24 Kasım 2014 Pazartesi

Yaşamlarımızda her şey doğuşumuz, ölüm, bilinç ve deneyimlerimiz çemberinde dönen bir akış içinde. Bu döngünün içinde ruhsal ve bütünsel bir dans haliyle haftaya başladık ve çok çok acı bir haberle sarsıldık. Dün akşam saatlerinde aynı ortamda, pistte soluk aldığımız, partnerlerimizle dans ettiğimiz Ponte milongasında yaşamın hepimize ait süresini bilmeden bu aşık olduğumuz, tutkuyla ve derin hislerle bağlandığımız müzikal alemde ruhumuzla buluştuğumuz danslara kavuşmuş ve yine en güzel mutluluklarla dolup taşmıştık. Sabah uyandığımda, bu tango dostumuzunun vefat haberini alınca, içimde bir süre hissizlik oluştu aslında. Çünkü çaresi bize ait olmayan ve çok yakın bir dostumuz olsa da, olmasa da, ailesine ve yakınlarına göre çok özel bir şahsıyetin kaybının yakın çevresine yaratacağı acıyı düşündüm. Bu da beni hissisleştirdi bir an. Çünkü yakınlarını kaybetmenin büyük acısının boyutunu gayet iyi biliyorum. Ölümün ve sevdiklerini kaybetmenin ne demek olduğunu çoğumuz da biliyoruz zaten ve şundan da eminim, Mustafa Arınkal'ın yakınları uzun süre bu acıyla mücadele edecek ve yaşamlarının asla eskisi gibi olmayacağını hissederek, zamanın bu acılarını bir nebze dindirmesini dileyecekler. Gerçekten çok acı bir gerçek, zorlu bir mücadele ve yaşamsal sınanma süreci. Bu değerli tango dostunun başta ailesi ve partneri Gizem ile tüm çok sevenlerine ve arkadaşlarına başsağlığı ve sabırlar diliyorum. Yaşamın bu denli özel, kısa ve çok değerli olduğunu bize bir kez daha hatırlattı bu arkadaşımız...Benim onun için mutluluğuma gelince, çok sevdiği bir aktivite olan tangoyu doyasıya yaşayıp bu dünyadan ayrılmış olması oldu. Çünkü dün gece pistte nonstop dans ettiklerini gözlemlemiştim.  Bir de enteresan bir şey olmuştu;
geleneksel taleplerim için servis yapan arkadaşlara ulaşmaya çalışırken, bu tango dostumuz beni görmüş ve o servis yapan arkadaşı çağırmıştı. Bir de sıcacık bir gülümseme sunmuştu akabinde. Ben de gülümseyerek teşekkür etmiştim. Vefatı öğrenince de aklıma ilk gelen şey o bakış ve gülümseme oldu. Dedim ki, bir şekilde vedasını sunmuş bizlere... Nur içinde yatsın diliyorum.
Konu yaşama, ölüme, anların eşsizliğine gelince o kadar derin bir hal alıyor ki, sözcükler kısıtlı, hisler yoğun, deneyimler öğreten ve dönüştüren bir nitelik oluşturuyor.. Aslında en mühimi, şu kısıtlı bir zaman periyoduna sahip hayatlarımızı, gerçek manada aşk içinde bulunduğumuz aktivitelere, derinen sevdiğimiz insanlara ve en içsel yolculuklara yoğunluklu ayırmamız belki de. Zira geçenlerde bir sohbet ortamında, çok değer verdiğim doktor bir arkadaşım, kardiyolog bir meslektaşıyla ettiği bir sohbete değinmişti. Çok ilgimi çekmişti bu konu çünkü, arkadaşımın kardiyolog arkadaşı, yaşam süresinin özünde her insan için belli sayıda bir kalp atışı sayısına bağlı bir periyod olduğundan bahsetmiş. Bu nedenle arkadaşım bu kısıtlı zaman periyodunun asla ziyan edilmemesi gerektiğinden, çok değerli insanlarla anların paylaşılmasının ve tutkuyla bağlı olunan aktiviteler tercih edilmesinin öneminden bahsetmişti. Elbette röletivite gibi derin konular da bu kapsama alındığında, enteresan bir perspektifle aklımızda yüzlerce soru, keşif, merak ve bazen saptama oluşturabiliyor. O yüzden diyorum ya, zamanı esnettiğimiz, hatta unuttuğumuz anlarda her şey bambaşka bir renge bürünüyor, hislerimiz bizleri kanatlanan kuşlar misali uçurabiliyor diye...Tangoya kapıldığımız ve bu dünya üzerinde, sevdiğimiz dansların ve oluşturduğumuz yaşamlarımızın içinde buluştuğumuz değerli insanlarla, dostlarla, eşsiz güzellikteki ruhlarla,  açık yürekli kalplerle inanılmaz paylaşımlar yakalarken, çevremizde gördüğümüz çoğu insanın hayatlarında bir kez bile deneyimlemediği "connection" ve müzikle oluşan o olağanüstü frekanstaki gerçek manadaki uçuşumuza ve tüm boyutsal zenginliklere tüm varlığımızla eriştiğimiz için hepimizi  çok şanslı sayıyorum. Gerçekten bu özel dünyada, birbirimizle sevgiyle buluşarak, apayarı realitede ve boyutta bir evren yaratıyoruz. Ne savaş, ne yıkım, ne nefret var orada; sadece aşk, tutku, derinlik, müzik ve olağanüstü hislere akan müzikal bir yolculuk, tat ve dokunuş...
Geçen hafta enteresan bir yorgunluk haline bürünüp, dört gün boyunca evimde neredeyse bir "film festivali"ortamı yarattım ve birbirinden güzel filmlerle gerek paralel evrenleri, gerek insani boyutarımızı, gerek müziği, insan ilişkilerini ve en çok da sevme potansiyelimizi düşündüm. Elbette güzel bir bedensel arınma, ama bir o kadar da zihinsel  ve duygu yönünden yoğun bir hareketlilik anlarının içindeydim. Cuma Günü gelince filmlerime ara verip, Milongahane milongasına katıldım ve Dj Maral'ın güzel seçkileriyle hoş danslarla dolu bir milonga deneyimine uzandım. Keyifli bir kalabalık, harika insanlarla dolu bir sinerji geceyi doldururken, taze tadını koruyan sıcacık çaylar kalplerimizi ısıtıp, geceyi en hoş tınısında tamamlamamızı sağladı.
Cumartesi Günü ise, Martı'da hem Oko Tango'nun harika parçalarıyla -çok hoş bir enerji vardı o gün, enstrümantist arkadaşlarım çalarken ruhlarını koydular ortaya adeta- çok keyifli danslara ulaştım, hoş dostlarımla sohbet ettim, peynir ve şarapla bütünleştim. Milonga sonunda da hoş bir yolculukla Silivri semalarına ve harika anlara yelken açtığım dostlarımla tüm Pazar gününü büyülü müzikal tınılara, birbirinden güzel lezzelere, harika üzümlere ve yıllanan paylaşımlara adayarak yine sıradışı bir haftasonu lezzetine eriştim.. Müziğin içinde hem kaybolmak, hem kendini bulmak tutkunun eseri. Bunu yaşama cesareti ise ruhun en büyük, rengarenk ve egzantrik yolculuğu sanırım. Özgür tınılar, yoğun translar yoğun okyanuslara ulaştırıyor insanı...
Akşamın son saatlerine yaklaştığımızda, harika tatlar içimizdeyken,  Ponte milongasına geçerek, öncelikle genç milonguero dostumla tandalarca dans etme mutluluğuna erişirken, ardından hissel olarak çok derin algısal sıçramalara ulaştığım müzik ortağımla translardan trans beğendim. Dj İrem'in sakin hislerle yoğun tandalarıyla da tüm tango dostlarımızla bu güzel günü, hoş paylaşımlarla dolu bir milonga anısı haline dönüştürüp, hoş havasıyla içsel hafızalarımıza gönderdik.
Hepimiz  bu sabah uyanarak yeni bir güne " Merhaba" dedik,  yalnızca bir tek milonguero dostumuz bugünümüzde, bu bulunduğumuz, hissettiğimiz, duyumsadığımız ve yaşadığımız boyutla bize eşlik edemedi. Çünkü onun için yaşam dün gecenin ardından bir noktada ama çok sevdiği tangonun tüm hisleri içinde bitmişti. Bazı bilim insanlarının bulgularına göre yaşamla, ölüm aslında aynı yerde, ama farklı boyutsal dizilimde. Dolayısıyla böyle enteresan bir evren içinde bize sunulan tek gerçeklik de bilinçlerimizdeki ilerleme ve gelişme potansiyeli. Çünkü sahip olduğumuz tek ödül, ürün, realite, yaşam ve akış orada beliriyor, doğuyor, büyüyor ve olgunlaşıyor aslında...
Dün çok sevdiğim dostlarımla içtiğimiz "Unique" adlı şarapta da, şişenin ön kısmında yazan cümle çok hoşuma gitmişti. Şuydu;
"Wine for consciousness"
Ne kadar da manalı..Ben de şunu eklemek istiyorum;
"Wine & life for consciousnes, love & joy"
Bu güzel felsefe haftamızı daha da bilinçli, sevgi dolu ve haz yüklü kılsın ve hepimize muhteşem anlarla, insanlarla dopdolu, nefes kesici hisler, translar ve olağanüstü dans serüvenleri getirsin dostlarım. Kalbimiz attığı, ritmimiz tuttuğu sürece ve yaşama dair aşksal yolculuğumuzla buluştuğumuz anlarda, ortamlarda, yaşamlarda, pistlerde buluşmak dileğiyle... Sizleri hem bu boyutta, hem de evrenin içinde herhangi bir realitede ve zamanın içinde selamlıyorum. Sevgiyle, mutlulukla, aşkla kalınız ve coşkuyla yükseliniz...

17 Kasım 2014 Pazartesi

Haftanın içinde, tüm milongalarında ne çok şey vardı; binlerce tat, çok sayıda dost, rengarenk performanslar,  melodiler, an be an üzümsel, danssal nefesler, hoş müzikal akışlar...
Evet çok fazla pırıltı vardı, ama ne yoktu inanın hiç bilemiyorum...Geriye  bir şey kaldı mı ki zaten... ;-)

Sonbahara dair beni en mutlu eden şeylerden biri, yerlere dökülen  yaprakların oluşturduğu o doğal zemin kaplamasında yürürken, ayakkabımla bu rengarenk yapraklara bastığım anda çıkan haşırtının melodisi kulağımda bir şekilde huzurla, havayı derinen soluya soluya bu açıkhava yürüyüşüyle şenlenmek ve her bir ağaçta beliren yeşilin her tonuna sahip, sarı, sarımtrak, kızıl, kırmızı renkteki yaprakların oluşturduğu görsel ziyafetteki büyülü manzarayla dolup taşmaktır. Gerçekten beni farklı alemlere götüren bir histir bu. Bu nedenle yağışlı ve soğuk havalarından pek haz etmesem de, sonbaharı yine de çok seviyorum. İnsanın yenilenmesi için nelere veda edip, içinde neleri onaracağını hissettirir sanki bu mevsim ve içteki mevsimlerle, dıştakiler uyumlanınca da insanın bu dünyadaki, evrendeki hoş döngünün içinde yeniden oluşturup, geliştirip, daha bir var eder. Doğa insanın içindedir ve biz milonguera(o)ların doğasının içinde de tango dansıyla hissedilen bütünlük vardır. Milongasal  hikayelere uzanınca,  bu sonbahar havasıyla gelen hepsi birbirinden harika beş milonga deneyimi hemen hafızama geliverir. Zaten hepsinin içimde binlerce anısı olan bu milonga serüvenleri birbirinin ardı sıra başlar işte...
Çarşamba Günü katıldığım Kız Kuleli milongada, harika ve dinamik bir atmosferle karşılaştım diyebilirim. Yerli, yabancı bir çok dansçının varlığı bu İstanbul milongalarına has 'her an festivalde olma' tadını hissettirirken, Dj Okan'ın tandaları eşliğinde yine oradaki sevdiğim milonguerolardan Erdem'le, tandalarca duramadan dans ederek, Koray'la yine en güzel keyfiyle, eğlenerek,  Almanya'dan ara sıra gelip İstanbul pistlerini şenlendiren sevdiğimiz arkadaşımız Jens' le, Kanada'dan geldiğini öğrendiğim ve bir an ruhumu oralara taşıyan hoş dans eden bir milongueroyla, Fatih'le ve bir çok  milongueroyla en güzel danslarıma ulaştım Gecenin sonuda da -bu kısmı benim cep telefonumla- leziz bir Pasion Vega yorumuyla 'Te queiro tanto" parçası eşliğinde harika bir dans ve az biraz yaşamsal sohbet ritüeline uzanıp geceyi noktaladım.
Perşembe Günü Point'in 10.yılı kutlaması için yoğun bir kalabalıkla buluştuğumuz bu güzel manzaralı ve geniş pistli milongadaki, yuvarlak masamda tüm hoş dostlarımla konumlandık. Yerli, yabancı dansçıların oluşturduğu yoğun bir internasyonel kitleyle birlikte, Serçin'in leziz tandalarıyla her zamanki gibi olağanüstü bir gece daha yaşadık.
