6 Ekim 2014 Pazartesi

Haftanın milongalarında tüm renkler, renklilikler, güzel lezzetler karşıladı bizleri ve yedide yedi ve hatta dokuz tutturduk....

Sabah uyandığımda, tüm kaslarım ağrıyordu. Hafta boyunca yedi gün var diyerek 7 hatta 8, 9 milongaya birden giderseniz durumunuz bu, sonunuz ise çok hazin olur. Eh abartılmayan yaşam, yaşam değildir diyorum ya bazen, mantık bu mantığa akınca da hoş oluyor arada...
Milongalardan bazısına yorgun olmama rağmen, kimine çok heyecanlanarak, bir kısmına ise tüm dostlarımla buluşmak amacıyla katıldım. Milongaların öncesinde ise her biri bambaşka, çok farklı, pırıl pırıl dostlarımla, yaşamsal yolcularımla güzel sohbetsel, üzümsel paylaşımlar içinde bulunarak tatlandım ve hoş ambiyansların içinde yer aldım. Bir şeyi yaşamayı ifade etmek için, onu en yoğunluğuyla yaşama arzusunu içinde hissetmek çok güzel! Bunu en küçük yaşlardan itibaren hissedenlerdenim ve tüm  hücrelerimin bulunduğum anla, severek yaptığım şeylerle ve tüm yaşama aktığım insanlarla dans etmeyi de çok sevdiğini biliyorum...
Bu sabah aklıma gelen şeyler,  buna benzer bir dokuda oldu.  Tüm çevremdeki ve dünyanın farklı yerlerindeki, ülkelerindeki insanlarını ve yaptıkları şeyleri düşündüm bir an... Neyi, nasıl yaptıklarını, bunları hangi hislerle, düşüncelerle yaşadıklarını da... Zira herkes bir şeyler yapıyor, bazı aksiyonlar alıyor, bir çok şey yaşıyor ama kimi zaman derin felsefeler oluşturuluyor,  kimi zaman pek kayda değer bir şey sağlanamıyor belki ya da insanın içine, özüne ulaşamıyor yapılanlar, yaşananlar. ..Herkesin yaşamsal hareketliliği ve idealleri çok farklı neticede. Sonuç olarak  bugün de düşündüğüm şuydu;
"Bir şeyi yaşamak, onu öğrendiğiniz, hazmettiğiniz ya da bununla deneyimsel bir zeka geliştirdiğiniz anlamına gelmiyor. Hissetmek en büyük öğrenim ve kazanımdır ve bu da güven, tutku, cesaretle oluşur.
Hissederek, içsel uçuşlar sağlayarak yaşamak aslolan temel ve yaptığın şeylere ömrünü vermek, coşkunu serpiştirmek de mana katan değerlerdir. Bu mantıkla ilerleyince de her yol aşka açılır, her insan aşkın kendisi olur..."
Evet açılan her kapı, gidilen her yol, her insan aşkın ta kendisi olabiliyor bu şekilde değerlendirince. Buna gerçekten inanıyorum!
Dolayısıyla biraz derin anlamda yaşadığım bu tango dünyamın Eylül sonunu Ekim'e ve bayrama bağlayan haftasında, ilk gününü Armada milongasına ayırdım. Bu arada 'Kurban Bayramı' demişken  değinmeden edemeyeceğim, 4 Ekim 'Hayvanları Koruma Günü' ydü ve dün okuduğum bir gazetede kan çukuruna düşen zavallı, yaralanmış perişan bir ineği, yani bir  'canlı' yı bu şekilde görünce tüylerim diken diken oldu ve moralim ciddi bozuldu! Derler ya bir de, hissediyor bu hayvanlar kurban gideceklerini. Böyle bir çukura düşeceğini hissedecek, yan yana kan kokusu duya duya gururla kurban olacak hayvan varsa, ben bu dünyada yaşamıyor olabilirim ya da farklı bir yerlerde ve mümkünse bambaşka paralel evrenlerde  filan yaşayayım...Çünkü bana göre vahşet bu! Aynı şeyi boğa güreşleri - üstelik bunda  hayvanlar besin olarak değerlendirilmiyor bile, sadece bu sadizmden eğlenen insanlar  ve telef olan hayvanlar oluyor...Hiçbir zaman anlamadım bir hayvanı öldürüp buna spor mantığı yüklemeyi ya da bundan garipçe zevk almayı da- fok ve balina katliamları için de geçerli...Bu konuya girince içim acıyor ve çok çaresiz hissediyorum çünkü insanın vahşi yapısını değiştirebilecek bir dünya düzeni görebilmek, cennette uçmak kadar ilüzyonist bir boyutta ve sanki hala çok olanaksız gibi...Ancak bambaşka bir güneş doğarsa, o ayrı! Kimbilir belki bir gün her şey değişir bu dünya düzeninde bile! Sonuç olarak bu hazin konuyu daha fazla uzatmadan uçtuğum pistere değinmeye başlıyorum;
Armada milongasında birbirinin ardına akan muhteşem danslar, tanda aralarında hoş cortinalar - Dj İrem sağolsun-. masamda keyifle sohbet ettiğim Evren ve Hakkı'nın yanı sıra bayramlaşma ritüeline de girdiğimiz güzel dostlarla buluşmanın mutluluğu vardı. Dolayısıyla güzel  danslarım Namık'la, Bülent'le, Hakkı'yla -Pugliese tandası ikimizi de iptal etmeye yetti yine- ve ismini hatırlayamadığım milonguerolarla gerçekleşti. Gecenin tüm güzel enerjisi ve ambiyansı içimde evime serpildim.
