31 Mart 2015 Salı

Sarfettiğimiz tüm emekler ve doğru kanalize edilmiş çabalar karşılığını, değerini buluyor aslında. Ya sevgiyle, hoşgörüyle, içinizdeki engin esneme potansiyeliyle, içsel gelişiminizle ve doyumunuzla ödüllendiriliyorsunuz, ya içinizdeki, etrafınızdaki enerjisel yükselmeyle, motivasyonlarınızla, tüm ilerlemelerinizle, hedeflerinize ulaşmadaki mutluluğunuzla, zihinsel, ruhsal, kalpsel uyanışlarınızla ya da manevi kazançlarınızın yanı sıra, maddi kazançlarınızla, parasal bolluklarla, potansiyelinizdeki genişlemelerle ve tüm yaşadığınız konforlu hislerle ve deneyimlerle.... 
Her gösterilen emek ve çaba, bunu sarfedene yönlü olarak akar ve onlarla dolan bir okyanusa açılır. Sonunda kutlanacak şeylerin sayısı da katlanarak  artar!
 Şu tüm eşsiz renklerle donanmış evrende hiçbir şey boşuna değildir ve boşuna gelişmez. Her şey bir tür yaşama, gerçekliğe ve ürüne dönüşür. Bizler de yaşamlarımızda bunların en güçlü izlerini hisseder ve an be an deneyimleriz...
Yeni haftamıza harika bir bahar esintisiyle başladım. Elbette bu güneş ışınlarının hakim olduğu gün  ve ılık hava içimdeki tüm kıpırtıları açığa çıkardı ve varlığımı biraz daha da fazla mutluluk rakslarıma odaklı kıldı...
Haftanın ilk milongasında, "333" yani bir diğer adıyla, "Kız Kuleli" semaları hakimdi. İlk kez dinlediğim Dj Burak'ın hoş tandalarıyla, geçen haftaya nazaran daha sakin bir milonga ortamı yakalasak da, bunun tadını dostlarla  ve Erdem'ciğimle de standart dışı - kim lead ediyor, kim follow ediyor belli olmayan durumlar -  danslara yönelerek çıkarttık.  Gecede diğer yabancı milonguerolardan - iyi ki onlar varlar, çünkü kentimdeki milongaların kalitesini ve enerjisini yükseltiyorlar, renkliliğini arttırıyorlar - Francesco'yla, Michael'le, Almanya'dan bir milongueroyla milonganın son tandasına kadar enerji yüklü bir şekilde, keyifle dans ettik. Bir de 333 semalarında kendisiyle ilk kez karşılaştığım  Sara'cığımla hem komik, hem felsefi sohbetlere daldık, Berkay'ın esprili hareketleri ile  gülüştük ve geceyi de bu tatlı hislerle tamamladık!
Perşembe Günü "Para Bailar" milongasına geçtim. Enerji yine muhteşemdi. Dj Alper'in çok güzel tandalarıyla, gayet kıvamında bir kalabalıkla ve kaliteli dansçılarla dolu ortamda Mehmet'le, Samet'le, Hüseyin'le, Onur'la, Utku'yla, Michael'le, Daniel'le, Zafer'le, Ali'yle, İzzet'le  uçarak, koparak, mutluluktan zirvelere tırmanarak, doyasıya dans ettik. Son tandada ise sağolsun Alper "Orquesta Tipica Fevor de Buenos Aires" 'ten bir Pugliese tandası çalınca Michael'le zihinsel ve ruhsal müziğin içinde tamamiyle biterek ve tüm enerji kırıntımızı dahi piste, zemine bırakarak dans ettik ve bu tandanın hakkını vermeye çalıştık. Sonunda da bu deli enerjinin etkisiyle, birbirimize çok içten teşekkür edip, coşku dolu "abrazo"larımızla enerji yönünden oldukça yükseldik!
Milonguera(o)lar dünyasında bu türden yoğun dans mutluluğu içeren anların hislerini tarif edecek sözcük bulmak zordur. Bizler bu müziğin ve müzikteki o olağanüstü uyumun duygusunu yakalabilmek ve birlikte bu inanılmaz yolculukta ilerlemek için sanırım aslında dans eder, hep dans etmek isteriz ve  tangonun içine de tüm benliğimizle,  varlığımızla yoğuşmuş bir şekilde akarız...
Daimi kopuşlarımızın cenneti, o eşsiz abrazolarımızın tınılarında gizlidir...;-)
Milongayı bu lezzetle bitirdiğimiz yetmedi, Nizam'a geçip - yaklaşık 10, 12 kişi - yurdumun lezzetlerine gömülme operasyonunu başarıyla gerçekleştirdik. Masada en uyanık ben çıktım - en azından bu kez- ; çayla yetinebildim çünkü zaten ful kapasite deli bir ziyafetten milongaya geçmiştim ama diğer milonguero(a)lar maşallah ne buldularsa yediler...Allah sizi inandırsın bu kadar nasıl yiyebiliyor, içebiliyor bizim cinsimiz - tanguera(o) cinsi -  şaşıyorum. Atomdan, dondurmalı muhallebiye, ezogelin çorbadan, kuru fasulye pilav, cacık ve tüm Türk mutfağına kadar hepsini Utku baş köşesinde konumlu, Erdal onun karşısında - evet hala Cevriye milongasına gidemedim ama mekana bir kez gitmiştim müthiş bir yer diye sohbetimiz esnasında ona açılıyordum - diğer tüm "Academia Del Tango" ekibi diğer sandalyelere yerleşmiş,  İsviçreli dostlarımız da yanımda tabaklarındaki yiyecekleri  silip süpürerek, harika bir sohbet eşliğinde de bunları kısmen sindirerek geceyi tamamladık!
Cuma Günü tüm milonga planları iptal oldu. Çünkü milongalardan çok daha manalı bir akşam programı yapıldı. Aylin'le ve Evrim'le buluşup, Latin Amerika lezzetlerine çok derin nüanslı bir  balıklama dalış yaptık. Lokasyon "Aylin Resort" olurken, buraya has  konforlu, sıcacık, rahat ve zarif  atmosferde, tatsal zenginliklerize eşlik eden hoş melodilerle daha da keyiflendik ve bu iki şahane yetenekteki milonguera,  somonlu, levrekli, avakadolu, püreli, muhteşem tattaki ve lezzetteki "Latin Amerika" yemeklerini - isimlerini şimdi tekrar söylesinler ya da sonsuza dek sussunlar - hazırladılar. Ben de üzümden ve gurmeliken sorumlu olan bir üye olarak seçildiğim için -kendim tarafından özellikle - tadımlama misyonumu tamamladım ve sanırım  tatsal anlamda en yüksek irtifalara ulaştım. İnsanın yetenekli arkadaşları olunca, sırtı yere gelmiyor.. Her an cennet, her an lezzet, her an keyif yolculuğu yaşayabiliyorsunuz. Aslında Aylin'den bir "Bossa Nova" parçası da söylesin diye bekledik ama bu talebimizi yakın gelecekteki bir konserinde gerçekleştireceğine söz verdi. "Susana Damas Quintet"in yeni konserini sabırsız beklemeye başladık şimdiden... Elbette yemek eşliğindeki hoş dokulardaki, sanat ve espri yüklü sohbetimizin tüm derinliklerinde - üç kadın bir araya gelince ruhsal, zihinsel devrimler olabiliyor-  bambaşka pırıltıdaki ufuklara kavuşurken, ilerleyen saatlerde Giusseppe'nin de bu keyfe katılımıyla harika bir akşamı hep birlikte paylaşmış olduk. Tüm sarımsak,soğan, üzüm, arpa kokuları eşliğinde gecenin ilerleyen saatlerine kadar yeme seremonisinin bitmemesi sonucu koltuklara gömülüp, hatta uyuklayıp,  "Tangolic" milongasını bir güzel ektik! ;-)
Cumartesi Günü, sabahın erken saatlerinde uyanarak, Anadolu yakasında harika bir bahar yürüyüşü sefasına uzandım. Bağdat Caddesi'ndeyken ve sahil yolundayken koşan, spor yapan, yürüyen bir çok insanı gördüğümde, içimde burada da yaşamalıyım sinyalleri şimşek çaktı ve Fenerbahçe'deki Midpoint'in önüne geldiğimde,  şaşırtıcı bir şekilde Dilek'ciğimle karşılaştık. İkimiz de hafif şok, gülümsedik, kucaklaştık ve hemen içeri geçerek kahve, çay ve kahvaltı ritüeline uzandık; yaşama dair hoş sohbetlerle bu karşılaşmamızı kutladık!
 Enteresan olan şey, hayatımda ilk kez o Midpoint'in önünde belirmiş olmam ve ilk kez orada Dilek'le ve tatlı Teoman'la kahvaltı etmiş olmamız oldu. Hayat sürprizlerden ve renkli karşılaşmalardan ibaret denir ya bazen, bir de hiçbir şey tesadüf değil denir.. İşte sanırım bizim durumuz hepsini kapsayan bir şeydi...Yani hoş bir şans eseri, ansal kesişimde ve lezzetli bir paylaşımda buluşmuş olduk!
Kahvaltı sonrasında tüm bahar çiçeklerini, marinanın eşsiz kokusunu soluyarak yürüyüşüme devam ettim ve ancak öğlen saatlerinde Avrupa yakasına geçebildim. 
