29 Eylül 2014 Pazartesi

Haftanın milongalarında ikili lezzetler, ikili sohbetler, ikili renklilikler, ikili seslilikler vardı bu kez...

En sevdiğim mevsim ilkbahar diyebilirim. Yaz mevsimini ise bolca yüzebildiğim için çok seviyorum. Yaz sonuna bayılırken, sonbaharın gri, rüzgarlı ve yağışlı havalarından  hiç haz etmiyorum. Kışı, bembeyaz kar yağdığında, soğukta dolaşıp sıcacık evine, ya da sevimli bir mekana girip ılık içecekler eşliğinde, hoş sohbetler ettiğinde, şömine keyfi, doğa keşfi yaptığında, illkbaharı ise doğa uyandığı için tüm  kalbimde çiçekler açtığında çok seviyorum. Tüm bu mevsimleri yaşarken, yazın son günlerini Saroz Körfezi'nde, sevdiğim insanlarla doğa, deniz içinde süzülerek geçirdim. O kadar şeffaf, büyülü bir deniz başka hiçbir zaman diliminde olmuyor sanırım. Eylül ve Ekim bir başka güzel! Bugünkü güneş de beni his olarak o yüzdüğüm muhteşem denize götürdü bir an, inkar edemem. Hem fırtınayı gördük; hem öncesini, hem sonrasını geçtiğimiz hafta.. Fırtına öncesinde de yüzdüm, denizle mutlulukla buluştum, sonrasında da...Fırtına öncesinde deniz çok dalgalı, hırçın,  gri ve çamurluydu; sonrasında ise muhteşem parlaktıkta, dinginlikte ve ışıltıdaydı. Nefesimin kesildiği bu berraklıkla gerçekten en yoğun translara ulaştım çünkü doğayla da connection mevcut + her coyrafyada da farklı farklı hislerle, renklerle...
İçsel mevsimler de, dışsal mevsimler gibi aslında.  Her mevsimi tadıyla yaşamak, yaşam döngüsünü anlamayı; hem fırtınaları, hem ardındaki dinginlikleri doyasıya yaşamayı sağlıyor. Şu en doğru gerçek ki, bu hayatta YAŞAYAN BİLİYOR....O yüzden bir şeyi  biliyorum diyene, başta ne kadar yaşıyor ya da yaşayabiliyor mu diye bakıyorum. Malum herkesin çok bildiği ama azının öğrendiği ve kendini gerçek anlamda genişletttiği, geliştirdiği bir dünyada yaşıyoruz. Aksi olsaydı, bu kadar çok savaş olabilir miydi....Bambaşka bir renklilik ve gerçeklik olurdu ondan eminim ve hep içimde tuttuğum ve yükselttiğin, bir gün olacağına inandığım umudum, doğayla yeniden doğan bir insan zekası, aşk enerjili bir insan ruhu, bütünlük dolu bir dünya düzeni....Ütopyalar olmadan, hayaller ve yaşamsal kıpırtılar da olmuyor. Mümkünse sonsuz sayıda ütopya ve hayaller evrenleri üretelim, oluşturalım, tasarlayalım. Savaşmaktan çok daha yapıcı, esnetici ve tüm ruhsal dokuyu en yoğun titreşimlere taşıyıcı bir etki sunuyor bunlar çünkü....Bu da böyle bir hikaye oldu!
Dolayısıyla haftam doğanın, denizin derin nefesinin yanı sıra, iç ve dış politikaları da inceleyerek geçti benim kanalımda ve gerçekten şu geldiğimiz yıllarda bu kadar olumsuz gelişmeler içimi biraz sıkıştırdı diyebilirim. O yüzden bu aşık olduğum dansla birlikte,  buna gönül veren bütün insanlarla oluşturduğumuz, connection ve müzik dilini konuştuğumuz  tango ruhunu ve  bize has, unik, farklı frekanstaki dünyamızı düşündüm...
