29 Eylül 2014 Pazartesi

Haftanın milongalarında ikili lezzetler, ikili sohbetler, ikili renklilikler, ikili seslilikler vardı bu kez...

En sevdiğim mevsim ilkbahar diyebilirim. Yaz mevsimini ise bolca yüzebildiğim için çok seviyorum. Yaz sonuna bayılırken, sonbaharın gri, rüzgarlı ve yağışlı havalarından  hiç haz etmiyorum. Kışı, bembeyaz kar yağdığında, soğukta dolaşıp sıcacık evine, ya da sevimli bir mekana girip ılık içecekler eşliğinde, hoş sohbetler ettiğinde, şömine keyfi, doğa keşfi yaptığında, illkbaharı ise doğa uyandığı için tüm  kalbimde çiçekler açtığında çok seviyorum. Tüm bu mevsimleri yaşarken, yazın son günlerini Saroz Körfezi'nde, sevdiğim insanlarla doğa, deniz içinde süzülerek geçirdim. O kadar şeffaf, büyülü bir deniz başka hiçbir zaman diliminde olmuyor sanırım. Eylül ve Ekim bir başka güzel! Bugünkü güneş de beni his olarak o yüzdüğüm muhteşem denize götürdü bir an, inkar edemem. Hem fırtınayı gördük; hem öncesini, hem sonrasını geçtiğimiz hafta.. Fırtına öncesinde de yüzdüm, denizle mutlulukla buluştum, sonrasında da...Fırtına öncesinde deniz çok dalgalı, hırçın,  gri ve çamurluydu; sonrasında ise muhteşem parlaktıkta, dinginlikte ve ışıltıdaydı. Nefesimin kesildiği bu berraklıkla gerçekten en yoğun translara ulaştım çünkü doğayla da connection mevcut + her coyrafyada da farklı farklı hislerle, renklerle...
İçsel mevsimler de, dışsal mevsimler gibi aslında.  Her mevsimi tadıyla yaşamak, yaşam döngüsünü anlamayı; hem fırtınaları, hem ardındaki dinginlikleri doyasıya yaşamayı sağlıyor. Şu en doğru gerçek ki, bu hayatta YAŞAYAN BİLİYOR....O yüzden bir şeyi  biliyorum diyene, başta ne kadar yaşıyor ya da yaşayabiliyor mu diye bakıyorum. Malum herkesin çok bildiği ama azının öğrendiği ve kendini gerçek anlamda genişletttiği, geliştirdiği bir dünyada yaşıyoruz. Aksi olsaydı, bu kadar çok savaş olabilir miydi....Bambaşka bir renklilik ve gerçeklik olurdu ondan eminim ve hep içimde tuttuğum ve yükselttiğin, bir gün olacağına inandığım umudum, doğayla yeniden doğan bir insan zekası, aşk enerjili bir insan ruhu, bütünlük dolu bir dünya düzeni....Ütopyalar olmadan, hayaller ve yaşamsal kıpırtılar da olmuyor. Mümkünse sonsuz sayıda ütopya ve hayaller evrenleri üretelim, oluşturalım, tasarlayalım. Savaşmaktan çok daha yapıcı, esnetici ve tüm ruhsal dokuyu en yoğun titreşimlere taşıyıcı bir etki sunuyor bunlar çünkü....Bu da böyle bir hikaye oldu!
Dolayısıyla haftam doğanın, denizin derin nefesinin yanı sıra, iç ve dış politikaları da inceleyerek geçti benim kanalımda ve gerçekten şu geldiğimiz yıllarda bu kadar olumsuz gelişmeler içimi biraz sıkıştırdı diyebilirim. O yüzden bu aşık olduğum dansla birlikte,  buna gönül veren bütün insanlarla oluşturduğumuz, connection ve müzik dilini konuştuğumuz  tango ruhunu ve  bize has, unik, farklı frekanstaki dünyamızı düşündüm...
 İnsanlar dışarılarda bir yerlerde birbirlerini yok ederken, bizler abrazoyla bütünleştiğimiz tüm danslarımızda farklı gerçeklikler oluşturuyoruz; ne kadar da ilginç...Elbette minik içsel, egosal, menfaatsel ya da kişisel  sürtüşmeler her sosyal yapıda olduğu gibi kendimizi adadığımız tango dünyamızda da olsa da, bunlar diğerlerinin yanında ufacık cennetsel rüzgarlar ya da sivrisinek vızıltıları kadardır belki...
 Evet bugün geldiğimiz dünya ve yurt meseleleri gerçekten aklımı zorluyor. Kalbimse bambaşka coğrafyalarda daimi bir seyahat halinde bulunuyor, çünkü onu hiçbir şey bulunduğu aşk potansiyelinden alıkoyamıyor...
İstanbul'a Cuma Günü gelip, şakır şakır yağan yağmurla sırılsıklam olunca, bir miktar şoke oldum. Eve girince de ne Kanyon'a, ne Milongahane'ye, ne de Tangolic'in sezon açılışına gidebildim. Dolayısıyla evde sohbaharı karşılayıp, bol çayla ve piknikle dinlenerek ertesi güne ful  enerjiyle ve çok motive olarak başlamak istedim.
Cumartesi Günü bir süredir Umman'da çalışan 'Çıtır Dj' lakaplı arkadaşım Sezen' ciğimle buluştum önce. Bayram tatili için sürpriz yapıp, İstanbul'umuza gelmiş. Çok sevindim tabii.... Biz de hemen Meyzen'de buluşup, Vinolus'un Syrah ve Kalecik Karası üzümleriyle dopdolu, muhteşem bir kupajını, harika bir sohbetle ve yanında çok lezzetli bir peynir tabağıyla  birlikte kendi enerjilerimizi de içine aktarıp, daha da tatlandırdık. Ee aylar geçince konuşacak koniular da biriliyor malum. Neyse ki zamanımız bol yetti, üstüne kahvelerimizi bile höpürdettik!  Sonra da Point'te ilk kez düzenlenen Chakma Maraton'a katıldık. Geceye büyük umutlarla gitmiştim; güyya çekilişte Dj sıralamasını doğru yapıp, 1 ay ücretsiz olarak milongaya katılma şansı yakalayacaktım. Ama hem geç gidip, hem de eften püften bir sıralama yapınca, bu şansı Aron'a kaptırdım. Neyse mühim olan tüm dinamik, mutlu tanguero(a)lar ve gönüller bir olsun! :-)
 Dj'lerden Volkan'ı, Yüksel'i ve Serçin'i dinleme şansım oldu. Sanırım biraz da Gökhan'ı.
Yuvarlak bir masa etrafında toplanan Dj'ler gayet uyumla oluşturdukları bir sıralamayla, güzel tandalarını sıraladılar. Ben de güzel danslarımı Ertuğrul'la, Erkan'la müzikle, connection'la, dans edemediğini söyleyip, sakatlığını bahane ettiği için Reyhan Abla'yla- sırf dans edebildiğini kanıtlamak için lead edeceğim diye tutturdum iyi ki de dans ettik, çünkü gayet iyiydi- Sezen'ciğimle ful connection yüklü olması için çabaladım, Yusuf'la müzikle, uyumla, Yüksel'le keyifle, Volkan'la dinginlikle ve hepsiyle en güzel akışlarla sürdü. Böylelikle tango dünyama, doğadan sonra yeniden adapte olup, kişisel  milonga sezon açılışı yapmış oldum! 
Pazar Günü, bir insanın bünyesinin maksimum oranda dinlenebileceği kadar çok uyuyarak, geç bir kahvaltıyla güne başladım. Hava yine benim için trajikti! Soğuk, gıcık ve çok rüzgarlı.. Dolayısıyla akşam saatlerinde  evden çıkıp, Litera'da Sezen'ciğimle, Sergülen Abla'yla, Ayşe Hanım'la hoş sohbetlere uzandığım enfes masama yerleştim. Elbette peynir, üzüm, yemişler  de yanında cabası.... Manzara büyülüydü yine!
Gecenin Dj i Faysal da gerçekten harika tandalar sıraladı; bayıldım!
Çok sevdiğim milonguerolardan Mehmet Cemal'ciğimle tandalarca yoğun connection'lu danslara süzülerek başlayan gece, Metin'le yine bol keyifle, Satılmış Abi'yle uyumla, dinginlikle, Koray'la neşeyle, Burak'la bol enerjiyle devam etti.
 Faysal'ın çaldığı listede, Donato Racciati y Su Orquesta Tipica'dan "Tu Corazon" la başlayan tanda ve ardından, Fracisco Lumuto'dan "Quiero Verte Una Vez Mas" lı tanda ve sonrasında ise Hector Varela'dan "Que Tarde Que Has Venido" ile başlayan tanda gecenin ilerleyen saatlerinde ruhen arınmama ve yine kısmen iptal olmama sebep oldu. Elbette her zaman dansla uçuş ve dansın tam içinde, merkezinde daimi bir kopuş var ve bir de sonsuz aşk...
Bu muhteşem geceyi de Sezen'le Taksim semalarına kapılıp, evlerimizin yolunu tutarak sonlandırdık. Yine tüm güzel danslarımın enerjisi içimde, en derin ve yoğun rüyalarıma dalıp, pırıl pırıl yepyeni bir haftaya uyandım. Erken saatlerden itibaren parlayan güneş, enerjimi maksimumlara çekerken, akşamında da Armada motivasyonunu gümbür gümbür getirdi.
 Hepimize ful enerjik, en güzel danslarla, kazançlarla, keşiflerle dolu bir hafta diliyorum.
Hem içte, hem dışta bolca görünen güneş, en parlak enerjisiyle ışıldatsın hepimizi dostlarım.
Sıcacık gülümsediğimiz her anda karşılaşmak,  gözlerimizin, ellerimizin, ruhumuzun connect olduğu her yerde, en güzel müzikal yolculuklarda, zihinsel kapılışlarda ve duygusal uçuşlarda buluşmak dileğiyle dostlarım...:-)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder