24 Şubat 2015 Salı

Bembeyaz bir İstanbul'da, aydınlık dolu günlere uzandım bu güzel, yeni yaş haftamda...:-)
Haftaya Pazartesi "Tangoz" milongasıyla başladım. Dj Ramo Gogo'nun güzel tandaları eşliğinde Aycan'la, Soreş'le, Ramazan'la, Philippe ile en keyifli danslara uzanıp, çok kalabalık olmayan ama çok güzel enerjiye hakim bu hoş milongada Mısır Apt'nin müthiş ambiyansını ve enerjisini içime çektim. Milonga bitiminde ise aşırı soğuyan havanın etkisiyle Taksim'e yürüyüşüm esnasında adeta buz tutum, evime bir nevi buzdan heykel halinde ulaşabildim.
Salı Günü uyandığımda muhteşem bir kar manzarasıyla karşılaştım. Ortaköy'üm, İstanbul'um bu bembeyaz kar örtüsünün altında o kadar güzel görünüyordu ki, milongaları Çarşamba günü de ekerek bu güzel cennet havasının ve görüntüsünün tadını yaşadım. Her zaman yürüdüğünüz sıradan görünümlü sokaklar,  caddeler, alanlar bile o kadar güzelleşiyor ki, sadece bu minik bembeyaz, bambaşka şekillerdeki donmuş su molekülleri, kar manzarası sayesinde çocuklar, yetişkinler, herkes karlara gömülerek  yürürken, çıkan gıcır gıcır sesle mutluluk frekansında danslara kapılıyorlar ..:-)
Perşembe Günü "Para Bailar" milongasında "Dos Ufos" olarak Hakkı'cığımla Dj koltuğundaydık. Bu gecenin bir diğer esprisi de, tam gece yarısı 38 yaşına girecek olmamdı. Doğumgünlerini tüm dostlarımla, yakınlarımla kutlamayı ve birlikte coşkulanmayı hep çok sevmişimdir. Bu arkadaşlarımın doğumgünleri için de geçerli. Aynı coşkuyu içimde hissederim. Çünkü hangimiz olursa olsun o doğum anımızı hep birlikte kutlamış olmanın keyfi bambaşkadır. Bu çok güçlü bir sinerji ve bütünlüktür benim için. Hepimizin varlığımızdan mutlu olan yakınları çoktur kuşkusuz. Bu da kutlamaların tadını arttırıyor. Hoş bana sorsanız, her gün bir kutlama yaparım o ayrı! ;-)
 Dolayısıyla gayet klasik bir tandasal akışla başladığımız gecede, hoş bir kalabalık hakimdi. 12 sularında da harika, kartopuna benzeyen bembeyaz bir pasta ile doğumgünü dansı ve tüm kutlama seremonimi gerçekleştirdik. Doğumgünü parçam ise elbette bu yılın parçası seçtiğim Hugh Laurie ve Gaby Moreno düetiyle gerçekleşen "Kiss of Fire" dı. Eriye eriye, kopa kopa, uça uça en sevdiğim dostlarımla adeta parçanın kendisi olurcasına dans edip, 38 yaşıma girmiş oldum. İlerleyen saatlerde ise bir nuevo tandası , Color Tango' lar, Sexteto Milonguero'lar ve farklı bir müzik akışı devam ederken, bu tandaların bazılarında sanırım Utku ve Bento bir miktar krize girdiler...:) Adamlar geleneksel, klasik milonga yapacağız diye uğraşıp duruyorlar ve bir stüdyo milongası olsa bile bulundukları "Academia Del Tango" evini gayet hoş klasik bir milongaya döndürmüşler - soydurulmuş duvar, tavan, ahşap tınılar, perdeler ve Dj kabinin olduğu alan gayet klasik bir hava sunuyor - ama bir de ne duysunlar nuevolar, bazı değişik tandalar filan....Gel gör ki bizim adımız da "Dos Ufos". Dolayısıyla pek geleneksel, Dj'ler sayılmayız. İsmimiz de zaten kimliğimizi bir anlamda yansıtıyor ama elbette seçkilerimiz milongalara, mekanlara göre değişebiliyor. Klasik bir mekanda klasik seçki hoş oluyor, az pop stillerde değişik tandalar da eklenebiliyor. Gecenin sonunda ise, biraz espri olsun diye  Yasmin Levy'nin "La Cumparsita"sını çaldık ve bu seçimimizle de Hakkı'cığımla gerçekten pek keyiflendik. Ne de olsa bu yorum bir milongada ilk kez çalındı! Yine de tüm seçkilerimiz boyunca pist hep dans edenlerle doluydu. Seçkimize bayılanlar da oldu, ayılanlar da, ama en güzeli tandasal akışta o güne has ve  normalden biraz daha farklı bir akışı kendi kanalımızdan sunmuş olmamız oldu. Bu da bir farklı tema sundu!