 İnsanlar dışarılarda bir yerlerde birbirlerini yok ederken, bizler abrazoyla bütünleştiğimiz tüm danslarımızda farklı gerçeklikler oluşturuyoruz; ne kadar da ilginç...Elbette minik içsel, egosal, menfaatsel ya da kişisel  sürtüşmeler her sosyal yapıda olduğu gibi kendimizi adadığımız tango dünyamızda da olsa da, bunlar diğerlerinin yanında ufacık cennetsel rüzgarlar ya da sivrisinek vızıltıları kadardır belki...
 Evet bugün geldiğimiz dünya ve yurt meseleleri gerçekten aklımı zorluyor. Kalbimse bambaşka coğrafyalarda daimi bir seyahat halinde bulunuyor, çünkü onu hiçbir şey bulunduğu aşk potansiyelinden alıkoyamıyor...
İstanbul'a Cuma Günü gelip, şakır şakır yağan yağmurla sırılsıklam olunca, bir miktar şoke oldum. Eve girince de ne Kanyon'a, ne Milongahane'ye, ne de Tangolic'in sezon açılışına gidebildim. Dolayısıyla evde sohbaharı karşılayıp, bol çayla ve piknikle dinlenerek ertesi güne ful  enerjiyle ve çok motive olarak başlamak istedim.
Cumartesi Günü bir süredir Umman'da çalışan 'Çıtır Dj' lakaplı arkadaşım Sezen' ciğimle buluştum önce. Bayram tatili için sürpriz yapıp, İstanbul'umuza gelmiş. Çok sevindim tabii.... Biz de hemen Meyzen'de buluşup, Vinolus'un Syrah ve Kalecik Karası üzümleriyle dopdolu, muhteşem bir kupajını, harika bir sohbetle ve yanında çok lezzetli bir peynir tabağıyla  birlikte kendi enerjilerimizi de içine aktarıp, daha da tatlandırdık. Ee aylar geçince konuşacak koniular da biriliyor malum. Neyse ki zamanımız bol yetti, üstüne kahvelerimizi bile höpürdettik!  Sonra da Point'te ilk kez düzenlenen Chakma Maraton'a katıldık. Geceye büyük umutlarla gitmiştim; güyya çekilişte Dj sıralamasını doğru yapıp, 1 ay ücretsiz olarak milongaya katılma şansı yakalayacaktım. Ama hem geç gidip, hem de eften püften bir sıralama yapınca, bu şansı Aron'a kaptırdım. Neyse mühim olan tüm dinamik, mutlu tanguero(a)lar ve gönüller bir olsun! :-)
 Dj'lerden Volkan'ı, Yüksel'i ve Serçin'i dinleme şansım oldu. Sanırım biraz da Gökhan'ı.
Yuvarlak bir masa etrafında toplanan Dj'ler gayet uyumla oluşturdukları bir sıralamayla, güzel tandalarını sıraladılar. Ben de güzel danslarımı Ertuğrul'la, Erkan'la müzikle, connection'la, dans edemediğini söyleyip, sakatlığını bahane ettiği için Reyhan Abla'yla- sırf dans edebildiğini kanıtlamak için lead edeceğim diye tutturdum iyi ki de dans ettik, çünkü gayet iyiydi- Sezen'ciğimle ful connection yüklü olması için çabaladım, Yusuf'la müzikle, uyumla, Yüksel'le keyifle, Volkan'la dinginlikle ve hepsiyle en güzel akışlarla sürdü. Böylelikle tango dünyama, doğadan sonra yeniden adapte olup, kişisel  milonga sezon açılışı yapmış oldum! 
Pazar Günü, bir insanın bünyesinin maksimum oranda dinlenebileceği kadar çok uyuyarak, geç bir kahvaltıyla güne başladım. Hava yine benim için trajikti! Soğuk, gıcık ve çok rüzgarlı.. Dolayısıyla akşam saatlerinde  evden çıkıp, Litera'da Sezen'ciğimle, Sergülen Abla'yla, Ayşe Hanım'la hoş sohbetlere uzandığım enfes masama yerleştim. Elbette peynir, üzüm, yemişler  de yanında cabası.... Manzara büyülüydü yine!