Salı Günü Sezen'ciğimle Sensus'un Barbare Merlot, Cabernet Sauvignon kupajına ve en müthiş peynirlerine yumulup, en derin sohbetlerle sürdürdüğümüz gurme yolculuğumuzu bir de Anemon Teras'ta Türk kahve seremonisiyle tamamlayarak, 'La Cumparsita' milongasına geçtik. Aylardır gitmediğim bu sıcacık, sevimli ve şık milongada, keyifli bir dansçı kitlesinin varlığı ve hoş ambiyans sebebiyle - bu arada gece boyunca sıcak içecekler, kekler, börekler de oluyor- çok keyifli bir milonga deneyimine daha ulaştım. O kadar özlemişim ki atmosferi, Dj Burcu'nun hoş tandaları eşliğinde en güzel ve kopuşlu danslarıma Metin'le başlayıp, Erdem'le, Volkan'la, İzmirli bir milongueroyla, Bülent' le sürdürdüm. Hepsi keyifli, hepsi müzik yoğunluklu  ve çok çok güzel danslardı. Bunun neticesi olarak da huzurla geceyi tamamlayıp evimin yolunu tutabildim.
Çarşamba Günü muhteşem bir sohbet  ve üzüm buluşması yaşadım süper kafa ve çılgın üç milonguerayla. Ne Solera'lar, ne Meyzen'ler , ne Sensus'lar, ne İncirli Şaraphane'leri, ne Pano'lar, Victor Levi'ler gördük geçirdik ama böyle bir şarap evi ve üzüm ritüeli daha önce keşfetmemiştim. Büyük kayıp doğrusu! Bu şarap cenneti ev, Taksim sokaklarında, eski bir İstanbul binasının içinde, teras katında ve asansöründe "The Kiss" tablosunun camsal kabartması olan  sihirli bir yerdi. Tüm gece boyunca "The Kiss" var inanamıyorum diyip durdum.  Evren'ciğimiz bizi kucağında minicik, hafif kızıllı siyah, bal gibi tatlı kedisi Çakıl'la karşıladı kapıda ve evde dört kadın, Vinolus, Ventus şarapları, Sensus peynirleri, benim cep telefonumdan çalınan karışık müzik listesi ve bu minicik, pek yumuk Çakıl'cık olursa ne olur bir düşünün... Hayvan cidden aptala döndü mıncırılmaktan. Sevgi komasına hem kendimizi, hem de bu gariban kediciği soktuk ama yine de mutlu gibiydi. Habire atlayıp zıplıyordu neyse ki...:-)
Yine muhteşem bir ziyafet ve derin soluklu bir sohbetin ardından Evren, Ceren ve Sezen  beni Innpark milongasına teslim ettiler. Malum hafif kaymıştık...Ve Innpark'ın sımsıcak, güleryüzlü ekibi bizim bu komik halimize aldırmadan, bizi çok güzelce karşıladılar.  Milongaya girer girmez de kızları bir an unutup -Sezen demişti hemen dans etmeye başadın inanamıyorum diye-  sevdiğim, yaratıcı milonguero arkadaşım Erdem'ciğimle danslar ve akışlar alemine uzandım.  Dj Özhan'ın tandaları eşliğinde gece boyunca da uçarak, ana yoğun bir hazla kapılarak dans ettik. Milonga bitiminde ise  hızımızı alamayarak Kız Kuleli milongaya geçtik. Hakikaten manyak mıyız neyiz diye düşünmeden edemiyorum bazen. Hafif bir arıza var biz tanguera(o)larda o kesin. Zira dans ettikçe, daha fazla dans etmek istiyoruz çoğu zaman. Ama bu fazla ihtiyaç, 'connection' ve müzik yoğunluğu için geçerli. O ayrı!  Yine de iyi ki gitmişiz diye düşündük Erdem'le 333'e de, çünkü oradaki güzel dostlarımızın yanı sıra Şebnem'le de karşılaştık ve oldukça sıradışı bir olay yaşadık sayesinde. Çünkü bir tek bizim olduğumuz pistte 'Oblivion' u vokalsel yorumlayarak, uçarak dansın içine, tam merkezine ışınlanmamıza yardımcı  oldu. Çok hoş bir andı ve o kadar üzüm ve peynir stoğuma rağmen beni bol bol lift yaptırma girişiminde bulunan Erdem,  yine de yerçekimi kuvvetini yok sayarak havalanmama yardımcı oldu...Komiktik! :-) Neyse ki kahve içmeyi de akıl edip biraz normal halimize gelerek, geç saatlerde evlerin yolunu tutabildik...