Son yıllarda çok sayıda Dj, performansçı ve dansçı var. Sayıları da her geçen gün artıyor. Bunu çok olumlu buluyorum. Bu artışlara ek, benim ihtiyaç duyduğum şey hem dansta, hem müzikte farklı stilleri de gözlemlemek. Herkesin yapısı, enerjisi, tango dokusu kendi tarzlarıyla ve ifadeleriyle yansıyor çünkü. Özgünlüğü çok önemli buluyorum. Bu renkliliği oluşturuyor başta!
Düşününce, "cortina"lar bir Dj'in en özgür olduğu alan belki de. En garip parçayı bile seçmiş olsa, bunu kimse kafaya takmıyor. Nasıl olsa dans edilmiyor ve kısacık bir anı kaplıyor. Dj özgür olabiliyor, ama tandalar ve bu  tandaların sıralanış şekli kuşkusuz çok önemseniyor. Her Dj'den öncelikle beklenen akışın risksiz, klasik milongalardaki benzer bir sıralamada olması. "Golden Age" yoğunluklu tandalar - elbette tangonun kalbi burada atıyor - yıllara, bestecilere ve orkestralara bağlı bir  listeleme, araya çok riske girmeden seçilen daha farklı orkestralar ve çok ilerleyen saatlerde bir "Pugliese" coşkusu ve "Fulvio Salamanca", "Hugo Diaz" yoğunluklu tandaların ise gecenin en sonlarına saklanması tercih ediliyor. Zaten benimsenen şablon da genelde hep Tango Tango Vals Tango Tango Milonga şeklinde. Hatırlıyorum geçmişte Tango Vals Tango Milonga örneklerini de çok duyduk. Bir de o zamanlar Dj sayısı çok daha az olduğundan, daha sabit bir Dj akışı söz konusuydu ve organizatörler sürekli farklı Dj'leri davet etme arayışından uzaktı. Şimdiki artış, seçimlerde çok daha geniş bir yelpaze sunuyor. Beğenilenler her daim milongalarda bol bol listelerini paylaşıyorlar ve diğer Dj' ler de pek riske girmediği sürece çok daha kolay kabul görüyor. Çünkü tanıdık tandalarla dans etmek ve tango ruhunu hissetmek çok daha kolay. Özellikle salon tango seven dansçılar için, bu nuevolar, elektronikler de nereden çıktı şimdi hissiyatı gelişebiliyor. Kendi adıma bunların güzel, melodi yoğunluklu ve vokal ağırlıklı bazı örneklerine bayılıyorum. Hatta geçmişte gittiğim bir çok milongada Gotan Project'ten, Otros Aires'ten, Bajofondo'dan, Quadro Nuevo'dan ve daha  bir çoklarının kendimce güzel örneklerini Dj arkadaşlarımdan çalmaları için talepte bulunmuşumdur. Şimdi de salsa ve latin parçaları bile isteyebiliyorum. Neymiş salsamızı geliştirecekmişiz. Hem de milongada. Rezillik diz boyu! Bu konuda yardımını esirgemeyen en az iki, üç hocam var. Sağolsunlar halime acıyıp, yardımcı oluyorlar! :-)
Aslında belirttiğim gibi, rahat akışlı ve stüdyo milongalarında bu tür  farklı, bazen nuevo, elektronik tandalara yer verilmesini hoş, mantıklı ve güzel buluyorum. Elbette Dj'in ve milongadakilerin bu parçaları ve tandaları sevmesine bağlı olarak gelişir. Çünkü müzik, bana göre mekanın atmosferine göre de değişebiliyor.  Bazıları için modaları asla geçmez bu farklı ritmlerlerle, tınılarla akan tandaların. Hatta Dj Yüksel'in geçmişte çok kez  nuevo, elektronik  konseptli milongalarda Dj' liğine şahit olmuşumdur ve o gecelerde çok keyifle dans etmişimdir. Sağolsun  bu alanda camiaya çok parça bulup çıkartmıştır. Dolayısıyla aslında Dj de olsanız, dansçı da olsanız yaşadığınız, hissettiğiniz, duyumsadığınız tangoyu bulunduğunuz ana, ortama, piste, milongaya ve yaşama yansıtıyorsunuz. Hepimiz farklı farklı yaşıyoruz tangoyu. Bazen koparcasına yoğun bir abrazonun etkisinde, bazen ilerleyen saatlerde farklı enstantenelerde "follow"un, "lead"in yanısıra, dönüşümlü "lead" ve "follow"  değişimin etkisiyle renkliliklere akarak ve eğlenceyi arttırarak. Enerji yoğun gecelerde ve hissiyatta, milonga tandalarında enerji yüklü, çılgınca  dans etmek de, insanı hep genç hissiyatta, çocuklar gibi şen ve özgür kılabiliyor. Saatlerce, sayısız tandada dans etmeyi, arada oradan oraya enerji küpü gibi yayılmayı severiz bazılarımız, tüm enerjimizi piste bırakmadan rahat edemeyiz - örneğin bir Hugo Diaz tandasında - ve "abrazo"nun ve "connection"un büyülü etkisi  genelde hep salon tangoda var, o da ayrı. Bu dans için de klasik tandalar gerkiyor. Elbette müzik seçkisinde kitabına uygun sıralama, her zaman güzel müziği oluşturmuyor. Çünkü listede  aralara sıkışmış çok sıkıcı tandalar olabiliyor ve "bıy bıy" parçalar da insanın hevesini kaçırabiliyor. Pek tabii hep göreceli bu kavramlar, kişiye göre değişiyor müzik ve dans zevki.  Kendi adıma ritmsel, melodisel renklilikleri, farklı tandasal sıralamaları geceye, mekana, atmosfere, katılımcılara ve mevsime uygunluğu oranında beğeniyorum. Bu  müzikal ve seçkisel yetkinliği arttırıyor. Bu yüzden farklı orkestralar çalan, değişik tınılar ekleyen Dj' leri ayrıca merakla ve heyecanla dinliyorum. Çünkü sürpriz müzik seçkileri farklı danssal uçuşları getiriyor. Bu yüzden yabancı Dj' lerden Analia Laubia Del Giglio' nun, Semeon Kukormin'in, Puntoy Branca'nın ve İstanbul'da Dj lik semineri vermiş olan şu an ismini anımsayamadım Dj'in seçkilerine ve renkli listelerine bayılmıştım. Elbette yurdumda da çok sayıda sevdiğim, beğendiğim Dj dostlarım var. Ama burada hepsini yazar ve birini unutursam fena olur. O yüzden belirtmiyorum, sonra beni kesebilirler...:-).
 "Cortina"lara getirecek olursam ise sözü, burası sınırsız bir okyanus. Dj'in coşkusunu ve yaratıcılığını çok net gösteriyorlar ve gecenin enerjisini gerçekten etkiliyorlar ...
Müzik, dans ve bunu ifade ediş şekillerimiz hep bambaşka nüanslarda. Mühim olan keyifle dans edilebilecek seçkiler hazırlamak ve bunları hoş bir sıralamada organize edebilmek. Bir de, bu kadar müzik konusunda hassas Türk dansçılarının aynı zamanda pistteki huzura, saygıya ve kalabalık ortamlarda minik hareketlerle dans edip birbirlerine çarpmamaya ve figürsel kirlilik yaratmamaya da özen göstermeleri kaliteyi arttırıyor. Çünkü müzikle ruhen kopabilmek için, herhangi bir tandanın,  x bir parçasında küt diye birine çarpmamak, bir topukla ayağını delmemek ve bir" kick" le sakatlanmamak gerekiyor. Bu yine rondadaki akışa ve sinerjinin tüm katılımcılarla  oluşan yoğun etkisine bağlı. Ne de olsa her çift önce birbiriyle, sonra da diğer tüm pistteki dansçılarla aynı yörüngede, farklı hareketlerle ve hızla dans ediyorlar ve o bütünlüğün akışına dahil oluyorlar. Sonuçta tangoyu ve müziği yaşayışımız, bizi pistlerde, rondalarda var ediyor ve hepimizin ruhunu da bu ortamdaki frekansla yansıtıyor. İşte bunu hem dansçılarda, hem Dj'lerde, hem eğitmenlerde, hem organizatörlerde fark edebiliyorsunuz. Tarzlarını ve farklılıklarını gözlemleyebiliyorsunuz. Çoğunluk Arjantin tangosu yapsa da, herkes kendi ruhunu, duygularını bedenine aktarıp, adımlarıyla, figürleriyle, akışıyla farklı şekillerde dans ediyor ve müziği keyfince tadımlayarak, duyduğu gibi yaşıyor...
Neticede değişik, güzel ve hoş bir akşamı noktalayıp, geceyi tüm "Academia del Tango" ekibi ile birlikte  çorbacıda tamamladık ve bol bol  derin sohbetlere dalıp, evlerimize dağıldık.
Cuma Günü Milongahane yine çok keyifli bir kalabalığa ev sahibi olmuştu. Dj Namık'ın seçkileriyle pistte yoğunlaşan dansçılar rondaları doldurdu. Yine çok güzel dostlarımla dans ettim ve 12 sularında Betigül'le birlikte, ben ikinci, o ise ilk doğumgünü danslarımızı gerçekleştirdik, tonlarca çay içip botlarımla da son tandayı tamamladıktan ve hazdan dört köşe olduktan sonra evimin yolunu tuttum.
Cumartesi Günü, Martı uçuşu için hazırdım. Anette'ciğimle de o gün pasta kesecektik. Bu güzel öneriyi hemen kabul etmiştim ve masamızdaki harika dostlarımız Songül, Canan, Dilek, Erdem ve Anette ile süper bir masa sinerjisi oluşturup, Dj Erdem'in tandaları eşliğinde sayısız dans keyfine ulaştık ve yine pastamızı neşeyle üfleyip, bir parça doğumgünü dansıyla bu yeni yaşımızı yeniden kutladık. Üzümleri yuvarladık, sohbetlerimizde devrimler yaptık ve tüm güzel dostlarımızdan ayrılıp geceyi tamamladık.
Pazar Günü feci yorgundum. Kendime enerji toplamak için "kocakarı" ilaçları hazırladım ama az fayda etti ama sonra da bir sahil yürüyüşüyle martıları, denizi, kedicikleri, köpüşleri, insanları, kaykaycıları ve yurdumun, kentimin güzel pırıltılarını izleyip, havanın tertemiz, "fresh" kokusunu hissedince kendime geldim ve Ponte'ye geçerek, klasik masama yerleştim. Elbette peynir tabağım ve roze şarabımla Dj Ramo Gogo'nun gerçekten çok beğendiğim tandalarıyla oradaki tüm dostlarımla çok keyifli danslara yelken açtım. Satışmış'la, Kenan'la Murat'la, Philippe'yle, Eray'la, Gökhan Abi'yle, Erhan Abi'yle akan danslar, gecenin ortasında ise tüm ricalarıma rağmen bu kutlama ritüelini es geçmeyerek yine sürpriz bir şekilde ismimi anons eden Sevgili Ayşe'ciğimizin pırıl pırıl ışığı altındaki muhteşem bir pasta seremonisine ve çok keyifli bir doğumgünü dansına yerini bıraktı. Zaten hafta boyu yüzlerce fotoğraf paylaştığımdan, bunları burada yazmasam bile zaten bir çoğu bilindi. Fotoğrafsız yaşayamıyorum sanıyorum.  Çünkü yaşadığım bir anı - her an özel olabiliyor, güzel bir paylaşım varsa - görüntülemek o kadar hoşuma gidiyor ki, buna karşı koyamıyorum. Allahtan bir diplomant, eşi ya da ailesinden bir fert olmamışım. Yoksa anında kapı önünde bulurdum kendimi. "Deşifre Guru"su diye de damgalanabilirdim. Neyse ki gayet kendi halinde bir milonguera ve tamamiyle bambaşka bir alanda iş sahibi  bir insancığım! :-)
Dolayısıyla pastamızı dört kova kadını - biri çakma  - Neşe, Ayşe ve bir arkadaş daha üfleyip, Murat'cığımızın güzel fotoları sayesinde bu anı yine sonsuzlaştırdık ve güzel dansları tamamlayıp geceyi noktaladık.
Haftayı yine en güzel milongalarla, bol uçuşlu danslarla ve çok güzel sohbetlerle tamamladım. Elbette üzüm ritüelleriyle derinleşme ve yaşamda farklı tınıları da yakalama anlarım yine sonsuz kez soluk buldu ve enerjimi bugünkü potansiyeline taşıdı. Bugün bile milongaya gitme arzusunda olduğumu fark edince, kendi kendimi ikna edip dinlenmeye çalıştım. Neyse ki mücadelemin üstesinden başarıyla geldim ve güzel bir yemek, bir de üstüne kahve keyfinin ardından evimin yolunu tuttum.
Yurdumda bizim milonga seyrinden bambaşka bir realitede, çok zor süreçlerle karşı karşıyayız son zamanlarda. Gerçekten endişe duyduğum çok şey oluyor aldığım, takip ettiğim haberlerin etkisiyle, çünkü bir gün sonramızın ne olacağı malummuş gibi hissediyorum ve hem yurdumda, hem dünyada güven, güvenlik, barış kalmamış durumda. Günden güne eriyen insanlığın yerini, şiddet, bağnazlık, vahşet ve sevgisizlik alıyor.  Bu gerçekten çok zor bir dönem ama buna rağmen birbirinden güzel, sevimli canlılar, doğa, sevdiğimiz insanlar, tutkuyla bağlı olduğumuz hobilerimiz, sevdiğimiz işimiz bize insan olduğumuzu anımsatıyor ve sevgi dolu enerjimizi tekrar tekrar filizlendiriyor, yeşertiyor, yaşatıyor. Aşk var, sevgi var, umut hala var. Daima da olmak zorunda, çünkü bunlar insanı var eden şeyler. Onlarsız insan kalmak ya da yaşamak olanaksız. Diliyorum bu zor süreci, çok hasarsız atlatabilir ve aydınlık dolu günlere kavuşabiliriz. Bunu tüm kalbimle, umutla diliyorum!
Hepimize bu yeni haftamızda başta olumlu düşünceler, güzel haberler, büyülü duygular, bol kazançlı, verimli çalışmalar, aşk dolu danslar, tutku dolu hedefler ve olağanüstü insanlarla birlikte büyülü paylaşımlar diliyorum dostlarım. "Connection"da ve "abrazo" da yani sonsuzluğun dansında, sonsuzlukta yeniden, her zaman, daima buluşmak ve tüm içtenliğimizle, keyfimizle, coşkumuzla rondalarda doyasıya akmak ve gülümseyen  enerjimizle karşılaşmak dileğiyle...Sevgiyle "cabeceo"luyorum hepinizi....:-)

17 Şubat 2015 Salı

Sadece bir hafta yaşamadık bu hafta, ömrümüzden en az beş, on, yirmi yıl gitti. Çünkü gencecik, neşesinin, coşkusunun, tüm pırıltılarının baharında olan çok güzel bir kadın, Türkiye'de dinmek, bitmek bilmeyen kadın vahşetine bir örnek daha oldu. Suçlu yakalandı ve pişkin pişkin suçunu itiraf etti. O kadar doğaldı ki onun literatüründe bir kadına kompliman yapmak ya da onun ilgisini çekmek yerine insani özelliklerini içinde yok edip, tecavüz etmeye çalışmak ve bununla da yetinmeyip o insanı vahşice öldürmek ve çok da mühimmiş gibi üstüne bir de vakit olmadığı için cesedi toprağa gömemediğini ve benzinle yaktığını söylemek, söyleyebilmek.. Zamanın olmaması ve Türk törelerine uygun bir cenaze töreni gerçekleştirememiş olmak!! Ne "ince" bir düşünce ama pes dedirten nitelikte bir kaos!
Sonrası evine dönüş,  muhtemelen eşinin pişirdiği yemekleri - o da bir kadın ve nasıl davranıyor muallakta; ona da  mı her gece tecavüz ediyor, dövüyor, tekmeliyor bilmiyoruz - yiyip ya da sabah hazırladığı kahvaltıyı edip, tekrar sokaklarda minibüsüyle hiçbir şey olmamış gibi aşık atabiliyor.... Bir de kendinden olan çocuğuna nasıl bir baba olduğunu ve onu "sevebilme" ihtimalinin olabilmesinin mümkün  olup olmadığını düşünmeden edemiyorum...
Nasıldır bir "baba" ve "eş" tir ki...?
O gecenin öncesinde ve sonrasında  aynı realitede nefes almak, soluk vermek ve yaşayan biri olabilmek... Minübüsünde, evinde, kahvesinde ve kimbilir kaç kadına daha benzer olayı yeltenme niyetinde aramızda bulunabilmek, tanıdığımız biri olabilmek... Kirli, kanlı giysilerini çıkarıp, eşinin yıkadığı  diğer giysileri giyerek, hop sokakta belirebilmek, onunla karşılaşan daha nice kişi için  büyük bir tehdit tartışmasız! Evet canımızı o denli acıttı ki bu olay, inanın tüm haftasonu kabus bir rüyada gibiydim. İki gün boyunca bu genç kadını, ailesini, olayı, arkadaşlarını, bu sapıklaşan ve kadına her türlü şiddeti, tacizi hak gören "insan"a benzeyen ama kesinlikle insan olmayan, insan görünümlü mahlukları, tüm toplumu, etkilerini, izlerini , sevgisizliği, yanlışları ve tüm bu hazin hikayeleri düşündüm. Evet ona, onun gibilere insan diyemiyorum. Çünkü insanlar beğendiklerini birine ilgi gösterirler, sevdikleri birine değer verirler, kendinden gücü az olan insanları korurlar ya da incitmezler, zarar vermezler, öldürmezler!
Peki bunca çamura bulanmışken bu ülke kimde hatayı aramalı, ya da ne yapmalı, ne için, nasıl, ne yöntemle  mücadele etmeli?
Bir dönemin, tecavüz sahnelerinin eksik olmadığı ve mazlum insanlarla, perişan kadınlarla dolu olan Türk filmlerini mi,  minicik kızların gencecik yaşta evlendirilmesine göz yuman hukuku, aileleri, Türk milletini mi; başlık parası adı altında parayla satılan gençlerin ailelerini mi ve bunu isteyen toplumu mu; erkeklere dövmeyi, kadınlara asılmayı, tacizi ve sataşmayı erkeklik olarak öğreten abileri, babaları, akranları mı, toplumu mu, herkesi mi?
 Kimi  sorumlu tutmalıyız; hangimizi, her birimizi mi, hiçbirimizi mi??
Sevgisiz büyütülen kadınlar ve erkekler insan olabiliyor mu  ki...Nasıl olabilirler ki? Sevgisiz bitki ile büyümüyor, ya insan??
Elbette erkeklerimiz şiddet konusunda kadınlarımızla  kıyas edilemez bir boyuta ve yıkıma ulaşıyorlar. Sirkülasyonda ise şöyle gelişiyor;
Koca karısını dövüyor, kadın çocuğunu dövüyor, çocuk okuldaki, ya da sokaktaki arkadaşını dövüyor. Bu zincir  böyle otomatiğe bağlanmış bir şekilde gidiyor ve sonunda sokakta sevgi dolu insanlar olamıyor ama onların  yerine birbini bıçaklayanlar, ona buna çatanlar ve sürekli birbirine sataşan insanlar hakim oluyor ve hepsi bir toplumu oluşturuyor işte!
Bunu önüne nasıl geçilir, nasıl önlemler alınır diye düşününce aklıma hemen şu dört kilit sözcüğün derin manadaki vurguları geliyor;
Özgürlük, sevgi, hoşgörü ve esneklik!
Her şey bu kilit manalarda yaşam buluyor çünkü...
Bu bizim toplumumuzda  nasıl oluşur  ya da hangi toplumlarda olur, oluşabilir?
Elbette kültür seviyesi yüksek, okuyan, yaşayan, kendini bulan insanların bulunduğu toplumlarda deriz belki hepimiz.
 Bunu sağlayabilirsek amacımıza ulaşırız ve hep oldurma peşindeyiz işte. Çünkü o kadar açız ve hasretiz ki gelişime, gelişmeye, medeni, refaha ermiş bir toplum olabilmeye...Her gün bu gelişmemişliğin acısı içimizdeyken yaşamlarımızı sürdürmek zorunda kalıyoruz;  arzu ettiğimiz bir seviyeye hala gelemediğimiz için kendimizi sorguluyoruz bir anlamda....
Ana temada hep  sevgi, gerçek bir eğitim, medeniyet var. Çözüm bunların varlıklarını güçlü bir şekilde hissetmek ve yaşabilmekte beliriyor...
Peki bizler dans ediyoruz ve bir kaç tanda dans ettiğimizde adeta bulutlarda salınıyoruz. Zaman zaman tüm dünyadaki saçmasapan olayların etkisiyle yere çakılsak da, dansla kopuşlarımızda yine de o müthiş, özgün, huzurlu, aşk dolu deneyimlerimizle ve dolayısıyla da ışıl ışıl enerjimize kavuşuyoruz. Özümüzü yakalıyor ve birbirimizle buluşmanın, anları, dansı, müziği paylaşmanın tadını doyasıya yaşıyoruz. Bizler şanslı bir kitleye aitiz belki ve o kadar da azınlıktayız ki aslında...O yüzden çok büyük olmasa da, bütüne minik normlarda katkımız olabiliyor ancak. Bu vesileyle, içsel tatminimiz arttıkça, insanlara tüm "insana ait" güzellikleri sunabiliyoruz. Bu sanatın her dalında ve insanın kendini özgürce ifade ettiği her alanda mevcut. Çünkü özgür insan, kendini öğrenir, yaşar, keşfeder, ifade eder ve tüm izlerinin gerçek yankılarını topluma kazandırır. Sonra da yine tüm dünyaya açılır ve onu kabullenir, ona enerjisini sunar, katkısını verir. Herkesin bir fonksiyonu vardır. Bir çevresi, dokunduğu kalpler, ulaştığı insanlar.... İşte misyon belki de hepimizi bir noktada buluşturuyor. Belki de en mühimi bütünlüğü ve sevgiyi yansıtmaktır hepimiz için. Belki de biz buyuz birer kar tanesi  şekline benzer sevgi  dolu yaşam pırıltıları ve evrenin sonsuzluğunda birbirine dokunan ruhsal temalar...Bütünlüğü oluşturan her molekülün birbiriyle rahat akışı sayesinde de her şey huzur içinde soluk bulan bir okyanusa dönüşüyor...
Sevgili Özgecan bu dünyadan korkunç bir şekilde göçüp gitti, ama geride artık hiçbir zaman eskisi gibi olmayacak algılara sahip insanları bıraktı. Çünkü artık bu ülkede, hiçkimse böyle korkunç olaylardaki  şiddete dair çözümsüzlüğe tahammül edemeyecek durumda ve herkes gerçek çözümlerin peşinden gidecek; onları arayacak, bulacak ve oluşturacak, ondan eminim!
Bizim kanalımızda ise her şey normal seyrindeydi. İş, ev, ilişkilerimiz, dostluklarımız, hayatımız, milongalarımız... Her gün sabahları uyanıp, bize has, özgün rutinlerimizi yaşadık, anlarımızı dilediğimiz, istediğimiz şekilde doldurduk. Ben de gittiğim  bütün milongalarda yine sonsuz kopuşlarla dans ettim, güzel dostlarımla şahane sohbetlerin içine dalıp,  keyifle gecelerin tadını çıkardım.
 Perşembe "Para Bailar" milongasında Dj Ramo Gogo'nun hoş, leziz tandalarıyla gece boyunca durmaksızın dans ettim ve dansı üç gün boyunca özlemenin etkisiyle dansa kısmen doydum.
 Cuma Milongahane'de Dj Çağatay'ın birbirinden güzel tandalarıyla koparcasına dans ettim.
Cumartesi 333'te Dj Eşref'in hoş tandalarıyla ve Pugliese ikramlarıyla çok keyifle, güne uygun aşk dolu hislerle dans ettim, Utku ve İris çiftinin dört parçalık zarif,  duygu yoğunluklu danslarını izledim. Pazar Ponte'de gazete ve peynir, şarap ritüeli keyfine uzandığım masamdan piste akarak, Dj Ayşe'nin çok güzel tandalarıyla yine müthiş danslara uzandım ve huzur dolu bir akşam geçirdim.
 Hepsi birbirinden güzeldi, hepsi şu anki enerjimi sağlayan yoğun birer pırıltı, içimdeki aşkın ve müzik sevdasının yegane mihenk taşlarını oluşturuyorlar. Çünkü bu dansa ve içindeki her şeye o denli aşığım ki, tangoyla ilk tanıştığım andan itibaren farklı bir normda bir ben, benim artık.  Bu tutkunun içinde kulaç kulaç yüzmekten yorulmadan, yılmadan ilerleyen farklı boyutta bir insanım. Beni değiştiren, büyüten ve olgunlaştıran tango, enerjimin gerçek tınısı, frekansı ve rengi belki de artık. Yaşadığım sürece bu dansın içinde olmak, "connection"da kendimi an be an yeniden yaşamak, bulmak ve fark etmek üzerine  bir yaşamsal "master" yapmak istiyorum. Buna bir hayat adanır mı diyenler olabilir ama benim yanıtım kesinlikle şu olur,
"Adanır mı bilmem ama ben adadım gitti!"
 Hayatlarımızı adadığımız şeyler  çok özel , çünkü hep içimizdeki ruhu, derinliği, transı yansıtıyor ve tüm varlığımızı bu vesileyle de sonsuza dek özgür kılıyor. Gelişmek için, ona sarılmak ve bizi, biz yapan yollarımızda yılmadan ilerlemek gerekiyor. Buna ek olarak  özgün, kendine ait  renkleri bulmak, keşfedebilmek cesareti güçlendiriyor ve  bütünlüğümüzü olgunluk mertebelerindeki yoğun transal ve meditatif danslara ulaştırıyor.
 Şu an yurdumda, tangonun gelişiminden genel hatlarıyla çok  memnunum  diyebilirim ve bunun daha başlangıç olduğuna inanıyorum. Çünkü pırıl pırıl insanlar bu dansın içine tutkuyla dalmış ve kendilerinin olabilecekleri en iyi seviyeye ulaşmak için çaba gösteriyorlar. Buna saygı duymamak, bundan coşkulanmamak olanaksız kendi adıma. Muhteşem danslar, milongalar, anlar, organizasyonlar, mekanlar hizmetimizde ve kaliteyi her an daha da güçlendiriyor ve tüm konforunu tadımlıyoruz....Bir de saygı demişken, toplumumuzda ne kadar da hassas bir konu bu... O kadar yitiriyoruz, unutuyoruz ki bazen saygıyı, tüm dertlerimizin, sorunlarımızın, pürüzlerin ondan oluştuğunu düşünüyorum aslında. İnsana, düşünceye, karşı cinse, hemcinsimize, meslektaşlarımıza, sevgililerimize, ailelerimize, arkadaşlarımıza, sokakta tanıdığımız, tanımadığımız yabancılara, insanlara, çocuklara, yaşlılara ve  tüm ırkta, renkte, dinde, statüde olan insanlara duyduğumuz saygı...
Hoşgörü, esneklik, sevgi ve saygı evrenimizi gerçek boyutunda yansıtıyor, hissettiriyor ve genişletiyor bana göre. O yüzden diliyorum bu haftamız hepimize derin algılarla, hoş muhakemelerle, güzel, yaratıcı düşüncelerle, muhteşem eylemlerle dolu anlar sunsun ve hepimiz bunları hazla, mutlulukla paylaşalım, yaşadığımız tüm güzelliklerin tadını çıkaralım. Zira yaşam belli bir zaman dilimi içinde parlayan bir cevher. Onunla ne yapacağımız bize ait bir ses, tını ve realite. Güzel bir koro için, en güzel seslerimizi çıkaralım ve gerçek, geniş, güçlü bir sinerji oluştutlım diyorum.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla, coşkuyla selamlıyorum dostlarım. Yine tüm en leziz, renkli milongalarda görüşmek ve bize has o en  büyülü, yoğun connection"larımızda tüm sıradışı havasıyla süzülmek dileğiyle...