Gecenin Dj i Faysal da gerçekten harika tandalar sıraladı; bayıldım!
Çok sevdiğim milonguerolardan Mehmet Cemal'ciğimle tandalarca yoğun connection'lu danslara süzülerek başlayan gece, Metin'le yine bol keyifle, Satılmış Abi'yle uyumla, dinginlikle, Koray'la neşeyle, Burak'la bol enerjiyle devam etti.
 Faysal'ın çaldığı listede, Donato Racciati y Su Orquesta Tipica'dan "Tu Corazon" la başlayan tanda ve ardından, Fracisco Lumuto'dan "Quiero Verte Una Vez Mas" lı tanda ve sonrasında ise Hector Varela'dan "Que Tarde Que Has Venido" ile başlayan tanda gecenin ilerleyen saatlerinde ruhen arınmama ve yine kısmen iptal olmama sebep oldu. Elbette her zaman dansla uçuş ve dansın tam içinde, merkezinde daimi bir kopuş var ve bir de sonsuz aşk...
Bu muhteşem geceyi de Sezen'le Taksim semalarına kapılıp, evlerimizin yolunu tutarak sonlandırdık. Yine tüm güzel danslarımın enerjisi içimde, en derin ve yoğun rüyalarıma dalıp, pırıl pırıl yepyeni bir haftaya uyandım. Erken saatlerden itibaren parlayan güneş, enerjimi maksimumlara çekerken, akşamında da Armada motivasyonunu gümbür gümbür getirdi.
 Hepimize ful enerjik, en güzel danslarla, kazançlarla, keşiflerle dolu bir hafta diliyorum.
Hem içte, hem dışta bolca görünen güneş, en parlak enerjisiyle ışıldatsın hepimizi dostlarım.
Sıcacık gülümsediğimiz her anda karşılaşmak,  gözlerimizin, ellerimizin, ruhumuzun connect olduğu her yerde, en güzel müzikal yolculuklarda, zihinsel kapılışlarda ve duygusal uçuşlarda buluşmak dileğiyle dostlarım...:-)

22 Eylül 2014 Pazartesi

Haftanın milongalarında, yoğun translar, bol yağmurlu dokunuşlar ve egzantrik yolculuklar vardı bu kez...
Zaman zaman düşünüyorum, milongalar yaşam stillerimizi mi, yoksa yaşama bakış açılarımızı mı oluşturuyorlar diye. Sanki her milonga farklı kitlelere, farklı stillere hitap ediyor, her mekan ve organizasyon farklı farklı kişilerle buluşuyor. Örneğin, stüdyo milongaları, daha arkadaş ortamlarının hakim olduğu, rahat, sportif giysilerin ağırlık kazandığı, biraz daha genç kitlelerin ilgisini çekerken, otel ya da daha şık mekanlarda düzenlenen milongalar ise, daha olgun yaştaki milonguero(a)ların, biraz daha giyimde şıklığa, masa düzenine, konfora  odaklı kitlelerin ilgisini çekiyor gibi gözlemliyorum. Şık mekanları tercih edenler, genelde stüdyo milongalarından pek haz etmiyor, hatta oralardan şikayet bile ediyorlar bazen; stüdyo milongalarını tercih edenler ise, otel milongalarından keyif almıyor ve çoğu zaman oralarda sıkılıyorlar, ortamları kasvetli ve soğuk bulabiliyorlar. Elbette ikisini de tercih eden dansçılar da bol sayıda var. Kendimi de onlardan biri olarak belirtmeliyim, çünkü renklilik ve farklılık yaşamı daha da yoğun ve zevkli kılıyor; hepsinde keyifle dans etmenin verdiği tatmin de kıyas götürmüyor. Dolayısıyla haftanın ilk milongasına, Kız Kulesi