 Düşündüm de oraya ilk gittiğimde, ambiyansı karşısında gerçekten büyülenmiştim. Harika dansçıların varlığı ile bu çok güzel manzaralı ortamın içinde adeta kopmuş ve her Perşembe günümü aksatmadan oradaki danssal, sohbetsel ve üzümsel uçuşlarıma ayırmıştım. Elbette yıllar geçti ve bugün de yine en güzal danslarım müzikal ortağım Hakkı'yla, Jens'le, Murat'la - harika bir salsa parçası da dahil, müthişti- oranın müdavimlerinden Torelli'ye benzerliğiyle dikkat çeken Ferhat'la, Uğur'la  -pek dingin tınılarla- , Ogün'le -milongalarla şenlenerek-, Mehmet'le - konforla- ve daha bir çok dostumla daha gece boyunca sürdü. Çekilişte ise Jueves'ten bir yelek kazanıp, masamdaki şanslı milongueroya hediye ettim. İşin enteresanın masamızda üç kişi de bir şeyler kazandı bu çekilişte. Bu da hepimizi gülümsetti. Bir de oradaki çekilişlerde nedendir bilmiyorum, genelde şanslı olanlardan biri olmuşumdur. Masaj, konser bileti kazandım iki kez ve şimdi de yelek. Hep olsun bu şans diliyorum...
 Gecenin ortalarında, 10. yıl kutlaması şerefine pastalar kesildi, hepimiz tarafından kuşkusuz keyifle yutuldu ve Alper'le Selen çiftinin 3, 4 parçalık keyifli, sade, konforlu  ve rahat akışla gerçekleşen performanslarını izledik. Gerçekten muhteşem ve bir o kadar da huzurlu bir geceyi, tadı yine damağımda kalarak tamamladım.
Bu arada "Para Bailar" milongasındaki performanslarını orada bulunmadığım için youtube'da izlediğim Ahmet ve Nilay çiftinin, üç parçalık akıcı, dinamik, renkli ve yaratıcı danslarına gerçekten bayıldığımı söylemeliyim. Bu denli genç yaşlarına rağmen, böyle bir çalışma çıkardıkları için kendilerini gerçekten tebrik ediyorum.
Zımba gibi bir genç nesil geliyor ve bir çok yaratıcı ve hoş performansa doyacağız gibi geliyor bana. Bu da harika!
Cuma Günü muhteşem bir üzüm ziyafetinin ardından, Milongahane milongasına katıldım. Yine harika bir enerji ile karşılaşırken, çılgın bediş milongueralarımızdan Özden'ciğim, Elmira'cığım ve Müge'ciğimle, Dj'e en yakın masaya yerleştik. Sonrasında, gecenin "Charlie"  lakabını kazanmaya hak kazanan Hakkı'cığımız da aramıza katılarak,  masadaki tek milonguero olma şerefine nail olduğundan, kendini bir nevi "cennet milongası"nda hissetmiştir diye düşünüyorum. Bizler, yani milongueralar için melek demek biraz abartılı olur ama,  "Çakma Melek" daha bir anlamlı ve yerine oturan bir ifade olabilir....;-)
Gecenin  melekliğine aday insanlarından başka biri kim mi olabilir?
Elbette günün Dj'i Çağatay... Birbirinden güzel tandalarıyla -cortinalarında da kopardı, yaylı yaylı-  yine muhteşem dans yolculuklarım hem kendisiyle, hem Hakkı'yla, hem Fatih dostumla, Didem'ciğimle lead keyfini tadarak, Utku dostumla pek keyifle, müzikal lezzette -üstelik son tandada da lead edeceğim diye tutturdum- sonlarda da Kanadalı milongueroyla minicik bir dans uzantısıyla, gece boyunca keyfiyle sürdü.
 Gecenin ortalarında da yıllardır tanıdığımız ve harika milongalara ev sahipliği yapmış olan -Taksim Sanat milongalarının müdavimiydim ve Mekan milongasına da sıkça gittim-  Aydın ve Pelin çiftinin 3,4 parçalık kendilerinin özgün enerjisini yansıttlıkları, hoş danslarını izledik. Aydın Hoca'nın performanslarından önce yaptığı o çok içten kalbini ifade ettiği konuşmasını da çok etkileyici bulduğumu söylemeliyim. Orada bulunmaktan gerçekten mutlu oldum. Bora, Didem çiftinin ve Sevkan'ın hoş misafirperverliği ile geceyi noktalayıp, yağışlı bir İstanbul gecesinden, Ortaköy semalarındaki sıcacık, ışıltılı evime ulaşıp tüm yorgunluğumu yatağıma gömdüm.
Cumartesi Günü Martı milongasında cam kenarındaki  masamda, yanımızda Sergülen Abla ve Tuna ile birlikte leziz sohbetlerle şenlendiğimiz, yine en maksimum uçuşlu milonga seyrime başladım.
Dj Erdem'in hoş tandalarıyla, gece boyunca harika danslar ettim. Renkli bir kalabalık, huzurlu bir ambiyans ve içinde dans kokan her şey vardı bugün de... Burayı gerçekten çok seviyorum. İlk geldiğim andan itibaren kanım kaynadı diyebilirim. Dansçılar için gereken tüm konforun yanında, ortamın enerjisi ve ekibin güleryüzlü, sıcak yaklaşımları huzur ve rahatlık da sunuyor katılımcılara. İkisini -hem şıklık ve konfor, hem rahatlık, sıcaklık- bir arada bulmak ise gelişmiş coğrafyaların tadını hissettiriyor bana. Bunu İstanbul'da hissetmek  de gerçekten sosyal bir tatmin sağlıyor!
Dolayısıyla en güzel danslarım Mehmet Cemal'ciğimle yine çok dinamik bir lezzette ve keyifle, Erdem'ciğimle yen yüksek semalara kapılarak, Aziz Abi'yle "The King of the Waltz Tandas" kıvamında, Aron'la keyifle, neşeyle, Hakkı'yla Pugliese tandasında zemine tüm enerjimi ve kırıntılarını dahi bırakarak, coşarak, ful enerjiyle ve bir çok dostumla  daha süper ezgilerle dalga dalga mutluluktan uçarak gerçekleşti. Gecenin sonunda ise ani gelen bir yıldırım kararıyla, uzun bir yolculuğa uzanıp, Silivri semalarına eriştim ve tüm Pazar Günü'mü entellektüel ve müzikal sohbetlere ayırdığım bu muhteşem dostlarımla geçirdim.
