13 Aralık 2021 Pazartesi

 11 Aralık Dünya Tango Günü'ne dair...

Tangonun içinde hissettiğim beni bana yaklaştıran, tanıtan, davetkar kılan, iten, sorgulatan, tamamlayan ve yabancılaştıran yolculukları seviyorum. Bugün hala dans edebiliyorsam bu dünyada yaşadıklarım henüz sürecini tamamlamamış demek oluyor. Elbette bazen bir ömüre yayılan, yaşamın çoğuna dahil olmak isteyen bir içsel, sosyal, bütünsel bir diyalog bazılarımız için tango. Burada yakalanan mutluluk, insana yaşamında başka gerçekliklerin kapılarını aralar nitelikte hisler sunuyor. Kesinlikle özgürlük, hafiflik/uçuculuk, dilediğin yöne dilediğin an adım atabilme lüksü, ortak bir alan, dünya, yol yaratmada sarılışların eşsiz gücü insanı değiştiriyor. Değişmek insanı, kendinden ve çevresinden farklı etkiler almaya ya da bunu dışarıya rahatça sunmaya açık kılıyor. Bu değişimler insanı yaşam boyu çok sayıda idraklarla buluşturuyor, seçimlere bağlı olarak esnetiyor, öğrenimlere açık kılıyor ya da daha keskin, daha sınırlara duyarlı, zaman zaman agresif, belki biraz daha kuralcı hale dönüştürebiliyor...

Aslında insan neye ihtiyacı varsa onu arıyor yaşamda ve nihayetinde onu buluyor tangoda. Aranılan her şeyin bulunabildiği bambaşka dünyalardan biri de tango. Müzik, insanı tüm limitlerin ötesine taşıyor. Dansın da bu rolü benimsememesi olanaksız oluyor!

 Bugün bir gösteri izledim Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda. Anadolu Nefesli Beşlisi'nin Tangoloji projesinde Tolga Salman'ın bandoneonu ile müziği icra etmesinden, tango dansçıları ve opera sanatçılarının performanslarından çok keyif aldım. Tango tarihine de değinen ekip, Astor Piazzolla'dan birçok eser çaldı. Konser esnasında seyirci kanalında bir iki şey beni biraz rahatsız etti. Aslında bunu bazı konserlerde çok yaşarım. Çalınan eser biter bitmez - hatta neredeyse tam bitemeden- bir anda güçlü bir alkış kopması, aslında müziğin oluşturduğu o trans anından insanı anında çıkartıp ters bir etki yaratır gibi hissederim. Bu yüzden birkaç saniye bekleyip de kendimize gelmeye zaman verdiğimizde, hemen ardından yükselttiğimiz alkışlar müzisyenler için de daha hoş bir etki yaratır, tüm ortamda bambaşka bir sinerji oluşturur diye düşünürüm. O zaman dinleyiciler, izleyiciler ile müzisyenler ve performans sanatçıları daha bir bütünleşir sanki. İşte bu hissi yaşayabilirsem daha bir gülümseyerek çıkarım konserlerden... 

Konserlerde bana göre bir diğer sıkıntı da bir eser çalınırken tam can alıcı yerinde fısır fısır konuşmalar ve fısıltıyı da aşan yüksek sesli sohbetler duymak oluyor... Bir de sıklıkla boğaz temizleme seslerine ya da telefon çınlamalarına maruz kalmak da cabası... Bunların hepsi evet beni yoruyor, çünkü konsantrasyonumu bozuyor,  müziğin derinliklerine geçiş yolculuğumu zorlaştırıyor. Dilerim zamanla iyice azalır toplum olarak bu hallerimiz...

Bunlar bir yana dün "Dünya Tango Günü"ydü. Günün anlamı, önemi adına coşkuyla dans etmek istedim ve akşamüstü Kadıköy'ün çok sevdiğim Moda semalarına kapıldıktan sonra - vaktiniz olduğunda, gün batımını mutlaka oradan izlemelisiniz-  Hasan Gogani'nin "Tango Atölyesi" milongasına katıldım. Dj Hakkı İnce' nin - kendisine Uçuran Dj dediğim çok olur-  tandaları, müzikal temasları eşliğinde, keyifli bir pistte dans gününe yaraşır danslar edebilmenin de sevincini yaşadım. Aslında bu dansı yıllarca yapmanın en büyük avantajlarından biri de her yerden dansçı tanıyor olmanızdır. Türkiye salonlarında malesef hala tanımadığı biriyle dans etme riskine girmek istemeyen birçok dansçı vardır. Bu durum bazen uzun süre oturan kadınlar ve erkekler yaratır. Bu da sıkkın, kasvetli enerjiler oluşturur ancak o gri enerji bir kırıldı mı salon yine dansın yüksek ritimli, coşkulu, tutkulu enerjisine kapılır. Ben en çok o dinamik halleri severim işte milongalarda ve çoğu tandada da dans etmeyi isterim, çünkü duyduğum parçaların etkisiyle yerimde durmakta bir hayli zorlanırım...💚

Güzel danslar edebildiysek, tandalardan keyif alabildiysek milonganın hakkını verdik deriz arkadaşlarla aramızda...

Bizim nesil, tangoda arkadaşlıkları, dostlukları, kurulan güçlü bağları, müziği aşkla, ruhla yaşamayı, bunun coşkusunu derin bir uyumla paylaşmayı, yaşanılan yolculuklarda bütünleşme hissini önemser. Belki de bu yüzden yıllarca bu dansın, müziğin, dünyanın içinde vazgeçemediğimiz bir anlam bulup ya da bunu bizzat yaratıp, bu tadı doyasıya yaşamışızdır, kim bilir...

Güzel olan şey, sevdiğimiz her ne varsa onu özgürce yapabiliyor olmamızdır bana göre. Hayatın çok boyutlu evrenlerinde gezinirken birbirimize ruhen, kalben temas edebiliyor, yollarımızın kesişimlerinde içimizden geldiğince birbirimize gülümseyebiliyor, kendimizi bu yaşam içinde adım adım öğrenebiliyorsak mutluluğu, kabulü, hoşgörüyü dalga dalga oluşturuyoruz demektir!

O halde, hayatta ve tangoda hata, ziyan hissinden ziyade aşkın yoğunluğuna, huzurun kalitesine kavuştuğumuz nice sonsuz anda buluşalım dostlarım.

Bugünümüze şükürler olsun, yarınımıza umut dolu düşünceler karışsın!

Sevgiyle, dostlukla, umutla kalınız... 💕


21 Kasım 2021 Pazar

Doksanlı yılların sonları, üniversitedeyim. Farklı dillere ilgim başlıyor ve üniversitemin bir diğer kampüsünde seçmeli dil derslerine katılıyorum. Orada atletikliği korumak adına farklı spor dersleri de araştırıyorum. Sonra boş sınıfların birinin dış duvarında kocaman "Arjantin Tango Tanıtım Dersi" afişini görüyorum. Bir an ilgim oraya kayıyor. Daha başlamasına birkaç gün var dersin. Neyse sonra hiper zeki bir arkadaşımla sinemaya gidiyoruz. Filmin adı, "The Tango Lesson".  Filmden çok etkileniyorum ve soundtrack' ı hemen ediniyorum. El flete, Pensalo Bien, Milonga de Mis Amores,  Bahia Blanca,  Gallo Ciego, La Yumba, Libertango, Milonga Triste parçalarına aşık oluyorum. O zamanlar filmin etkisiyle sarhoş olmam bir yana uzun yıllar boyunca koşarak gideceğim her milongada  eşsiz bestecilerin - Juan d'Arienzo, Cardos Di Sarli, Osvaldo Pugliese, Astor Piazzolla, Hugo Diaz ve birçokları -  eserlerini dinleyeceğim ve tüm enerjimi piste bırakırcasına dans edeceğim aklıma gelmiyor... Spor dersini es geçiyorum bir süre ve kendimi tango dersinin içinde buluyorum. 

Ders bir:

Serdar ve Sara adında iki dans eğitmeni bir tango parçasında dans ediyorlar.  Bizim ağzımız açık... İçimdeki ilk his "Bu dansın yakınından bile geçemeyiz kızım" oluyor... 

Mühendislik okuyoruz biz yahu ve Sara hocanın kostümü, pabuçları bir yana bacak hareketleri umutsuzluğumu arttırıyor...Yok yok spora geri mi dönsem!..

Neyse bu mini gösteriden sonra, hemen ders başlıyor. Sınıf bir hayli sessiz. Hepimiz dilimizi yuttuk!

Önce yürüyoruz arada duyduğumuz alkışların ritmiyle de. Uzun bir süre yürüdükten sonra eşleşme yapılıyor ve sınıfın en uzun boylu ve yapılı adamıyla yan yana durduğumuz için partner oluyoruz. Tevfik kulakları çınlasın... Hatta ilk milongaya gittiğimiz günlerin birinde beni öyle bir uçurdu ki neredeyse duvara tosluyordum... Fazla göze batmadan nasıl toparladım hareketimi ben de bilmiyorum... Bir de o gün kendimce süslenip etek filan giymiştim.  Giymez olaydım; "Mühendishane" milongasının içine girdiğimde - ilk milonga deneyimim -  kadınlardaki dekolteleri ve şıkır şıkır elbiseleri görünce dilimi yutmuştum yine...

 "Sus Ebru,  sen süs püs yapma!" içimdeki diğer ses...

İkinci derste partnerimle tartıştık; o bir köşeye, ben bir köşeye çekildik. Sara hemen anladı; ne oldu dedi "Kavga mı ettiniz?" Beni bir gülme aldı; " evet" dedim. O zamana kadar tüm suçu Tevfik'e atmak ister gibi halim vardı ya,  hoş o bir akrep adamı,  altta kalır mı bir akrep?.. Asla! :)

Tangoda bol bol akrep burcu erkeği ve kadını tanıyabilirsiniz. Duyguların yoğun ifadesinin dansı tango bu duyguları keskin verenleri bağrına basar malum. Neyse altta kalsın kalmasın Sn. akrepler  Sara benim ukalalığımı - kovalığımdan alakasız zamanlarda hem mütevazilik, hem biraz ukalalık gelir; balığım ise hep uysaldır ve duyguların kalbindedir; koçumu ise hiç sormayın... - dize getirdi ve dansta yine uyumu yakaladım. Sonra uzun süre harika derslere, danslara yelken açtım bu denizlerin kaptanı olan dostumla... Mühendislik sınıflarında az mı çalışmadık onunla...O dönemlerde dize hoplatma modası vardı.Tevfik de az sıçratmadı beni ve ben de havada olmanın neşesini doyasıya tattım o ip gibi hallerimle...Gençlik...

Bizim zamanımızda bir iki tane milonga vardı zaten. Birinin tam hatırlayamıyorum ama "Akademi" li bir şeydi adı, diğeri ise "Mühendishane". Yıllarca o Taşkışla milongasında yaşadığım milonga deneyimlerinin yanı sıra bir dönem sonra diğer eğitmenlerimden Tanju hocanın Grand Haliç milongalarını da unutmam mümkün değil. Orası terastı ve öyle büyülü bir atmosferi vardı ki...Nasıl bir enerji vardı o dönemler anlatamam...Taner hoca da derslerimize girerdi o yıllarda.

Sonraki yıllarda çok dansçı arkadaşlarımızdan eğitmenler çıktı. Kendilerini inanılmaz geliştirdiler, yurt içinde ve yurt dışında durmaksızın eğitimlere katıldılar, tekniklerini geliştirdiler. Dersler verdiler, milongalar ve festivaller organize ettiler. Festivallerin, milongaların hepsine bilfiil katıldım. Bazı workshoplara ve Vanessa'nın kadın tekniğine de katılmıştım o ara. Önce hiç yapamıyordum hareketleri ama sonra sonra ne güzel rahatlamıştı adımlarım... Dans değişik bir alan; insandan daima deneyim bekliyor ve dansa zaman vermesini istiyor. Yani hep pratik yapmak, dansı çok sevmek ve pes etmemek lazım.  Yıllarca milongalara gitmek de, dansı aşkla yaşayabilme potansiyelini geliştiriyor insanın...

Dönem dönem tangoya ara verip tekrar başladığım anlar oldu. Hayat farklı kulvarda da gelişim rica etti sanırım benden...

Yaz günlerinin birinde, yabancı bir arkadaşımla İstiklal Caddesi'nde  yürürken, içgüdüsel olarak bir ara sokağa saptırmıştım onu ve o sokağın sonundaki binanın ikinci katında "Tangojean" yazısını fark edip, benim ricamla yukarı çıkmıştık. Organizatörü İrfan çok sıcak karşılamıştı bizi hiç tanımamasına rağmen  ve arkadaşım beni beklerken birkaç parça dans bile  etmiştim sandaletlerimle hiç unutmuyorum. Sonra yıllarca orada milongalara katıldım,"Oko Tango Orkestrası"nı dinledim, bol bol kırmızı şarap yudumlayarak... Aydan, Selahattin, Gustavo ne güzel çalarlardı. Özdener Abi de - hem orkestra kurucusu, hem piyanisti orkestranın- her zaman sıcak karşılardı hepimizi, müzikal sohbetlere ve deneyimlere davet ederdi hepimizi sağ olsun.