manzarasıyla gönüllerde taht kurmuş 333 stüdyo milongasına ayırdım."Mr Donato" lakabını kendisine yakıştırdığım Dj Volkan arkadaşımız leziz tandalarını sıralarken- bonus parçaları için de  tüm isteklerime boyun eğdi; hakkı ödenmez çünkü milonga bile çaldı-bizler de pek connection yüklü danslarımıza odaklandık. Her yerde 'duran' olabilip, milongalarda ise duramayan sempatik arkadaşımız Erdem -tandalarca, gece bitimindekiler de dahil-, Tolga -milonga tandası çok keyifliydi- , Onur can -yine pek connection yoğunluklu-, 'Hiperbolik', dinamik Giusseppe -milonga ve tango tandaları-, Bülent- yine yumuşacık, connection yüklü- ve daha bir çok milonguero dostlarımla en yüksek irtifalara yelken açtım.  Çok dinamik ve keyifli milongada, gece boyunca sınırsız akan çaylar-3, 4 karton içtim ben bile- ve güzel bir doğumgünü adına -Mr Donato'nun- kadeh kaldırma seremonisinin ardından, yine yoğun akan danslarla milongayi bitirdik ve uzayan sohbet, güzel müzik dinletileri bir süre daha bizleri içine alıverdi ve ardından da, uyku tüm bedenimizi kaplamışken,  Taksim sokaklarına uzanıp, evlerimizin yolunu tuttuk.
Perşembe Günü bardaktan boşanırcasına yağan sağnak yağmur sebebiyle tam milongayı ekip, evde sıkılma planları yapıyordum ki, ofisten dışarı kendimi atıverince, milongaya da gidebileceğim umudumu içimde yeşerttim ve Zencefil'de enfes bir yemeğin ardından, Point'teki geleneksel yuvarlak masamda konumlandım.
 Dj Gökhan arkadaşımızın tandaları eşliğinde Giuseppe'yle başlayan ful enerjik danslarım- bu arada salsa da yaptık kendisiyle ve bu kadar şuursuz ama yine de müzikle hareket edebildiğim bir dans hatırlamıyorum hayatımda; adam mastermış salsada  ve bazı dönüşler verdi, hala nasıl yaptım  ya da yapabildim mi, yapamadım mı bilmiyorum; ama kısmen de olsa yaklaştım sanıyorum. Elbette dansın sonunda sandalyeme yığıldım kaldım, o ayrı ama konumuz o değil!:-)-, Bülent'le, Pietro ve daha bir çok milongueroyla tüm hızıyla devam etti. Milongaya geldiğim anda farkettiğim bir dansçı olmuştu. İnsan enerjisel olarak bir çekim mi hisseder bazı dansçılara bilmiyorum ama koca pistte birbirinizi farkedersiniz ya, işte İtalya'dan geldiğini öğrendiğim Dario da onlardan biriydi ve kendisiyle yoğun connection'a ulaştık bir kaç kez buluştuğumuz danslarla. Gerçekten de hoş bir cabeceoyla başlayan bu tandalardaki akış,  milongaya damgasını vuran bir keyif potansiyeli de sağladı. Salsa da çok etkileyici bir enerjideydi bu arada!
Dj Gökhan arkadaşımız pek nadir duyduğum bir Pugliese tandası da çalınca - 'La Novia Del Suborbio' da vardı içlerinde ki, beni derinden etkiliyen bir parçadır bu; hatta Hakkı'yla hoş bir dans anımız da var Martı'da- enerjim iyice yükseldi.  Gecenin sonunda ise 'La Cumparsita'yı -çok hoş bir versiyondu, sorup öğreneceğim Dj'den- da duyduktan sonra evimin yolunu tutabildim!