Perşembe Günü Point milongasına katıldım önce. Dj Yüksel yine Calo'larını, Tanturi'lerini, Biagi'lerini bir bir sıraladı ve harika bir La Cumparsita versiyonuyla da geceyi noktalamadan önce ben de Aslı'cığımla, Eda'cığımla, Ogün, Erkan  dostlarımla güzel sohbetlere kapıldım, konformist yapımı geliştirdiğim yuvarlak masamda en güzel, müzikal, yoğunluklu danslarıma Erkan'la- enerji, keyif maksimum noktalarda ve  hatta salsa bile yaptık, çok mutlu oldum- Ogün'le -milongalar süperdi- Aron'la -değişik bir tanda akışıyla-, İtalyan bir kaç milongueroyla, Volkan'la -dingin, hoş  hislerle- ve bir çok milongueroyla daha kavuştum. Çıkışta Sezen, Ceren ve Ahmet'le Taksim sokaklarından meydana ilerledikten sonra, onlardan ayrılarak 'Academia Del Tango' nun açılışı gecesine koşarak geçtim. Geç gitmemin sebebi, orada da yoğun dans deneyimi yaşayabilmek ve bu hislerle dolu olarak mekanla ilgili mantıklı, objektif ve elbette subjektif değerlendirmeler yapabilmekti. Çünkü bir milonguera için ortamı bambaşka bir büyüyle taçlandıran şey, ambiyansın yanı sıra, ortamlarda edilen müzik yüklü dansların varlığı ve zeminsel rahatlıklardır da...Elbette açılışın çok kalabalık olacağını biliyordum ve dans etmenin zor olabileceğini de tahmin etmiştim. Dolayısıyla geç de olsa,  gece iki sularında mekana ulaştığımda, kapıda Utku gülümseyerek karşıladı bizi.  Geç oldu, güç olmadı...Kısmen ama inanın Beyoğlu'nun en kaymış insanlarıyla dolu caddesini katederek milongaya ulaşmak,  hem de ışıltılı simsiyah  bir elbiseyle çok da kolay olmamıştı aslında. Memleketimin insanları pek cüretkar bazen tanışma konusunda ama bu şehrin insanı olarak neler gördük geçirdik ve bu alanlarda güvenlik sağlamada da uzmanlık kazandık. Dolayısıyla zorluk yoktur, yeter ki istek ve yürek olsun!
Tüm bu renkli koşullara ve ilerleyen saatlere rağmen Ramo Go Go' nun harika tandalarını yakalayabildim ve Can'la, Koray'la ve Burak'la enerji yüklü muhteşem danslara kavuştum. Pugliese tandasını da  kaçırmamışım ve mutluluktan uçtum diyebilirim. Çünkü çok dinamik bir dans serüveni yaşadık Burak'la.
 Gecenin sonunda ise, ışıl ışıl bir ekibe sahip bu tango ailesini ve kurdukları bu zarif, şık ve harika stüdyo dünyası ile bizlere güzel bir tango yuvası, ortamı,  mekanı daha kazandırdıkları için  tebrik ettim.
Stüdyo  gerçekten on üzerinden on olmuş bana göre ve bir tuvalet daha eklenecekmiş duyumlarım kanalında. Zemin, atmosfer ve ambiyans süper diyebilirim. Tüm güzel dansçılaryla birlikte en güzel dans serüvenlerine ulaşmak mümkün olur bazı milonga günlerinde ve pratiklerinde de.
 Bu arada gecede Aydın ve Pelin Hocaların da performansları vardı ve geç gittiğim için izleyemedim. Videolardan izlemek de mümkün neyse ki!
 Bu şahane ve uzun Perşembe gecesini, bir klasik haline getirdiğim dans pabuçlarımı son gittiğim milongada unutma ritüeliyle bitirip -Valla Sindrella sendromu filan değil- evime koşar adım ulaştım ve milongayı ve pardon günün tüm milongasal geçişlerini noktaladım.
Cuma Günü yorgunluktan perttim ve güzel bir ev keyfi yaptıktan sonra akşam Aslı'cığımla Meyzen'de, Vinolus Syrah tadımlamasına ve maksimum peynir büyüsüne kapıldık. Sohbet de yoğunluk kazanınca Milongahane'ye oldukça geç bir saatte ancak ulaşabildik. Ancak gece muhteşemdi diyebilirim. Milongahane'nin kapısından içeri girer girmez harika bir enerji,  güler yüzlü tango dostlarımız Bora, Didem ve Sevkan  ile hemen kapı yanında karşılaştığım sevgili dostum Cem'ciğim sayesinde hemen ortama ısındım. Sıcak enerji, kalp okşamada birincil değer!
 Dj Halil'in güzel müzikleriyle birlikte dans eden, güzel, kaliteli bir kalabalık hakimdi. Dinamik bir enerji potansiyeli de cabası... Dolayısıyla  en güzel danslarıma, pabuçlarımı dakikasında geçirir geçirmez  Cem, Ahmet, Onur ve Volkan dostlarımla güzel tınılarda başlayarak, ilerleyen saatlerde de Aslı'cığımla da devam ettim. 'Follow' ın yanı sıra, arada  'Lead' etmeye yoğunlaşmak da mantıklı. Denge adına ve müzikal hislerle tandalar arasından rahatça dansa akmak açısından da geliştirici. Dolayısıyla dansımız esnasında, ara ara  'lead'  ve 'follow' koltuklarında yer değiştirdik. Doğuştan 'lead' potansiyeli olan arkadaşları hemen hissederim ve bizde koltuk sevdası da olmadığından - memleketin bazı insanlarının aksine-  'follower' koltuğumda  da pek keyif aldım diyebilirim. Çok konforludur! :-)
Bolca yeni 'leader'lar  ve 'follower' lar kazanalım zaten ve sayıları her geçen gün katlayarak artsın ki dünya çapında bu 'connection' ve 'müzik'  dolu dilde en güzel nüansları yakalayalım.
Sonuç itibariyle enerji yüklü bir geceyi daha tamamlayarak,  Beşiktaş semalarında Ahmet'le ve Aslı'yla süzüldüğümüz güzel çay sohbetimizin ardından, rüyalar alemlerimize kapıldık...
Geceye has bir de performans izlemiştik bu arada. Mustafa & Gizem çifti kendi sitilleriyle, hoş danslarını aktardılar izleyicilere. Dansları paylaşmak ve farklı stilleri görmek de bakış açılarını geliştirir diye düşünüyorum!
Cumartesi Günü Sezen' ciğimle buluşup Martı'ya uçuştuk ve gece sonuna kadar da tüm yüksek irtifalara kapıldık diyebilirim. Erdem, Müge, Gözde yine bizleri sevgiyle karşılayıp, akışın bol olduğu masamıza yönlendirdikten sonra, Dj Eray ve öncesinde Fransız bir Dj Hanım'ın müzikleri eşliğinde, en güzel danslarıma yabancı akışının bol olduğu gecenin bir neticesi olarak İtalyan, Fransız, Japon milonguerolarla başlayıp, yurdumun milonguerolarından Çağatay'la -müzikal yolculuklarla, 'connection'sal büyüyle-, Cem'le - müzikle, uyumla, keyifle, lezzetle ve Gloria Estefan'ın bir parçasında salsa bile yaptık; muhteşem bir andı benim için-,  Fatih'le -keyifle, neşeyle-, İsmail'le - yumuşacık tınılarla- , Volkan'la - harika yumuşacık hislerle-, Uğur'la - en güzel lezzetiyle-, Can'la -yine her zamanki güzelliğiyle-,  Mehmet Sinan'la -enerji dolu ve harika 'connection'la-  Ahmet'le -rahatlıkla, müzikle, konforla- devam etti. Şanslıyım ki, bütün danslarımda yoğun müzik yoğunluğu ve 'connection' potansiyeli hissettiğimden, geceyi en yüksek uçuşlarla tamamladım. Son parça 'La Cumparsita' da ise Eray, 'Roberto Alagna' yorumuyla olan versiyonu çaldı ve çok çok keyif alarak ettiğim son dansın enerjisi içimde, muhteşem bir geceyi  daha keyifle noktalayıp Ortaköy semalarıma süzüldüm...