Sonra her gün sayısız milonganın ve praktikanın olduğu bir dönem başladı. 333, Tango Mio, Point Otel, Academia Del Tango, Tangolic, Tango Noa, Nar, Ponte, Litera, milongaları, Dalyan, CKM, Otra, Moda, Taksim Sanat,  Underground, Topless Roof, Armada Otel, Levent Tenis Klubü, Milongahane, Halep Pasajı milongası, Haydarpaşa, La Cumparsita, Princess Otel, Cities, Martı Otel, Confortable, Contra, La Mancha'nın olduğu yerdeki milonga,  Anadolu Yakası'ndaki diğer milongalar, sayısını ve ismini şu an hatırlayamayıp yıllarca her günün adını simgeleyen milongalar... 

Hepsine katıldım, doyasıya, çok sayıda arkadaşımla, tanıdığım, tanımadığım her yerden, farklı farklı ekollerden dansçılarla dans ettim. Gerçekten aşıktım ben. Tangoya, tango müziğine ve milongalarda yaşadığım bu mistik transa... O zamanlar hiç durmuyorduk, neredeyse  her gün bir yerlere akıyorduk. Hatta bir Pazar Günü hatırlıyorum; bir praktika ve iki milonga yapmıştım... Böyle birkaç milonga gezme modamız bile vardı o zamanlar. Tanrım ne enerjiymiş bizdeki...

Tabii o dönemler dolar, euro böyle değildi, TL sürekli değer kaybetmiyordu, her şey çok daha ekonomik olarak uygundu. Biz sanırım sosyalleşme ve tango için elverişli bir dönemdeydik ve bolca dans edip,o en altın dönemde üzümlerin kalbine adlarımızı kazıdık... Tadını denemediğim üzüm çeşidi, şarap kalmamıştır o dönemler... Şarapevlerinde fiyatlar neredeyse evine alıp içsen ona yakındı...  Şimdiki gibi olsa fiyatlar, ekonomik koşullar haftada en fazla bir, iki milonga seçebilir, içeceklerimizi ve atıştırmalıklarımızı da muhtemelen evde hazırlardık. Çok daha az şarapevlerine gidebilirdik eminim.

İşte böyle yıllarca sabahlara kadar dans edip, festivallerde, maratonlarda neredeyse evi ve uykuyu unuttuğumuz, her günü bir festival milongası niteliğindeki İstanbul milongalarından, farklı şehirlerdeki milongalara kadar iz sürüp öyle eşsiz, tutkuyla dans ettiğimiz bir dönem geçirdik. Bazı günler Türk dansçılar daha az olurdu milongalarda ve dünyanın her köşesinden milongueroyla dansın büyüsünü doyasıya yaşardım. Ah unutulmaz anlar...

Sonrasında terör etkisiyle ülkemiz kötü bir döneme girdi. Hatta hiç unutmuyorum çok iyi milonguero dostlarımızdan birini o patlayan bombalarda kaybetmiştik. Tanrım!..

İnsan milongaya giderken patlar mı?.. :((

Çok acı bir süreç yaşadık. Sanırım psikolojimiz hepimizin bozulmuştur. Kimimiz hiç takmıyor gibi dansa devam ediyordu, kimimiz de eve kapanıyordu. Ben o dönemde içe kapandım. Canım hiçbir şey yapmak istemiyordu. Çok korkunç şeyler oluyordu dünyada, ülkemizde ve benim bundan kendimi soyutlamam çok zordu... Soyutlayabilene bravo.

Üstüne bir süre geçti ve pandemi başladı. İki yıl her şey kapandı. Ben o sıralar doğayla haşır neşir olduğumdan bu dönemi çok feci geçirmedim. Tabii bu değerlendirmem iş bazında değil. Ekonomik  olarak bu dönemde zorlanmayan ya da işi bozulmayan eminim azdır. Allahtan hastalığa filan yakalanmadık ya da çok sevdiklerimizi bu hastalığa kurban vermedik de o yönden kötü bir süreç yaşamadık. Allah beterinden saklasın. Hepimiz korunalım, tüm sevdiklerimiz, yakınlarımız ve herkes korunsun diliyorum...

Biraz uzun bir hikaye anlattım bugün.Tarihsel geçmişi kağıda dökmem gerekiyormuş demek ki... İçimden geldi, mazur görün.💗

Bir iki yıl tangoya ara vermiştim ve bu süreçle de devam etti. Çünkü doğaya kendimi o kadar kaptırmıştım ki... Ben böyleyim sanırım, bir şeye kendimi kaptırınca günlerim ya da gecelerim onun merkezinde, yoğunluğunda geçiyor ve başka pek bir şeye zaman kalmıyor. Tabii bir de belimi incittim sonra, hem ne fena incittim... İyileşmemde "Yumeiho" üstadı dostum Mevlüt Erk'in büyük katkısı oldu. Sağ olsun, var olsun. O olmasaydı şu an bu kadar iyi olmamazdım. Tabii bir de fizik tedavimin, topuklu giymememin, kendi bedenimi fazla zorlamamamın olumlu etkileri de olmuştur!

Aman dikkat diyorum tüm dansçı ve genç arkadaşlarıma;

kırklara gelince vücudumuza birer konuk gibi davranmak gerekiyormuş. Aşırı zorlamamak, hiçbir şeyi çok fazla abartmamak... O yaşlara kadar her şeyi abartılabilir sıkıntı yok...

Valla belimdeki sakatlık, "felç mi oldum" sorusunu bile sordurttu bana diyebilirim. Üstelik o güne kadar minik bir bel ağrısı bile yaşamamıştım. Ama o  rahatsızlığımın başladığı gün, yataktan kalkamadım. Değil kalkmayı, camı açamadım. Hareket edemedim. Felç olmuş gibiydim.  Öyle kaç hafta geçti bilmiyorum. Ne oturabiliyor, ne kalkabiliyor, ne yatabiliyor, ne de yatakta bir yandan öbür yana dönebiliyordum... Feciydi!! 

Birkaç ay sonra ancak ufak ufak toparlayabildim. Aman kendinizi zorlayacak ağırlıklardan, ters hamlelerden kaçının derim arkadaşlar, telafisi yok ya da şifası uzun sürebiliyor benden söylemesi... Bel gitti mi, her şey bitiyormuş! Bel vücudun merkezi; tüm kas grupları onun sayesinde harekete dönüşüyor. Neyse ki artık iyiyim, iyileştim çok şükür; düşmanımın başına gelmesin dilerim!

Böylece "Zeytuna" nın benim için ikinci milongasına gidebildim. Ben bir yeri ya severim ya da sevmem. Seversem sık sık giderim, sevmezsem bir daha adımımı atmam. Sempatik, rahat enerjilerdeki yerleri seviyorum. İnsanlar da güler yüzlü; herkes dans etme hevesinde. Bir snobluk, terslik, ayrım filan da yok kimsede. Herkes, herkesle dans ediyor, kimse kimseye kendini beğendirme derdinde de değil. Belki bu her yerde, her milongada aynı. Malum uzun süre sonra ilk kez bu milongaya geldim.  Pandemide herkes o denli özledi ki tangoyu, partnerinin kollarında birlikte uçuşmayı, kimse ego derdinde değil belki. Bu bir milongayı güzel yapan şeylerin başında geliyor bana göre zaten. Egoda değil ama ruhla, sonsuzluklar içinde dans etmek... Bunu yaşayabiliyorsak şayet, ne mutlu bize!

 Zeminde de bir sıkıntı yok, gayet rahat.. Pistin içinde oturma alanı az ama o da çok dert olmadı şu ana kadar benim için. Bu konuda herkesin fikri farklı olabilir tabii onu bilemem.

Dolayısıyla  Volkan Tanyeli'nin güzel tandalarıyla yine çok güzel danslar ettim. Bu kez tango pabuçlarım vardı yanımda. Gecenin sonlarında ayaklarım bir hayli yorulsa da tango pabuçları iyi ki var, yalnız ayakkabıların topuklarını çok mu abartmış ve kırklı yaşlarımı düşünmemişim bilemiyorum çünkü sonra ayaklarım baya acıdı...

Halen kotu atamadım üzerimden ama bu güzel, rahat bazen ve Zeytuna'yı bu sebeple de sevmiştim zaten. Tango bar havası ve insanı kastırmayan bir giyim, dans rahatlığı var gibi hissetmiştim. Sürekli elbiseler içinde olmaktan sıkılmışım sanırım tangoda. Bu arada "cortina"sız bir milonga, yani tango parçalarına es verilip tandaların değişimini havadis eden kısacık parçalar duyulmuyor ve dilediğiniz partnerle, dilediğiniz kadar dans edebiliyor, illa tandanın bitimini  ya da başlangıcını beklemiyorsunuz. Solera'ya da çok yakın. Bu da harika bir avantaj öncesinde buluşacak arkadaşlarınız olduğunda... :) 

Neyse işte böyle bir haftayı da tamamlarken henüz diğer milongalara katılamadım. Yavaş yavaş, ara ara havada o tango enerjisi yükselişe geçince diğer milongalara da zaman, istek ve enerji oldukça katılırım sanıyorum.

Güzel geceler, harika hafta sonları olsun herkese...

12 Kasım 2021 Cuma

 Tango, hayatımda vazgeçemediğim her ne varsa sanırım onların tümü. 

Yıllar, aylar sonra bir milonganın içinde tangonun nefesinde dans etmek, Tanrım...Üstelik tango ayakkabınız bile yok ve gayet hantal botlara kalmışsınız...

Zor olsa da olan oluyor ve dansın içindesiniz...O anda değişiyorsunuz...Tangonun kalbindesiniz, onun ritmlerine uyumlanıyorsunuz. O an hiçbir şeyin önemi yok; sadece dans, müzik ve birlikte dans ettiğiniz kişi ile birliktesiniz. Tek önemli olan, tam da o an ve o büyü.

Evet kaç yıl, kaç ay geçerse geçsin, herhangi bir milongaya gider gitmez tangoyu ne kadar da özlediğinizi fark ediyorsunuz. Üstelik o ana kadar içinizde hiç özlem olmadığından belki eminsinizdir. Tangonun yerine çok güzel şeyler dahil olmuştur muhtemelen hayatınıza ve bundan gayet memnunsunuzdur. Daha çok doğada olmak ya da aşkın içinde kavrulmak da onlardan bir ikisidir belki ama yanılırsınız çünkü tangonun yerini hiçbir şey tutmaz. O apayrı bir yerdedir yaşamınızda ve ne kadar ara verirseniz verin mutlaka bir yerlerden geri dönersiniz. Tek bir tango parçası bile bunun için yeterli olabilir.

Tango gerçekten aşk bazılarımız için ve hiç bitmeyen bir aşk hikayesi gibi. Ona dahil olan herkesi, en yoğun tınılarına dahil etmeye daima hazır. Hiçbir zaman yabancısı değilsiniz. Hep onun yanı başında ya da ruhunun içindesiniz. 

Tango yapmak insana gerçekten başka türlü bir dünya yaşatıyor. Sıra dışı bir frekans, bambaşka bir trans ve bitmeyen bir yolculuk gibi. Doyamıyorsunuz; sadece zamanların ötesine geçip doyasıya yaşamak istiyorsunuz!

 İşte böyle; 

bu akşam Cezayir Sokak'taki Zeytuna milongasına dahil oldum. Milongaya gidişim aslında keşif amaçlıydı, civarda olmamın avantajı içindeydim ancak müziği duyar duymaz kendimi dansın içinde buluverdim. Pek şaşırtıcı değil tabii...:) 

Organizasyon için teşekkürler Güralp Diner ve gecenin müziklerini yapan Halil Ertekin. Bu müzikal ortamlara geri dönüşüm sizlerin de sayesinde gerçekten çok hoş oldu.

Bu arada AKM'nin yeni binasını görmediyseniz, mutlaka ama mutlaka ziyaret edin. Benim nefesim kesildi diyebilirim. Çok çok beğendim. Ana binayı göremememe rağmen -10:00, 13:00 saatleri arası ziyaret edilebiliyormuş - tiyatro salonlarının olduğu yan bina beni çok etkiledi. Halk müziği festivali ve çeşitli sergiler de vardı.

Galata Kulesi'nde ise caz konserleri var.  Bugün şans eseri enfes bir konser yakaladım. Bilal Karaman -Ülkü Aybala Etnik caz ekibi. Çok etkileyicilerdi. Diğer konserleri kaçırmamanızı öneririm. 

İstanbul gerçekten bambaşka bir şehir olmuş diyebilirim. Galataport'u ziyaret ettiğimde de böyle hissetmiştim.  Bir İstanbullu olarak şehrimin yeni havası da elbette bu beni çok mutlu etti. 

Güzel geceler olsun.