Cuma Günü, Milongahane'ye gittim. Öncesinde  Beşiktaş'ta 'Meyzen' adında yeni bir şarapevi keşfetmiştim. Üzüm severlerin keyifle gidebileceği, kaliteli ve uygun fiyatlı bir mekan burası. Peynir tabağı da müthiş.  Aklıma geldikçe o tabak, canım çekiyor  tüm peynirlere hala!
 Yani kaçırmayın derim oradaki üzümleri ve güzel lezzetleri.  Hem milonga için de doping oluyor!
Dolayısıyla Türk üzümleriyle dolup taşarken, ruhuma yudum yudum akan tatsal translarımın ardından, müzikal ve connection'sal danslarıma kavuştuğum milongama geçebildim.
Sakin ve huzurlu tınılar içimde, Dj  Göktuğ'un keyifli tandaları eşliğinde, Bora'yla, Pietro'yla, Enis'le, Mustafa Bey'le çok güzel danssal yolculuklara uzandım. Keyifli ve huzurlu bir kitlenin hakim olduğu ortamda, gece boyunca demlenen, tazecik tavşan kanı çayla buluşmanın yanı sıra, ara ara süren güzel sohbetlerle birlikte, yine tüm hoş danslarım içimde milongayı noktaladım ve evime yürüyerek  ulaştım. Bir milongadan yürüye yürüye eve dönmenin hazzı da bambaşkaymış! Harikaydı!
Cumartesi Günü ise, Martı milongasına gidecektim ve  öncesinde geleneksel Solera lezzeti ve sohbeti ile milonga hazırlığına başladık Mira'yla tabii. Bir de orada tanıştığımız Arjantin'li-tango bilmiyormuş şaşılacak şey-bir arkadaş da sohbette ve üzümde bize eşlik etti. Bu  keyifli saatlerin ardından Martı'daki konforlu masama geçtim. Dj  Murat arkadaşımızın tandaları eşliğinde -bir parça da sonlarda Pink Martini de çaldı isteğim üzerine sağolsun- güzel danslarım 'Sn Salsa Hocam' Ertuğrul'la, en güzel tandalarda beni abrazo'layan Aron dostumla, yine en connection yüklü yolculuklarda buluştuğum Erdem'ciğimle, Uzak doğulu bir arkadaşımızla, Volkan'la yumuşacık hislerle, Hakan Abi'yle enerjiyle, mutlulukla ve ismini hatırlayamadığım dansçı arkadaşlarımla gece boyunca sürdü. Dj arkadaşımız Murat,  Goran Bregoviç'in meşhur tangosunu da çalınca- Sezen Aksu da 'O sensin' parçası olarak yorumlamıştır- dans esnasında farklı bir boyuta ve derin bir yoğunluğa ulaştım. Yine muhteşem bir hisle milongayı noktaladım ve Tania -Lübnan'dan yeni gelen bir milonguera arkadaş ile anında kanki olduk. Türkiye'ye gelmeden önce bana İstanbul'daki milongaları da sormuştu- ve Kore'li arkadaşımızla kendimizi Cevriye'deki latin partisinde bulduk. Mekanı da çok beğendim diyebilirim. Pazar günleri orası da  milonga mutluluğu için arada değerlendirilebilinir  Ponte'ye ek olarak.  Milonga saati 19:00- 23:00 arası olduğundan, hızını alamayan dansçılar diğer milongalara da rahatça katılabilir isterlerse...  Cevriye'ye milonga çıkışı oldukça geç gittiğimiz için içeri rahatça ve bedelsiz girebildik.  Tüm tango tınılarının büyüsü ve dansların yoğun hisleri içimdeyken, ortama ısınıp, haika salsa, bachata ve cha cha deneyimlerine uzandım. Bu arada tango gecelerinde 'after party' formatı için, arada salsa geceleri düzenlenebilir. Gerçekten muhteşem bir keyif sunuyor insana; yaşadık, gördük ve o mutluluğu yoğun hissettik! Oldukça hoş bir deneyimdi benim için, çünkü iyi dansçılar vardı ve müzik de latin ezgilerinin hareketli enerjisindeydi.  Bizim tangocu dostlarımızın da performanslarının olduğu gecede -Erdal, Nora ve Ahmet, Ceren çiftleri; biz izleyemesek de- güzel tangocu arkadaşlarımızla da bu ortamda soluk bulmak keyifliydi. Dolayısıyla gece boyunca bolca dans edip, Tania ile Taksim meydanın yolunu tuttuk ve ertesi gün Ponte için sözleştik. Yalnız ertesi gün kendimi 1'de zorla yataktan çıkarıp, duşa yönlendirebildim ve ancak 2 sularında kahvaltı masama geçebildim. Gün boyu süregelen dinlenme isteğim hakim olunca da, evde müzikler alemine kapılıp, ev pikniklerimle tatsal mutluluklara erdim. Ortaköy'de kahve ve gazete ritüelimi de ancak akşam saatlerinde gerçekleştirebildim. Elbette bu dinlence ritüelim hakim olunca, milongayı da  bir güzel ektim ve hiç pişman olmadım!