Sabah kahvaltısında denizin yanı başında bulunan sempatik masamızda, binlerce lezzeti keyifle silip süpürüp, yavaş yavaş sindirirken, deniz kenarında yaptığım minicik yürüyüşümle tanıştığım ve adeta beni şoke eden hareketler sergileyen ve isimini anında "Free Spirit" taktığım tatlı köpekle olan dostluğumuz ve ardından bana yaptığı şovları, hatta denizin içine girerek yüzme stillerini gösterdiği performansıyla da çok beğenimi kazanıp günün deniz yansımalarından sonraki modelliğini tarafımdan hak etmiş ve kazanmış oldu. Bu yakışıklı delikanlı bir an bile beni yalnız bırakmazken, denizin kenarında topladığım rengarenk midyeler, yıllar öncesinin berrak, tertemiz Marmara Denizi'ni çok özlemle hatırlattı bana. Çocukluğumuzun pırıl pırıl sularına kapıldığımız Marmara Denizi'nin, şimdiki kirliliği gerçekten içimi burkuyor. Doğayı korumak değil ama katletmekte uzman bir ekip kurmuş insan cinsi. Paraya dönüştüreceği her şeyi katletme uğruna satarken, yok ederken, kendi ruhunu arayıp da hiçbir şekilde, hiçbir zamanda ve coğrafyada bulamaması çok doğaldır elbette. Çocukluk anılarımın Florya, Silivri sahilleri ile Ada sularının nefesi hala içimde aslında... Bu denizden çıkan midye renkliliği de hiçbir Türkiye denizinde yoktur. Bunları Ege ve Akdeniz kıyılarında bulamıyorum en azından. Karadeniz'de de pek bulamazsınız. Elbette orası da en kirli sularımızdan. Bu da hazin bir hikaye... "Çok Gelişmiş Ülkeler" in doğayla olan ritmsiz dansı olsa gerek bu belki de...İnsan doğayı yok ederek, kendisini bitiriyor. O yüzden diliyorum ki, şu ana kadar bir şans bulamadıysak da, bugünden itibaren  doğa için yapacağımız güzel çalışmalar oluşturur ve bunların adımlarını hızla, birer birer atarız...
 Yıllar önce Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde  "Yeşil Öncü"  ekibi olarak, 15 günlük ağaç dikim ekibine katıldığımda yaşadığım muhteşem hisleri ve o yoğun tatmini anlatamam. Doğada evinde hissetmemek mümkün mü...Ve ağaç, en güzel nefes işte...Bir de yok edilen Zeytinlikler var değil mi? Ne mi oluyor?? Nefesi tükenen bir doğa ve ziyan...Gerçekten acı çektiğim bir konu bu ve tüm dileğim her şeyin güzel akışına ve adil sürecine kavuşabilmesi, doğayla yaşadığımız birlikteliğin ve bütünlüğün devamı yönündedir...Tüm kalbimle bunu arzu ederken,  gerçekleşmesi için elimden gelen her şeyi doğa adına yapacağım. Sözüm sözdür!
Günün asıl akışına gelince, kendimi tamamiyle  bir tatil beldesinde hissettiğim bu bir günlük sürecin akşamında "İnci Resort" taki harika müzikal ve tatsal çalışmalarımızın ardından, Silivri sahilinde su ürünleriyle, bol balıkla, mezelerle, üzümle, arpayla ve etrafımızda boncuk boncuk gözleriyle bakan, birbirinden sevimli çok sayıda  kedilerle dopdolu bir yemek ritüeline girdik. İçerdeki şöminenin ateşi gözlerimizden yansırken, bu şahane  sohbetin tüm  keyfi içimde, haftanın son gününün, son harika milongası olan Ponte'ye uzandım.
Yine muhteşem bir kalabalık ve büyülü bir ortam vardı gecede. Masamda Sergülen Abla'yla ve Ceren'ciğimizin annesi ile arkadaşlarıyla süregelen sohbetler dahilinde Dj Ayşe Hm'ın hoş ve güzel tandalarıyla muhteşem dans deneyimlerime açıldım. Ekvator'dan gelen çok sempatik bir milongueroyla pek keyifle, Satışmış Abi'yle huzurla, konforla, rahatlıkla, Yiğit'le harika bir enerjiyle, Alman bir milongueroyla hoş bir lezzetle, Ceren'le yine harika tınısal hislerle ve bir çok milongueoyla en güzel lezzetiyle aktı. Gecenin ortalarında ise Ahmet ve Ceren çiftinin üç parçalık keyifli, zarif, dingin ve hoş performanslarını izledik. Kostümlerine de bayıldığımı söylemeliyim. Çok çok zevklilerdi doğrusu.
Her zamanki gibi geceyi yine en yüksek uçuşlarla tamamlayıp, bu bir çok dansçının buluşma noktasında, yani milongalarda varolan harika birlikteliği noktalayarak, güzel bir meydan yürüyüşüyle ve ev yolculuğuyla haftayı tamamladım. Yine en güzel danslarla gelen mutluluktan uçuşlar, müziğin ve 'connection'un derin etkisiyle yakaladığımız olağanüstü frekanslar, translar, yolculuklar içinde, harika insanlarla, dostlarımla yaşadığımız tüm inanılmaz paylaşımlar....Evet bu hafta ana dair her şey vardı sanki. Çok sayıda muhteşem tınıyı ve mutluluğu, tüm varlığımda hissettim diyebilirim. Bu güzel enerjiyle de bu yepyeni güne uyandım
Haftamızın hepimize güzel mutluluklar, harika insanlar, süper kazançlar ve engin milongasal akışlar getirmesini diliyorum dostlarım. Yine dünyanın dönüşüne eşlik ettiğimiz her yönde beliren, rahat akan rondalarda ve pistlerde buluşmak dileğiyle. Hepinizi sevgiyle abrazo'luyorum...:-)


10 Kasım 2014 Pazartesi

Haftanın milongalarında dört lokal ile birlikte bir festival milongası ve muhteşem bir danssal akış vardı....

Bu yepyeni haftaya güneşli bir havayla başladık ve içimdeki motivasyon güdüleri yine en yüksek noktalarına ulaştı. Güneşli havalar, soğuk günlerde insanın enerjisini ve mutluluğunu arttırıyor gibi gelir bana. Bu yüzden ekonomik yönden ciddi problemleri olmasına rağmen, güzel havalara, müziğe, danslara ve muhteşem okyanuslara sahip Latin Amerika ülkelerindeki insanlar, dünya çapında yapılan araştırmalarda, dünyanın en mutlu insanları olarak belirtiliyorlar. Felsefeleri de tetikliyordur bu durumu. Sonuçta düşünürken yaratırız ve oluştururuz...