Akşam Galata'daki "Noa" milongasından önce, Aylin'le -  bu güzel fikri sayesinde sağolsun-  ve Giuseppe'yle Sensus'ta - burası tartışmasız benim büyülü cennetim - birer kadeh roze ve kırmızı şarap kadehi atarak milongaya geçtik. Dj Sabri'nin hoş tandalarıyla, hoş kalabalıkla dolu olan gecede ful enerjiyle Giuseppe'yle, coşku dolu bir milonga tandasında, keyifle Tolga'yla, Michael'le yine duygu yoğunluklu bir şekilde ve konforla, Daniel'le lezzetle, Volkan'la Pugliese tandasındaki yoğun kopuşla  ve aslında ilk kez dans ettim bu arkadaşla, ismini bilemediğim bir milongueroyla sakinlikle ve son tandada da yine Michael'le coşkuyla dans ettim. Bir keyifli Noa gecesini daha bu hoş danslarımızın ve komik sohbetlerimizin lezzetiyle tamamlarken, dışarıda caddede Berkay'la taksi bekleme anlarımızda Galata'nın tatlı sarışın bir kedisiyle iletişime geçtik ve tam "Kahretsin! Taksi yok mu bu memlekette!!" dediğimiz bir anda, Ralph, Evrim, Mehmet Sinan ve Ezgi dostlarımızın - büyük ihtimal onlarınn şansıyla - etkisiyle geldiğini düşündüğüm  haylı komik ve trajik bir şöföre sahip taksiye atlayarak, gecemin milonga tınısını noktalamış oldum.
Pazar Günü yine çok geç uyandım. Bundan da tuhaf bir  mutluluk duydum!
 Akşam saatlerine geldiğimizde, Ponte'de her zamanki masama kuruldum ve tüm sevdiğim, beni ben yapan lezzetlerle buluştum. Gece önce Ayşe'ciğimizin ve ardından Suer Hoca'nın çok keyifli tandalarının etkisiyle,  muhteşem dans deneyimleriyle dolup taştığım, harika bir milongaya dönüştü. Sn Salsa hocam Ertuğrul'cuğumla, Mehmet Cemal dostumla, Kenan'la, Eray'la - Moda milongalarının mimarı - , yine bir kova arkadaşım Murat'la - hem "selfie"lerde çığır açtık kendisiyle kova çağını fırsat bilip - Satılmış dostumla ve Suer Hocayla keyifle dans ederek, haftanın danslarımdaki bu güzel akışı nedeniyle, en çok  keyif aldığım ikinci milongasını tamamlamış oldum.
 Milongada yeterli sayıda yerli, yabancı dansçıların oluşturduğu bir kalabalığın hakim oluşu, ortamdaki dans akışını hareketli kıldı; güzel sohbetler için zemin hazırladı.
 Peynirsel, üzümsel ziyafetlere ek olarak, gazete keyfiyle de bir Pazar sefası yaşadığım için, yeni haftaya enerji dolu, dinamik coşkulu başlamış oldum.
İşte bir haftam daha tangoyla dopdolu geçti. Bizim yaşam frekanslarımız artık tango ritminin, melodisinin ve enerjisinin içinde yeşeriyor, yükseliyor olmalı. Milonga ortamlarında  da bu kadar keyifli ve mutluluk dolu anları yakalayabilmemiz bunun eseridir mutlaka.... 
Bazılarımız tango sayesinde ruhumuzun içine, merkezine yolculuk ediyoruz. Ruhumuzun içine, derinliklerine yolculuk ettiğimizde ise, aklımızın merkezine kavuşuyor, duygularımızın ötelerine dokunuyor, bedenlerimizin coşkusuyla bu muamma evrenle ve tüm boyutlarıyla daimi bir raksla donanıyoruz sanıyorum. İçimizdeki aşka ulaştığımızda, hatta ona heyecanla dokunabildiğimizde, onu koklayabildiğimizde, tadımlayabildiğimizde ve ona ait eşsiz melodileri işittiğimizde, bir anlamda kendimize biraz daha yaklaşıyor, adım adım tüm geçekliğimize ulaşıyor, kendimizi daha derin soluklu tanıyor ve böylelikle de kısmen içten aydınlanıyoruz belki de...
Gerçekten olağanüstü bir etki bu ve biz milonguera(o) lar bu tür deneyimlerle taçlandığımız için, hep dediğim gibi, gerçekten şanslıyız...
Bu yeni haftamızda, hepimize yine en güzelinden, neşelisinden, lezzetlisinden pek süper milonga deneyimleri,  büyülü "abrazo"larda  tüm yüksek irtifa uçuşlar, yoğun "connection" frekanslarıyla içsel, hazsal süzülüşler, anların içindeki dopdulu zenginliklerde, tüm duygu yoğunluklu tadımlamalar, kalbe, ruha, akla en tatlı, dolu, manalı dokunuşlar, eşsiz, güçlü hissel kopuşlar, bedensel, zihinsel esnemeler,  paylaşımsal kopuşlar, huzurlu, derin, coşkulu, eğlenceli, ilginç sohbetler, harika kazançlar, renkli yolculuklar, lezzetli kıpırtılar, aşk dolu translar ve verimli çalışmalar diliyorum dostlarım. Yine o heyecanla ve mutlulukla dolduğumuz şahane milongalarda görüşmek, doyasıya dans etmek, rahat akan rondalarda kalben dönüşmek, enerji yüklü "cabeceo"larımızla birbirimize içtenlikle gülümsemek ve  harika tandalarda birbirimizle coşkuyla buluşmak dileğiyle...
En güzel rakslar hepimizin olsun!
Sizleri sevgiyle, saygıyla, neşeyle, mutlulukla, heyecanla ve tüm ışıltılarımızla selamlıyorum dostlarım! :-)

23 Mart 2015 Pazartesi

"Seni seviyorum demek bir kaç saniye sürer. Bunun nedenini, nasılını açıklamak bir kaç saat sürer. Kanıtlamak ise ömürlük bir yolculuktur...."
İşte haftama bir güzel paylaşımdaki bu anlamlı alıntıyla başlamak istedim, çünkü çok içten katıldım bu cümlerin manasına...Bu yüzden olsa gerek, hemen hemen hepimizin yaşamlarımızda kurduğumuz cümlelerin çokluğu, azlığı bir yana, asıl içine yüklediğimiz anlamlar kadar o cümlelerin, sözlerin hakkını verebiliyoruz, kendimizi olduğumuz gibi ifade edebiliyoruz ve yaşadığımız çok şeyi bu sözcüklerin içine kısmen de olsa kendi ışıltımızla sığdırabiliyoruz. Kanıtlar, yaşamalarımıza dair izler daima davranışlarımızda, düşüncelerimizde ve hislerimizde beliriyor. Bu yüzden gözlerdeki ışıltılarda yalan olmuyor, hislerde yapaylıklar hakim olamıyor, ya da tango tutkunları için "abrazo"lardaki derinlikler mekanikleşemiyor. Hepsi gerçekliğe uzanıyor ve her şey yönünü tam bulduğunda özüyle akıyor, gerçek, öz varlığında gerçekten yankılanıyor!
Bu yankılar dahilinde kimbilir hayatlarımızda kaç insana "Seni seviyorum" demişizdir ve bunu gerçekten inanarak belirtmişizdir. Kuşkusuz karşı taraf bunu söylediği için söyleyenlerimiz de olmuştur ancak asıl bunu hissedenlerimiz için yaşam daima mucizevi  bir yolculuk sunmuş ve gerçekten dönüşümü hissetmişler ve daima dönüşmüşlerdir. Bu  içsel, zengin haz potansiyeli de insanın tüm enerjisiyle oluşan bambaşka renkliliklerdeki bir dünya hazırlamıştır sonuçta!
İnsanlar bir yana, sevdiğimizi söylediğimiz çok şey için  bir ömürlük ya da bu kadar uzun olmasa da anlamlı bir periyod -anlar sonsuzdur ya neticede, süreden bağımsız - kanıt veriyor muyuz diye düşündüm şimdi. Evde, bahçede beslediğimiz hayvanlarımızı sevdiğimizi söylüyor, belki gerçekten seviyor ama sonra sıkılıp atabiliyoruz; bir aktiviteye başlayıp, derinliğine ulaşmadan sonlandırabiliyor, diğer ilgimizi çeken  şeylere bir öncekini daha gerçek anlamda, derinen yaşamadan geçiş yapabiliyoruz ya da coğrafya, coğrafya  dolaşırken, tüm arzularımızın, hedeflerimizin peşinde koşup, içteki coşkunun merkezini durmadığımız, bunları sindirmediğimiz için yitirebiliyoruz...Yani seviyorsak,  sevdiklerimizin asıl kanıtı birebir yaşamlarımızda var oluyor, şekilleniyor ve beliriyor diye düşünüyorum. Benim kanalımda, sevdiğim dostlarımla paylaştığım anların çoğunda tango deneyimlerim hakim oluyor yaklaşık on beş, on altı yıldır. Bu demek oluyor ki, ben tangoyu gerçekten çok seviyorum, çünkü sevgimi daima besliyor, onun için emek veriyor, odağımı, enerjimi, ilgimi, alakamı, yoğun sevgimi yaşadığım bütün  eşsiz "connection", dans deneyimlerine aktarmaya çalışıyorum, çünkü "abrazo"sunu ve müziğini iliklerime kadar hissediyorum!
Diyorum ki, bu haftamız öncelikle sevdiğimizi söylediğimiz her şeyde, her insanda, her coğrafyada ya da yerde başta bunu kendi içimizde hissetmemiz, kendimize kanıtlamamız yönünde gelişsin. Bu vesileyle gelen tatminlerse insanı gerçek manada büyütüyor ve geliştiriyor çünkü....
Haftanın yoğun "abrazo" serüvenlerine getirirsem sözü, benim için yine hepsi çok enerji yüklü ve muhteşemdi.  Salı Günü Evrim'ciğimle aromasal zenginliklerde en hoş sohbetlere uzanarak başlayan gecemiz "La Cumparsita"  milongasıyla  ilerledi ve daha haftanın başında içimi tango aşkıyla yeniden ve çok güçlüce alevlendirdi. Dj Halil'in hoş tandalarıyla, kaliteli bir kalabalık eşliğinde başta Erdem'ciğimle -nonstop- , Francisco, Mehmet ve bir çok dostumla daha çok güzel tandalardaki tüm "abrazo"larımda ful kapasite kopuşlar yaşadım. Geceyi  de bu lezzetli tatla ve sonrasında da leziz dokularla tamamladım.
Çarşamba Günü geç de olsa 333 milongasına geçtim. Öncesinde ise değişik bir sohbetsel yolculukta anları farklı bir şekilde doldurmuş ve sonrasında milongaya geçerek ettiğim tüm danslara da bu enerjiyi farklı bir şekilde dalgalandırmıştım. Okuduğum bir iletide "Arkadaşlık" üzerine hoş anektodlar vardı ve tüm dostlarımı düşündüğümde aldığımız uzun yollardan ve aştığımız tüm pürüzlerden dolayı bir anlamda içsel mutluluk yaşadım ve tangoda tanıştığım tüm arkadaşlarımla da zenginleştiğimi tekrar duyumsadım. Bu anlamda tango hoş bir aşık, muhteşem bir dost, derin bir sırdaş, nazik bir sesleniş, tatlı bir dokunuş olduğu gibi, bazen de size yardımcı olan deneyimli bir terapist, hatta süper bir doktor olabiliyor. Hasta hasta milongaya gitseniz bile  bazen iyileşebilirsiniz. Bir kaç kez başıma gelmiştir, inanın!
 Milongada eski Ankara'lı, yeni İstanbul'lu Dj dostumuz Tümay' ın lezzetli tandalarıyla bu festival tadındaki coşkulu kalabalıkla dolu atmosferde hem kendisiyle, hem bir çok dostumla harika danslar ettim,  yine en yüksek bulutlarda gezindim ve  İsviçre'den, Şili'den, Arjantin'den süper dansçılarla ansal kopuşlarıma yenilerini kattım. Geceyi de bu mutlulukla noktaladım.
Perşembe Günü Aylin'ciğimle hoş bir Zencefil sefamızın ardından "Para Bailar" milongasına geçtik. Dj Pınar'ın tandalarıyla da gece boyu tüm güzel dostlarla, maestrolarla  - Hüseyin, Utku, Samet- Ayşegül 'le "lead", "follow" eğlencesiyle, yabancı milonguerolarla, Erdem'ciğimle, Pugliese'de ise son tat olarak Onur'la bu tandadaki notaların tüm varlığı içimde gezinerek keyifle dans ettim.Gecenin ortalarında da kadın tekniği yönünde Lucas'ın üç parçalık solo performansını izledik. Gerçekten ayakları bir kadınınınkinden farksız görünen bu dansçı yaptığı süslemelerle kadın dansçılara taş çıkardı ve bu vesileyle de bolca alkış aldı.
Cuma Günü uzun bir aradan sonra "Tangolic" milongasındaydım ve enerji muhteşemdi diyebilirim. Dj Ramo Gogo'nun güzel tandalarıyla - bir milonga tandası vardı ki paylaşacaklar yakında çünkü sözünü aldım - coşkulu kalabalıkla dolu atmosferde, yerli yabancı bir çok dansçıyla, maestrolarla, eski dostlarımla tüm keyifli danslarımızla gece boyunca şenlendim. Gökhan Abi'yle Pugliese tandamız, ve Quincy ile son tandadaki dansımız da "masterpiece" bir enerjide geceyi bitirmemi sağladı. 
Cumartesi Günü önce Doğa'cığımla muhteşem bir Zencefil sefası yaptık, sonra da bu dopingle ve hoş enerjiyle Galata'ya  geçtik. "El Huracan" milongasında - Noa -  çok hoş bir atmosfer vardı. Gecenin Dj'i genç yetenek Ali  - hem süper bir dansçı, hem de olgun bir Dj' miş ilk kez dinledim- "Golden Age" yoğunluklu tandalarıyla durmaksızın dans etmemizi sağladı. Biz o yaşlardayken nasıl dans ediyorduk bilseniz, gülerdiniz ve o kadar usülüne uygun bir şekilde müzik listesi ölsek çalamazdık. İlla bir muziplik yapardık ama şimdiki gençler aşmış. Hem danslarıyla, hem  de müzikleriyle kalitelerini yansıtıyorlar. Onlardan öğreneceğimiz ne çok şey var ve öğrendiğimiz oranda da gelişiyoruz sanıyorum...
Gece yerli, yabancı kaliteli dansçılarla doluydu. Quincy - Hong Kong'lu ileri seviye tam bir maraton milonguerosu -  Michael - İsviçre'den renkli bir milonguero- , Ongun - hem Noa'nın ikinci süper genç yetenek dansçısı, hem de doğumgünü çocuğu - Ali - gecenin yakışıklı Dj'i - ve bir çok dostla daha çok güzel dans deneyimleri yaşadım ve benim için bir harika geceyi daha bitirdim.
Pazar Günü baharın geldiğini sandım ve erkenden uyanıp, güneş ışınları tenime değerken muhteşem zengin ve abartılı bir kahvaltı ettim. Yenmedik bir şey kamadı diyebilirim. Sonra biraz uyukladım ve akşam değerli dostum  bandoneonist Gustavo'yla Ponte'de buluşup en hoş sohbetlere, üzüm ve peynir lezzetine daldık Gecenin Dj'i Faysal'ın hoş tandalarıyla da hem kendisiyle ve diğer tüm dostlarım Satılmış'la, Kenan'la, Çağatay'la, Mr Ufo Hakkı'yla, Hollandalı bir milongueroyla, Michael'la keyifle dans ettim ve bu güzel geceyi bu keyifli  tınılarda noktaladım. Sonra Ayşe'ciğim ve oranın tüm güzel insanlarıyla vedalaşıp Taksim sokaklarından yaşamın tüm farklı nüanslı izlerine doğru yol aldım ve bir haftayı daha tango büyüsüyle yaşamanın neşesine kapıldım.
 Hepimize dilediğimiz şekilde geçecek, büyülü, iyiliklerle dolu bir hafta diliyorum öncelikle ve izninizle benim için iyilik demişken bunun ve zıttının manasına da son söz olarak değinmek istiyorum.
İyilik, bir insanın ona ait en güzel enerjiye ve ışıtlıya ulaşmasında,  bunu ortaya çıkarmasında ona yardımcı olabilmek, zorlandığı anlarda destek çıkabilmek ve koşulsuz sevme yetisini kazanarak bu ışığı bulunduğun her ana ve çevreye yayabilmektir. Kötülük ise bir insanı kendi çıkarların uğruna sömürmek ve onu gerekirse kendi hedeflerin uğrunda harcayabilmektir. Dolayısıyla insanları iyi ve kötü olarak tanımlamak yerine, iyilik ve kötülük yapanlar olarak nitelendirebiliriz diye düşünüyorum.
 Dileğim hepimizin çevresine kötülükler yerine, manalı iyilikler sunması yönünde ilk başta.... Çünkü kötülüklerden kimseye bir fayda gelmiyor. Aksine yıkım ve yokoluş bu kötülüklerle anlamsız bir yaşam buluyor.
Yani değerli dostlarım diyorum ki, .
İyi kalın, iyi olun, iyilikle dopdolu yaşayın. Sizleri sevgiyle, saygıyla, neşeyle  selamlıyorum. Bir de bu hafta da bol bol dans edelim, olur mu...;-)

16 Mart 2015 Pazartesi

Sadece bir insan bile, kendi enerjisindeki dengeli halle, girdiği her ortama hoş bir pırıltı, ışık dolu bir iletişimsel yaklaşım sunabiliyor. Bu yüzden içsel mutluluğumuzun, huzurumuzun ve bununla sağladığımız tüm yaratıcı potansiyelimizin kendimize faydası bir yana, çevremize de katkısı çok büyük oluyor. Pozitif, motivasyonu yüksek, sevgi dolu insanlar toplumsal gelişimim de temelini oluşturuyor. Çünkü ancak ilgisi, konsantrasyonu, odağı, merakı, tutkusu ve içindeki yaratıcı potansiyeli devrede olan insanlar gerçekten öğrenebiliyorlar, öğrenirken gelişebiliyorlar, gelişirken  geniş bir vizyona, esnek algılara ulaşabiliyorlar ve kendilerini yaşamın içinde an be an bulabiliyorlar. Bir insan yetiştirmekten - başta kendin - aslına, özüne erişebilen bir şahsiyet olabilmekten ve enerjini tüm yalınlığıyla, apaçık, cesurca ve içindeki sonsuz aşkı yansıtan bütünlüğün ışıltısıyla sergileyebilmekten bu dünyaya verebileceğimiz daha büyük ürün ne olabilirdi bilmiyorum. Her şey bende, sende, bizde, onda, hepimizde başlıyor neticede. Önce kendi ışıltınla kendinin etkilenebilmesi ve motive olabilmesi  gerekiyor ki, sonra tüm çevrene bu eşsiz ışıltıyı yayabilesin ve yansıtabilesin!
İşte durum böyle olunca, tüm seçtiğim milongalara genelde  koşarak, coşku, heyecan dolu gitmem, çoğu dansımda gerçek manada kopmam ve içimdeki yoğun hislerle engin derinliklere doğru süzülebilmem başta bu içsel enerjinin etkisindendir diye düşünüyorum. Uçamamak, yükselememek, anların içinde sonsuzluğu yakalayamamak çok acı olurdu, onu da hissediyorum. Mutsuz, tatminsiz ve ışıksız dolaşmak gerçekten her şeyi boşuna yapmak anlamına gelebilirdi, belki de.... 38 yıllık hayatımda nice güzel, olağanüstü, etkileyici anlar, mutluluklar, zaferler, tatminler yaşadım ve bunların yanı sıra çok derin acılar, kayıplar ve sarsıntılar da geçirdim. Hepsinden yaşamın ve ölümün yalın bir çizgide buluştuğunu ve bu dünya üzerinde yaptığımız her şeyin başta mutluluğumuz, enerjimizin öz ifadesini sunmak ve içimizdeki aşk potansiyelini aktive etmek için olduğunu öğrendim. Bir gün sonramızı bilmediğimiz yaşamlarımızda, bir çok günümüzün dilediğimiz şekilde geçmesini doğru ve manalı buldum. Yaptığımız şeyler, çalıştığımız yerler, seçtiğimiz paylaşımlar, buluştuğumuz insanlar, derinleştiğimiz sohbetler, kopuştuğumuz danslar, dolaştığımız coğrafyalar, kendi ruhumuzu özgürlüğüne kavuşturduğumuz, kalbimizle ritmsel dansların büyüsüne kapıldığımız, zihinsel kopuşlarla bilinçsel farklar yarattığımız anlar bütünü, asıl bütünlüğümüzü oluşturur diye düşündüm. Evet benim için tangonun hissel yansıması,  kopuşların, uçuşların ve yoğun transların ifadesi olması... Her ya da çoğu milonga deneyiminde, bambaşkalaşan bir yanımı, kendime ait farklı hissiyatları da keşfediyorum. Diyeceksiniz ki her zaman olur mu, mümkün mü böyle bir şey...Gerçekten hemen hemen hepsinde hissettiğim, yoğun bir transın içinde yol aldığım, ışık ve müzik içinde ilerlediğim yönünde. O anlarda her şey büyülü, her şey rengarenk, bambaşka boyutlarda ve farklı frekanslarda... Dans ifadesel bir dil ve bu dilin içinde tüm yaşadığımız deneyimler, hissettiğimiz duygular, tadımladığımız anlar, etkileşim içinde bulunduğumuz paylaşımlar farklı ve bir o kadar da etkili. Bu yüzden ileride hatırlanacak bir özelliğim olursa şayet, bunun ilelebet üzümsever tınılarda gezinen, yeme, içme sohbet, haz. mutluluk, coşku, aşk ve güzel tatlar düşkünü sade bir milonguera olmamdır arzum. İmzam da bu şekilde olsun! Üzüm ve tango kokan, bütünlük yankılanan bir sade vatandaş işte....
Tango yaparken bulutlarda geziniyor, en engin semalarda uçuyor, masmavi okyanuslarda kendimle yeniden tanışıyor ve tüm içsel ritmlerimi yeniden keşfediyorum. Bu kadar derin yaşıyorum bu dansı evet, o yüzden yaşamımdaki izleri çok önemli ve değişik nüanslı yerlere dokunuyor. Beni, bana yansıtıyor, beni benimle buluşturuyor ve beni bana tanıtıyor. Belki bir çoğumuz da buna benzer şeyler duyumsuyoruz ya da çok çok farklı deneyimler yaşıyoruz ama yine de yoğun bir şekilde bu dansa vakit ayırıyorsanız ve enerjinizi veriyorsanız, içinde kendinize ait çok şey buluyorsunuz demektir. Elbette  bir ömür boyu da bulmaya da devam ediyoruz sanıyorum!
Tango yolculukların belki de en büyüğü. Çünkü içinde sınırsız coğrafyanın enerjisi, rengarenk insanlar,  bambaşka kültürler, mis kokulu translar ve en derin dokunuşlarla dolu izler var.. Bir "abrazo"ya sarmalı dönüşlerimiz bize ait tüm içsel yolculukların da gemisi olabiliyor. Herhangi bir rondada,  bulunduğumuz yerde, duyduğumuz bir tandada,  farklı bir melodide tüm dönüşlerimizle süregelen bir bulunuş hikayemiz var.  Dolayısıyla derin translarımızın hakim olduğu tek reel dünyamız orası belki de...
İşte bu haftanın birbirimizi, birbirimizle buluşturan rondasal akışı, Çarşamba Günü 333 milongasıyla başladı. Öncesinde tatlı dostum Aylin'ciğimle yaşamsal aromalar, deneyimsel zenginlikler üzerine enerji yüklü bir sohbetle yoğunlaşıp, milongaya hazır bir hale gelmiştik. 333'te de festival sonrası şampanya sefası ve "after party" si için heyecanla milonga serüvenine başladık.
Dj Maral'ın çok leziz tandalarıyla, harika danslarla yoğun, çok pırıltılı müzikal yolculuklara süzüldüm. Sonrasında Eşref ve Murat şampanyaları patlattılar ve hepimiz bundan kutlama ve yudumlama anlamında nasibimizi alıp, eğlenceyi  arttırarak katlattık. Tüm harika milonguerolarla enerji yüklü, müzik dolu danslarımın ardından da evimin türlü semalarına uzandım.
Perşembe Günü Para Bailar milongası yine muhteşemdi. Dj Halil'in keyifli tandalarıyla gece boyunca tüm güzel dostlarımla - Connection gurum ve oranın Maestroları dahil - doyasıya dans ettim.  İlerleyen saatlerde Doğa'nın ve Hüsrev Abi'nin doğumgünlerinin kutlanmasıyla pasta lezzetiyle ve doğumgünü danslarıyla da şenlendik. Yine tadı damağımda kalan gecenin ardından, tüm eşsiz danslarımın, komik sohbetlerimin, connectionsal yoğunlaşmalarımın enerjisi içimde geceyi tatlı bir Taksim yürüyüşüyle noktaladım.
Cuma Günü bir değişiklik yaparak Levent'te Wyndham Grand'ın içinde, Tangog ekibini düzenlediği "Grand Milonga"ya katıldım. Milonga mekanını gayet hoş bulduğumu, sıradışı, çeşit çeşit, lezzetli atıştırmalıklarıyla şok olduğumu, güzel şaraplarını keyifle yudumladığımı ve Dj Kivi - Kıvılcım'ın - güzel tandalarıyla da harika danslarıma Erdem'ciğimle bol miktar ve az biraz da Volkan dostumla uzandığımı söylemeliyim. Gecenin ortasında da Hasan Gogani'nin - oranın eğitmenlerinden ve organizatörlerinden - doğumgünü seremonisiyle daha da renklenen ortam, benim için tatlı bir milonga deneyimiyle sonlandı. Böyle bir milongaya daha sahip olduğumuz için memnuniyet hissettim. Güzel alternatifler, hep renkli semalar sunarlar...
 Milonganın ardından yaşama dair yoğun frekanslara uzanarak, anları daha da bir sonsuzlaştırdık ve gecenin sessizliğinde bir farklı ışıltı, bir değişik yıldızlar olduk...
Cumartesi Günü uzun bir aradan sonra Galata'daki Noa milongasına katıldım ve gecenin enerjisiyle de cidden büyülendim. Benim için muhteşem hislerle ve coşkuyla dopdolu geçen gecede, Dj Aykut'un çok keyif aldığım tandalarıyla, gece boyunca tüm güzel dostlarımla nonstop dans ettim ve adeta bir festival sinerjisinin yoğunluğuyla, şahane tınıların hoş nüansları içimde dans etmekten yorgun ve yorgunluktan kısmen bitik bir halde Galata Silüeti' nin gülen ışıl ışıl bakışlarıyla geceyi tamamladım.
Pazar Günü'ne neredeyse öğleden sonra gözlerimi açtım. Cevriye milongasına gitmeyi planlamıştım ancak tüm gün kahvaltı, gazete keyfi ve onu, bunu düzeltme ile evde oyalandığımdan dışarı çıktığımda, milongaya çok geç kalmıştım. Ben de İstanbul'umun güzel semalarında biraz dolaştım, hoş lezzetlere uzandım ve ilginç pırıltılar sunan kitabıma gömüldüm. Yorgunluğumu da bu güzel dinlenme ritüeliyle aştım. Haftaya enerjik başlamak adına, güzel melodiler eşliğinde, boğaz havasını soludum. Şimdi gecenin ilerleyen saatlerine yaklaştığımda, bu her an festival tadını yakaladığımız yaşamlarımızdan ve bu hissettiğimiz olağanüstü duygulardan ötürü ne denli şanslı olduğumuzu düşünüyorum. Milyonlarca kez süregelen tüm uçma hikayelerimizi, hayatlarında bir kez bile deneyimleyemeyen nice insan var dışarda bir yerlerde... Bizler aslında bir anlamda mutlak cenneti, bulunduğumuz anlarda, yerlerde ve bütün  dünyalarımız üzerindeki  tüm "connection"larımızda ve  "abrazo"larımızda bulmuşuz. Müzik dilimiz, dans ifademiz, trans benliğimiz, anlardaki sonsuzluklar da ruhsal özgürlüğümüz olmuş. Bahse girerim "Milonguera(o) DNA"ları da diğer insanlarınkinden farklıdır. Döne döne, değişmiştir sarmallarımız. Bir değişik canlı türü olmuşuzdur eminim!
Bu yeni pırıltılarla gelen haftamızda, hepimize her şeyden önce sevgi dolu anlar, motivasyon yüklü çalışmalar, neşe dolu paylaşımlar, tüm yoğunluklarla dolu, masmavi semalara akan hislerde, deli uçuşlar diliyorum dostlarım. Her güzel esen rüzgarda, hoş akan rondada, en keyif dolu milongalarda ve olağanüstü tandalara bağlanan tüm duygu yoğunluklu danslarımızda buluşmak dileğiyle. Sizleri coşkuyla, saygıyla ve neşeyle selamlıyorum! :)

10 Mart 2015 Salı

Hayat bir aromaysa, müzik aromayı sağlayan kaynak, o müziği yaratan ise aromadaki notaların, melodilerin ve ritmlerin ta kendisi oluyor...
Bazılarımız yaşamı tangonun içinde tadımlarken, tangoyu da yaşamın tamamına aktarıyor. Bu durumda tango müziğini oluşturan üstad bestecilere ve farklı dokular katan gruplara üzümsel anlamda şu tanımlamaları yapmam uygun olacaktır;
"Pugliese Shiraz, D'Arienzo Boğazkere, Di Sarli Öküzgözü, Canaro Kalecik Karası, Tanturi Cabernet Sauvignon, Calo Merlot, Diaz Shiraz, Öküzgözü kupaj, Biagi Papaz Karası , Piazzolla Cabernet Sauvignon, Shiraz, Öküzgözü, Boğazkere, Merlot kupajının kupajı ama Kalecik Karası yok, Rodriguez Sangiovese, Donato rose Tempranillo, Grenache ve Kalecik Karası kupaj, Lomuto rose Kalecik Karası, Angels'lar beyaz Riesling, Alfredo de Angelis Sauvignon Blanc olurken marjinal tınılarıyla tango dünyasında farklılık yaratan gruplardan Quadro Nuevo tüm roseler, Gotan Project Shiraz Cabernet Sauvignon, Öküzgözü, Otros Aires Adakarası, Tempranillo, Grenache, Bajofondo Öküzgözü, Merlot, Adakarası üzümlerinin müzikal yansımalarıdır...":)
Elbette üzüm içteyken, tango ruhta yükseldiğinden, bayıldığım bestecilere iltimas geçip en sevdiğim üzümleri uygun gördüm. Zaten aslında gayet yerinde bir seçim oldu, çünkü müzikal renklilikleri ve farklı nüansları anlamında bu tanımlamalara çok da uyuyorlar....