Şansıma Ortaköy'ümde müzikal bir festival de vardı ve 3 farklı dilde parçalar söyleyen bir koronun paçalarını dinleme şansı buldum. "Yohanna, Yolanke" Balkan ezgisine, "Ay Gız" Azeri türküsünün çok sesli formatına bayıldım ve "Amigos Para Siempre" şarkısını da yeniden hatırladığıma sevindim..Sonra da yine eve dönüp  tüm ilginç Dvd' lerime gömüldüm. Hala da izliyorum diyebilirim...
Şimdiyse Tania'dan Ponte haberlerini bekliyorum aslında. Milongayı nasıl buldu; peynir tabağına, ortama ve manzaraya bayıldı mı merak ediyorum. Birazdan anlatır eminim ve ben de kısmen de olsa bu tınıları yaşamış kadar olurum en azından! :-)
Bir hafta daha yine bol tango yolculuklu, derin ambiyanslı, hoş paylaşımlı geldi, geçti dostlarım.
Bu yeni haftada da, hepimize muhteşem pırıltılar, güzel yolculuklar, lezzetli sofralar, enteresan sohbetler, tatlı insanlarla dolu anlar, harika kazançlar ve yoğun abrazolu danslar diliyorum.
İçinizdeki aşk, yüzünüzden etrafa güneş gibi parlasın ve gözlerimizin buluştuğu noktalarda da derin translarımızla birbirimizı kucaklayalım, olmaz mı...
Pistleri ve en güzel uçuşları kısa bir süreliğine sizlere bırakırken, en güzel milonga deneyimlerine ve harika danslara kavuşmanızı diliyorum. Çok yakında bir yerlerde ve kalbimizin attığı tüm tutkularımızın içinde buluşuruz ve birbirimizi sevgiyle selamlarız...***

8 Eylül 2014 Pazartesi

Haftanın milongalarına her yönden, beş boyuttan esen rüzgarla ulaştık bu kez....

Yaz ayları, malum yolculuk, deniz, tatil ayları ya çoğumuz için, ben de yüzmeye doyamadığımdan, fırsat buldukça Ege'nin engin sularıyla kucaklaşıyorum ve ruhen, zihnen, kalben, fiziken kendimi doğanın engin enerjisine teslim ediyorum ve suya her daldığımda kendime daha da bir yaklaşıyor, yeniden varlığımla tanışıyor gibi hissediyorum çoğu zaman. Bunun yerini de hiçbir şey dolduramıyor... Dolayısıyla İstanbul'a Salı gecesi döndüğümden güzel bir uyku çekip, Çarşamba 333 milongasına geçtim. Milonga seyrimizin öncesinde, lakap olarak "Hiperbolik Milonguero" tanımlamasını uygun gördüğüm, ful enerjik arkadaşım Giuseppe ile, yurdumun üzümlerine güzel bir dalış yapıp, tatillerimizdeki tüm hoş pırıltılarımızı anlatmıştık birbirimize. Ardından milonga sularının derinliklerine kapılmak zor olmadı elbette. Dj Murat güzel tandalarını ardı arkasına sıralarken -bonusta da Hugo Diaz'dan parçalar da çaldı sağolsun-çok keyifli danslarım Giusseppe, Onur, Özgür, Mehmet ve bir çok milongueroyla gece boyunca sürdü. Milonganın ortalarında ise 'Çıtır Milonguera' arkadaşımız Eylül Hm'ın doğumgünü kutlandı ve benim hayranı olduğum, hatta yıllar önceki parçam ilan ettiğim,  Nil Karaibrahimgil'in "Ben ona resmen aşığım" parçasıyla akan doğumgünü dansına doğru süzülüşüyle, gece daha da hoş bir mana kazandı. Bu güzel  şımartma dansının enerjisi ortama yayılırken, ben de tüm değerli arkadaşlarımla olan connection'larımın büyüsüyle, gecenin son damlalarını da içime aktarıp, evime yollandım ve nefis bir uyku çektim!
Perşembe Günü, Point milongası öncesi yine Ayşe'ciğimle harika bir yaşamsal, üzümsel sohbete uzandık; müzikal yolculuklarla yoğunlaştık, bol kahkahayla da enerjilerimizi yükselttik. Dolayısıyla,  harika danslarla dolu bir milonga akşamına doğru rahatça geçiş yapabildim. Dj Serçin hoş tandalarıyla, ortamın ambiyansını daha da güzelleştiriken, ben de en hoş danslarıma oranın müdavimlerinden genç arkadaşım Onun'la, Aziz Abi'yle, Ertuğrul'la -salsa da dahil-, Hakkı'yla- hep Point müdavimi olamasa da, connection müdavimi dostum- Ferhat'la, Eray'la -harika bir milonga tandasında ful enerjiyle-, Giuseeppe'yle- son tandada enerji tavan yaptı- ve bir çok milongueroyla kavuştum. Yabancı katılımcıların da olduğu, kıvamında bir kalabalıkla süren gecede,  harika bir milonga deneyimi daha ruhumda, Ortaköyüme kavuştum.
Cuma Günü, Milongahane milongasına geçtim. Dj Deniz yine güzel tandalarını hoş bir sıralamayla aktarırken, gece boyunca yayılan sıcacık, keyifli, kaliteli atmosfer, püfür püfür esinti, ortama has ferah genişlik, konforlu zemin, ve oturma alanları ile akan tüm müthiş danslar, keyifli dostlarımla süregelen sohbetler -Sergülen Abla, Canan, Erkan, Hakkı, Ceren , Ahmet ve bir çokları-  çok çok güzel bir milonga deneyimini daha içimde yeşertti. Hakkı'yla, Erkan'la, bir kaç ismini bilemediğim milongueroyla, Ahmet'le ve sonlarda da Ceren'le ettiğim danslar -kadın illa bir lead edecek beni, yoksa sonlandıramıyorum  milongayı- yine dansın, müziğin, connection'un, yoğun hislerin içine, uzun kopuşlara uzandım..
Gecenin ortalarında da değerli dostlarımız Ahmet'le, Ceren'in performanslarını izledik. Sade ve ana yansıyan adımlarını bizlerle paylaşırlarken, geceye değişik bir renk ve sakin bir soluk da kattılar.
 Danslar, sohbetler, anlar, abrazolar ve tüm tınılar paylaştıkça güzel, yaşandıkça anlamlı, ifade edildikçe de renkli ve artan bir değerde.
Leziz tatlılarla, çikolatalarla, üzümlerle akan gecenin sonunda da Bora, Didem, Ahmet ve Ceren ile akan hoş bir tango sohbetine dahil olup, ardından da Beşiktaş'ta içtiğimiz çay keyfiyle, günün milongasal sürecini  tamamlayıp, yaşama dair diğer yoğun transsal yolculuklarıma ulaşabildim.
Cumartesi Günü Martı milongasına geçtim. Elbette öncesinde iyi bir milonguero arkadaşım olan ve ikinci salsa hocam ilan ettiğim Cem'ciğimle Zencefil'de harika bir yemek, sohbet ve an ambiyansına girdik. Bu keyifle de milongaya pek lezzetle dahil olduk.
 Hem insan olarak çok sevdiğim, hem de seçkin tandarını peşpeşe sıralayan Dj dostlarımız Sedef ve İzzet'in güzel seçkileriyle, yine o Martı'ya has tüm coşkun uçuşlarıma baş pilotlarımdan, Cem'le, Ertuğrul'la, Hakkı'yla, Erdem'le, Uğur'la, Çağatay'la, Can'la, İzzet Abi'yle kavuştum ve mutluluktan daha da uçtum. Gerçekten o muhteşem kalabalık ve yoğun sinerjiyle enerji zaten maksimumlardayken, bir de 'Sn Salsa Hocam'  Ertuğrul'la da iki parça da olsa,  sıradışı bir salsa deneyimine güzel bir dalış  yaptık. "Sodade" -Melody Gardot yorumu- parçasında da dans edebilmek için, gerekirse tüm dansları öğreneceğime, o an itibariyle and içtim!
Pazar Günü, etrafa yayılan gıcık virüslere neredeyse teslim bayrağı çekiyordum ki, içimde bir dalgalanma oldu ve kendimi Ponte'nin içinde, o engin, büyülü İstanbul semasını izlerken, peynir tabağına ve roze şababıma gömülmüşken buldum. Dj İrem Abla yine birbirinden güzel tandalarını sıralarken- cortinaları da şahaneydi, hele 'In the mood of love' filminin ana tema müziğini de çalınca,  fena halde koptum- çok güzel danslarım Aziz Abi'mizle, yabancı bir milongueroyla, genç arkadaşım Mehmet Cemal'ciğimle, Can dostumla gece boyunca keyifle, dinamikçe, dingin ve keyif dolu sürdü de sürde. Ayşe Abla'yla da gece boyu süren harika sohbetlerimizin, paylaşımlarımızın tüm muhteşem tınıları içimde, evimin yolunu tuttum. Klasik Taksim sokakları bir yığın bambaşka insanlarla dolup taşarken, insanların birbirleriyle bu kadar tanışma ihtiyacında olmasını ise, o anda içsel bir aydınlanma yaşayıp şöyle değerlendirdim;
'Kendisiyle tanışmayan, tanışamayan, buluşamayan insan(lar), hep başkalarıyla tanışmaya ihtiyaç duyuyor ve kimse onlara yetmiyor, yetemiyor. Hep bir arayış ama hep bir bulamayış ve tatminsizlik de hakim oluyor akabinde! Oysa en büyük tanışma ve buluşma  insanın kendisiyle oluyor ve böylelikle tüm yansımalarının da farkına varabiliyorsun. Hepimiz, yaşadıkça her tür renkleri ve derinlikleri keşfediyor ve daima öğreniyoruz zaten değil mi...;-)
İşte böyle tango dolu bir haftayı da geride bırakırken, bugün de hızımı alamayıp Armada semalarına kavuşayım diyorum. Hazır virüsleri kendi kendilerine kırdırıp, güzel bir başarıya ulaşmışken...;-)
Hepimize dans dolu, üzüm kokulu, kazanç, aşk, sağlık, huzur yoğunluklu ve renkli bir hafta diliyorum dostlarım. Her en güzel ambiyanslarda ve sıradışı, olağanüstü  melodilerde, her connect olduğumuz yerde, yoğun translarda ve abrazolarda buluşmak dileğiyle...
 Tüm en büyülü okyanuslar hepimizin olsun ve bütün  insan kalplerine ulaşabilen, o olağanüstü yelkenliler hepimizle buluşsun...:-)