"Hayat kısa, hiçbir şey fazla kafana takma. Aşkla dans et, kalbinle müzik yap. Mutlu ol"
Bu Latin Amerika felsefesinde kendimi buluyorum diyebilirim.
Evet yaşam, müzik, dans aşkı her şeyin ötesinde. Huzur da yanında bir güzel gül kokusu gibi...
Bugüne gelince, yurdumun saygıyla andığı günlerden biri 10 Kasım. Gerçekten çok büyük bir dünya liderinin, muhteşem bir yüreğe, cesarete sahip bir dünya insanın, Türkiye Cumhuriyeti'ni kurup, bir çok yenilikçi devrimlerini oluşturarak yepyeni bir dünya modeline sahip bir nesil ve ülke yarattıktan sonra, harika izlerini ardında bırakırken bunu her anımızda ve adımımızda hissettiğimiz Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün ölüm yıldönümü. 1938 yılından, 2014 yılına kadar neler geldi, neler geçti, neler değişti, gelişti, köreldi, tükendi bu ülkede, dünyada da ama bir tek şu değişmedi ve asla değişmeyecek;
Ömrüm boyunca bu olağanüstü dünya liderinin izinden gidecegim;  tüm yeni gelişimlere, sanata, insanlara, doğaya, düşüncelere, duygulara saygı duyacağım ve kendimi sürekli yenileyecek, an be an keşfedeceğim.
 En mühimi de bu!
Bir lider için, sonsuza dek yaşamak böyle bir şey belki de. Bıraktığın, oluşturduğun, yarattığın, ifade ettiğin ve insanları davet ettiğin fikirlerin, daimi bir devrimsel yolculuk ve yenilenme hareketi oluşturuyor. Bedenen nefes almasan da, fikren, kalben ve eylemsel olarak soluk alıyor, varlığını sürdürüyorsun. Hepimizle yaşayan ve kalbimizdeki daimi gücüyle dünyamızı aydınlatan özel bir şahsiyet haline getiriyor.  Biz de onun izinden ilerlerken, kendi ruhumuzu, ideallerimizi de bir anlamda  ifade ediyor, özgürlüklerimizi an be an yaşayarak birbirinden bambaşka renklerdeki yaşamlarımızı, fikirlerimizi ve eylemlerimizi oluşturuyoruz ve bunu yaparken daha da özgürleşiyoruz belki de...
Bir de, özgür olmayan bireylerin oluşturduğu toplumlarda, sevgi yerine, acı, mutsuzluk, üzüntü ve negatif olan her şey oluyor sanki. Çünkü sevgi en büyük üretimken, bunu üretememek başta toplumları eritiyor, tüketiyor, sindiriyor ve soluğunu bitiriyor. Bu yüzden yenileşen, özgür olan, saygı, sevgi dolu ifadelerle dolu bir dünya vatandaşı ve yurdu olarak yakın gelecekte, bu dünya üzerinde yansıyalım diliyorum.. Umarım aydınlıkları her geçen gün, yıl daha da güçlü yaşamak, oluşturmak için öz yapımızı daha çok sahipleneceğiz ve kültürel anlamda gelişeceğiz...
Haftanın milongalarına gelince,  ilk milongayı Çarşamba Günü, müziğe dair güzel bir ekip çalışmasının ardından katıldığımız 333  milongası ile başlattım.
 Muhteşem üzümlerin tüm sıcaklığı içimizdeyken, Dj Sabri'nin tandaları eşliğinde çok değerli milonguerolarla, arkadaşlarımla, dostlarımla en güzel dans deneyimlerine uzandım.
Festival dolayısıyla gelen bir kaç yabancı dansçının varlığı da İstanbul'un internasyonel havasını, lokal milongalarda yine hissettirirken Hakkı'yla, Özgür'le, Sabri'yle, bir kaç milongueroyla daha  bu keyifli ortama danslarımızla eşlik etmemizi sağladı..Milonga sonunda ise dakikaları uzatma ritüeli olan dostsal sohbetimizi Çiğdem ve Özgür'le tamamladıktan sonra, yurdumun karanlık sokaklarından, içimin aydınlandığı evime doğru huzurla ve dinginlikle kulaç attım...
Perşembe Günü korkunç bir sinüzit ağrısıyla evde kıvranıyor, kısmem  sürünüyor ve tüm gece uyuma planları yapıyordum ki, akşam olunca  şaşılacak şekilde birden bire iyileşiverdim -ilahi bir güç mü dokundu bilemiyorum :-)- ve Para Bailar milongasına, Utku'nun doğumgünü seremonisiyle şenlenen ve festival milongasını aratmayan nitelikte, harika bir geceye uzandım. Salon ful kapasite yerli ve yabancı dansçılarla doluydu ve Dj Göktuğ'un gerçekten çok beğendiğim tandalarıyla kalbimi dünyaya yansıtan bol uçuşlu dans deneyimlerine, yine süper dansçı dostlarımla ve doğumgünü milonguerosuyla kavuştum. 30 yaş diyince aklıma lisedeki çılgın arkadaşım Arzu'nun 30 yaş yazan kocaman balonlarla doğumgünüme geldiği günü ve muhteşem bir aşçı arkadaşımını keman resitali de yapmayı ihmal etmediği ve benim için hazırladığı olağanüstü o pastayı anımsarım. Deli bir gündü ve deli bir kutlama, muhteşem bir andı. Bir ara kalbim duracak gibi hissetmiştim. İşte otuzlu yıllar böyle gümbür gümbür bir enerjiyle gelir ve insanı enerji komasına sokacak deneyimler yaşatır. O yüzden Utku'ya şimdiden bol şanslar ve bol başarılar diliyorum. Komadan çıkışsa hep uçuştur...Hem de daimisinden...:-)
Milongada bir sürpriz ise Özhan'la Utku'nun doğaçlama  nitelikteki 3,4 parçalık performanslarıydı. Rahat, doğal  dans akışındaki adımları, müzikal ifadeleri, esprili figürleri ve mimikleri gerçekten çok keyifli bir seyir ve hoş bir performans sundu. Bu tür değişik performansların devamının gelmesini daha  bir çok dosttan, dansçıdan bekliyoruz. Çünkü değişik nüanslar, farklı ve canlı renkleri oluşturur; güzel renkler, yenilikleri;  yenilikler  hoş keşifleri,  süper keşifler bütünü, sinerjiyi ve enerjiyi ve enerji de tüm ruhu, dans ve müzik aşkını arttırır, daha da farklılaştırır..Bir de farkettim ki, dans gerçekten de yoğun bir şekilde insanı besliyor, büyütüyor, sonsuzlaştırıyor, genişletiyor, özgürleştiriyor, esnetiyor ve  gerçekten iyileştiriyor. Benim  bu geceyle birlikte sinüzit ağrım geçti, yerini hafızamda müthiş bir dans hazzına bıraktı diyebilirim. Şanslıyım!
Cuma Günü, festival milongasına doğru yön almaya niyetlenmiştim ama sonradan arkadaşlarımla fikir alış verişinde bulunduğumuzdan, festivalden önce Tangolic milongasına uğramaya karar verdik. Gece boyunca da orada kalmaktan mutlu olduk ve güzel akan, keyifli bir kalabalıkla dolu olan bu hoş milonga ortamında, Yüksel'in motive eden tandalarıyla birlikte, Giuseppe'yle, Erdem'le harika danslar, sohbetler ederek geceyi tamamladım. Çıkışta da yorgunluktan baygın bir şekilde evlere dağıldık ve hayatımda ilk kez festival süresince lokal milongalarda bulunma deneyimini tatmış oldum.Çok da keyif aldım aslında çünkü harika danslar ettim. Sonuçta her şey güzel akan danslar ve müzik için değil mi zaten!
Yine de festival milongasının haberini almayı ihmal etmedim. Gayet hoş danslarla akan festival gecesi, internasyonel dansçılarla dolu bir kalabalık sunarken dansçı arkadaşlarım  sabahlara kadar rakslarını sürdürmüşler. "Niye gelmedin Ebru" diyip durdular, ama bilmiyorlardı ki Cumartesi günkü orkestrayı da izleyemeyeceğimi ve orada bulunamayacağımı. Gerçekten "Hyperion Ensemble" ı izlemeyi çok arzu etmiştim ama aynı anda, farklı yerlerde bulunabilmeyi hala başaramadığımdan bu mümkün olmadı ve muhteşem bir müzik ziyafetini kaçırmış olduğumu zaten hissetmiş olmamla birlikte, bir çok arkadaşımdan da duydum.Yine de  kısmette çok daha farklı, ama büyülü uçuşlar sunan, adı gibi uçuş kokan bir milonga bekliyordu beni... Dostlarımla en derin nüanslara açıldığım ve kalbimde, orada gittiğim milonga deneyimlerimde çok çok özel bir yere sahip Martı Elegante milongasıydı katıldığım. Yine muhteşemdi ve sıradışı pırıltılarla dopdoluydu.  Zaten daha milongaya girer girmez, harika bir jestle karşıladı Erdem hepimizi...
Ulu Önderimizin 'Nutuk'adlı eseri ve içinde bir gülle elimize, gönlümüze tutuşturduğu  o harika kitap hediyesi. Evet başta bizler, yani gönlünü dansa, müziğe, yaşam aşkına ve 'connection' a adayan tango dostlarının dünyasında, 'Seni unutmadık , unutmayacağız ve daima yaşatacağız' mentalitesini somutsal olarak ifade etti bu hoş hareket. Okuyacağız, okutacağız sözünü de verdi içimizde adeta. Dolayısıyla benim için sadece bu tınılarla bile muhteşem hislerle başlayan bu milonga, Dj Çağatay'ın harika tandalarıyla süren tüm danslarımda doruklara ulaşmamı sağladı. Elbette bunda kaptan pilotlarımdan Hakkı'nın, Ertuğrul'un, Aziz Abi'nin, Çağatay'ın etkisi büyüktü ve yine bir çok dansçı dostlarımdan Fatih'le, İlyas Bey'le, Japon bir arkadaşımla ve bir çok dansçıyla keyifle de müziğin içinde süzülüş devam etti. En son olarak, son parça olarak Müge'ciğimin hediyesiyle bir Melody Gardot parçasıyla  kopuşta son noktaya ulaştım. Gerçekten muhteşem bir Martı milongası daha içimde, gece tüm enerjisiyle yankılarken, tadımladığımız güzel şaraplar ve peynir tabağının masamda bulunan eskiden ve yeni tanıştığım milongueralar ekibiyle paylaşımları ve sohbetiyle geceyi huzurla tamamladım. Elimde "Nutuk", kalbimde yurdum, dans aşkım, müzik tutkumla  çok değerli dostlarımla Silivri semalarına kapıldım.
Pazar Günü'ne uyandığımda, Silivri'de deniz kenarında, doğanın içinde harika bir yerde müthiş tango dostlarımla kahvaltı ve müzik ritüeline ulaştım. Açık hava çalışmalarında kendimi bulurum hep. Hele konu güzel lezzetler, sohbetler, insanlar, müzik ve deniz olunca da bu keyif katlar ve sıradışı anlarla dolu olağanüstü bir gün yaşanır; müziğin içinde, denizin enerjisinde yoğunlaşılır; paylaşımın ötelerinde, derinliklerinde ise mutluluktan uçulur... Hakkı'cığımla harika bir çalışma yapıp, akşam da Fümerel'le ve tüm İnci ailesiyle yine 'extraordinariy' bir yemek ve sohbet ziyafetine açıldık ve festival kapanış milongasına hazırlandık. 1992 yılından beri saklanan o muhteşem Bulgaristan Merlot'u ile birlikte tüm renk ve esteti yüklü lezzetlerin tadı damağımdayken, milongaya süzüldük ve son günü olsa da, bir  festival milongasına katılmış olmanın huzurunu yaşamış oldum.
Gecede kalabalıktan izdiham olabilir diye düşünmüştüm ama Armada'nın iki salonu da açık olduğu ve anormal bir kalabalık bulunmadığı için, böyle bir hal sözkonusu değildi. Üstelik rahatça oturabileceğimiz bir masa bulabildik. Dj Yuling Chen'in oldukça sakin tandaları eşliğinde Hakkı'yla, Cem'le, yabancı bir kaç milongueroyla, Mehmet'le ve bir değerli milonguero dostla daha  güzel danslarıma açıldıktan  sonra, yorgunluktan pilim bitmiş bir şekilde milongayı noktaladım. Yalnız tam çıkarken 'Pugliese' tandasını duydum ve inanın bir kaç sn düşündüm geri dönmeyi ve paltomu sandalyeye savurup, hemen o an dans etmeyi de ama Allahtan sol beynim bunu engelledi ve beni kolumdan çekip, sürükleyerek eve götürdü. Yoksa iyice pilim bitebilirdi...Bu arada festival milongasının son günü olduğu için, festival dansçılarının kapanış danslarını izleme şansı yakaladım Tek parçalık dansları,  katılımcıların alkışları dinmeyince iki parça oldu ve hatta yine dinmedi ama üçüncü parçaya ulaşamadı. Önceki yıllarda bir çok kez izlediğimiz Christian ve Virginia ile Facundo ve Paola çiftlerinin yanı sıra, Juan ve Stefania çiftini izlerken gerçekten çok keyif aldığımı söylemeliyim. Onlardan ders alan bir arkadaş da aslında Uruguay'lı olduklarını ve derslerinin  teknik anlamda da harika olduğunu söyledi. Merak etmedim değil!
Dolayısıyla yine dans, lezzet, ambiyans, ışık, derinlik, sohbet yoğunluklu bir haftayı daha geride bıraktık. Elbette en hoş anılarla, en içten gülümsemelerle, yankılanan tüm derin paylaşımlarla, müzikle...
Yeni haftamız da bize bol ışık, güzel insanlar, engin deneyimler ve dans dolu yolculuklarla, abrazolu mutluluklarla dolu anlar getirsin dostlarım. Hepinizi her zaman olduğu gibi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Çok yakında görüşürüz! ***

3 Kasım 2014 Pazartesi

Haftanın milongalarında bu sefer de akış, danssal aşk ve yaşam tutkusu vardı...

Sonbahar havalarının en sevimsiz bulduğum yağmurlu, poyraz'lı soğuk etkisini hafta boyunca yaşarken ilk iki günü milonga aktivitelerini es geçerek değerlendirdim. Çarşamba Günü ise 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlaması adına 333 milongasına giderek, 91 yaşındaki bu genç ihtiyarı tebrik etmek istedim.
Doğumgünleri özeldir, güzeldir, hoştur diyorum ya hep, gerçekten de öyleydi. Dj İbrahim'in hoş tandaları eşliğinde, dans ettiğim her partnerimle ve dansımla Cumhuriyet havasını tüm ruhumda ve her soluğumda hissettim. Elbette yaratıcı arkadaşım Erdem'le sıçrayarak, havalara fırlayarak son tandaları ve bonus parçayı da doyasıya yaşama eğlencesini de ihmal etmedik.
Gece boyunca hoş bir kalabalıkla donanmış olmanın sağladığı harika sinerji, yerli  ve yabancı dansçılarla dopdolu danssal serüvenler ortamın güzelliğini arttırdı ve 2014 yılında da yine dansımızla da olsa bu bizim için çok önemli bayramımızı hoş bir şekilde  kutlamış olduk.
Perşembe Günü, Para Bailar milongasındaydım. Yine harika bir kalabalık ve Dj Sabri'nin gerçekten şahane tandaları eşliğinde unutulmaz dans deneyimlerine açıldım. Hepsi birbirinden güzel, hepsi ruhumu okşayan ve müzikle yoğuşturan havadaydı. Gecenin ortalarında da yıllardır Arjantin'de yaşayan Pelin ve Miguel çiftinin 3, 4 parçalık stage tango performanslarını izledik. Milonga parçasındaki performanslarına bayıldım diyebilirim. Dansa ve müziğe ait neşe hisleri yüzlerinden okunurken, hoş adımları, figürleri çok güzel bir şekilde tüm hareketlerinden ve mimiklerinden hissediliyordu. Yurdumun dansçılarının da dünyada ve özellikle de tangonun anayurdu Arjantin'de başarılar kazanması gerçekten takdire ve tebriğe değer bir durum. Diliyorum nice başarılı, yetenekli ve gönlünü tangoya adamış dansçımız, bu güzel başarılara yenilerini eklerler ve Türk dansçılarının adını  her geçen gün dünya çapında daha fazla duyururlar. İçten inanıyorum duyuracaklardır da...
Cuma Günü'ne geldiğimizde önce Milongahane milongasına geçtim. Çok güzel bir kalabalıkla, hoş enerjilerle dolu gecede, çok değerli milonguerolarla danslarımın yanı sıra Onurhan ve Pınar çiftinin  hoş performanslarını  da izledik. Arkadaşlarımızın kendilerini bu kadar geliştirmeye odaklı olmaları ve içlerindeki dans tutkusu da  her geçen gün daha da arttırarak ilerlemeleri, tango büyüsünü tüm ruhlarında hissedebilmeleri gerçekten harika. Nice başarılı gösterilere imza atmalarını tüm kalbimle diliyorum.
Yaşadığım tüm harika danslarım, Hakkı'yla, Can'la, Bora'yla, Onurhan'la ve bir çok tango dostumla daha devam ederken gecenin sonunda da Doğa'yla birlikte Tahtasaray' daki Serpil Topuz ile birlikte İstanbul Tango ve La Cumparsita ekiplerinin organize ettikleri maratona katıldık. Maraton, önceden kayıt sistemiyle çalıştığından, sadece  kayıt olanların  katılabildiği -tek günlük girişler mümkün değildi- bir nitelikteydi.
İçeri girer girmez güzel, dinamik bir enerji hissettim ve  iyi bir Dj'in - yabancı bir Dj'di ismini şu an hatırlayamadım- hoş tandaları eşliğinde harika danslar ettim. Samet, Dominico, yabancı dostlar, Hatem -peşpeşe harika tandalarla-  Tümay, Abdullah, genç arkadaşlarımızdan Görkem ve daha bir çok yerli yabancı milongueroyla uzun bir danssal serüven yaşadım. Gece beş sularında da maratonu noktalayarak evime yollandım. Bu arada gece boyunca atıştırmalıkların, çorba servisinin, meyvelerin, böreklerin, tatlıların oluşu, dansçıları  eminim bir hayli şımarttı ve doyurdu. Ben  de şarap yönünden mutluydum. Kocaman bir kadehte cömertce doldurulan şarap -Sava Cabernet Sauvignon'du ve bir de kupaj vardı diye hatırlıyorum- hoş bir lezzetteydi de. Bu da danslarımıza güzel bir enerji verdi ve keyif kattı.
Cumartesi Günü, Zorlu Center'daki Mercan Dede ve Azam Ali konseri sebebiyle geç saatlerde maratona ulaştım. Konserin enerjisi üzerimde olduğundan, gece boyunca aslında durgun bir hal içindeydim. Çünkü Mercan Dede'nin konserlerinde bulunanlar nasıl bir müzikal yolculukla ve görsel şölenle karşılaşıldığını bilirler ve  nasıl mest olunduğunu da... Hele  Mercan' a, Azam Ali gibi olağanüstü bir sanatçı da eşlik ederse düşünün artık... Bir ses ancak bu kadar derin olabilir sanırım. "Ocean" adlı parçasını dinlerseniz, ne demek istediğimi anlayabilirsiniz bir nebze.. Üstelik bu kadın sanatçı ve aktivist de derim sanatçılara, sırf kadın olarak müziğini icra ettiği için doğduğu ülke olan İran'a geri dönemiyor, oğluna geldiği kültürü öğretemiyor ve bu hüzün içinde olan sesiyle ile birlikte, tüm ruhunu dünyaya ve bulunduğu çevreye aktarmaya çalışıyor. İnsanlar, enerjilerini ifade edebilecekleri yerleri ve yolları bulmadan asla tatmin olamazlar ve bu yolda ilerlemek en büyük mücadele, yolculuk olurken, sanatını icra etmekse, en büyük aşktır diye düşünüyorum. O yüzden tüm salonu muhteşem bir sevgi enerjisiyle dolduran bu sanatçıyı izleme ve dinleme şansı bulduğum için kendimi şanslı hissettim, çünkü sayesinde yaşama, yaşamlara dair bambaşka nitelikte, bir çok şeyi daha öğrenmiş oldum. Üstelik sadece o bir kaç minik anla, ifadeyle ve paylaşımla...
Öğrenim, öğrenmek, keşfetmek ömürboyu süren bir yolculuk ve tutku sonuçta...
Maratona gelince, masamızda Doğa, Uzakdoğulu bir kaç milonguera ve yerli dansçılar vardı.
Yine en hoş danslarım yabancı bir kaç milongueroyla, Hatem'le neşeyle,  Giuseppe'yle yine en hoş enerjisinde, Samet'le Pugliese'de ful koparak, Hüseyin'le dinginlikle, huzurla, ismini hatırlayamadığım bir çok milongueroyla; Onur'la keyifle, enerjiyle ve gecenin sonrlarında da Yalçın'la en dingin enerjiyle, soft ve müzikal hislerle sürdü.
Maraton boyunca başarılı yerli Dj'lerimizden Aykut'un hoş ve değişik tandalarını, Halil'in birbirinden güzel dinamik tandaları aldı ve en sevdiğim tandalar eşliğinde  dans ederken, geceyi sabaha bağlayan "La Cumparsita" parçasını duyarak ve  tüm kalbimde hissedip,  Hatem'ciğimle dans ederek aydınlanan gökyüzünün, içimde uyandırdığı ferahlıkla evimin yolunu tuttum ve köprüye yansıyan muhteşem ışıltıları izleyerek uykular alemine daldım.
Ertesi gün, geç kalvaltımın ardından günün tamamını dinlenmeye ve kendime ait işlerime ayırıp haftalık milonga ve maraton yolculuğumu burada noktalamış oldum.
Tangoya gönül vermiş ve yaşamını bu boyutla, frekansla canlandıran insanlar olarak yaşadığımız en büyük deneyimsel hazine, her tandada başka  başka insanlarla tattığımız o olağanüstü yolculuk hisleri sanıyorum. O yüzden tandalar benzer ve bazen aynı olsa bile, her dans ve an bambaşka ve her enerji de farklı bir dünya sunuyor sanki. Bu 'daimi bir  yolculukta olma hali' olarak değerlendirdiğim tango akışımız ve dansımız da yaşama dair çok fazla doyum hislerini an be an hepimize yaşatıyor sanıyorum. Bizler dansta rahatlığa ve adımlarımızdaki yetkinliklere her geçen yıl daha fazla ulaşmaya başladığımızda, uçuşlarımız ve kopuş potansiyelimiz de inanılmaz artıyor. Bu da büyülü bir his kuşkusuz...Gökyüzünde uçuşan kuşlar gibi kanatlarımız  olmasa da, bir ve bir çok okyanus genişliğinde kalplerimiz ve en yüksek semalara ve ruhsal yoğunluklara kapılabilecek, yılmadan ilerleyebilecek bir uçuş potansiyelimiz var. Bunu dans yoluyla ifade etmek hoş bir seçim. Kolaylıkla ve rahat bir açıklıkla akan serüvenlerle dolup taşıyoruz her gün. Ne mutlu!
Bu arada bir şeye daha değinmek istiyorum;
geçen günlerde gazeteleri okuyordum ve anne, bebek arasındaki göbek bağı ile ilgili bir haber yakaladım. Hepimizin bu dünyadaki ilk izlerimizi oluşturan o bağla ve ona ait her şeyle ilgiliydi. Anne karnında tüm ruhsal, duygusal ve fiziksel beslenmemizi sağlayan o bağın, anne karnından çıktığımızda kesilmesiyle bireysel hayatlarımıza başlıyoruz. Yaşamlarımız  boyunca da  kaynağa ait olan o bağı bir anlamda arıyor olabileceğimizi ve ona ulaşma hedefinde olduğumuz düşündüm bir an.
Aşka, tutkularımıza ve 'connection' a olan bu karşı konulmaz çekilimimiz onu bulmak, ona ulaşmak, kaynakla bütün olmak için belki de. Dolayısıyla değişik bir zihinsel ve düşünsel dalgalanma yaşayıp, yine farklı bir boyuttan tangoya bakışımı şekillendirmiş ve biraz da  renklendirmiş oldum.
 Bu var, o var, şu da var, ne  de çok etki var üzerimizde ve ne de çok şeyden etkileniyoruz aslında. İnsanlar, müzik, sanat, gezegenler, gökyüzü olayları ve her şey... Dünya üzerindeki, galaksilerdeki, uzayın en uç uzaklıklarındaki tozlar, gezegenler bile enteresan bir şekilde - çekim yasaları- birbirini etkiliyor; gel gitler, ay döngüleri, gökyüzüsel hareketler hepimizi, tüm canlıları, yaşayan organizmaları derinlemesine etkileyebiliyorsa, bu dünyada hiçbir şey boşuna ve sadece yüzeyselde gördüğümüz, duyduğumuz şekilde değil, olamaz da... Ötelerine ve en derin noktalarına duyduğumuz ilgi ise meraktır. Hepimizi hareket ettiren yegane güdü ve bu güdü motivasyonla birleşince de içimizde, dışımızda en olağanüstüsünden güçlü enerji patlamaları ve potansiyelleri yaratıyor,  yoğun bir içsel ve dışsal enerji oluşturuyor.
 Diliyorum hepimiz ilgimizi en çok çeken alanlarda, bize ait olan, bizi yansıtan, aslımıza dönüştüren yollarda ve o güzel yolculuklarda birbirimizi selamlarız ve çeşit çeşit renklerimizle bu dünya, evren üzerinde tüm varlığımızla yansırız, yansışırız....
Hepimize muhteşem bir hafta diliyorum dostlarım.
Dansla dopdolu, ilgimizle ve sevgimizle renklenmiş,  festivallerle yoğrulmuş, coşkusal ve yaşamsal aşklarımızla yoğunlaşmış ve yenilenmiş bir hafta...
Tüm güzel danslarımızda, en  harika milongalarda görüşmek üzere...
Hepinizi sevgiyle, saygıyla, dansla ve aşkla selamlıyorum..