Bu aromaların tadını yudum yudum hissederken, geçtiğimiz hafta yine tangoyla dopdolu anlara kanalize oldum. Korkunç bir soğuk hava etkisinde bir yeni haftaya başlamış olsak da, Salı Günü 360 milongasında ilk kez yerimi aldım. Elbette öncesinde müzikal bir arkadaşımla Cabernet Sauvignon ve Öküzgözü üzümlerinin birer, ikişer kadehlerini yuvarladıktan sonra, o muhteşem ambiyansa, olağanüstü İstanbul dokusuna sahip olan şık, ışıltılı Mısır Apartmanı'nın teras katındaki milongaya geçtik. Uzun bir süre önce yabancı arkadaşlarımı etkilemek ve kentime aşık olmalarını sağlamak için buraya getirmiştim. O gün bugündür ne zaman İstanbul'a gelseler beni ararlar, görüşmek isterler...Ee ayda bir kez düzenlenen ve Ogün arkadaşımızın organize ettiği - lakabı "Mr. 360" business olan ve diğeri "Uçan Panda" çizgifilm karakteri gibi yorumlarından dolayı, milonguera(o)lar arasında  ;-) - bu milongada  "İstanbul Kanatlarımın Altında" filmini  çevirmek istedim ama kısmet olmadı!
Dj Yüksel'in müziklerini yaptığı, güzel tandalarla dolu gecede -  milongalar içinde Dj kabini en havalı yer burası, yüzde yüz  - tango dansçılarının yanı sıra, dans etmeyen ve belki de tangoyu ilk kez izleyen mekan müşterileri de vardı. Kimi dansçılar bu durumdan çok memnun olmayabiliyorlardır belki bilmiyorum ama  kendi adıma bu tür karma enerjileri de  sevebiliyorum zaman zaman. Hem tango dansında,  müzikal ve "connection" anlamında uçuş translarına kapılan insanları gören kişiler de belki tangoya bir nebze de olsa ilgi, merak  duyabilirler, bir gün başlayabilirler kimbilir. Hem bu seçkin mekan bir "Türkü Bar" tarzında bir yer asla olmadığı için de diğer müşteriler kendi hallerinde ortamın tadını çıkarıp, lezzetlere akarken, dansçıları alkışlama girişiminde de bulunmuyorlar. Bu yüzden tangosunu yapan, bundan keyif alıyor, diğer müşteriler de kendi havalarında ortama bir anlamda dahil oluyorlar. Benim kanalımda ise böyle bir yerde tango yapabilmek de gerçekten özgürlük aslında. Yoksa kırk yıl düşünsem orada da tango yapacağım aklıma gelmezdi ama isterdim elbette... Etkinlik  haberini alınca da çok sevindim tabii!
 Servisteki arkadaşlar da çok kibarlar ve kaliteliler. İçecek fişimi kaybettiğim halde, bana bir kadeh "Kalecik Karası" ikram ettiler. Dolayısıyla gece gayet hoş ritmlerde ve renkli bir atmosferde geçti benim kanalımda. Müzik hoştu, lezzetli danslara süzüldük, güzel sohbetler ettik ve geceyi hoş bir Taksim yürüyüşüyle noktaladık.
Çarşamba Günü ise internasyonel bir tango festivalinin açılışı için Şişli Marriott Otel'e gittim. İstanbul Tango'nun ev sahibi olduğu gecede benim için her şey kusursuzdu diyebilirim. Dj Maral'ın ruhumu okşayan tandaları gece boyunca sürerken, dünyanın bir çok yerinden dansçıyla ve yurdumdan arkadaşlarımla  doyasıya dans ettim. Otelde zemin, pist her şey harikaydı. Zencefil'de yeme, içme kısmını da hallettiğim için normalden az, biraz daha yüksek fiyatlı şaraplara dokunmama gerek  kalmadı. O da otel politikası, yapacak bir şey yok ama akıllı milonguera(o)lar bu tür durumları düşünüp milonga öncesinde vakitleri olduğunda bir miktar haz aldıkları içeceklerle ve yiyeceklerle motivasyon, enerji yakıtlarını alıp, akışkan danslarına başlarlar.Nitekim öyle de başladım! :-)
 Gece boyunca ettiğim tüm "connection" yüklü danslarımın yanı sıra, bütün  maestro(a)ların açılış danslarını ve Vaggelis ile Marianna çiftinin de şık, hoş performanslarını keyifle izledim.
 Gece 3'e kadar devam  milonganın ardından, deli bir yorgunluk sinyalleri eşliğinde evime yollandım.
Perşembe Günü festivalin 2. Günü için Hilton Otel'e geçtim. Gece yine şık ambiyansıyla, güzel dansçılarıyla dolup taşarken, Dj Ömer'in hoş tandaları eşliğinde şahane dans deneyimleriyle tatlandım ve mutluluk hormonlarında tavanlara sıçradım.
 Gecenin ortalarında da yıllardır hayranları olduğum Gaston ve Moira çiftinin sıradışı, duygu, enerji ve özgünlük yüklü performansları ile, Sebastian ve Maria çiftinin çevik, değişik adımlarla dolu ve yine his yoğunluklu performanslarını keyifle seyrettim. Sabah 4:30 sularında artık gözlerimi açamaz ve ayak tabanlarıma basamaz bir halde, bitik hissiyatlar içinde geceyi noktaladım.
Cuma Günü Swissotel'de festivalin 3. günü için mekandan içeri girdiğimde, hemen harika bir köşe kaptım. Dans akışımız için yer seçimi mühimdir!  Aylin'ciğimle de aromatik üzümlerin içine dalarken, yeni gelen gümüş rengi ayakkabımı - Giuseppe sağolsun - denemenin ve üzerinde coşkuyla  dans etmenin mutluluğunu yaşadım. Tam ayakkabılarımı giydiğim an düşündüğüm şey şu olmuştu;
"Sanırım en çok da yeni bir tango ayakkabısı giydiğim,  farklı ve lezzetli aromalar hakimiyetinde bir üzüm tadımladığım, masmavi bir denizde sonsuzluğa doğru yüzdüğüm, müthiş bir "abrazo"nun içinde binbir duyguyla yoğunlaşıp, ruhen yükseldiğim ve bir müzik eserinde ful kapasite koptuğum an mutlu oluyorum. "
Bu da gerçekten bu böyle bir andı işte!
Yeni ayakkabılar, yeni elbiseler  milongueralar için büyük oranda heyecan, neşe, kıpırtı ve motivasyon dopingi sağlar! 
Rusya'lı Dj Viladimir'in renkli, hoş tandaları ve Pugliese yorumlarıyla geceye mana katan, yıllardır hayranı olduğum "Color Tango" orkestrasının canlı performansıyla, yine tangosal anlamda kopuşta doruklara tırmandım. Yerli, yabancı çok sayıda dansçıyla en güzel rakslarımla akışırken, Volkan  dostum artık Pugliese'de sayemde daha rahat dans edebildiğini belirtti. Çok nazik, sağolsun çünkü önceden Pugliese tandalarında çok iyi dansların olmayacağını düşünüyor olmalı ki, bir miktar çekiniyordu. Oysa süper danslar ettik bu kez de, ne mutlu! Pugliese severlere bir yenisi eklenmiş olabilir, belki de...:-)
 Bir de milonga tandalarında çekinen çok sayıda milonguero dostum oluyor. Bu denli milonga korkusu neden var hala anlayamıyorum. En çok enerjiyle dolabildiğim anları da kapsıyor zaman zaman hepsi ve kendimi asla tutamayıp piste sıçraya sıçraya atılıyorum. Hiçkimseyi bulamazsam da arkadaşlarımın yanına sokulup, dans için ikna çalışmalarına başlıyorum. "Cabeceo" nun göz teması olan sanatı bir yana, bir de sözlü ifadesi mevcut elbette. Onda diyorsunuz ki, "Hey milonguero(a) haydi dans edelim!". Pek eğlenceli olabiliyor.  Hatta dokunsalı bile var.  O da ayrı bir mevzu!
Eh ne yapalım "cabeceo"da bile yaratıcı olmak ve zaman zaman yurdumun kendine has usüllerini de eklemek güzel. Ne de olsa hepimiz bu coğrafyanın dansçıları ve insanlarıyız. Araya değişik baharatlar katmak, ortamlara hoş lezzetler vetatlı  eğlenceler getirebiliyor...
Gecenin ortalarında da Dana ile Adrian ve S. Achaval ile Roxana'nın performanslarını seyrettik. İlk çiftin Hugo Diaz yorumlarını kapsayan sıradışı, özgün, farklı ve renkli performanslarına bayılırken, ikinci çiftin de özellikle milonga performansları çok enerji yüklüydü. Zaten iki çifti de yıllardır büyük bir dikkatle, ilgiyle izliyor ve takip ediyorum. Hepsi olağanüstü dansçılar!
Roxana'nın ışıl ışıl pembe kostümü de ortalığı yakıyordu. Sanırım ışıltılı kostümler gerçekten daha hoş bir lezzet sunuyor seyirde. Bir de istiyorum ki adım attığında alttan ışıldayan tango ayakkabıları yapılsa...Ama hala piyasada yok. Merakla bekliyorum. Belki bir gün!!
Bu güzel performansların sonlarına yaklaştığımda Fransa'dan gelen Didier adlı arkadaşımızın ve Tel Aviv'li dostumun enerji yüklü dansları hafızamda gecenin sabaha bağlanan ritmine kapıldım. Düşünüyorum da her festivalde bizi gönülden etkileyen dansçılar olur ve onlarla daha sonrasında da yıllarca görüşürsünüz. Enerji uyumlanması mı, tangoyu benzer frekanslarda deneyimlemek mi, "connection"da, o yoğun hissel dünyanın merkezine birlikte ulaşmak mı, müzikal beklentide ve duyumda çok yakın nüanslara dokunabilmek mi bilmiyorum ama bir şekilde bazı insanlarla çok yakın, özel, hoş, derin bağlar kurarsınız. Türkiye'deki sevdiğim  bir çok dansçı arkadaşımla da hem dansta, hem iletişimlerimizde buna benzer  hisler içinde olurum. Onlarla yakın bağlar ve derin translar içinde yoğunlaşırım. Sanrım tangoyu, tango yapan şey de bu benim için. Derinliğin içsel rengini, kendi rengine bütünleyip, yansıtmak ve "connection"da da bu bütünlüğü sürdürmek ve bunu sonsuza dek, daima hissetmek!
Bu güzel kalabalıkla dolu  hoş geceyi de tamamladıktan sonra, Cumartesi Günü festivalin 4. gününe geçiş yaptım. Maslak'ta konumlanan "Wolswagen Arena"da düzenlenen gecede, çift orkestranın sahnesinin yerleşim şeklini harika buldum. İçecekler de, özellikle bizim üzüm bağlarından sofralara uzanan kırmızılar, pek makul fiyattaydı ve birer, üçer kadehleri yine Aylin'ciğimle yuvarlayarak gecenin enerjisine  güzelce senkronize olduk.
Yoğun bir kalabalığın olduğu gecede, iki muhteşem orkestra olan "Color Tango" nun ve "Los Reyes Del Tango" nun olağanüstü performanslarının büyülü ışıltısı altında, tüm parçalarında haz en yüksek irtifalarda, coşkuyla dans ettik; damardan Pugliese ve D'Arienzo yüklemesini maksimum enerjide yaşadık. İlk önce "Color Tango" sahne aldı, sonra "Los Reyes Del Tango" ve ardından ikisi düello şeklinde biri bir parça, diğeri bir parça çalmaya başladılar. En son tadı damağımda kalan an ise, iki orkestranın aynı anda "La Cumparsita"yı müthiş  bir enerjiyle çalmaları ve bununla birlikte pistin içinde tüm dansçıların, hepimizin sihirli derinliklere kapılan "abrazo"lar içinde evrensel dönüşlere ve uçuşlara kapılmamız oldu. Gerçekten olağanüstü bir andı bu benim için, unutulmazdı!
Gecenin ortalarında da festivale katılan tüm maestro(a)lar birer parçalık performanslarını sergilediler. Hepsi ışıl ışıldı, hepsi keyifli bir seyir sundular!
Sabah 5:30 lara kadar Dj Analia LaRubia'nın tandalari eşliğinde dans edip, yürüyemez hale gelince de, aydınlanan gecenin sabaha dönüş anında evime ancak ulaşıp, uykular alemine kavuşabildim. Allahtan rüyamda da dans etmedim o gece. Bir o eksik kalırdı doğrusu! ;-)
Pazar Günü festivalin 5. günü, yani kapanış milongası, efsanevi bir mekanda, Çırağan Sarayı'nda gerçekleşti. Öncesinde TİM'de "Los Reyes Del Tango" orkestrasının konserini ve tüm festival maestro(a)larının performanslarını ilgiyle seyrettim. Bu orkestrayı dün dinlediğimde, aslında itiraf etmeliyim bir ara Pugliese'yi boşamaya ve D'Arienzo diye sayıklamaya yeltendim. Ama sonra düello şeklinde iki orkestranın atışmalarıyla bu aptalca fikrimden vazgeçtim ve sonsuza dek Pugliese'me de bağlı kalacağıma  o an itibariyle and içtim!
Konser ve performanslar yine şahaneydi. Bütün performans yapan kadın dansçıların ışıl ışıl, rengarenk kostümleri göz kamaştırıcıydı. Hepsi bu çok zevkli kostümleriyle tango ruhunu görsel, sanatsal seyre aktarıp, danslarıyla özgün yapılarını bizlere sundular. Elbette erkek performansçıların da elegant, şık kostümleri ve parıl parıl parlayan ayakkabıları figürlerinin ve müzikal dokularının izlerini adım adım dikkatle izlememizi sağladı.
Konser bitminde enerjim çok yükselmiş bir halde Çırağan Sarayı'ndaki kapanış milongasına geçtim. Bu tarihi dokuya ve enerjiye sahip saray, bina gerçekten olağanüstü bir görkeme, muhteşem bir ambiyansa sahip olduğu için,  içeri girer girmez büyülenmiştim zaten. Her yıl buraya dans için geldiğimde böyle hissediyorum. İçeri girdiğimde derinlik sarhoşluğuna kapılan dalışçılar misali, baştan kopmuş başlıyorum milongaya. Elbette kaliteli şaraplarında da Doluca'nın Karma serisinin Shiraz, Boğazkere kupajı hakimdi. Pugliese ve D'Arienzo'ya da pek uygun üzümler, bakın şimdi farkettim! Fiyatları da çok makul olunca gece boyunca, bir kaç kadeh enerji kısvesi altında huzurla, lezzetle yuvarladım ve sabah 5'lere kadar da  bu üzümsel yolculukların hoş etkisiyle durmaksızın, kısmen yorulmaksızın - aslında bittim tamam-  dans ettim. İtalya'lı Dj Mauro'nun çok beğendiğim, enerji yüklü tandalarıyla bütün danslarımda ve güzel tandalarda yüksek irtifalarda salındım. O yüzden hep diyorum, yerde bile olsanız uçabilirsiniz. Yükseklere süzülmek, engin ufuklara uçuşmak için mutlaka tango öğreniniz. Asla pişman olmazsınız, inanın!
 Hala tangoya başlamaları için kandıramadığım arkadaşlarım var ama bu konuda baya hırslıyım aslında ve biliyorum, bir gün başlayacaklar tangoya, adım atacaklar bu büyülü dünyaya ve benimle bu büyülendiğim anları paylaşacaklar...Elbette bekliyorum bunu ve hep inandım bunun olacağına. Bir gün olacak, bir gün mutlaka olacaktır!
Milonga süresince çok sayıda yerli yabancı süper milonguerolarla dans edip, ayak tabanlarımı hissedemeyecek kadar mahvettikten sonra, biraz dinlenmeye yeltendim ama pek fayda etmedi ve gecenin ortalarına gelince de "Tango Infinity " ekibinin  performanslarını büyük beğeniyle, coşkuyla  izledim. İlk performans parçaları, Oblivion'un şu an adını anımsayamadığım - arkadaşlar hatırlatabilirler, memnun olurum -  bir Türk orkestrasının  ney enstrümanını da dahil ettikleri özgün bir yorumdu. Dolayısıyla müzik başladığı anda,  bitmiştim. Elbette sıradışı, değişik performansları da geceyi renklendirdi bana göre. Hoş bir lezzet kattı.  Sonrasında  da, Murat ve Nadide Ece ile Javier ve Noelia çiftlerinin performanslarını izledik. Murat'la Ece'yi de izlerken düşündüğüm şey, Türk maestro(a)larının da Arjantin'li maestro(a)lardan pek bir farkının kalmadığı yönündeydi. Gerçekten seçkin, şık, doğal ve neşe dolu danslarını keyifle izledim. Ardından da Javier ve Noelia çiftinin çok zarif, şık ve elegant performanslarını büyük bir ilgiyle izledim. Harikalardı!
Bu güzel performansların enerjisi içimde, sabahlara kadar dans edip oteldeki son taksiyi kaparak evime ulaştım ve bir muhteşem festival anısının daha tüm güzel hisleri hafızamda bu güzel haftayı tamamladım.
Yıllardır sayısız başarılı festivale katılıp, bütün festival milongalarında milyonlarca tandada uçmuşluğum vardır. Bu yüzden festival ortamlarında neşeyle, enerjiyle dolar, maksimum kopar, uçar, kendimi tüm derinliklerde, renklerde, coşku yüklü anlarda bulduğumu hissederim ve çok  çok mutlu olurum. Bu festival de böyleydi benim için. Gerçekten tadı damağımda kaldı!
Organizayonu yapan arkadaşlarımızın tangoya olan tutkuları, en iyiyi yapma arzuları, dansın coşkusunu paylaşma, bunu sinerji yüklü tango dünyamıza sunmaya olan hevesleri ve bu alanlardaki bütün hizmetleri böyle güzel festivallere, milongalara, müthiş ambiyanslı milonga mekanlarına, harika orkestralara, kaliteli dansçlılara ve iyi Dj'lere ulaşma şansımızı yaratıyor. Bu yüzden emekleri, özverileri, çabaları ve arzuları çok değerli. Hepsine, tüm ekipteki arkadaşlarımıza en içten sevgilerimi ve teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Yapacakları çoğu festivallerine gözüm kapalı katılabilirim, çünkü o güveni veriyorlar. Her yıl daha da mükemmeleşen, organize olmuş bir sistem içinde hizmet veriyorlar. Bu da her geçen yıl artan festival deneyimlerinin, leziz izlerinin eseridir mutlaka...Hepsi sağolsunlar ve tangoyla dolup taşsınlar! 
Diğer bir çok organizatör arkadaşlarımızın da yakın gelecekte festivalleri olacak. Onlar için de sabırsızım. Her anda, festivalde, milongada, maratonda yakaladığın enerjiler ve melodiler bambaşkadır. Bu aşka kapılan, daimi tango aşıklısıdır artık ve bu husustaki aşkı asla sönmez. Aksine alev alev daha da parlar, canlanır. Bazılarımız daima bu kategorideyizdir işte!
Son olarak bu yeni haftamızı da festival havasında geçirmemizi, doyasıya ettiğimiz tüm büyülü danslarımızla yürekten erimemizi ve ışıl ışıl, enerji yüklü "cabeceo"larımızla birbirimizi selamlamamızı diliyorum. Hepimize şahane ve tüm renklerle, enfes kokularla bezenmiş bir hafta gelsin dostlarım. En güzel tınılar, melodiler, frekanslar sizlerin, bizlerin, hepimizin olsun! ***


3 Mart 2015 Salı

Bir çocuğum olsaydı, ona sevmenin yanı sıra, yaşamdan ve yaşamaktan korkmamasını, kendisini ifade etmede özgür, bağımsız ve cesur olmasını öğretmek isterdim.
Şu an bir çocuk sahibi olmayabilirim ama yine de misyonumu gerçekleştirip benden gençlere, tanıdığım tüm çocuklara ve hatta yaşça büyük, olgun olanlara da göstermek, ifade etmek, hissettirmek, öğretmek istediğim şey yine bu olacaktır;
"Cesur yaşa, cesur sev, cesur ol ve ideolojini, duygularını, düşüncelerini ve sana ait her şeyi cesurca ifade et!"
Cesaret bizleri tutkularımızın yönlendiği alanlarda buluştururken haftaya hoş bir bahar coşkusuyla başladım. Günler sonra hissettiğimiz ılık havanın ve zaman zaman beliren güneş ışınlarının etkisiyle heyecan yüklü, macera güdülü ve içimde her geçen gün daha da alev alev yanan tango aşkıyla daha bir kavruldum ve günlerin izlerini yakalamaya başladım.
Çarşamba Günü tatlı arkadaşım Evrim'ciğimle Solera'da tüm aromatik üzümlerin dünyasında ve sohbetler aleminde en parlak derinliklere kapılırken, 333 milongasıyla da  bu tadın üzerine bal kaymak sürdük. Hisar Kahvaltıları'nın "fan"ları bal, kaymak hikayelerini çok iyi bilirler. Böyle bir tat ve lezzet dünyanın başka neresinde vardır bilemiyorum. Bizim için milongalar ve üzümsel sohbetler de bu tattadır işte. Onlar bazılarımız için daima bal kaymaktır!
Milongada, Dj Ramo Gogo'nun hoş tandaları eşliğinde festival tadında bir kalabalıkla dolu atmosferde, Erdem'ciğimle tüm şahane rakslarıma kapılırken, Rusya'dan, İsveç'ten gelen milonguerolarla da internasyonel "abrazo" lara açıldım ve Rusya'dan gelen hiçbir dansçının kötü dans etmediğine o an itibariyle karar verdim, hatta emin oldum! Zaten kadın dansçıları milonguerolarımız  kanalında vazgeçilmez, ancak erkek dansçıları da kesinlikle "masterpiece"ler bana göre. Zaten bu coğrafyanın insanları hangi alanda kötü bilemiyorum. Kominizmin izlerini yeni nesillerde bile hissedebiliyoruz. Can çıkar, huy çıkmaz. DNA'larına kazınmış! ;-)
Sonuç olarak gece boyunca, tüm güzel dostlarımla harika danslarla enerjimi yenileyip ve bu keyif yüklü milongayı mutlulukla tamamladım.
Perşembe Günü uzun bir aradan sonra Point semalarında yerimi almayı planlamıştım. Bahar havasını oradanın terasında şenlendirme arzusundaydım. Dolayısıyla Aylin'ciğimle yine sıradışı bir sohbet yemek, aromasal yolculuklar ve şiirsel tatlar dünyasına daldıktan sonra, "Para Bailar" milongasına uğrayıp, oradan da Point'e geçelim diye düşündük. Lakin "Bailar"a bir girdik, giriş o giriş...Dj Maral'ın leziz, hoş tandalarına ve ortamın harika dansçılarının havasına kapılıp saatlerce dans ettik. Oranın müdavim ve evsahibi milongueroları, hocaları Samet, Onur, Mehmet, Utku, Zafer, Korhan, yine Rus dostumuz,  bir kaç dostla daha tandalar arasında akarak, geceyi uzattıkça uzattık.  Ancak milonga saatlerinin sonlarına yaklaştığımızda, Taksim yolunu boydan boya yürüyüp Point'e ulaştık ve son tandayı Ralph'ten sipariş edip aldığım "kırmızı pabuçlarım"la iki parça dans ederek ve"La Cumparsita"da da Dj Gökhan'ın hoş seçkisiyle İstanbul'umun eşsiz Boğaziçi Köprüsü'nü seyre dalarak tamamladım. Point'in enerjisi de o kadar büyülüydü ki, gerçekten İstanbul'da yaşayan, dans eden ve" seç seç beğen" milongalara kapılan milonguera(o)lar olduğumuz için şükrettim. En güzel ortamlar, hoş oteller, sıcacık, konforlu stüdyolar ve her gün sayısı artan muhteşem mekanlar huzurlarımıza getiriliyor ve neredeyse bir içecek fiyatına gece boyunca dans etme imkanı sunuluyor. Buna rağmen iki üç, beş lira arttırınca patırtı koparabilen bir kitleyizdir bizim camiamız. Ne de olsa bu dans ekonomik koşulları kısıtlı  olan bir kitleden doğan bir aşk, şehvet, hüzün, isyan, coşku, neşe, acı, tat, his dansı. O yüzden kuşkusuz hepimizin içinde bir muhalif, bağımsız, aykırı, özgün, uçuk, gıcık, egolu, ruhsal, tatlı, huzurlu, somurtkan, heyecanlı, tutkulu, sıkılgan, fevri ve aşık bir taraf var. Nasıl oluyor da oluyor ama savaş çıkmadan aynı rondada dönebiliyoruz. Arada hiç beklemediğimiz bir anda sert bir çarpışmayla deli sarsılmışız, bir topukla içimizdeki tüm acı sinyalleri zirve yapmış, önümüzde sağa sola ve nereye gittiğini, ne yöne hareket ettiğini anlamadığımız ve tuhaf figürlerle asabımızı bozan "sakıncalı milonguero(a)"lara kıl kapmışız çok mu....En azından kimse kimseye yumrukla girişmiyor - Sözüm meclisten hem içeri, hem dışarı (burada meclis derken kastım, Türkiye Cumhuriyeti Meclisi.  Hepimiz her toplantıda ne oluyor biliyoruz zira - birbirini öldürmüyor, taciz yüksek oranda etmiyor - asılgan yapıdakiler de pek barınamıyor zaten - ya da birbirini yok etmeye çalışmıyor. Dolayısıyla diliyorum şu dünyanın büyük "güç" sahibi liderleri, asrın tüm liderleri tangoyla tanışsın da "connection"la tüm engin, sınırsız uçuşlara kapılıp, "abrazo"ların tatlı sözlerinde, ritmlerinde, hislerinin eşsiz derinliklerinde ve bu bütünlükte kendilerini bulsunlar. Hatta polislerimiz de öğrense örneğin tangomuzu. Biber gazı yerine, bize hoş "abrazo"lar hediye etseler, çok mu...Hayat biraz da "abrazo" yönüyle dönse ne güzel olur...Herkes öğrensin tangoyu ve kesinlikle hemen hemen herkes dans etsin. Duygularını, düşüncelerini müzikal, bedensel ve ruhsal yolla ifade edebilen insanlardan bu dünyaya zarar gelmiyor çünkü. Bu kendi halindeki "tuhaf" yapıdaki insanların tek derdi, bir gün sonra hangi milongaya gidecekleri, "enrosque", "ocho", "boleo" ve "volcada" yı iyi yapıp yapamadıkları, bir sonraki tandada hangi dansçıyla dans edecekleri, "cabeceo"larının istedikleri kişilere ulaşıp ulaşmadığı ve festivallerle, maratonların hangilerine katılıp, katılmayacakları yönünde. Çünkü onlar tangoya tutulmuş, tango  aşkında birbirine adeta tutkalla bağlanmış insanlar. Tüm yaşamları da sayısız rondalar arasında akan deli yolculuklar misali...Bunların alt, üst katmanlarına da dünyalarında  yaşadıkları bütün deneyimlerini çevreliyorlar. Yaşamlarındaki bu yoğun tango dünyasına ait frekansa işlerini, evliliklerini, ilişkilerini, dostluklarını, seyahatlerini, tüm faaliyetlerini ekliyor, uyumlamaya uğraşıyorlar. Ne kadar başarılı oluyorlar, tartışılır ama  şu gerçek nettir;
Tanguera(o)lardan kimseye zarar gelmiyor. Tek derdimiz müzik,  dans, müzik, dans, müzik ve yine dans!;-)
Cuma Günü ise  Dansspor'da  yine yoğun bir kalabalığın hakim olduğu bir milongayla karşılaştık. Dj Ralph'ın  "Golden Age" ağırlıklı tandalarıyla da  oradaki bir çok süper milongueroyla,  Erdem'ciğimle, Cem'le, Murat'la, Arben'le ve bir çok dostumla pek keyifli danslarla coşkulandım, Banu'cuğumla  içine gömüldüğümüz rahat koltuklarda leziz çay sohbetiyle şenlenerek keyiflendik.
 Gecenin sonunu ise yere kaymadığı için zımbalanan botlarımla  hem çile çeke çeke, hem de hazdan dört köşe bir şekilde  tamamlayarak, Beşiktaş'ın hoş ambiyansı eşliğinde evime süzüldüm.Hani bazen garip  bir haz mekanizması vardır bazen içimizde.  Hem deli gibi çile çekersin ama keyifte doruklara da tırmanırsın. Bu durum bir değişik yapıda insanlar olmamızın sebebini açıklıyor!
Cumartesi Günü, önce Erdem'ciğimin doğumgünü kutlaması için Martı Otel'de her zamanki eşsiz insanlarla dolu masama konumlandım. Enerjim yine kıpır kıpırdı. Artık ne oluyorsa bana her milongada, yine pek klasik, yerimde duramıyordum.  Sevindirici olan tabii ki bu enerjim boşa gitmedi ve saat 23:30 sularına kadar "Oko Tango Quartet " in  ve Dj Çağatayın hoş müzikal akışıyla, sevdiğim dostlarımla ve doğumgünü çocuğuyla dans ettikten sonra - "Oblivion" da ve "Mazi" de daha bir  vurgulu - 333'ün yolunu tuttum. Elbette bir Osvaldo Pugliese hayranı, hastası, delisi ve manyağı olduğum için "Color Tango"nun "unplugged" konserine koşar adım ulaşmaya çalıştım. Hoş o gün "Social Diva " etkinliği de vardı. Ne şans vatandaşlarda ya...Bizim zamanımızda böyle marjinal durumlar olmamıştı. Hoş bizim dans ettiğimiz gece de eşsiz bir enerji, çılgın bir sinerji ve süper bir Dj vardı ama olsun yine de kıskançlıktan çatladım ve daha adaletli bir dünya için şükretmeye odaklandım!
333'e vardığımda inanılmaz bir şey oldu. İçeri girdiğim an, yani tam olarak da o an, "Color Tango" sahne aldı ve ilk notalarını çalmaya başladılar.  İnanılmaz bir zamanlama oldu, çok coşkulandım ve
ne mi yaptım...Montumu sandalyelere fırlatıp, insanları yararak orkestrayı izleyebileceğim bir köşeye geçtim. Medenilik demişken, medeniyetin bittiği an budur işte! Kalabalığı yarıp, herkese çarpa çarpa geçmek nasıl bir şeydir açıklayamam ama yine tam o an oldu. Ne yapalım  arada bir istisna olsun! :)
Size şöyle söyleyeyim, gece, konser, milonga, atmosfer tek kelimeyle olağanüstüydü benim için. "Color Tango" nun eşsiz enerjisinin ve mükemmel performanslarının yanı sıra, ortamdaki rengarenk kalabalık, muhteşem renklilik, güzel manzara, müzik, dans, coşku seyri, tango aşkı yoğun hissiyat ve milongaya ait her şey... Color Tango'nun bir iki parçasında, salata için soğan  doğramış gibi gözlerim sulandı, o derece yani! Sanırım bunu kaçırsaymışım, bir kaç kilo soğanı doğramış gibi hüngür hüngür ağlayacakmışım.  En azından ucuz kurtardım. Buna da şükür!
Elbette çok sayıda konser izledim ama bu tür bir enerji çok başkaymış. Çünkü sıcacık milonga bir ortamında, müzisyenlere, orkestraya çok yakın bir oturma şeklinin hakim olduğu bir ortamda, bu çok sevdiğiniz parçaların yorumlarını dinliyorsunuz. Pugliese'nin ruhu şad olsun! Onun müzikleri olmasaydı, belki de dansı bırakırdım. Tamam abarttım, bırakmazdım belki ama,   o zaman D'Arienzo, D'Arienzo diye sayıklardım belki.  En azından denerdim!
Gecenin bu harika konser performansının sonlarında,  müzisyenler  "La Cumparsita"yı çaldığında Hüsnü' yle hemen mekanın diğer köşesindeki mini rondaya kapılıp, kendimden geçercesine, bulutların üzerinde ilerlermişcesine dans ettim. Abartı yok, gerçekten öyle hissettim o an!
Adamlar çalıyorlar ya kardeşim, istersen bitme, kopma, uçma ama kaçarın yok ışınlanıyorsun uzaya, farklı boyutlara... Zaten az, biraz meyilliyiz bu tür süzülüşlere...
Dolayısıyla"Color Tango" bu eşsiz enerjilerini ortama bırakıp,  sevgiyle, coşkulu bir alkışla uğurlandılar ve gecenin Dj'i Elda'nın gerçekten harika tandalarıyla - ilk kez dinledim bu Dj dostumuzu ve gece boyunca seçkilerini çok beğendim diyebilirim. Bir de gecenin tam damar anındayken "Pepe Aguirre" nin vals yorumlarını da çaldı ya gerçekten bittim o an işte - tüm eşsiz danslarıma yine Hüsnü'yle, Bülent'le, Özgür'le, Tümay'la ve hoş dostlarla büyük bir coşkuyla kapıldım ve gecenin sonunu pek  istermesem de bitirdim.  Hatta Eşref az korktu sanırım bu deli milonguera evine gitmeyip, stüdyomu işgal edecek diye....:) Murat'la ikisinin Color Tango'yu izlerkenki enerjilerini farketmiştim. Hastası olan insanlar farklı oluyor...Gerçekten coşkuları yoğundu; bu da harika bir şey'. Dolayısıyla tüm festival biletlerini de Çiğdem'den kaparak, hafızamda bir müzikal  büyü, dudaklarımda üzümün izleri, ruhumda hep müzik, dans ve aşk hakim günü, geceyi, dakikasal, saatsel kopuşları tamamladım.
Pazar Günü neredeyse tüm gün uyuyacaktım. Neyse ki kısmen  insani bir saatte kalkıp, oldukça geç bir "sabah" kahvaltısından sonra, Özden'ciğimle "Romeo & Giuletta" müzikalini izlemek için Zorlu'da buluştum. Hatta orada Aylin'ciğimle de karşılaştık. Üstüne çay sohbeti bile yaptık.
 Neyse performansı seyre daldığımızda, gösteri boyunca beni damardan vuran ifade ve cümleler bütün şu oldu ;
" Sev ve değiştir dünyayı
Sev ve  durdur zamanı
Sev ve aydınlat karanlığı, haykır varlığını
Sev ve umut ver,
Ve hayata hayat kat,
Sev...
Sev ve değiştir dünyayı..."
İtalyanca dilinde sergilenen gösteride değişik, akrobatik performanslar, güçlü, farklı, hoş sesler ve modern ağırlıklı müzik seçkisinde bir müzikal yaklaşımı hakimdi. Daha çok klasik ezgilerde kendimden tamamiyle geçtim. Ve elbette romantik sahnelerinde, bazı vurucu temalarında ise çok etkilendim.  Konusunu çoğumuzun bildiği gibi bu hikayede de iki düşman ailede doğan, iki aşığın yolu ancak ölümde birleşti.
 Bu müzikal, dünyamızda çağlar boyunca devam eden nesil, iktidar, güç ve hırs kavgalarının izlerini muhteşem yansıtan bir Shakespeare eserinin yorumu. Diyordu ki Giuliette,
"Ölmemek için biraz ölmem gerekiyor belki de"
Kimbilir bu dünyada kaç insan, kaç aşık, kaç düşünür, kaç farklı inançtan, farklı ırktan, dinden, coğrafyadan, seçimden, enerjiden olan insan buna benzer bir şey düşünmüştür....
Kimbilir kaç kişi, bu dünya üzerinde ölmemek, yaşayabilmek, nefes alabilmek için ölmeyi  ya da başka bir dünyada soluk bulmayı bile düşünmüştür....
Bana sorarsanız, sayısız insan olmuş olabilir...
Dolayısıyla muhteşem bir bitirme seremonisiyle de bu etkileyici eserin müzikal yorumununun finalini izledikten sonra,  kendi unik dünyalarımıza geçiş yaptık. Elbette yine içimizde bizi biz yapan evrensel, yaşamsal aşkın frekansıyla, yine o yoğun tutkularımızın bizi kıpır kıpır eden hisleriyle gecede farklı yönlere doğru ilerledik...
Bir etkileyici haftayı daha sanat dokulu tınılarla, "abrazo" yoğunluklu, eşsiz parfümlerle süslü danslarla tamamladıktan sonra, yeni haftaya binbir türlü rüyayla başladım.
 Şimdi güleceksiniz ama rüyamda "Armada" da dans ettim dün gece ve sabah gözlerimi  açtığımda bir an hangi şehirde olduğumu bile düşündüm. Arada bir bana oluyor böyle haller... Rüyalarımda sıkça başka ülkelere - hatta yurtdışı maratonlara bile gitmişliğim var -   ziyarette bulunduğumdan  bir ayrı uçuşa kapılıyorum. Zaten düşünürsek hep "uyanık" olduğumuz anlara odaklıyız, oysa o uykuda geçirdiğimi dokuz, sekiz, yedi, altı - milonguero(a)lar için hatta bazen 4 - saat içinde neler deneyimlediğimiz  muamma bir  soru aslında ve bilinmez bir alem orası... İnsan beyninin ve ruhunun sınırlarını bilebilmek, evrenin sınırlarını bilebilmekle eşdeğer gibi geliyor bana. Yani evren sınırsız varsayılıyor, zira evrenler içinde evrenler mevcut. İnsan aklının, ruhunun ve duygu dünyasının sonu da yok gibi. Sanki uçsuz bucaksız bir bilinç, zeka ve idrak yolculuğunda ilerliyoruz hepimiz. İşte rüyalarımız da, somut gerçeklerimiz kadar etkili, yoğun, manalı, derin ve güçlü olabiliyor. Bir ara Sn Jung'a danışmakta fayda var diye düşünüyorum! ;-)
Bu yeni haftamızda hepimize en güzel anlarla parıldayan mutluluklar ve harika deneyimlerle yoğun paylaşımlar diliyorum dostlarım. En güzel milongalarda, festivallerde, maratonlarda  daima görüşmek dileğiyle... Ve hafta boyunca çok sevdiğim dansçılarla dolu festivalde, hepsinin farklı farklı  performanslarını izlerken,  damardan Pugliese ve D'Arienzo tınılarını da "Color Tango" ve  "Los Reyes Del Tango" orkestralarından dinleyecek ve sonsuzluğa karışan "connection" yüklü tandalarda, en maksimumlarda kopuşlara uzanacağım diye düşünüyorum
Tüm güzel anlarda, en tatlı dokunuşlarda, lezzetli sofralarda, sıradışı izler sunan deneyimlerde, yoğun melodilerle renklenmiş