıza göre deniz ve denize ait çok şey, dostlarımız, aşk ilişkilerimiz, ailelerimiz, iş hayatımız, eğitimlerimiz, seyahatlerimiz, bulunduğumuz, konumlandığımız yerler, nefesimizin kesildiği, merak duyduğumuz coğrafyalar, içsel sesimiz, empati potansiyellerimiz, birbirimizi sevme ya da sevmeme hallerimiz asla boşuna ya da nedensiz değil, hepsi bir çekim faktörünün ürünü ve hepsinin çok mühim misyonları ve akışları var. Dolayısıyla dostlarımızla, yenilendiğimiz, geliştiğimiz, mutlu olduğumuz yerlerde ve bazılarımız için milonga ortamlarındaki rondalarda, bütünlük dolu danslarımızda yaşama dair farklı nüanslara geçtiğimiz aşikar. Her birimizin yaşadığımız anlara yüklediği ya da o anlarda hissettiği şeyler bambaşka olsa da, kendi yaşamlarımızın bizleri olgunlaştırdığı kesin. Elbette istisna teşkil eden ve olgunluğun yanına bile yaklaşamayan insanlar var. Dilerim hiçbirimiz o konumda olmayız ve daima ilerler, kendimizi tüm yanlarımızla, renklerimizle keşfederiz. Olgunluk kendini tanımakla ve yargılamamakla mümkün başta. Sonrasında başkalarını da tanıma arzusu kazanabiliyor, yargılamak yerine anlama ve onları olumlu anlamda merak etme potansiyeline erişiyoruz ve nihayetinde de sevebiliyoruz. Açıklık sevmek için ön şart. Değişerek, gelişiyoruz ve sevgi bizi daima yeniliyor, yeniden oluşturuyor, ruhlarımızı birleştiriyor ve kalplerimizin ritmleri bizleri farklı boyutlara ulaştırıyor.
Severek yaptığımız şeyler elbette bizim için doğrudur. Her şeyi en manalı hale getiren şeydir sevgi çünkü. Örneğin ben tangoyu çok seviyorum. Sevmesem hafta boyunca kendime gelemezdim. Ne mutlu ki tüm içsel duygularımı yaşayabildiğim ve ruhumu iyileştirdiğim bir dünya sunuyor. İfade edebilme özgürlüğü insanı iyileştirir ve ruhsal açıdan huzura kavuşturur. İfade edememekse insanı mahveder. Bu nedenle nerede rahat kendimizi ifade edebiliyorsak, oralara akışlarımızı yoğunlaştırmak şart.  İfadelerimizle bizler, biz oluyoruz ve tango bunun tüm derinliklerini yaşamak, hissetmek, duyumsamak, deneyimlemek için şahane bir yol!
Haftam yine çok güzel milongalarla, coşku dolu paylaşımlarla geçti. Açılışı Perşembe Point'le yaptım. Harika bir kalabalık içinde, çok kaliteli danslarla ve DJ Ralph'in hoş tandalarıyla geceyi tüm sevdiğim dostlarımla tamamladım.
Cuma Günü Milongahane çok güzeldi. Öncesinde Neşe'lerle karşılaşmak ve harika sohbetlere akmak da milonga enerjimi yükseltti.
Gece yine çok keyifliydi, rahat koltuklara gömülürken Dj Ramo Gogo'nun güzel tandalarıyla oradaki tüm danskolik dostlarımla dans ettim. Pugliese tandasında ise dans edecek partner tam bulamamış ve ağlamaklı olmuştum ki Aydın halimi gördü acıdı ve benimle dans ederek hayatımı kurtardı. Kahraman milonguerolara ihtiyacımız hep çok fazla var bu alemde! ;)
Cumartesi Günü ise Ponte'de Minicik Maraton etkinliğimizde tatlı ortağım Hakkı'cığımla ve Ayşe'ciğimizin muhteşem varlığıyla renkli, huzur dolu bir gece yaşadık. Dj koltuğunu üstlendiğimiz gecede sevdiğimiz tandaları sıraladık, cortinalarda başta kendimiz koptuk ve bazı tandalarda dayanamayarak kendimizi pistte bulduk. Harika dostlarımız da bizimleydi, hasta olup gelemeyen ve bu duruma üzülenler ya da yurtdışında bize katılamayanlar da oldu ama bize yine de tatlı enerjilerini yolladılar ve neşemizi arttırdılar. Sağolsunlar, varolsunlar her daim enerjimi arttırıyorlar. Onlarsız hayatım çok boş olurmuş!
Dj koltuğunda olmanın en hoş yanına gelirsem, dilediğin parçaları sıralayabilme özgürlüğü oluyor ve "mıymıy" bulduğun hiçbir tandayı elbette listende barındırmıyorsun. Dilediğinde sıradışı tandalar ya da nuevo elektronikler de çalabiliyor, milongalarda farklı orkestralar seçebiliyor ve cortinalarda sınırsızlığa erişebiliyorsun. "Dos Ufos" bu manada benim için çok keyifli bir paylaşım yolu oldu, hoş o gün "Dost Ufos"tuk, Ayşe'ciğimiz de bizimleydi ama tandalarımıza devam etmemiz konusunda ısrar etti.. Başta müziği paylaşabildiğimiz için şanslıyız. Her şey öncelikle paylaşım ve sevgi için. Sonrası da renkli nüanslara doğru yolculuklar mutlak gerçeklik oluyor...
Dilerim çok sayıda, bambaşka stillerde Dj' ler de camiamızda soluk bulur. Geçmişten günümüze kadar bir çok genç arkadaşa bu konuda destek olmaya çalışmış, yaptıkları çalışmaları zevkle desteklemiş ve onların bir çoğunu oldukça başarılı bulmuşumdur. Aynılıktan kesinlikle haz etmediğim için, farklılıklara ve orjinalliklere ilgi, heves ve çok heyecan duyuyorum. İçimdeki güçlü motivasyon bu yüksek ritmlilik ve renklilikten geliyor. Orası yaratılıcığın merkezi benim için zira!
 Genç, yeni dansçıları da elimden geldiğince desteklerim. Başarılı olanlar da genelde içlerindeki tutku ve aşk potansiyeli ile azim, emek ve çalışma gücü sayesinde başarılı oluyorlar. Yaratıcılık da eklenince her şey pek bir kaliteli akışta oluyor.
Yaratıcılık neşeyle, coşkuyla, merakla, tutkuyla  gelen bir şey. Hiçbir yaratıcılığına yükselebilmiş  kişi sıkıntılı sıkıntılı çalışamaz. İç çocuğunu okşaması, onu canlandırması, eğlendirmesi şarttır. Bu nedenle sınırlı kategoriler hevesleri ve bir çok insanın yaratıcılığını da küt diye düşürür. Yeni nesil tangoseverler gümbür gümbür ve tüm özgünlükleriyle camiamıza katılsın istiyorum. Hem sıradışı, harika, renkli DJ'ler, hem muazzam dansçılar, hem olağanüstü orkestralar, gelişim odaklı eğitmenler ve mükemmele kilitlenmiş, kalite düşkünü organizatörler sayıca daha da çok artsın. Türkiye'mizde tangoya, sanata, müziğe dair her şey kat kat gelişsin ve bu konuda gururumuz da yükselsin!
Pazar Günü'ne gelince,  Pink Martini konseriyle günümü süsleyerek haftayı bitirdim. Elbette konser muhteşemdi ve "U Plavu Zoru" parçasında beni yine kendimden geçirdiler.
Ne muhteşem bir ekip Pink Martini. Hiçbir konserini kaçıramıyorum ve Volswagen  Arena da konser salonu için bir şahasere dönüşmüş. Yeme içme için konumlanmış Cafe'ler ve Restaurantlar da çok hoşuma gitti. Özdenciğimle yemeklerini tadımladık ve konsere bu dopingle geçip, coştuk. Ne mutlu bize!
Bir haftam daha, çok gri, huzursuz, acı yoğunluluklu günlerin, terörün çirkin temaslarının ardından tangonun, sevdiklerimin ve dostlarımın da sayesinde neşeyle, pek bir güzelce ve benim için manası muazzam paylaşımlarla geçti. Dileğim bu haftamızın da hepimize rengarenk pırıltılar, güzel kazançlar, başarılı çalışmalar getirmesi yönünde...Elbette şahane danslar, muhteşem tandalar ve enerji yüklü, dopdolu milongalar da yaşayalım!

Günün sonunu Mevlana'nın bir sözüyle tamamlamak isterim. Der ki,
"Kim olduğunu bilmek istersen, kimleri sevdiğine bak.."

Kim olduğumuzu sevdiklerimizle daha da iyi bilelim o halde diyorum dostlarım ve
sizleri sevgiyle, saygıyla, coşkuyla ve neşeyle selamlıyorum...***

11 Ekim 2015 Pazar

 Muhteşem bir sabaha uyanmıştım. Günlerdir yağan yağmurun yerini pırıl pırıl güneşli bir hava almıştı.  Öyle erken uyandım ki 10 Ekim sabahı ve çok mutluydum çünkü muhteşem bir milonganın enerjisi hala üzerimdeydi. Dostlarımla kahkahalara kapılmış, güzel tatlar yakalamış ve bütün enerjimi bitirircesine dans etmiştim. Sonra bir kaç işimle uğraştım. Öğlen saatlerinde Ankara'da barış mitinginin bombalandığını ve önce 31 kişinin ardından artan sayılarla şu an 128 kişinin yaşamının sonlandığını ve 246 kişinin yaralandığını gün içerisinde tüm haberlerden  öğrendim ve yine yıkıldım, bitmiş hissettim,  acı çektim ve isyan ettim. Çünkü böyle büyülü bir sabahın ileri saatlerinde bu denli korkunç bir saldırının olacağını asla bilemezdim. Tüm hafta boyunca gittiğim milongalarda El Beso sitiline kapılmış, sonrasında sıcacık bir stüdyo milongasında en hoş tandalara kapılmış, Beşiktaş'ımdaki milongada ise uçmuştum. 10 Ekim Cumartesi akşamı da harika bir arkadaş sohbetine ve yine güzel bir Galata milongasına akmayı düşünmüştüm ya da evde biraz müziğe yoğunlaşma ritellim de olabilirdi, ama olamadı çünkü bu trajik yıkım haberi geldi ve bir kez daha barışı hedefleyen bir hareket ve miting terörün kurbanı oldu, çok sayıda insanımız yaşamını yitirdi ve yaralandı. Artık hislerimizin ve düşüncelerimizin donduğu noktaların da ötesindeyiz ve uzun bir süredir bunu yaşıyoruz. Hareket edemez haldeyiz, insanca yaşayamaz durumdayız. Çünkü terör ve ölüm  çoğu günümüzde var artık ve daha ne kadar daha sürecek ya da bu acılar bitecek mi bilmiyoruz.Korkum teröre daha fazla alışmamız ve bu faciaların artık bizi ya da yaşam akışımızı pek de etkilememesi...
 Bu korkunç olur işte, terörün gün akışımızın içinde yer alması ve normal karşılanması...Sonu olmayan bir yol orası, o kesin!
 Bugün bize bir şey olmadı belki ama yarın ya da ilerleyen günlerde bize ve yakınlarımıza neler olacak, olabilir bilemeyiz. Yani dün Ankara'da aslında hepimiz bizdik ve hepimiz yittik. Yine de bu olayın ertesinden bir gün sonra ne mi oldu?
Ankara'da garın çevresindeki cadde temizlendi, yıkandı ve herkes hayatına devam etti.
Hayat devam ediyor diyoruz ya...
Bir gün önce, bir şey mi olmuştu o civarda, sokak temizlendikten, cadde yıkandıktan sonra bilmeniz olanaksız sanki, elbette ateş ocağınıza düşmediyse...ki düşmedi mi gerçekten?
Artık can güvenliği ve düşünce, yaşam özgürlüğü kalmamışken 2 Kasım sabahı bir mucizeye uyanmayı beklemiyorum, çünkü o gün seçim yapılabilecek mi o bile şaibeli. Doğu'da bir çok ilde ve ilçede hala terörden ötürü sokağa çıkma yasağı ve her gün teröre kurban giden insanlar var. Gerçekten nasıl bir geleceğe yürüyoruz...
Demokrasinin, barışın, umudun katledildiği, bitirildiği mi??
Ve kaç tane terör örgütü var ve doğmaya devam edecek, insanın kendi türünü ve farklı milletleri, düşünceleri, insanları, inançları, inanışları, yaşamları, duyguları katletmesi için?
Ülkemizde bu süreç nasıl oluştu?
Ortadoğu'da ezelden beri sürekli savaş hali nasıl organize ediliyor?
Batıda her şey güllük gülistanlik bir yaşam akışına sahip olabiliyor mu, elbette Amerika'da, Avrupa'da makineli tüfekle üniversiteleri, sinemalari, öğrenci gruplarının doğa, kültür kamplarını tarayan ırkçı ve sosyopat insanları ve insan gruplarını, her gün daha da duyarsızlaşan, ruhsal sağlığı bozulan, doyumsuz, sadece madde arzulayan, psikopatlaşan, aşırı hırslı, rekabetçi hale gelen insanları saymazsak...
Öldürmek ve öldürülmek ne zamandan beri gerçeğimiz ve yaşamımızın önemli bir parçası?
Umut nerede ve hala besleyebiliyor muyuz ve barış gerçekten kazanacak mı, dünyada her yer savaş halindeyken ve insanlar birbirini yerken??
Malesef bugün "Barış kazanacak" diyemiyorum çünkü dün ve önceki günler kaybetti. Dilerim yarın daha umutlu olur ve "Barış kazanacak" ve hatta "Barış kazandı" diyebilirim.
Peki barış nasıl kazanır, kazanabilir, kazanacak?
Savaşın içinde olanlar ya da ölenler olmadığınızda mı?
Yani dünyanın herhangi bir coğrafyasında savaş var ama bizde yoksa barış kazanmış mıdır ya da kazanıyor mudur?
Başkasının acısını hissetmemek, buna duyarsız kalmak, kötülüklere, haksızlıklara, şiddete karşı umursamaz olmak insanlığın yara gördüğü yer değil midir ve o zaman yani insanlık güçlenmeden barış dünyada kazanabilecek midir?
Olmayacak hayaller değil, gerçekler adım adım oluşturulmalı. Elbette bu insani, hisseden, düşünen, umursayan ve vicdan sahibi olan insanların ve ülke politikalarının varlığıyla mümkün. Yani göçmen gruplarının denizde botlarını batırıp, çoluk çocuk demeden ölmelerini sağlamakla ya da ailesiyle başka bir ülkeye geçmek için koşarak kaçan küçücük bir insana tekme savurmakla, insan hakları diye bas bas bağırırken kendi ülkenin refahı için başka memleketleri savaşa sürüklemekle ya da o ülkelerde terörü beslemekle değil kuşkusuz...
Barış kazanacak mı gerçekten?
Dileğim kazansın ve kazandırabilelim!!
Ne zaman mı...
Dilerim insan türü bitmeden ve kendini yok etmeden bunu başarabilelim.

Gün boyu yazışmalar, yoğun hissi diyaloglar yaşadık. Artık hepimizin sinir sistemi de zayıfladı. Tangoyu, her şeyden önce geleceği düşünemez olduk ve yaşamımızdan endişe duyar hale geldik. Kendi adıma direnme amaçlı hiçbir şey yapamaz oldum ve tangoyu da bu misyona yükleyemiyorum artık, çünkü ruhum aşkın içinde yükselmeden ne müziğin merkezine yönelebiliyorum, ne uçarcasına dans edebiliyorum. Hareket etmeyi bırakın nefes alamıyoruz çoğumuz. Oysa hepimizin yapıtaşı sevgi değil mi en başta ve tüm hücrelerimizin işleyişi sevgi pırıltıları üzerine yoğunlaşmamış mı...
Böyle bir süreci hiçbir halk ya da insan grubu hak etmez. İnsanlar insanca yaşamayı hak eder. Sevmeyi, sevilmeyi ve paylaşmayı.... Huzurun ve barışın olduğu bir yerdeyseniz zaten özgürsünüzdür. Çalışabilirsiniz, sosyalleşebilirsiniz, istediğiniz her yerde gezinebilir ve dans edebilirsiniz, şarabın, anasonun, arpanın diyaloğun dibine vurabilirsiniz, mutlu olabilir ve mutluluğunuzu durmaksızın paylaşabilirsiniz. 
Günceme yazmayı asla düşünmediğim şeyler yazıyorum bu akşam çünkü acıya sürüklenmiş durumdayız. Barış kazansın istiyorum elbette ve buna şu an pek inanamasam da yine de tüm kalbimle diliyorum. Çünkü dingin sular hakimse ve mutluysanız yaşadığınız coğrafyada hangi şehirde, ülkede, festivalde, maratonda ve milongada dans ettiğinizin bir önemi yoktur. Kalpler tango aşkının merkezinde buluşur, en yoğun duygularla insanları birbirine kenetler, keyifle  doyasıya dans edilir ve bizler, çoğumuz hayatımızda çok duyguyu, düşünceyi tango vasıtasıyla dünyaya yansıtmıyor muyuz...
Umarım bu zorlu süreci atlatabilir ve tekrar aydınlık günlerde buluşabiliriz dostlarım. 
 Daima ışıkla, ışığınızla kalınız, gücünüzü, ruhunuzu, kalbinizikoruyunuz ve kendinize iyi bakınız...
Son olarak diyeceğim, 
Terör en büyük kötülüktür ve suçtur. Bunların tüm dünyadan arınmasını  ve böylece hepimizin barış içinde yaşayabilmesini diliyorum!

6 Ekim 2015 Salı


Tango yapan insanları seviyorum ben arkadaşlarım. Dünyada milyarlarca insandan sadece binler, on binler seviyesinde insanlar tango yapıyor. Üstelik onlardan kaçıyla dans edebiliyoruz ya da enerjimiz tutuyor ki....Sizce?
Yıllardır her seviyeden, her stilden dansçıyla dans ederim. Bir tek mühim kriterim var,
 içlerindeki tango sevgisi ve tutkusu. Hiyerarşiye hiçbir alanda inanmayan bir insan olarak seviyelere bağlı bir anlayışım da yok ve hiçbir zaman olmadı. Bilakis tangoya yeni başlamış ve o coşkuyla yoğunlaşmış genç arkadaşlarımızla ya da her yaştan milongueroyla dans etmekten çok keyif alıyorum. Müziği duyumsayan ve sadece tangoyu hisseden, bu dansa tutkuyla bağlı olan, enerjimin tuttuğu herkesle dans ederim. Zira insanların "level"ları ya da stilleri beni asla değiştirmez ama sadece geliştirir aslında ve her an yeni insanların bu dünyaya heyecan içinde katılıyor olması da coşkumu sürekli arttıran, beni tangoya daha da aşık eden bir şey. Bu da şans! :-)
Bugünlerde İstanbul'da hava pek iç açıcı değil, hatta şakır şakır yağmur yağıyor. Sonbahar tüm esintileriyle kendisini göstermeye başladı. Yüzmeyi çok sevdiğim için yaz aylarının bitmesinin hafif bir hüznünü hissetsem de, tango alevinin daha da güçlendiği bir mevsime giriş yaptığımızı kabul ediyorum. Nedense bu aylarda tango daha da coşkulu hislerle buluşturuyor bizleri. Gri havanın etkisine inat, içimize kırmızı, sarı, turkuaz tonları ekleniyor ve bu da bazılarımızın içini pek kıpır kıpır yapıyor!
Geçen hafta harika bir konsere, çok güzel lokal milongalara ve bir de çok keyif aldığım bir festival milongasına katıldım. Çarşamba Günü TİM'de katıldığım "La Juan D'Arienzo" orkestrasına bayıldığımı söylemeliyim. Dört bandoneon ve dört keman, insanı ses yoğunluğunun etkisiyle çok başka alemlerle buluşturuyor. Zaten benim için keman kalbin, piyano yaşamın, bandoneon tangonun, kontrbas bütünlüğün enstrümanları...Dolayısıyla harika bir müzikal lezzet yaşadım bu konserin etkisiyle, müzisyenlerin coşkulu şovlarına kapıldım ve Türk dansçılarımızın performanslarını da keyifle izledim. Bir kaç çifti daha da fazla beğenerek izledim. Tango anlamında kendi bakış açıma yakın bir gösteri sundukları için sanırım. Bu herkese göre farklılık gösterir kuşkusuz, çünkü yaşananlar, hissdilenler ve deneyimlenenler farklıdır...
Konserin ardından 333 milongasına geçtik tatlı arkadaşlar Bahtiyar, Ezgi ve Ahu'yla ve harika bir tango serüveni daha yaşadık. Dj Xenia'nın gece boyu süren müzik seçkisini çok beğendiğimi, Yasmin Levy cortinalarının beni uçurduğunu, bazı sıradışı tandalarında iyi dansçılarla uçarak dans etmenin keyfini iliklerime kadar hissettiğimi ve tangoyu yine tüm tatlarıyla yaşadığımı söylemeliyim. Dolayısıyla harika bir gece daha yaşanmış oldu!
Perşembe Günü Point milongasındaydım.. Kıvamında bir kalabalık içinde, sevdiğim tüm dostlarımla hem gülmekten komaya girerek ettiğimiz sohbetler, hem tüm transların ötesinde ettiğimiz danslar ve Dj Volkan'ın tandalarıyla seke seke coşkuyla tamamladığımız tüm hoş tandalar yine hepimizi sevgiyle, transla ve konforla buluşturdu. Büyük bir hazla geceyi tamamladım.
Cuma Günü Milongahane milongasındaydım. Yine kıvamında hoş bir kalabalıkla süslenmiş gecede DJ Çağatay'ın lezzetli tandalarıyla bolca dans ettim, hatta gece üçlere kadar dansa doyamadık. Çıkışta yine Didem'in şahane tadından hiçbir şey kaybetmeyen eşsiz çayını yudumlayarak, hoş bir milonga ertesi sohbetine uzandık. Geceyi de bu güzel dostluk kıvılcımları içimizde mutlu, mesut tamamladık!
Cumartesi Günü ilk kez organize edilen Express festivaline katıldım. Yenikapı'da Gar Gazinosu'unda düzenlenen gecede benim için her şey harikaydı diyebilirim. Mekana öncelikle bayıldım, hayran kaldım ve bu durum da enerjimi tamamiyle festivale adapte etti. Sonra masaların her yerde konumlanması çok hoşuma gitti, illa bir şey yiyip, içtiğim için masasız çok zorlanıyorum. Üçüncüsü milonga  her yerden dansçıyla dolmuştu ve kahve, çay ücretsiz, şarap da çok makul bir fiyattaydı. Yuvarlak pist Dj Halil Ertekin'in sabah altılara kadar süren hoş tandalarıyla sabahın bu ilk ışıklarına kadar  doyasıya, mutlulukla dans etmemi sağladı.
Gecenin şovlarında ise, önce Türkiye'mizden Sercan Yiğit ve Zeynep Aktar çiftinin danslarını izledik. Kendi adıma performanslarını çok keyifle izlediğimi söylemeliyim. His ve müzikalite yoğunluklu, uyumun yansıdığı bir seyir beni her zaman mutlu eder. Ardından Moira Castellona ile Andres Molina çiftinin performansını izledik. Elbette performansları hoştu, lakin benim bu tango dünyasında en beğendiğim çiftlerden birinin Gaston Torelli ve Moira Castellona olduğunu dünüşürsek biraz hüzünle, somurtkan ve mutsuz izledim gösteriyi, çünkü Torelli'yle Moira'nın performanslarında hep bir başka uçarım, bambaşka renkler, hisler hissederim.  Bu  tamamiyle sübjektif bir bakış açısı ve bir Torelli hayranı olarak Moira'nın yanında izleyeceğim hiçbir erkeği pek beğenmeyecektim sanrım. Bu bariz bir önyargı elbette ama ne yapalım. Bunu da aşmayayım! :-)
Ve tango camiasında çok çift ayrılabiliyor, farklı partnerlerle çalışmalarına devam ediyorlar, çok başarılı da oluyorlar aslında. Yine de bazıları keşke hiç ayrılmasa ve hep onları izleyebilsek..
Neyse, sonuç olarak gece tüm renkleriyle, ritmleriyle ve bütün olağanüstü danslarım eşliğinde  şahane geçti. Bu organizasyonda emeği geçen herkese çok teşekkür etmek isterim. Çünkü gerçekten çok keyif aldığım bir organizasyon oldu. Her ay yeni festivaller ve sayısı hızla artan maratonlar da çok motive edici. Kendimi bulduğum ortamlar internasyonel arenalar aslında. Rahat iletişim kurabildiğiniz, "cabeceo"larin konforla akıştığı ve dansla buluştuğumuz renklilikler, tatlar hepsi!
Dans etmeyi seven ve tangoya aşık olan insanlar için her milonga mekanı cennettir ve hepsine ihtiyaç vardir. Her milonga mekanını ayarlayan ya da organizasyon yapan da bu dünyaya aşkından bu yolu seçmiştir. Yani çoğu zaman bir çok eleştiri yapılsa da ya da hepimiz yapsak da bir tango organizatörü, eğitmeni, Dj'i, dansçısı, orkestrası, şarkıcısı, ekibi yaptığı işi asla sadece ticari olarak yapmaz. Elbette kazanç yakalamak ister çünkü emek, çalışma, zaman, enerji ve odak vardır ama başta içindeki tutku için yapar. Bu nedenle yurdumda yapılan tangoya dair tüm etkinlikleri destekliyor ve tekrar yapılan çalışmalara teşekkürlerimi, saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum!
Pazar Günü yorgunluktan felç olmama rağmen Ponte'ye gitmek istedim ve iyi ki de gitmişim, çünkü harika bir milonga tadı daha yaşadım, dans etmekten yürüyemez hale geldim, Ahmet Abi'yle ve Songül'le tango üzerine sohbet etmenin, peynir tabağımdaki hemen hemen tüm peynirleri yuvarlamanın, hoş dansçılarımızdan Kenan'la milongalarda uçmanın, Mehmet Cemal'le tandalarca dans etmenin, Aydın'la konfora uzanmanın,  yabancı bir milongueroyla farklı tınıları yakalamanın ve oradaki tüm dansçı dostlarda Dj Ayşe Tünsoy'un harika tandalarının hakkını vererek dans edebilmenin içsel tatminini, bedensel hareketliliğini ve yoğun coşkusunu yaşadım. Kendisine ayrıca "Los vinos" un farklı oriyantal tınılar sunan yorumunu çaldığı için teşekkür ediyorum. Koptum! :)
Bu arada milonganın ortasında, bir an enerjim maksimuma çıktı ve festival milongasına katılmayı bile düşündüm. Ancak şükürler olsun ki bir kaç dakika sonra delirmiş olduğumu düşünüp evimin yolunu yürüyemediğim için dostlarımızın arabasıyla tuttum. Şükür!!
Anlattığım gibi dostlarım, bir haftam daha tangonun kalbinde ve müzik aşkının en derin noktalarında yaşandı, sürdürüldü ve sonlandı. Her an daha da aşık olduğum bu dünyada bu dansın, dünyanın daha ne tür derinliklerini hissedebilirim inanın hiç bilmiyorum. Hatta hissetmekten bittim, tükendim, eridim diyebilirim. Çünkü hissetmek hem olağanüstü, hem de zaman zaman insanı yoran bir şey. Bunun sebeplerinden biri tango yapan insanların iç mücadelelerinin biraz fazla olması. Çünkü duygular çok yoğundur tangoda ve ruhsallıkla, egoların kapıştığı bir arenadalardır dansçılar, hissedenler. Her tango yapan kişi egolarına ve zaman zaman duygularına aşırı kapılabilir. O zaman mücadeleler artar ve ardından idraklar da yoğunlaşır. Çünkü bizzat gerçek deneyimlerle, yoğun hislerle burun buruna gelir insanlar. Yani kutsal kitaplardaki ya da bazı felsefelerdeki gibi olumsuzluklardan, yoğunluklardan kaçarak bir arınma beklenmez hayata dair. Bilakis deneyimlerle cesurca buluşup, asıl nasıl bir yöne hareket ettiğini insan olgunluk seviyesiyle belirler. Olgunluklar da yaşanmışlıklarla gelir elbette. Yani kimse hap yutmuş gibi kendini her şeyden kaçırarak aşma potansiyeline erişemez. Derinliklere dalmadan kimse özüne erişemez ve deneyimlerinin içinde yüzmeden kimse gerçek bir insan ve birey olamaz bana göre. Milonguera(o)lar  olarak işimiz bu manada oldukça zor aslında, çünkü bizim mücadelemiz hep çok daha ötelerimizle, ruhumuza ulaşmakla ve egolarımızı tanıyıp, aşabilmekle sonlanır. Bu da çok çalışma, güçlü bir cesaret, trans ve yoğun bir emek gerektirir.
Hepimize içimizle dışımızın uyum içinde yankılandığı, sevdiklerimizle muhteşem anlar paylaştığımız bir hafta diliyorum. Her şeyden önce tutkularımıza daima sarılmayı ve tutkularımıza doğru yılmadan ilerlememizi diliyorum. Kalbimizin attığı tüm milongalarda, sevdiğimiz bütün hoş nüanslarda ve müzikal derinliklerde buluşmak dileğiyle dostlarım. Hepinizi sevgiyle selamlıyorum!

21 Eylül 2015 Pazartesi

Ruh eşimin Ömer Hayyam olduğuna karar verdim. İkimiz de üzüm ve ruhsal yolculuk aşıklısı olarak benzer frekanslarda hayatı soluyoruz diye...Bu üzüm rituellerinin sonrasında da  tangoya akıyorum ve ruhuma dokunuyorum. Bugün bir yazışmamda yaptığımız, seçtiğimiz bazı şeylerin hayatımıza anlam kattığını konuştuk. Arkadaşım yaşama dair anlamı daha farklı vurgularla sıraladı, belki yaptığın bir aktivite, belki hedeflerin, belki işin, ya da çocuğun, oluşturduğun ürünler olabilir mana yaratan şey dedi. Bense tek bir cümleyle yetindim aslında ve hiç bilmeden, düşünmeden pat diye ağzımdan çıktı o cümle ve
"Hayatın en büyük anlamı ruhuna dokunabilmektir" deyiverdim. Sonra da bu cümleyi derinlemesine değerlendirdim, ne kadar da mantıklı diye...Gerçekten bizler dokunarak ve bedenimizi hissederek kendimizi buluyoruz, yaşıyoruz. Bir de uçuşlar yaşayarak bunu deneyimleriz kuşkusuz!
Kırk yılda bir vapura bindiğimde, güneş batışını yakalamışsam görsel anlamda koptuğum ve bu eşsiz manzarayla büyülendiğim için bin adet fotoğraf çekip, paylaşımlarımın ötesinde martıları izlerken de hayatı uçmakla tanımlarım. Hoş gerçi çok şey uçmak için ya benim için. Hem solo, hem bütünlükle uçmaktır yaşamak diyebilirim ve yoğun translara bağlanmak, ruhlarımıza dokunarak akışmak da....
Şimdi koskocaman bir haftayı geride bıraktım ve az önce de haftanın son milongasını bitirip evime geldim. Ardından radyomu açtım ve yazıma başladım. Bir dünya deneyim daha yaşadım diye düşündüm yine. Duygusal anlamda olumlu, olumsuz, düşünsel anlamda renkli ve fiziksel anlamda bol hareketli. Yaşadıklarımız bizleri sonsuza dek dönüştürürken her deneyimle tekrar tekrar doğuyor ve yenileniyoruz. İçime dokunan bir şeylere ilgi duyuyorsam onlara yönelik ilgim sonsuza dek sürüyor sanırım ve hatta daha da derinleşiyor. Tango da onların başında geliyor. İnanılmaz insanlarla karşılaşmanın ve tanışmanın tadı bir yana, farklı arkadaşlar edindiğim ve çoğu insanı yakınen tanıdığım için bazı "challenge" larla da haşır neşir oluyorum. Çünkü benim çok sevdiğim iki, üç, beş insan, birbirinden hiç haz etmeyebiliyor, ya da mümkünse birbirlerinden en uzak mesafelerde bulunmak isteyebiliyorlar. Oysa hepsiyle paylaştığım anların ritmik yoğunluğunu anlatmam olanaksız. Geçen gün biraz canım sıkıldı. Bizler hayat boyu bulunduğumuz her çevrede rahat ilgi, sevgi gören insanlar olduk. Farklı olsak da belki de kabul edilir farklılıktaydık bilmiyorum. Bir takım eğitimlerden, iş çevrelerinden ve sosyal statülerden geçtiğimiz, iyi Türkçe konuştuğumuz için belki hiç bilmiyorum ama bazı gerçekten kalbi iyi insanlar görüyorum zaman zaman ve tangoya en az bizler kadar aşıklar. Yalnız onlar bizim kadar iyi  bir karşılama ya da hoş enerjilerle harmanlanmış bir kabul görmüyorlar. Bu beni gerçekten üzüyor aslında çünkü adaletsizlik ruhumu daraltan bir şey ve ülkemde çok görüyorum bunu. Malesef hepimiz zaman zaman yapıyoruz bu tür yanlışları bu arada. Kendimi kimseden ayırmıyorum. İnsanları bazen öyle sınıflara koyuyoruz ki, sanki yaptıkları her şey göze batıyor. Bu yüzden Türkiye'nin ve dünyanın neresinden gelirlerse gelsinler, hangi ten rengine, sosyal statüye, cinsiyete, cinsel tercihe, kültür, eğitim seviyesine ve iş potansiyeline sahip olurlarsa olsunlar hepimizin bulunduğu arena tangonun bütünlüğünü yansıtıyor olmalı. Gezi Parkı'na sahip çıkmak için başlatılan ve dünya çapına yayılan Türkiye Cumhuriyeti insanının farkındalığına dair demokrasi ve adalet amacı taşıyan bu güçlü sosyal hareket aslında bütünlüğün içimizde olduğunu ve daima birbirimizden nice olağanüstü şeyler öğrendiğimizi çok güzel kanıtladı hepimize ama yine de hala bulunduğumuz ortamlarda eski zaaflarımızla beliriyor, egolarımızda hapsoluyor ve insanları ayırıyoruz. Oysa medenileşmek çok farklı bir kavram. Bu nedenle ne kadar eğitim aldığımızın belli açılardan o kadar ekstrem bir önemi de yok belki de.. Ne kadar insan olduğumuzun  etkisi ise  tartışılmaz. Bence toplumları geliştiren de eğitimin başta insanlık kanalına doğru ağırlıklı olması. Yani şirketlerde birbirinin ayağını kaydırmaya uğraşan, ya da arkasından her tür hileyi, entrikayı yapan değil, her durumda insan kalabilenler değer görmeli. Diğerleri de bu manada insan olmaya özendirilmeli ve motive edilmeli. Türkiye'de nice eğitimsiz, eğitimli ve çok çok eğitimli insan yaşar, ama kaçı gerçekten kendini eğitmiştir tartışılır. Eğitmeyense her an, her yerde. Davranışlar, ifadeler, yaşamlar, düşünebilme ve hissedebilme potansiyelleri hep görünür, içte de olsa dışa daima enerjiyle dalga dalga yayılır. Bu nedenle gerçek bir gelişim isteniyorsa şayet insanların birbirini ezmediği bir toplum oluşturmaları gerekiyor. Nice eğitim şansı bulamamış olağanüstü insanla da tanışma şansım oldu. Öyle hikayeler dinledim ki, yaşamaları bile belki mucize bazılarının ve nice çok eğitimli ama zırnık insanlık dersi almamış olan insan gördüm, şaşırdım. Elbette çok sayıda da deli gibi çalışıp, didinip o aldıkları eğitimlerin de her pırıltısında emeği olan çok iyi eğitimli insanlarla tanıştım. Onlar hep farklıydı çünkü emek insanlığı oluşturan bir şeydi. Emek sarfeden bir insan önceliklerini bilir, şansı varsa onları yakalar ve oluşturur. Kendisi için en iyi potansiyelini ortaya döker. Bunun yanı sıra işte hepsi bir anlamda saygıyı hak eder çünkü herkes kendi insan olma yolunda binbir çeşit mücadelelerden geçer. Ben isterim ki, eğitim şansı alamayan insanlar, arzu ettikleri alanlara geçebilecek olanaklara erişsinler ve isterim ki deli gibi zenginlik içinde amaç yoksunluğu yaşayan nice pırıl pırıl genç de gerçekten ailelerinden sevgi, saygı ve ilgi görsünler ve tüm yaşadığımız olayın ve her insanın hayatımızdaki önemini hissedebilsinler. Hayat bir anlık nefesse, işte o nefesle nereye kadar yol alabildiğin mühim çünkü ne eğitimlerimiz, ne statülerimiz, ne başarılarımız kalıcı, diğerlerinin kalplerine, ruhlarına, tenlerine dokunmadığı sürece diye düşünüyorum. Bu görüşümü de sizlerle paylaşmak istedim. Belki bir çoğuna komik gelebilir buna bu kadar kafa yormam ama ayrımcılık beni çok derinden sarsıyor ve o yönden her daim bu azınlık kitlenin yanında olmak istiyorum. Mazlumu korumak, güçlünün gerçek manada gücünü temsil etmez mi zaten...?
Sonuçta muhteşem pırıltılarla dolu milonga deneyimlerimi yeniledim bu hafta da. Geçtiğimiz haftalarda sadece Armada'ya gidebildim. Dj Manuk'un harika tandalarıyla muhteşem bir milonga deneyimi yaşadım. Çok çok iyi dansçılarla tüm trans yüklü paylaşımlara uzandım. Erdal'la, Çağatay'la, Hayrettin'le çok iyi kalite danslarla canladım ve haftayı sadece bu yoğun tatmin sağlayan milongayla tamamkadım. Yeni halini görmeyen olduysa Armada'nın, çok çok ferah olduğunu belirtmeliyim. Ben bayıldım yeni rengine ve meyve tabağı da süper,
çilek bile vardı! :-)
 Bu hafta ise Çarşamba günü başadım milongalara.  Doha'dan bizi ziyaret eden Sezen'ciğimizle ve yeni yoga eğitmenlerinden biri olan Evren'ciğimizle ondan önce de Aslı'cığımla milonga öncesi üzüm ritüeline uzandık. Zaten bu keyif olmadan  milongaya pek nadir gider olduk. Hep diyorum üzüm de aşk benim için. Bunun detaylarını ayrıca belirteceğim. Sonrasında 333 milongasına geçtik. Dj Serpil'in çok güzel tandalarıyla coşarken geç gitmemize rağmen bir iki sıradışı dansa uzandık. Son olarak benim bayıldığım farklı bir Canaro "La Cumparsita" sında da gerçekten kendimi zeminin her noktasına bırakarak bitirdim. Bu Cumparsita'dan bence daha iyisi yok, onda Serpil'le de hemfikir olduk. Belki bir gün paylaşır sayfasında, duymaya hiç doyamıyorum :-)
Perşembe Günü Point Otel milongası gerçekten şahaneydi diyebilirim. Dj Ramo Gogo'nun hoş tandalarıyla o kadar iyi dansçıyla dans ettim ki hepsinde uçtum. En son da Hakkı'yla yine tüm enerjimi zemine monte ederek geceyi tamamladım. Kuşkusuz bir de salsa deneyimim oldu. İşin ilginci salsa müzikleri o kadar eğlenceli ki, salak salak hep gülümsüyorum...:)
Gözyaşı dökmektense, gülümsemek daha iyi. Güzel bir dansçı kitlesi tüm coşkumuzu sinerjinin merkezinde hissettirerek bizleri buluşturmaş oldu..
Cuma Günü Otra milongası enerji doluydu ve benim için yine muhteşemdi. Elbette milonga  öncesinde muhteşem dostlarım Aylin, Tuncay ve Giusseppe'yle yine üzüm ve sohbet transına kapılmanın etkisiyle milongaya geçtiğimizden olsa gerek o güzel enerjiyle manyak gibi dans ettik. "Tangesta" orkestrası'nı da çok başarılı bulduğumu söylemeliyim. İyi iş çıkarmışlar, bravo! Dileğim bu denli iyi müzisyenlere sahip yurdumda daha nice orkestraların varlıkları bizleri sevindirir. Her şey başta müzik için değil mi sonuçta...
Dolayısıyla milonga çok kalabalıktı ve harika dansçılarla dans ettim. Bir kaç dansım ise tüm ruhuma kazındı yine. Giusseppe'yle olağanüstü bir enerjide milonga tandası, harika bir dansçıyla çok güzel bir tanda uçuşu, Pugliese'de Volkan'la connection yoğunluklu tınılar, Tuncay'la sevgi dolu danssal paylaşımlar, Erkan'la keyifli süzülüşler, Erman'la enerjik, coşku dolu salınımlar ve bütün harika dansçılarla trans dolu anlar. Dj Murat da gerçekten çok iyi çaldı diyebilirim, keyif aldım.
Orkestraların üzerimizde etkisi çok büyük oluyor. Canlı müziğin coşkusunu da hiçbir şeye değişmem. Kemanın kendisi, piyanonun nefesi, kontrbasın eli,  bandoneonun ruhu olabiliyorsunuz. Sanırım en azından ben öyle hissediyorum!
Muhteşem bir geceyi daha dostlarımla sohbetle tamamladım.
Cumartesi Günü Noa'nın sezon açılışına katıldım. İki iyi Dj Sabri ve Ali'nin müzik düetliğindeki gecede yoğun bir kalabalık hakimdi ve dolayısıyla güzel danslara da uzandık. Bir kaç dansım ise özellikle çok keyifliydi. Amerika'dan gelen bir Türk dansçı, tüm konforuyla Hakan, yüksek enerjisiyle Murat, tüm kalbiyle Erdem, hissiyle Utku, neşesiyle Alper, coşkusuyla Cem, güçlü enerjisiyle Hayrettin ve bir çokları.... Saat 3:30'lara kadar süren gecede yine yolluk isteme edepsizliğinde de bulunduk. Hatta Alper " 1,5 saattir yolluk çalıyor adamlar" demiş duymamışım. Bunu görünce de güldüm baya. Milonganın sonrasında da o "farklı" arkadaşlarımızdan biriyle Taksim meydanına kadar yürüyüp kültür üzerine ve farklılıklarımız üzerine sohbet ettik. "Farklı" arkadaşlarımızın olgunlukları beni bazen şaşırtıyor. Benim tahammül edemeyeceğim bir şeyi,  çok daha ılıman görebiliyorlar. Bu çok hoş!
O halde diyorum ki, hepimiz mümkün mertebe "farklı" olalım, bu kadar olgun olabileceksek!  ;)
Güzel bir geceyi daha yine tüm ritmiyle tamamlayıp anları noktaladım.
Pazar Günü yorgundum kuşkusuz ama sezon açılışına gitmezsem beni vururlar diyerek canlandım. Önce Ponte'ye uğrayıp güzel  dostlarım Ayşe, Sergülen ve Satılmış'la güzel sohbetlere uzandım. Dj İrem'in çok hoş tandalarıyla Murat'la, Aydın'la, Satılmış'la konfor yüklü danslara kapıldım, sonra geç kalmamak adına Para Bailar'ın sezon açılışına yöneldim. Çok kalabalık ve hoş enerjiye sahip atmosferde önce biraz dinlendim. Sonra çok güzel danslara geçiş yaptım elbette. Dj Ramo Gogo'nun coşkulu tandalarıyla bazı dostlarımla koparak dans ettim. Hüsrev Abi, Gökhan, Çağatay, Giusseppe, Ali,  Murat ve bir çok dostla daha uçuştum yine...O kadar hoş tandaların içinde yine de Pugliese tandasına daha da çok bayıldım. Can çıkar, huy çıkmaz ve Ebru Pugliese'siz yaşayamaz! :)
Gecenin ortalarında Nick & Diana  çiftinin beş parçalık renkli şovlarını izledik. İlginç ve farklı oldukları için performanslarından oldukça keyif aldığımı söyleyebilirim. Ne bacak var bazılarında kardeşim! :)
 Dolayısıyla bu güzel Academia milongasını da tamamlayıp haftayı bitirdim.. Gecenin karanlığından geçiş yaparak eve ulaştığımda da  kalbimin ve ruhumun ışığıyla buluştum yine.... Nasıl mı?
Elbette müzikle....Örnek parçalar,
Perla Batarla'dan "Baila Con Migo Amor" yani muhteşem bir " Dance me to the end of love " yorumu ile Cesaria Evora'dan "Carnaval de Sao Vicente" . Bu parçaya hayranım!
 Hemen dinleyin ve siz de kopun şimdi!
Yine bir haftam daha müzikle, dansla ve coşkuyla geçti. Dopingim hep iyi kalite üzümler ve muhteşem dostlarımla sohbetlerimdi. Hepinizi sevgiyle kucaklamadan önce demeliyim ki,
Bir üzümsever gözüyle üzümlere ait tatları deneyimlemenin en güzel yanı, farklı coğrafyalara, kültürlere, iklimlere, topraklara ait her pırıltının her zarif, narin üzüm salkımında kendini ifade edişini duyumsayabilmek, yaşayabilmektir. O unik tatlarla üzümün bulunduğu, yaşandığı, oluştuğu yılı ve ortamdaki havayı, suyu, insanı, zenginliği, renkliliği, aromayı ve coşkuyu tadımlarsınız...
 Üzüm sıradışı bir meyvedir, çünkü insanı olağanüstü bir kültür zenginliğiyle buluşturur ve her yudumuyla bambaşka okyanuslarla buluşturur. Bu nedenle üzümün o olağanüstü sürecini ve kendisini sadece sevmekle kalmazsınız, üzüme sonsuza dek aşık da olursunuz. Çünkü üzüm tüm renkliliğiyle, doğasıyla ve türüyle birlikte sizi en derin nüanslarınızla ruhunuzla, kalbinizle, içinizle, özünüzle buluşturur, coşkuyu yarattırır. Her şey paylaşımla da yoğunlaşır ve elbette bazılarımız da bu vesileyle hep üzümle yoğruluruz!
Madem bu yaşamlarımızda buluşmuşuz dostlarım, dileğim ölümlerimizde de ayrılmayalım. Sizleri seviyor ve coşkuyla selamlıyorum! :-)