Pazar Günü yorgunluktan, uykusuzluktan acınacak haldeydim ama arkadaşlarımla görüşme mutluluğuna dahil olabilmek için, Ponte rüzgarına kapılıp en hoş sohbetlerle buluştuğum manzara yüklü masama kavuştum. Ayşe Hm'la ve tüm dostlarımla bayramlaştıktan sonra Hüsrev Bey'le keyifle başlayan dans serüvenim, Fransız ve İtalyan milonguerolarla devam etti. İtalyan dansçılar Fransızlara göre çok daha iyiydi sanki. Bazı çok iyi olmayan dansçılarda ise, bir miktar  'poz' culuk  hakim oluyor danslarında sanki. Oysa  gerçekten dans aşkıyla yanan, kavrulan, eriyen bir dansçıda poz olması mantıken  olanaksız. Çünkü orada egodan arınma, müziği tam yürekte hissetme ile gelen mutlak bir kopuş ve transal bir serüven vardır. Yoğun bir aşk diyebiliriz....
 Gecenin başından sonuna kadar  tüm danslarım tam sürat devam etti. Çok sevdiğim genç dansçı dostlarımdan Mehmet Cemal'ciğimle enerji yüklü, keyifli, neşeli danslarıma tanda sınırı olmaksızın açıldım öncelikle. Hatta hatırlıyorum bir defasında 10, 15 tanda filan etmiştik kendisiyle; 1,5 saat filan sürdü.. O ekstrem bir anıydı. Bir daha böylesi olamaz tabii..Zaten  mümkün mü...2, 3 maksimum 4 tanda insan biyolojisine uygun değil mi....Zaten Arjantin'de bizi görseler atarlardı pistten o kesin! Herkesin birer tanda -hadi maksimum maksimum iki tanda da olsun binde bir- dans ettiği düşünülürse...Ama yine de bazen farklı deneyimlere açılmak, dans aşkını bambaşka renklere boyayabiliyor. Hepsini anın güzelliğiyle ve neşesiyle yaşamak güzel!  Yaşamak,  her an farklı bir nefesle de yükselebilmek değil mi zaten....
Geceye sonradan katılan İzmir'li milonguero dostum Yusuf'la da  güzel tandalarla hoş danslar ettik -bu arada Pugliese'de tabii ki koptuk- ve Özden, Elmira 'tatlı kadınlar' dostlarımız da   masamıza katılarak, ortamı şenlendirdiler. Dj İrem'in güzel tandaları eşliğinde güzel danslarımızı tamamlayıp - bu arada Pazartesi günü çaldığı listesinden biraz daha farklıydı; çok kalabalık bir kitle vardı milongada ve bu nedenle olduğunu tahmin ettiğim, pist kargaşasını engellemek amacıyla daha dingin tandalar ağırlıktaydı- , Doğa, Can , Elmira, Özden, Yusuf, İsmail, İzzet ve bir arkadaş daha Ponte'nin açık hava terasına çıkıp derin bir nefes çektik. Pardon ben derin nefes çektim, diğerleri ise sigaraya aldandı... :-)
Bu arada bir gün bu terasta milonga olsa nasıl olur diye düşünmeden edemedik. Zaten yıllardır düşünürüm bunu! Olağanüstü olur eminim!
En sonunda da yorgunluktan ve uykusuzluktan bitik bir halde eve yollandım...
Bir haftayı daha durmaksızın,  doyasıya, aşkla dans ederek geçirdim dostlarım.
 Müthiş paylaşımlar, olağanüstü 'connection'lar,  sevgi, aşk kıpırtılı anlar tüm ruhumuzu sarmalasın, kalbimizi kucaklasın, tüm varlığımızı okşasın!
Hepimize muhteşem anlarla dopdolu, manalı, adil, tutku dolu bir hafta dilerim.
Tüm coşku dolu milongalarla, bütün en yoğun hislerimizde ve 'abrazo'larımızda  buluşmak dileğiyle,
Hepinizi sevgiyle selamlıyorum...***


2 yorum: