30 Mayıs 2016 Pazartesi

Herkes kabı kadar su taşır, kalbinin genişliği kadar sever. Hem kalbini mümkün olduğu kadar sevgiye açıp, genişletirken, hem de kabını yaşam içinde daha da büyütürse insan, yaşamında deneyimlediği her şey ile birlikte algı zenginleşiyor, derinleşiyor. Yani gerçek manada sevmek enerjiyi yükseltiyor ve ruhunuzun yükselmesinden korkmadığınızda ve elbette bu yüksek frekansın düşmesine sebep olmadığınızda, kendinize adım adım daha da yaklaşıyor ve tüm çok boyutlu varlığınıza ulaşıyorsunuz....
Enteresan, coşkulu, hüzünlü, muhakemeli bir hafta geçirdim geçtiğimiz yedi günlük süreçte. Öncelikle çok yakın bir akrabamızı, kuzenim diyebildiğim Banu'yı amansız bir hastalıktan ötürü kaybettik. Yaklaşık bir yıl önce sapasağlamken, minik bir rahatsızlık sonucu gittiği hastanede pat diye kanser teşisi konmuştu kendisine ve aldığı kemoterapi dahil tüm tedaviler yaşamda kalmasına olanak sağlayamadı, 42 yaşında hayata gözlerini yumdu. Bu durumu bir kaç gün öncesinde rüyamda iki kez gördüğüm için sonucu bekliyordum. Yani Banu'nun bir ışık olup bu yaşamsal döngünün ötesine bir yerlere yolculuk edeceğinin farkındaydım!
Öncelikle annesine, babasına, kızkardeşlerine, oğluna, eşine, tüm dostlarına ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.Çok acılı ve zorlu bir sürecin içindeler, içindeyiz. En yakınkarını kaybetmenin acısı kolay aşılabilir bir deneyim olmuyor malesef ama zaman ve kabul her şeyi normale yakın akışına ulaştırıyor, hayatı devam ettiriyor....
Cenazesi Çarşamba Günü öğle namazıyla kaldırıldı. Oradayken ölümün, yaşamın farklı bir boyutu olduğunu düşündüm aslında. Sanki aynı zamanın farklı realitelerindeler ve frekanslarındalar gibi...
Banu'cuğumuzun güleryüzlü bir fotoğrafı tüm sevenlerinin hafızalarında onun güzel enerjisini yeniden canlandırdı ve amansız hastalığına rağmen sevgi dolu yüreği, ışık saçan duygu ve düşünceleri anılarımızda ve yaşamlarımızda sonsuza dek saklandı. Elbette çok yakınlarını kaybetmiş insanlar buna benzer bir zorlu süreci ve acı dolu duyguların zorlayıcı etkilerini gayet iyi bilirler. Yaşamın özünde neyin değerli olduğunu düşünür dururlar. Özellikle de kaybın hemen ardından bu çok olağan bir süreçtir...
 Benim yaşamımda tüm kaybettiğim yakınlarımdan sonra farkettiğim şu oldu;
İnsanlar son anlarında temelde bir tek şeyi anımsıyorlar. Kimleri sevdiklerini, onların içten gülümseten şeyleri, sevgi dolu  paylaşımların yoğunluğunu ve sıcaklığını... Sonra da huzurla akıyorlar diğer boyuta ve ritme doğru....Ritmin bittiği yerde başlayan bir ritm mi ki bu bilinmez...
Yani ne göz kamaştırıcı zaferler, ne kocaman başarılar, büyük kazançlar, zorlu mücadeleler, renkli seyahatler, ne de pek meşgul oldukları aktiviteler o son noktada insanın hafızasından yansıyor. Gerçek manada sevdikleri ve kalben yakın oldukları kişiler, en yakınları gözlerinin önüne geliyor.
Yaşamlarında çok yakınlarını kaybetmiş olanlar  buna benzer şeyleri gözlemlemiş ve yaşamış olabilirler. Hiçbir şeye ve en başta da ölüme isyan etmemeyi insan zamanla öğreniyor. Hayatın içinde şok olmamayı, hiçbir şeyin sonsuza dek orada olamayacağını, yaşamın anlarla sonsuz, saatlerde sonlu olduğunu, sevdiklerimizin yaşasalar da yaşamasalar da ömürboyu anılarımızla yaşadıklarını, hayatımıza teması olan her insanın içimizde farklı devreleri harekete geçirdiğini ve sebepsiz olmadığını, üzüntünün, acının bir ötesinin kabul, akışa, yaşama güven olduğunu, dostların acılı anlarda minicik hareketlerinin, iç yatıştırıcı cümlelerinin ne denli mühim olduğunu, bugün yaşarken yarının garanti olmadığını, insanın yaşadığını anlaması için gerçekten çok sevmesi gerektiğini öğreniyor insan. Bunları ruhsal sürecinde yaşamındaki öğrenimlerin en tepesine yerleştirdikten sonra da yaptığı her şeyde en mühim şeylere odaklanıyor. O da benim öğrenimlerimde sevgi oldu!
Yani ölüm yokmuş gibi yaşamak değil ama ölümün hepimizin gerçeği olduğunu bilip ve bunun çok farkında olup sevgi dolu bir yaşam ve paylaşımsal derinlik kurmak tek  önemli  olan şey belki de...
En azından hepimiz bir gün bu dünyadan göç ettiğimizde, geride ne bırakıyoruz dersek,
 kalplere sevgi dolu dokunuşlar ve bazı ürünler dışında pek bir şey değil neticede!
Bu nedenle yaşadığımız yaşamlarımızın en mühim olan ifadelerine odaklanmak uzun zamandır benim en büyük gerçeğim. Hal böyle olunca da, cenazeden dönüp, işlerimi hallettikten sonra Spontan Bir Çarşamba Milongası organizasyonumuz için Ayşe Tünsoy, Hakkı İnce ve bendeniz Ponte'de buluştuk. Üçümüzün müziği ve tangoyu yaşayış ruhunu yansıtan müzik seçkimizle keyifli,derinlikli ve yoğun paylaşımlı bir gece yaşadık. Kalabalık olmasa da güzel insanlarla bütünleşmiş bir gecede, yoğun paylaşımlar, nefis danslar ve eşsiz sohbetler olmaması mümkün olur muydu...
Berkay da  gecenin sonunda seslendirdiği derinlikli şiirlerle sohbetimize renk kattı.Yeni yaşını tekrar kutluyorum. Bol dans, şarap ve kedi hayatından eksik olmasın! ;-)
 Gece yanımızda olan ya da  gelemeseler de kalbi bizimle olan tüm dostlarımıza da ayrıca sonsuz teşekkürler! Onlarla dopdolu olan hayat, bambaşka tınılarını tüm yaşamsal renklerimize sevgi titreşimleriyle harmanlıyor...
Perşembe Günü oldukça yorgun olmama rağmen yine de Point'e gittim ve renkli bir kalabalığın teras havasıyla birleştiği bu hoş ambiyanslı milongada güzel danslarla, ilgi çekici sohbetlerle dolu bir gece daha yaşadım. Dj Serçin Bediroğlu' nun sevdiğim, keyifli tandalarıyla birlikte duygulu ve kaliteli danslarla coşkulu bir şekilde geceyi noktaladım.
Cuma Günü, Büyükçekmece Dalyan Sanat Cafe'deki Milonga Confortable'mizde Dj Ayşe Tünsoy dostumuzun renkli enerjisiyle ve şahane tandalarıyla sevgi dolu, dostluğun, keyifli, renkli dansların, eğlenceli sohbetlerin hakim olduğu muhteşem bir gece yaşadık. Dinamik danslardan terlediğimizde, dışarı çıkıp muhteşem bahçesinde ada hissini solurken, güzel manzarasıyla hoş hissiyatlara kapıldık ve içeceklerimizi yudumladık. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar  da herkes bolca dans etti ve hatta milonganın bitmemesi için oldukça uğraş verdi. Bu da keyfimizi arttırdı!
Dolayısıyla milongaya girişin, gidiş- dönüş servislerinin tüm dansçılara, dans gönüllülerine ve meraklılarına ücretsiz olduğu yurdumun bu tek milongasında hafızalarımızdan silinemeyecek mutluluklarla geceyi noktaladık ve Ayşe'ciğimle de İstanbul yolunu tutuk! :-)
Cumartesi Günü herhangi bir milongaya katılamadım, çok yorgundum lakin Brüksel'den gelmiş olan çok sevdiğim dostum Yeliz'ciğimle Beşiktaş'ta bir şeyler içelim dedik. Sonra ne mi yaşadım derseniz, işte özeti:
"Bugün enteresan bir şey yaşadım. Uzun süredir göremediğim çok sevdiğim Yeliz'ciğimle buluşmayı planlarken ve tam ne zaman buluşacağımızı belirleyemediğimiz bir andayken yolda karşılaştık. Sonra Beşiktaş'ta sahilde oturalım da biraz sohbet edelim dedik, lakin ben gördüğüm manzara karşısında oldukça şaşırdım. Ortam çok pisti; yerler çekirdek kabukları, ismarit, bolca bira şişeleri ve her tür çöp doluyken gençler yerlerde oturmuş çekirdek çitliyor, midye dolma yiyor, sohbet ediyor ve bira içiyorlardı. Hatta müzik yapanlar bile vardı. Biraz yaşlandığımız için midir yoksa son dönemlerde özellikle doğayla çok haşır neşir olduğumuzdan mıdır nedir bilmiyorum ama bu çöplük içerisinde insanların birbirleriyle nasıl bir bağlantı kurmak istediklerini düşündüm durdum. Çok sevmeme rağmen arkadaşımı, uzun süre kalamadım orada ve eve de geçmem gerekiyordu o ayrı lakin, en son Kaz Dağları'nda bir bira patlatmıştım denize nazır ve kaliteli bir şarabı da hem orada, hem de dün Dalyan Sanat Cafe'deki milongada güzel bir ambiyansta, ada hissinde ve sohbet içinde içmiştim. Elbette yaz aylarında sahilde, mis gibi ortamlarda da içeceklerimizi alıp içtiğimiz çok olmuştu. Özellikle yıldızlara ya da mehtaba bakarken derin hislere kapıldığımız çok anlar da...
Sonra da dedim ki,
Şehir yaşamı mı sokakları bu denli kirli yapıyor, yoksa insanların kendi değerlerini bu denli az görmeleri mi bu pislik içinde buluşmalarını sağlıyor...?
Yanıt bulmak zor belki, ama bir yanıt hepimizden çıkar eminim!
Sokaklar ne zaman mı temiz olur;
Sanırım en çok da şehrin içinde de doğa olduğunda, ağaç sokak aralarında da yeşerdiğinde ve çiçek kokularının büyüsüne kapıldığımız her avluda...
Beşiktaş'ı oturduğumuz yerdeki eşsiz Köprü ve Boğaz manzarasına rağmen hiç bu denli çirkin görmemiştim.O denli büyülü bir güzellik içinde böylesine bir tezat!
Fikrimce medeniyet en başta, her yerde güzelliklerin hakim olmasıyla da kuruluyor. Estetiklik insan ruhunu da okşuyor, doğayı da bütünlüyor..Yani uzun sözün kısası,
Güzel olalım, doğada bütünde yeşerelim, engin, derin paylaşımlarla yoğunlaşalım, birbirimizi, yaşamlarımızı, müziği ve sanatı sevelim dostlarım. Hepimize büyülü bir Pazar Günü dilerim!:-) " 

Gerçekten de yazmış olduğun gibi huzurlu, dingin ve tatlı bir Pazar Günü yaşadım. Ponte'de güzel arkadaşlarımla buluştum, bir kaç kaliteli dans ettim, doğumgünü kutlamasından arda kalan pastaya yumuluken, Dj koltuğundaki Ayşe Tünsoy'un güzel seçkileriyle coşkulandım ve haftayı keyifle dopdolu tamamladım.Darısı yeni haftamıza olsun!
Son olarak Doğan Cüceloğlu'nun bir sözünü paylaşmak isterim;
"Bir insanın gelebileceği en yüksek mertebe, güvenilir  insan olmaktır."
Buna sevebilir, sevilebilir ve özgürleşebilir insan olabilmeyi de ekliyorum!
Muhteşem bir hafta diliyorum hepimize ve yollarımız, yolculuklarımız, yollarda karşılaştığımız farkındalıklarımız, deneyimlerimiz ve eşsiz insanlar yaşamlarımızdan eksik olmasın!
 Sevgi dolu anlara, nice yoğun, yüksek paylaşımlı frekanslara açılaım. Sevmekten korkmadan ilerleyelim, coşkuyla yaşayalım ve cesurca, tüm derinlikleriyle, koşulsuz, kabuller içinde, yoğun bir şekilde, naiflikle, dürüst olarak ve doğallığın hakimiyetinde gerçekten sevelim. Yaşamlarımızdan geriye kalan tek şey o oluyor çünkü. Sevgimiz, sevdiklerimiz ve sevilme hikayelerimiz...***

8 Mayıs 2016 Pazar

Bugün Anneler Günü ve çoğumuzun yaşamında annelerimiz ne denli önemli, eşsiz. Ben de kendi annemi düşünüyorum da bu yaşıma kadar sevgisini yoğun hissettiğim için şanslı olanlardan biri sayıyorum kendimi.