7 Eylül 2015 Pazartesi

Şu hayatta bir insanın yaşamından ne daha önemli olabilir?
Örneğin ailenizden birinin canı pahasına işinizde terfi almak ister miydiniz,
ya da yanı başınızda birinin açlıktan öleceğini bilseniz bir buçuk porsiyon kebabı  yer miydiniz?
Görür görmez vurulduğunuz o muhteşem sarı duvarlı tripleks evi  almak isteseniz içindeki insanların zorla boşaltılmasını ve taramalı tüfekle katledilmesini ister miydiniz ya da daha fazla tatil yapabilmek için köleliliğin insanlık tarihi boyunca devam etmesini arzular mıydınız....?
İktidar için ve bir politikacı, bakan ya da en üst düzeydeki şahıs, şahıslar topluluğu olmak için yüzlerce insanın öldürülmesine göz yumar mıydınız...?
Kendi gücünüzün korunması pahasına insanlara ne olursa olsun, gerekirse ölsünler, aç kalsınlar, boğulsunlar, yok edilsinler diyebilir miydiniz...
Ben asla  bunları diyemezdim, aklımın ucundan bile geçmezdi bu korkunç düşünceler....Arkadaşlarım da asla istemezdi  böyle korkunç senaryolar ve halkımızdan hiçbir insan buna asla göz yummak istemezdi! İsteyemezdi, değil mi??
Peki nasıl oluyor da oluyor ve hepimizin içinden tüm bu kötülüklere göz yumanlar ve bu kötülüklere sebep olanlar doğabiliyor?
Az önce kendimi bulduğum, mutlu olduğum bir aktivitenin, "tango gecesine dair ruhsal ritüelim"in ardından evime ulaştım ve tüm sosyal medyadan, haber kaynaklarından 15 ila 30 şehit daha olduğunu öğrendim.  Daha bir saat öncesine kadar  o sevdiğim milongada Dj arkadaşımızın harika tandalarında muhteşem dansçılarla bol uçuşlu trans dolu dans yolculuklarına uzandıktan, Aylin, Tuncay ve Jens'le tatlı  sohbetlerle gecemi şenlendirdikten sonra, yine korkunç şehit haberleriyle sarsıldım ve yine aklım karmakarışık bir şekilde bu haftayı tamamlıyorum. Kafam karmaşadan uyuşmuş, ruhum, kalbim acı içinde. Oysa haftam  ne kadar da güzel geçmişti...
Biraz anlatayım  mı sizlere...
Pazartesi Günü uzun zamandır görüşemediğim ve çok özlediğim dostlarımla Giusseppe'lerde harika bir yemek şarap partisi yaptık. Çünkü her insanın hak ettiği bir şeydir güzel dostlarıyla lezzet dolu sofralara ve eğlence dolu sohbetlere açılmak. Eşsiz üzüm aromalarıyla ve şahane atıştırmalıkla güzelce tatlandıktan sonra Armada'nın son saatine yetişsek de, bu güzel milonga ortamının yeni ve çok beğendiğim halini de derin nüanslarda solumak, gecenin tüm renklerine danslarımızı da eklemek ve hafızamda o uçtuğum tandalarla dolu geceyi, olağanüstü tınılarda tamamlamak vardı öncelikle....
Ardından Salı Günü Sezen'ciğimle güzel bir Zencefil ritüeline kapıldıktan sonra, uzun zamandır gidemediğim La Cumparsita milongasına katılmak,Dj Gökhan Öner arkadaşımızın leziz tandalarının büyüsüne kapılmak, bolca dans etmekve  geceyi keyifle tamamlamak...
Çarşamba Günü uzun zamandır katılamadığım 333 milongasına koşmak ve Arjantin'den gelen Dj Sebastian'ın tandalarıyla sıradışı danslara ve muhteşem uçuşlara kavuşmak. Soreş'le, Hayrettin'le ve bir çok süper dansçı arkadaşımla uzun zamandır bu denli  kopmadığım kadar koparak, çılgınca dans etmek..
 Perşembe Günü,  "Duran Adam" olarak tanıdığımız Erdem Gündüz arkadaşımızın Ortaköy Meydanı'nda toplumsal sorunlara ifade sunduğu çağdaş dans performansını izlemek; biraz Ortaköy'de gezinmek  ve ardından Elmadağ Faros'ta Özlem'le ve Sezen'le muhteşem bir roze, peynir keyfine uzanmak. Akabinde Point Otel milongasında Dj Yüksel Şişe'nin gerçekten muhteşem tandalarıyla başta Erdem'le ve tüm dostlarımla uçarcasına dans etmek. Geceyi ikram  edilen sushilerle ve bir süre daha süren üzüm, meyve sohbetiyle tamamlamak...
Cuma Günü, Garaj İstanbul'da sıradışı bir performansa katılmak. "Song'" adındaki bu etkinlikte bir dinleme salonuna çevrilen salonda, minderler üzerine uzanıp, muhteşem doğa seslerini ve eşsiz şarkıları tüm en yoğun translarla deneyimlemek, ruhumuzun en derin nokatalarına ulaştığımızı hissetmek... Sonrasında Özlem'ciğimle Galata semalarına yürümek, harika bir yemek keyfine daha uzanmak. Taksim'in ara sokaklarını  bir kez daha neşeyle keşfetmek...
Cumartesi Günü  yemyeşil ağaçlı yollarda yürümek, ağır adımlarla, huzurla doğayı, doyasıya deneyimlemek, köklerime ulaştığımı hissetmek, dinginleşmek ve güzel filmler eşliğinde geceyi tamamlamak..
Pazar Günü önce günün gazetelerine göz atıp, deniz kenarında biraz huzur bulmak ve ardından Ponte'nin engin manzarasıyla tat ve konfor dolu duygulara uzanmak. Harika dostlarımla birlikte Dj arkadaşımız Çağatay'ın leziz tandaları eşliğinde duygu dolu translara kapılmak ve sonrasında eve doğru geçerken yine dumur olmak ve yine çok sayıda  şehit olduğu haberini almak ve tüm yazılanları da okumak!!
Hissettiğim şey ne mi..?
 İsyan, acı, üzüntü ve öfke!
 Ölümlere, korkunç oyunlara, entrikalara ve pis dümenlere inanamama hissi...
Bu ülkede ve dünyada öldürülen tüm insanlar için isyan ediyorum!!
Bu şehit haberleri bir yana, bir de üstüne bugün dün, ondan önceki gün Taksim sokaklarında yürürken gördüğümüz Suriye'li ailelerin taş zeminde uyuyan 5,10 aylık bebekleri, sokağın ortasına kıvrılmış kadın, erkek tüm  başka ülkelere canları pahasına göçmek zorunda kalan, savaştan kaçıp yaşamaya çalışan, çok zor bir mücadele veren 2 m. ötelerinde davul çalmasına aldırmadan orada uyumaya çalışan insanları görmek ve neler mi hissetmek, düşünmek ya da düşünememek....
İşte her gün tüm bunlara isyan etmek!! 
Bu denli korkunç bir dünyada nefes aldığım, dilediğim yiyecekleri yiyebildiğim, sevdiğim hobilerimle, tutkumu bulduğum, aşık olduğum alanlarla uğraşabildiğim, sıcak bir evim olduğu, dilediğimde tatil yapabildiğim ve tüm haftam boyunca mutlu olduğum için utanır bir haldeyim. Korkunç bir karmaşanın içinde debelenir halde hissdiyorum kendimi!
 Şanslı olmak bir seçim mi?
Şanssız olmak, ölmek zorunda kalmak seçim mi peki??
Yoksa oyun mu, düzen mi, sistem mi, gündem mi seçtirilenler ve zorunlu kılınanlar??
Artık bitsin bu işkence!
Artık insanlık bir kez de olsan lütfen kazansın!
 2015'li  yılardayız....Medeniyette ve insanlıkta tavan yapmamız gerekecek kadar gelişmiş yapı sunması gerekmiyor mu artık insan topluluklarının bu yıllar bütününde?
Tek diyeceğim, artık yetti bunlar!
Sözün bittiği, tükendiği, donduğu yerdeyiz!
Artık konuşacak ve yazacak gücüm kalmadı!
Bitsin artık!
Nokta.

24 Ağustos 2015 Pazartesi

"Cafe de los Maestros"u izliyordum ve daha yirmi yaşın başında ya da belki de bir önceki yılında üniversite hazırlık sınıfındayken gördüğüm, katıldığım, tanıştığım tango kurslarını hatırladım. İlkine çok çekinerek gitmiş olsam bile sonra yılmadan hepsine devam edip, partnerimi önce çekiştirerek götürdüğüm ve sonrasında onun da delicesine tutkuya kapılarak katıldığımız derslerle, workshoplarla, milongalarla, pratiklerle, ikili çalışmalarımızla birlikte o tangonun içinde bulunmaya başladığımız tüm anlarda anladım ki, yoğun bir transın etkisine girmişiz. Elbette bu büyülendiğimiz ve adeta bizi hipnotize eden dünyayı hayatımın, kalbimin, ruhumun merkezine alacağımı ve tangoyla tanışmış olmanın, bu dünyayı bir çok rengiyle, sonsuz ritmik deneyimiyle keşfetmenin hayatımı bu denli etkileyeceğini ve o geçen yıllardan sonra da hayatımın her anında, içimde maksimum tutkuya ve aşka sahip olan sınırsız bir yolculuk olacağını bilemezdim. Bazı deneyimler, içsel, ruhsal, duygusal keşifler bu hayattaki en büyük ve önemli izlerimiz haline gelebiliyor. Yani şu an hala, eşsiz tango melodilerini ve tüm olağanüstü tango müziği bestecilerini izlerken hissettiğim şey, o bulunduğumuz, akıştığımız rondalarda, milongalarda mekanların zeminlerine bastığımız her adımla, hissettiğimiz, duyduğumuz her topuk çıtırtısıyla, bütün partnerlerimizle akan sınırsız yolculuklar, hissel yoğunluklar, bütünlük dolu enerjiler, sayısız duygusal ifadelerimiz ve belki de bizi yaşatan kalp ritmimizle ve şah damarımızdaki coşkuyla birlikte hepimizi daha derin zenginliklerle daha da biz kılması ve her yeni bir yılın yaşanmasıyla da, tangoyu yaşamımızın içinde o zaman kadar bilmediğimiz yanlarımızı da ekleyerek bambaşka boyutlarıyla tekrar tekrar ama farklı, bambaşka ruhsal kıpırtılar ve tınılar içinde yaşattığını fark ediyorum. Şu o kadar belirgin ki;
Tango aslında bizi tüm renklerimizle biz yapmış, yapıyor belki de ve hala, adeta bir hamurmuşcasına bambaşka hallerimize doğru yoğuruyor.

 Anlıyorum ki, bazılarımız bu dünyaya aslında hayatını ya da hayatının çok çok önemli bir kısmını vermiş. Çünkü daha başlangıcından itibaren, diğer yılların  gelişiyle birlikte bir çok yılı geride bırakmış olsak da, tangoya o ilk başladığımız anlardakine benzer, hatta aynı aşkla ve tutkuyla hayatımızın çok büyük enerjisini, değerini, önem derecesini, tüm gecelerimizi, gündüzlerimizi ve bütün transal soluklarımızı vermişiz. Bu her an daha da olgunlaşan adımsal ve ifadesel izlerimizle yeniden oluşmuşuz, büyümüşüz, yükselmişiz ve bizi sonsuzlukla buluşturan tango müziğinin kalbinde yeniden, tekrar tekrar doğmuşuz. Yaşadığımız sayısız uçuş, trans, aşk da işte hep bundanmış. Hal böyleyken geçtiğimiz iki, üç haftalık süreçte pek milongaya gidememiş olmanın etkisiyle, ciddi bir tango özlemi vardı içimde. Sadece 9 Ağustos'ta Ponte'nin güzel atmosferinde, hoş insanlarıyla birlikte Dj' lik mutluluğumuzu  Hakkı'yla  "Dos Ufos" olarak yakaladığımız muhteşem, enerji, sevgi dolu gece dışında, hiçbir milongaya katılamamıştım. O gece o kadar yüksek bir enerjiydeydi ki yine, bu müziği aynı derecede seven iki ve çok sayıda insan olarak biz tango tutkunlarının bu coşkuyu paylaşma ve yaşama tutkusunun etkisi ve bununla gelen güçlü bir motivasyon ve enerjiydi kuşkusuz. O gece bizimle olan çok güzel dostlarımızla, etkileyici anlara, derin hislere kavuştuk. Bizim için muhteşem enerjilerle dolu geçen müzik, milonga deneyiminin mutluluğuyla bir hafta tangosuz kalabilmem için doping biriktirmiş olduğumu varsaymıştım, ama yine de tangoyu çok fazla özledim ve bu sabretme kısmında pek başarılı olamadım. Dolayısıyla artık duvarlara tırmanma aşamasına gelmiş bir özlem içine kapılmış haldeyken, geçtiğimiz hafta boyunca birbirinden güzel dört milongaya kavuşmuş oldum. İlki Çarşamba Günü, Larespark Otel'deki Portofino milongasıydı. Gecenin Dj'i Göktuğ Cengiz'in çok çok beğendiğim dinamik, enerji yüklü tandalarıyla gece boyunca çok yoğun ve "connection" bazlı danslara uzandım, Duygu'yla harika sohbetler ettim; birlikte şaraba eşlik eden peynir tabağımızdaki tüm leziz peynirleri çatalladık, aromatik üzümlere kapıldık. Sonra enerji yüklü danslara kapıldık. İlk dansım bu kez ilk kez dans ettiğim Erman'la, connection ve müzik yoğunluğuyla başkadı. Erdal ve Nora'ya da tebrikler, bu denli iyi enerji veren öğrenciler yetiştirdikleri için., SonrasındaTolga'yla yine yüksek enerjiyle devam ederek, Duygu'yla çok esprili  bir halle ve şahane iki milonga tandasında uçarak, eğlenerek, Bülent'le uzun bir aradan sonra keyifle ve ardından  bir çok dostla daha  bol transla ve keyifle sonlandı.
Perşembe Günü, Point Otel milongasına gittim. Öncesinde sohbetiyle daima devrim  yaşamış hissine kapıldığım Müge'ciğimle muhteşem bir Zencefil sefasına uzandık. Yine kafadan uçtuk; yaşama dair çok güzelliklere kapıldık; bol kopuştuk. Ardından Point' e geçerek Dj Ramo Go Go'nun hoş tandaları eşliğinde pek leziz danslara uzandık. Bol üzümün etkisiyle kapıldığım eneryiyle birlikte tüm harika dansçılarla ettiğim dansların yanı sıra, Ertuğrul'la da çok yüksek enerjiyle salındığımız salsamızda da deli keyif aldığımı söylemeliyim. Bazı dönüşlere hiçbir mantıksal engele kapılmadan eşlik edebilmeniz için bazen sol beyni zayıflatmanız da eğlenceyi arttırıyor. Elbette üzüm, arpa veya anason etkisi faydalı olabilir... :-)
Gece boyunca çok iyi dansçılarla akan harika danslara açıldığım ve hepsi  de muhteşem tatlarda olduğu için tatminle geceyi noktaladım.
Cuma Günü, İstanbul Tango ekibinin ilk kez organize ettikleri Innpera Otel milongasına gittim. Milonga öncesinde bu kez çılgın sohbetimizle ve gülüşmelerimizle ritmik coşkulara, coşku katan Özlem'ciğimle sıradışı bir keyif ve tat yolculuğunda buluştuk. Yine Zenco'da. Sonra da milongaya geçerek, güzel bir masaya yerleşerek, aynı masada oturduğumuz tüm güzel insanlarla, Fatih'le, Betigül'le Cem'le, Özlem'le, Müge'yle, Bilgen'le çok çok eğlenceli sohbetlere, komik üzüm yarışmalarına ve bolca  kahkahalara kapıldık.
Gecenin Dj'i Halil Ertekin'in hoş tandalarıyla tüm danssal translara başlarken, ilk kez dinlediğim TangEsta orkestrasının canlı performansıyla da, enstrümanlardan çıkan canlı ritmleri danslarımızla yaşamanın keyfini çıkardım. Çok iyi dansçıların ve her okuldan dansçı profilinin katıldığı bu milongayı çok çok sevdiğimi belirtmeliyim. Gerçekten de Cuma alternatifleri içinde bir tane daha çok iyi bir milongaya kavuştuğumuzu düşünüyorum. Hem teras havası, hem püfür pürfür ortam, hem  geniş pist, çok şıkırdım olmayan tam haftasonuna yakışır nitelikte, genç ruhu yansıtan bir mekansal tat, şarapları da Angora olmayan - hep çatıyorum Angora'ya bilen bilir - ,  hem de güleryüzlü çalışanlarıyla konforlu bir hizmet sunan, merkezi lokasyonda, Taksim'de, tatlı, sıcak, enerjik ve ritm yüklü bir milonga. Gece boyunca orada bulunmaktan, esprili diyaloglarımızla güzel eğlencelere açılmaktan, bolca,nonstop dans etmekten, tüm harika dostlarımla bu hoş anları paylaşmaktan çok çok keyif aldım. Organizatör, eğitmen, dansçı kimlikleriyle tanıdığımız tango tutkusuna sahip arkadaşları farklı alternatifleri bizlerle buluşturmalarından ve bu farklı, güzel yerleri, mekanları bulma azimlerinden ötürü tekrar tebrik ediyorum. Eğer bu milongayı düzenli yaparlarsa bazı ve hatta bir çok zamanlarında kesinlikle buraya gelecek ve tüm dans yolculuklarına doyasıya kapılacağım. Elbette diğer tüm güzel Cuma milongalarını da atlamam olanaksız. İyi dansçılarla buluşmak ve harika danslara açılmak için her yer bizimdir sloganıyla ilerledim ve ilerlerim hayat boyu.  Farklı  alternatifler güzel renkleri daha da canlandırır ve kaliteyi de  daima maksimuma taşır!
Benim için muhteşem geçen bu güzel geceyi, milonga bitimiyle de sonlandırmadık. Oradan çıktık ve Taksim sokaklarında açık bir dans mekanı, bar aradık ve bulduk da. O açık bulduğumuz barda ise tekilaları, biraları salladık, hip hop dans ettik ve hatta sonuna geldiğimizde  karaoke bile yaptık. Hepsi çok çılgındı, eğlenceliydi ve sabah 6 sularında geceyi tamamlamaya uğraşarak, güneşin henüz doğma aşamasındaki ışıltısıyla buluştuk. Bu ful enerji yüklü günle birlikte, şu ana kadar hayatıma girmiş olan insanlardan beni bu kadar iyi etkileyen, muhteşem enerjilere ve içtenliğe sahip insanlarla bir yaşam süresince tanışmış olduğum için de kendimi çok çok şanslı hissettim!
Cumartesi Günü çok yorgundum. Akşam saatlerinde ise biraz canlandım ve Noa'nın cazibesine kapılıp, Galata semalarıyla buluştum. Dj Utku Kuley'in duygu yoğunluklu tandalarıyla gece boyunca çok hoş dansçılarla harika mutluluklara ulaştım. Onur'la enerjiyle, mutlulukla. Ahmet'le huzurla, tatla, Samet'le keyifle, lezzetle, ilk ya da ikinci kez dans ettiğim Selçuk'la yoğun bir süzülüşle, Burak'la espriyle, neşeyle, Cahit'le yoğun tango deneyimlerine süzülerek,Utku'yla yine tüm coşkusuyla, derinliğiyle,  yabancı bir milongueroyla güzel bir tandaya kapılışla, Kenan'la F. Salamanca tandasının hakkını vere vere ve tüm güzel dostlarla  harika uçuşlarla dolu danslar ettim. Ne mutlu bizlere!
Aşırı kalabalık olmayan, tam dans etmeye çok elverişli bir dansçı kitlesiyle dolu olan geceyi de bu tatla ve tatminle noktalamış oldum.
Pazar Günü dinlenme mooduna kapılıp, müzik dolu saatlerin ardından güzel bir boğaz sefası yaptım ve bol bol Dvd seçkilerimle yolculuk haline büründükten sonra da, son olarak da  "Anna Karenina" hikayesiyle haftayı aşk ve yaşam yoğunluklu hislerle bitirdim.
Yine dans, tutku, coşku dolu bir hafta daha paylaşmış olduk dostlarım.
Yeni haftamızda hepimize, öncelikle huzur dolu günler, tüm yurdumuzda ve dünyada barış, saygı, sevgi, mutluluk, coşku, verimli işler,  harika kazançlar, güzel  projeler, eğlenceli aksiyonlar ve bol danssal yolculuklar diliyorum. Keyfimiz tüm yaşadığımız tatsal renklerle daha da artsın, enerjimiz daima en yükseklere doğru ilerlesin. Hepinizi sevgiyle, saygıyla, mutlulukla selamlıyorum!***

1 Ağustos 2015 Cumartesi

Çok zor günler geçirdiğimiz bir dönem yaşıyoruz yine ülkemizde. Kurulamayan bir koalisyon hükümetinin varsayımları, ciddi patlamalarla, terör örgütlerinin üstlendikleri saldırılarla kaybettiğimiz gençlerimiz, askerlerimizi, polislerimiz, vatandaşlarımız için acımız ve tüm bu olanlara isyanımız bir yana karma bir halk olarak birbirimizi bir çok açıdan yargıladığımız bir sürecin merkezinde ve ortasındayız. Son yıllarda bir çoğumuz gelecekten umudunu bile yitirmiş olabilir. Zaman zaman bunu hissedenlerden biriyim. Diyorum ki, o kadar kötü bir dünya ki burası, tüm insanlık olarak nasıl bu hale gelmişiz... Birbirini sevmemeyi bırakın, vahşetle öldürmeler, nefretin insanı aşan yorumları, ırkçılıklar, farklılıklara karşı en negatif reaksiyonlar, eylemler ve yine de aynı dünya içinde yaşayan bir yığın her kültürden insanlar görüyoruz. Değişik, karmaşık ve belki de hiçbirimize tam uymayan bir sistemin içinde hapsolmuş gibiyiz sanki. Çünkü dünyanın belli bir takım insanlarının kafalarına esiyor - ki bu esintiler hiç de insani boyutta olmayıp tamamiyle çıkar, para ve olumsuz güç kanalına yönelik oluyor - ve kurdukları hazin planlara dünyadaki her insanın istese de, istemese de,  bunların bilincinde olsa da, olmasa da zorunlu olarak uyması şart koşuluyor! Gerçekten bu kadar trajik bir tablonun içindeyiz..
 Doğaya bakıyorum, hayvanların da kendi hayatlarını idame ettirmesi için bazı hayvanları avlaması ve türlerine yönelik besin zincirini oluşturmaları gerekiyor. Lakin daha fazla besine ulaşmak için ya da bir sonraki güne yemek bulmak için diğer avlandığı arkadaşını, ya da ona benzer bir cinsi katletmiyorlar. Burada adillik, hepsinin ya ekip olarak, ya da bireysel hayatlarını devam ettirici yöntemlere başvurmaları belki de. Türlerinin devamındaki çalışmalarında da sadece içgüdüleriyle hareket eden hayvanların dahi kur yapmadaki becerilerini görüyoruz. Daima iletişimlerinde bir rıza sözkonusu. Avlandıklarında da avlarının canını acı çektirmeden almaları bariz net bir gerçeklik. Çünkü kendileri de bir cana sahipler ve içgüdüsel olarak bunun bilincinde olmalılar...
İnsan dediğimizde de İQ su, EQsu, SQ su ve hatta nice Q su bulunmuş, beynindeki düşünme kapasitesinin sınırsızlığı her geçen gün daha da parlak keşiflerle genişleyen, yoğun bir enerji kümesinin ve zihinsel, kalpsel muamma bir canlının günümüzde geldiği noktayı incelersek , ne mi düşünürüz...
Suruç katliamı, sayısız terör saldırıları ve farklı entrikasal oyunlarla kendi türünü katleden insanları...Birbirinden nefret eden insan kümelerini...
O kadar manasız bir cehennemin içine sürüklenmişiz ki...Şu an insan türü taş devrinden daha geride fikrimce. Akıllı cihazlar kullanıp iyice aptallaşan ve tüm kalbini, ruhunu yitiren birer yokedici makine ve maddesel tapındıkları güçlere tapınma yolundaki zirve yarışlarındalar. Ne için mi?
Her şey para, statü, güç ve her şeyin mutlak orandan daha fazlası, daha da  fazlası ve asla yetmeyecek fazlası için!!
Elbette doğa da bitiriliyor, içinde yaşayan tüm canlıların da gözünün yaşına bakılmıyor!
Kendi türünü katleden bir yapının diğer canlıları koruması beklenebilir mi zaten..
İnanın son iki haftadır gündemdeki hazin ve korkunç dalgalardan ötürü kendime gelemedim. O kadar sarsıldım ki o harika amaçlarla Suruç'a giden gençlerin saldırıya uğramalarına ve ailelerinin, sevenlerinin, tüm Türkiye hakının onların parçalara ayrılmasına şahit olmasına...Kendi gençliğime döndüm o an ve orada yaşamını yitiren arkadaşların ailelerinin, yakınlarının acısını yüreğimde hissettim. Zorluğu tahmin bile edemeyiz. Korkunç bir acı olmalı, en şiddetlisinden!
Pozitif amaçlar, heyecan yüklü kalplerimizle bütünlüğümüzle tüm Güneydoğu'yu "Yeşil Öncü" olarak ağaçlandırdığımız günleri de anımsadım akabinde ve o gençlerle ben de yitip gittim o an. Elbette aileleri bir ömür yitip gidecekler zamandan ve bunun hesabını kimler mi verecek...
 Elbette diğer bombalı saldırıların da...Hepsiyle hepimiz perişan olduk!
 Hepimiz hem ülkemizdeki, hem de dünyanın pek çok bölgesindeki savaş senaryolarını ya canlı ya da haberlerden öyle ya da böyle yaşamaktayız...
Savaş ve terör insanı nasıl mı etkiliyor...
Sevgi ve mutluluk nasıl etkilerse, onun tam zıt istikametinde insanı yok oluşuna doğru yönlendiriyor mutlaka... Hepinizi yavaş yavaş eritiyor ve bitiriyor!
Konumuz hep yaşadıklarımız, yaşadıklarımızdan öğrendiklerimiz, algımız, ifademiz, hislerimiz, aksiyonlarımız, düşüncelerimiz ve yaptığımız her şey ya başta. Ekonomik boyutlarda da kaygı içerisinde olan bir iş dünyasının da içindeyiz bunların yanı sıra. Savaşın ve terörün kime ne şekilde faydası var ve olmuştur ki...Ama faydası olduğunu düşünenlerin ve savaştan fayda, çıkar yaratanların kazandığı bir dünyadayız. Bu durumdam acı çeken bizim gibi insanlar ise tangoyla ya da ruhunu yükselttiği bir aktiviteyle ruhunu beslemeye uğraşarak bu dünyaya güzel bir şeyler katma peşinde oluyor. Evet tangonun içinde, milongaların her birinde ürettiğimiz duygu yoğunluklu pozitif enerji dalgalarının tüm çevremize yayılmasını sağlıyoruz bir anlamda. En azından şahsım adına tangonun kalbinde kendimi özgür ve huzurlu hissediyorum. Yaşamımı farklı bir frekansla yakalıyorum. Müziğin, coşkunun ve insanlarla yaşadığımı derin bütünlüğün içinde yeniden kendi kendimi ve karşılaştığım nice yüreği tanımaya odaklanıyorum.
Her zaman dediğim gibi tangoda ruhsal bir aşk ve bütünlük hissediyorum. Bu evrensel yolculuğa yönelik sevgim ve tutkum bu nedenle, bu denli yüksek.
Kendimi moralman biraz toparlandığım günlerde ve bu yaşadığımız iki hafta boyunca sadece bir kaç milongaya gidebildim  Bu kez diğer haftalara göre çok çok azdı katıldığım milongalar elbette!
 Hareket zaman zaman güzel bir enerjiyle akan bir ırmak. Onun için ruh isyandan ziyade huzuru yakalayacak ama yakalayamadığında da huzuru o bağlantının içine dalarak bir şekilde bulacak. Yoksa hareketsiz donakalıyorsunuz ve hiçbir şey yapamıyorsunuz!
Geçen hafta önce Contact Tango ekibinin çok sevdiğim mekanları olan Portofino'da, Larespark Otel'in içindeki milongalarına katıldım. Arjantin'li Dj Vivi'nin müziklerinin iyiliğini de Almanya'dan gelen arkadaşım Jens'ten duymuştum. Dolayısıyla biraz erken giderek harika bir peynir şarap ritüeline uzandım önce orada. Sonra arkadaşlarımın da katılımıyla dans, enerji, sohbet ve tüm güzel hislerle ve ortamdaki sinerjik bütünlüğün enerjisiyle olağanüstü bir milonga deneyimine daha uzandım. Tüm çok iyi dansçı dostlarımla gelen kaliteli danslarım, bitiremediğimiz peynirleri ziyan etmemek adına paylaşarak sohbetlerde de komik esprilere kapıldığımız masamızdaki güzel insanlar, organizasyondaki ekibin güleryüzlü karşılamaları ve fotoğrafçı Erman'ın da her hafta sabırsız beklediğim karelerinin tınısal ifadeleri ruhumu yükseltti yine...
Tüm danslarım duygu, mutluluk ve enerji yüklüydü ve uzun zamandır dans etmememe rağmen sadece bu gece nonstop ettiğim tüm kaliteli danslarla muhteşem ve ful bir tatminle geceyi noktadım çünkü ayaklarımdan parmak uçlarıma kadar tüm enerji kırıntımı dahi zemine akardım ve  bu vesileyle de çok çok rahatladım! :-)
Perşembe Günü, Jens, Cem, Özlem ve bendeniz harika bir Solera ritüelinden sonra Para Bailar milongasına geçtik. Yine güzel, sevgi dolu bir kalabalıkla harika dans deneyimlerine uzandım, mutlu anlara kapıldım ve güzel bir enerjiyle milongayı noktaladım. Bu milongada da en çok beni mutlu eden şey, gerçek dostluk, rahatlık ve samimi bir enerjinin ortamdaki hakimiyeti.
Egolardan ziyade kalplerini görebildiğim dansçı dostlarımla aynı ortamı ve bu beni her gün daha da büyüleyen dansı paylaşmak çok büyük bir mutluluk veriyor. Bu enerjinin hoş yoğunluğu da, çoğu haftalar oradaki milongaları kaçırmamamı sağlıyor. Elbette dans kalitesi de en önemli unsurlardan biri. Hepimiz çok güzel danslar etmek istiyoruz. Çünkü iyi dans ettikçe, kaliteli dansçılarla tangoya dair yüksek irtifalara daha da ilerledikçe tüm varlığımızla kendimize ait en engin semalara yükseliyor ve dilediğimiz oranda, sınırsızca uçabiliyoruz...
Cuma Günü Milongahane niyetimi evde üzüm ve mini bir ev ritüeli ve milongasıyla noktaladım. Güzel üzüm sohbetinin yanı sıra Yasmin Levy parçalarının bazılarında ettiğimiz yalınayak dansların mutluluğu ve tatlı enerjisi hala üzerimde...O zaman tam dans ederken hissettim ve  dedim ki içimden,
"Ne olursa olsun bu dans çok başka. "Abrazo"ya açıldığın farklı anda bir şeyler oluyor ve zaman ve mekan duruyor. Sadece muhteşem bir coşkuya kapılıyor ve müziğin içinde yoğun frekansta, unik adımlarla dopdolu bir bütünlüğe ulaşıyorsun!"
Haftayı da bu iki şahane lokal milongayla tamamladım ve bu yeni haftamıza uzanırken yine milongasal serüvenlerin ilkini Çarşamba Günü Portofino'yla açtım. Geçen haftaya göre biraz daha sakin bir hava olmasına rağmen yine güzel bir lezzet sofrasının eşliğinde, güzel dostlarımız Eda, Ogün ve Aslı'yla harika bir sohbete ve komik esprilere kapıldık. Dj Sabri'nin hoş tandaları eşliğinde de Mehmet'le açılışı yaptığım danslarım  Erdal dostumla, Ogün'le, Özgür'le , Burak'la ve bir kaç dostla daha devam etti. Milonganın ortalarında da  şöyle bir şey hissettim;
"Bir milonga tandası çalıyor o esnada. Neredeyse dans etmek için duvarlara tırmanacağım kadar seviyorum o parçaları ve o denli enerjim yükseldi ki, lakin  "cabeceo"larımızı buluşturacağım kimseye ulaşamadım. Bir süre daha geçti ve o tanda eridi bitti. Baktım diğer tanda da güme gidiyor, artık istemeye istemeye ayağa kalktım ve ilk kez dans edeceğim bir arkadaşa bu dans teklifimi sundum. Arkadaş da gözlüklerini unutmuş o gün şansa. Komik olan şeylerden biri de  bu!
Ona "cabeceo" yapmaya çalıştığımı ama başarısız olduğumu söylediğimde "cabeceo"mu göremediğini belirtip  çok nazikçe özür diledi.  Sonrasında da çok güzel iki tandalık bir dans serüvenine kapıldık. O zaman düşündüm yine,
Böyle istisnalar dışında,  kadınların dansa davet etmek zorunda kalmadıkları bir milonga ortamı Arjantin havasını yurdumda daha da yoğun hissettirebilir daima. Çünkü dans etmeyi istemek hiç kötü değil, bilakis şahane bir şey. Dans etmeyi istemeyen hatta sıkılır gibi mızıkan partnerler mi, yoksa heyecanla dansa akan partnerler mi arzularız...
 Hem erkek, hem kadın dansçılar için dansı sevmek ve dans edebilirlik oranı çok mühim. Bu nedenle "cabeceo" yapmasına rağmen onları reddedebilen kadınlar olduğunu dahi bazı milonguerolarımızdan duyduğum gibi, "cabeceo" da pek sıcak takılmayan ya da görmezden gelebilen çok milongueronun da varlığını tahmin ediyoruz. Elbette herkes herkesle dans edecek diye bir şey kesinlikle yok. Eminim buradaki kastımı çoğunuz anladınız. Anlamayanlarsa zaten bunları çok sık yapanlardır ya da benim anlatma kabiliyetimdeki noksandır belki. Az yapanlara ise asla bir lafım yok. Hepimiz belki zaman zaman yaparız bunları ve o da tadı tuzu olsun  arada kapıldığımız egolarımızla yaşamımızın...:))
Bir de dik dik bakıp,hiçbir dansa yönelik davetsel bir hareketin gerçekleşmemesinden ötürü manasızlaşan ve yine de bu bakışları devam ettiren milonguerolar olabiliyordu geçmişte...O en şaşırtıcıhallerden biriydi. .Neyse ki yeni nesil milonguero(a)lar bu konuda çok daha  uzmanlaşıyorlar. Ee çağ, onların çağı...Ne de  olsa Arjantin Tango'nun geldiğimiz süreçte en güzel çağlarındayız yurdumda. Sayısız milonga, sayısız yöntemde ve stilde eğitmen var ve iyi ki hepsi de var. Çünkü hepsi bilgileriyle, deneyimleriyle değerli insanlar ve farklı kitledeki insanları bu dansın büyüsüne uyumluyorlar. Elbette birbirinden hiç haz etmeyenler ve stillerini kel alaka bulanlar da olacaktır. Yine de iyi olan ve kaliteyi temsil eden her zaman belli olur. Bundan kimsenin kaygısı ya da  şüphesi olamaz!
Dolayısıyla yine güzel enerjilerle dopdolu bir geceyi daha tamamlayarak evime  sakin adımlarla ulaştım.
Perşembe Günü uzun bir aradan sonra Point Otel milongasına gittim. O kadar çok özlemiştim ki oradaki ambiyansı, içeri girer girmez kalbim kıpırdandı ve güzel bir masaya yerleşip Dj Serçin'in özlediğim tandalarıyla Erdem'ciğimle öncelikli olarak pek güzel rakslara açıldım. Güzel kıvamında kalabalık hissiyle ve arkadaşlarımın yoğun olduğu bir kitlenin kucağında konumlandığım atmosferde sonraki rakslarıma da Özgür'le, İnanç'la, Giuseppe'yle ve bir çok dostla daha kapıldım. Bu arada salsa deneyimimi geçiyorum - onda pek eğleniyorum - ama pek nadir Chacarera yaparım, ve o gün de güyya yaptım. Bir an canım çekti, enerjim yüksek tabii ama yapmasam da olurmuş...Hakikaten facia benim chacareram. En azından o an öyle hissettim!
Sezarın hakkını, bu dansın icrasını iyi yapanlara vermeli..
Bulaşma  bu gıcık chacarera ritüeline Ebru, hatta ortamdan koşar adım kaç! ;)
Neyse bu komik enerji birikimi bir yana, yine harika bir geceyi daha Point'e has güzel terasında dolunayı izleme bahanesiyle soluklandığımız anlar da dahil olarak hoşça tamamlayarak haftanın milongalarını kendi kanalımda noktalamış oldum.
Bugün de mavi dolunay denilen ilginç bir kova hakimiyetindeki ay enerjisindeyken elbette niyetlendiğim Tangolic milongasının yerine Ortaköy'e kapılarak, akşamımı mehtabı ve yakamozu seyredalarak geçirdim. Muhteşem bir görüntüydü elbette ve bu güzel enerjinin etkisiyle eve girdince de buz gibi bir duşa  kendimi atarak derin bir huzur  buldum ve yoğun bir haz hissettim.
O an  için başka bir mutluluk bu denli bir keyif olamazdı. Suya değdiğim anda çıkan ve zihnimden ürettiğim "Coss"sesiyle hazzın doruklarına erdim!
Su yaşamdır ve yaşama dair çok şeydir daima..
Sonuç olarak tango dolu iki hafta harika bir enerjiyle tamamlanmış oldu. Yani gündemi düşünmediğimiz ve daha çok tangonun teninde yüzdüğümüz zamanlarda böyleydi demek istedim. Çünkü gündemi düşününce ruh sağlığımızı korumak çok zor oluyor aslında. Tangonun frekansında ise uçmadan yaşamak mümkün değil!
Bu nedenle  hep o bizi uçuran frekansa kapılıyoruz...
Tango belki de bazılarımız için hayatın aslında kendisidir. Sadece boyutu farklıdır ama akan tüm duygular ve uçuşlar kalıcıdır, eşsizdir ve gerçektir. Bu da hayatın bir anlamda kendisi olmasını doğrular!
Kimbilir hepimiz için daha nice anlamlara geliyor tango ve hepimiz yaşadığımız tangoyu pistlere ve buluştuğumuz kalplere taşıyoruz ve bunu her daim birbirimizle paylaşıyoruz. 
Diliyorum ki, önümüzdeki günlerde çok daha olumlu gelişmeler yakalayacağımız bir gündemin içinde yer alırız. Bunu tüm ülkem ve bütün halkımız için istiyorum.
Her şey sistemin parçası. Sanırım bunda çoğumuz hemfikiriz. Bu nedenle asıl düşünmemiz gereken şey, masum halkın içine sürüklendiği bir çok suçlamalardan arındırılması belki de...
Bir Türk'ün de, Kürt'ün de, Laz'ın da, Alevi'nin de, Sunni'nin, Ateistin, Hristiyanın, Musevinin, Budistin de tüm varolan insanların ülkemizde özgürce varlığını ifade edebilmesini ve dilediği şekilde yaşamasını arzuluyorum. Kötü niyetli ve entrika dolu amaçlara sahip insanlar var diye masum halkın haklarının ihlalini asla savunamam. Aslolan tüm ırkların, renklerin, inançların, başka ifadelerdeki bütün insanların hak ve özgürlüklerini, diğerlerininkini katletmeden yaşaması ve diledikleri şekilde varolmasıdır. Hepsi bu!
Asıl tartışacağımız konu da belki de sadece budur;
Yani bu ülkede kim gerçekten "özgürdür"ve kim "özgür değildir " i bir düşünüvermektir...
Son olarak Marcus Aurelius 'un  harika bir  sözünü hepimize armağan etmek istiyorum;
"İyi bir insanın nasıl olması gerektiğini tartışmayın artık,
  iyi bir insan olun."
İyi, sevgi, ışık dolu insanlar olalım diliyorum dostlarım!
Sizleri en içten sevgimle, saygımla, mutlulukla, bütünlükle, coşkuyla, sağlıkla, aşkla,  tatla, derinlikle selamlıyorum. En güzel danslar, en manalı yaşamlar, en derin dokunuşlar ve hisler hepimizin olsun! ***