Hayatta olan, olmayan her daim kalbimizin en derinliklerinde bulunan, koşulsuz sevgiyi, bütünlüğü, güveni, coşkuyu öğrendiğimiz, bizleri gülümseten oyunlar oynadığımız annelerimiz en değerlilerimiz onu biliyorum. En azından benim için öyle ve annelik duygusunu yaşamamış olsam da olağanüstü bir anne nasıl olunur onu Sevgili Annem Saadet Öztürk'le gördüm, anladım, öğrendim. Yaşam boyu hep yanımda olan sevgisi, koşulsuz desteği, anlayışı, sabrı, affediciliği, yargısızlığı, esnekliği, özgürlükçü, sanat dokulu bakış açısı, dostluğu, uyumu ile tüm paylaşımcı, verici ruhuyla kalbimi hep varlığıyla, sonsuz ışığıyla doldurdu. O olmasa bugünkü ben olamazdım. Kendisine tekrar sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum!
İnsanın kurduğu ilk iletişim, ilk sevgi bağı, ilk bütünlük yolculuğu anneyle ve hemen yanında babayla oluşuyor. Bu nedenle tüm kurduğumuz ilişkilerde ikisinin de rolleri çok büyük. Bir sorun yaşıyorsak ilk döneceğimiz yer de orası ve en başta da anne karnı. Kendimizi keşfetmenin derin ipuçları doğum öncesi doğumumuzda da aynı zamanda. Yani o dokuz ayda ve çocukluk yaşlarında neler yaşıyor ve ne tür algılara açılıyorsak dünyalarımız o süreçteki öğrenimleri yanstıyor. Olumlular her daim bizi ışıltıyla doldururken, olumsuzları iyileştirmek de bizim seçimlerimiz. Çünkü orada düzelmeyen ve aydınlanmayan her şey geleceği ve şimdimizi de gölgeliyor. Dileğim her geçen gün biraz daha algı kapılarımızı esnetebilelim ve açalım çünkü kızdığımız şeyler tam anı yansıtan şeyler olmayabiliyor, geçmişten gelebiliyor. Sevgiyi hissettiğimiz her şeyse tam olarak o anı ve anların içindeki sonsuzlukları yansıtıyor. Yani düşüncelerle oluşan hislerle, kalple hissedilen duyguların birbiriyle dansı insanın en büyük algı yolculuğu ve mücadelesi de oluyor...Kalp ağır basarsa dans yoğun bir coşkuyla akıyor ve düşünsel akışı da dönüştürerek eşsiz bir aydınlığa ulaştırıyor. Uyumla akan danslar  ve kendisini tüm şifreleriyle keşfedebilmeyi  diliyorum hepimize...
Bu geçtiğimiz iki hafta boyunca bir rekora imza atarak sadece tek bir milongaya gidebildim. Geçen hafta TangoDans Milongası'nda, Break Cafe'de milonganın organizatörü ve dans eğitmeni olan çok sevdiğimiz dostumuz Ertuğrul Yılmaz'ın doğumgünü için Değerli dostum Hakkı'yla "Dos Ufos" olarak gecenin müziklerini üstlendik. Hoş bir kalabalıkla, sevgi dolu insan bütünlüğüyle harmanlanmış gecede harika bir coşku yakaladık, bolca dans ettik ve Ertuğrul ile Reyhan'ın şahane, enerji dolu Rock'n Roll performanslarını  izledik. Bu dans ancak bir çifte bu kadar yakışabilir. İzlemekten asla bıkmayacağımız bir ikililer. Coşkuları hepimizi mutlulukla ve enerjiyle dolduruyor. İyi ki varlar, iyi ki severek dans ediyorlar! 
Gece boyunca kutlamaların yanı sıra bir iki parça salsayla da milongayı renklendirdik ve güzel dostlarla doğumgününün hoş hisleriyle ve lezzetli pastasıyla tadımlanan dört beş saatlik zaman dilimini çok mutlulukla tamamladık! :-)
Ertesi gün yılın ilk hastalığını geçirdim. Saat akşam 5'te uyanarak daha doğrusu yataktan doğrulabilerek mide bulantımı nane limonlar dindirdim ve ardından kendimi iyileştirmek için dingin bir gece yaşadım.
Haftanın ilk günlerinin milongalarına uzun zamandır gidemiyorum. Armada'yı hayli bir zamandır ziyaret edemiyorum. Oysa ne denli güzel dans deneyimlerimiz var orada. Bizim için farklı bir yeri oldu her zaman yılların eskitemediği bu milonganın. Bunun yanı sıra La Cumparsita'yı da çok sevmeme rağmen uzun zamandır ziyaret edemiyorum. 333'e de fi tarihinden beri gidemedim. Bir de Sercan'la Zeynep'in organize ettiği yeni bir milonga varmış, ismi Nar duydum ama bir türlü kısmet olmadı ve elbette karşıda  da Paradiso'nun yeni mekanı. Efsane bir yer daha bulmuş Sevgili Gül ve Ulaş.  Moda"360"ı görünce arkadaşların dibi düşmüş!
Perşembe niyetim olsa da Point'e gidemedim. Para Bailar'a da bir ömür oldu gitmeyeli. Sanırım havalar, özellikle bahar değişik hisler sunuyor insana ya da tamam bana diyeyim. Bir süredir çok performanslı gecelerden uzak duruyorum. Çok ilgimi çeken farklı bir performans olmadığı sürece. Çünkü çok kalabalık beni yoruyor, kalabalığın içinde dans etmek de, tüm kalabalığı yarıp içecek almak da, lavaboları kullanmak da zorlaşıyor o zaman. Yaşlandık malum! ;-)
 Festivallerdeki performans akışına gelince bu biraz farklı, mekanlar çok geniş ve bunlar geceye renk katıyor, hoşuma gidiyor renkli gösteriler! Hoş terör yurdumda azalırsa daha internasyonel milongalarımıza da eskisi gibi kavuşacağız. Bu mevsimde yurdumda yabancı dansçı eksik olmazdı. Sanırım bunun olmaması da biraz neşemi ve dans motivasyonumu kırıyor. İnsan internasyonel abrazoları da özlüyormuş, onu anladım! 
Cuma Günü ise Büyük Çekmece'de Confortable vardı. Belediye'deki yoğunluk nedeniye servis organize edilemedi ve ücretli  servis içinde yeterli sayı olmadığı için ayarlanmadı. Ben de ofisten çok geç çıkınca çok istememe rağmen milongaya ulaşamadım. Elbette dakika dakika geceye dair tüm haberleri aldım ve güzel kalabalığın olduğu,  hoş bir dans kalitesinin sağlandığı müthiş bir gec dahae yaşanmış. Elbette mutluluktan uçtum. Konsepti farklı olan Confortable'nin en büyük özelliği herkese ücretsiz giriş sağlaması ve elbette ücretsiz servisiyle de merkez noktalardan gelen katılımcılara da bu tatil havasındaki, müthiş bir ambiyans içinde olan adacığının içinde Dalyan Sanat Cafe'de farklı hisler ve güzel mutluluklar sunması. İnsan oraya ulaşınca tatile çıktığını filan zannediyor, gerçekten! Bir sonraki için sabırsızlanıyorum. Tarihi 27 Mayıs! Kaçırılmayacak derecede güzel bir gece olacak, şimdiden hissediyorum!
Bunun yanı sıra Milongahane'nin açılışının ikinci yılı nedeniyle bir efsane gece de Beşiktaş'ta yaşanmış Çok sayıda dostum  Bora ve Didem'i tebrik etmek için buraya gittiğinden, hepsinden tüm detayları öğrendim. Açık büfe yemekler, eski yılların dansçılarının uzun aradan sonra birbirleriyle buluşmaları, iki yüz kişiye ulaşan katılımcı sayısı, harika danslar ve müthiş bir gece hissiyatının güne damga vurması... Elbette doğumgünü kutlaması olarak bu coşku harika olmuş! Her milonganın yıllarca, yy larca doğumgünlerini kutlamasını diliyorum!**
Günün diğer milongalarından ise çok haberdar olamadım. Tangolic'e de bir ömür geçti neredeyse hiç gidemedim. Sanırım bu terör dalgası da etkiledi ruh halimizi ve Aydın, Pelin çiftinin milongalarının da dansçı kalitesi yönünden bir hayli güzel olduğunu ve mekanlarının da oldukça sempatik olduğunu duyduğum halde onların milongalarını da ziyaret edemedim. Anadolu Yakasındaki milongaları sayamıyorum bile. Büyük Kulüp, CKM sadece bazıları.  Ne mutludur ki gidemediğimiz çok sayıda milonga var artık. Yetişemiyoruz ve artık gençlere bırakıyoruz tüm milongaları fethetme girişimlerini. Bizler yaş aldık ve tembelleştik. Popomuzu koltuğumuzdan kaldırabildiğimiz zamanlarda milongalara gidiyor,  komik konfor ihtiyaçlarına takılıyor ve onlarsız olamıyoruz. Ehh hayat! :-)
En güzeli de her milongaya giden çok iyi dansçılar var ve her milonganın kitlesi de farklı farklı. Bu da renkli bir karışım. Hepsini bir arada görmek de beni mutlu eden bir şey! Bu nedenle daha büyük ölçekli  ve bir çok okulun, organizaötrün katıldığı milongaları da oldukça seviyorum aslında. Elbette dileğim tüm okulların ve okulsuzların birbirleriyle sosyal dans mutluluğuyla, gruplaşmadan dans edebilmeleri yönünde. Farklı kişilerle dans etmek bu dilin en manalı, keyif veren yanlarından biri. Gelişim sağlıyor, mutluluğu, coşkuyu arttırıyor, bütünlüğü  koruyor ve surat asıklığı yerine güleryüzlü ifadeleri insanların yüzlerine aktarıyor! 
Benim kanalımda farklı stillerde çok sayıda milonganın şehrimde ve yurdumda olması her zaman olumlu .Yeter ki tango, dans olsun da her çeşit milonga ortamı oluşturulsun. Yurdumun bu döneminde en ihtiyacı olan şeylerden biri de sanat kollarının daha da genişlemesi. İnsanların mutluluklarını, özgürlüklerini ve yaşamlarını ifade edebilmeleri, paylaşmaları. Yani tüm milongalar değerli çünkü hepsinde önemli bir emek süreci var ve tamamı dansçıların hizmetine sunuluyor. Sen gel, sen gelme denen bir milonga daha ne gördüm, ne duydum. Hepsi tüm dansçılara kapılarını açıyor neticede! 
Cumartesi Günü'ne geldiğimizde Break Cafe ve Noa Galata niyetlerimin ikisinden de feragat edip anneciğimle harika bir DVD partisi yaptık. "Synchronicity" oldukça enteresan bir film. Bazılarımız bir gerçekle baş edemezken paralel evrenler, sınırsız olasılıklar ve bunların birbiriyle kesişimi gibi vakalar bizi bir hayli aşıyor. Gayet etkileyici kuşkusuz! 
Pazar Günü'ne geldiğimizde güzel bir pazar yürüyüşü hakim oldu. Ponte'yi de bu hafta tüm sevenlerine teslim ederek geceyi tamamladım.
Milonga yönünden az, bahar hissi yönünden yoğun iki hafta geçirmenin keyfi vardı üzerimde. Oldukça dinlenmiş ve huzurlu haftaya başlıyorum ve
 Son olarak tüm dostlarıma bir notumu iletmek istiyorum;
Yaşam o kadar değerli ki... 
Amansız hastalıklarla boğuşan insanlar, yakınlarımız var; günden güne eriyen hastane odalarından ya da yataklarından çıkamayan insanlar var; bir gün daha yaşayabilmek için sonsuz dua eden ama umudunu yitiren insanlar var!
Sağlıklıyken sağlığın yitimi, bolluk içindeyken yokluğun hissi, haz içindeyken hüznün yankısı, zaferlerle dopdoluyken kaybın acısı, severken, sevilirken sevilmemenin, sevememenin trajedisi, doğayla bütünken beton yığınlarının, kirin, pusun zararı, andayken, sonsuzdayken hep gelecekte ya da geçmişte olmanın kaygısı; gülerken ağlamanın sebebi, yaşarken ölümün anlamı, nedeni ya da deneyimi bilinmiyor. Oysa her şey zıttıyla algılansaydı, şu sihirli evrende empati ve insan farkındalığı tavan yapardı!
Zıtlıkları yaşamaktan korkmayalım. Bilakis hepsinin farklılıklarını iç sezgiye ve içgüdüye aktaralım. Çünkü duyguların, deneyimlerin üstesinden gelebilmek için önce onları korkusuzca, güvenle yaşamalı, duyguları yargısız, özgürce hissetmeli ve hisleri, düşünceleri, öğrenimleri tüm varlığının merkezinde kabul etmeli insan . Sonrasında her dağ adım adım aşılır, sonsuzluğa uzanan vadiler ruhun huzuru, olgunluğu ve aşkıyla buluşur.
Farkındalıklarla, empatiyle ve coşkuyla dopdolu bir hafta dilerim hepimize! ***