Ve diliyorum ki, bu kez aşkın rengi en güzel fonları ve ışıltıları yansıtsın, olmaz mı...**

10 Şubat 2015 Salı

Farklı  bir nüansta, bambaşka duygularla ve düşüncelerle dolu bir haftayı geride bıraktım. Zamanın hızla geçişiyle oluşan ansal izlerimizi, bir noktada hepsini durdururmuşkasına  kendi bakış açılarımızla anılara dönüştürüp, tüm seçimlerimizi  başka başka tınılarda yaşıyor ve bunları farklı farklı yöntemlerle ifade ediyoruz diye düşünüyorum. Binlerce olay yaşıyoruz, milyonlarca duygu ve milyarlarca düşünce içinden bazılarına daha çok yoğunlaşıyoruz ve onlar üzerine derinen odaklanıp, eylemlerimizi ve bize ait özgün seçkilerimizi oluşturuyoruz. Hepimiz kendi enerjimizi aktarıcı yollar, yönler arayışındayız belki. Çünkü bu enerjilerimizin akışını, devinimini ve gerçekliğini bir anlamda sağlıyor, yansıtıyor ve oluşturuyor.  Ben de kendi adıma oldukça değişik nüanslarda içsel hislerle dolu bir yedi gün yaşadım. Bunların yanı sıra, bazı milongalara katılarak, tüm ruhumu okşayan "connection" lara coşkuyla kapıldım ve bu vesileyle de gerçekten mutlu ve enerjik hissettim.
Pazartesi, Salı ve Çarşamba günleri milonga yaşamını rölantiye aldım. Perşembe Günü ise
 "Para Bailar" milongasında, Dj Çağatay'ın "Nina Miranda"yı, elbette "Pugliese"yi ve "Fulvio Salamanca"yı es geçmediği harika bir müzik seçkisiyle karşılaşıp, kaliteli dansçıların varlığıyla oluşan ambiyansın ve bu hoş dinamizmin içinde gece boyunca dans ettim. Tüm güzel tandalara uçarak kapılmamı sağlayan süper  milonguerolar arasında Hüseyin, Onur, Çağatay, Arcan, Mehmet, Alper ve ismini şu an anımsayamadığım bir çok dost daha vardı. Dolayısıyla ayaklarım neredeyse kopuncaya kadar pistte salındım ve bu tatminle de keyifli, hoş danssal hislerin hakim olduğu geceyi tamamlamış oldum.
Cuma Günü Milongahane milongasına geçtim ve  çok renkli, kalabalık bir atmosferle karşılaştım. Dj Alper'in çok güzel tandaları eşliğinde, harika dansçılarla dolu bir sinerjide Bora'yla - Ankaralı olan -, Murat'la, Ogün'le,  Erdem'ciğimle -"lead" ve "follow" daki tüm içsel devrimlerimizle -  ve bir çok dostumla daha en muhteşem danslarıma kavuştum. Gecenin ortalarında da Didem'in doğumgünü pastası ile birlikte kutlama dansı ve bir de Kizomba gösterisinin seyirlerini tadarak, neredeyse üçlere kadar doyasıya  dans edip, sıcacık evlerimizin yolunu tuttuk. Kizomba performansını izlerken  bu dansa pek uygun olmadığımı dakikasında anladım. Oysa rumba, cha cha cah ve salsa gayet eğlenceli benim için. Öğrenmek ve  bu alanda biraz daha  yetkin dans etmek isterim. Yavaş yavaş da olsa, güçlü adımlarla ve azimle öğrenmeli, ilerlemeli. Bu konudaki tüm hocalarım duysunlar sesimi ve çok büyük arzumu da anlasınlar "por favor"! :-)
Cumartesi Günü ise milongaları ekip eve yöneldim ve iki çok  hoş film seyrettim. "Lucy" ve "Divergent". Filmlerin etkisiyle insan aklının sınırlarına ve sınırsızlıklarına yolculuk edip, en güzel rüyalar alemlerinde salına salına gezinerek günü tamamlamış oldum.
Pazar Günü geniş bir aile brunch'ının ve eğlencesinin ardından Milongahane'ye yönlendim. Sebastian Arce ile partneri Anastasi İzvekova'nın gösterinin izlemek için mekanı dolduran süper bir dansçı kitlesiyle süslenen ortamda, en büyülü danslarıma  maratoncu milongueromuz Hatem'le başlayıp, Mehmet'le, Murat'la, Volkan'la, bir iki yabancı milongueroyla birlikte, Çağatay'la ve Oğuz'la devam ettim. Gecenin sonunu ise Volkan'la "lead" ve "follow"da değişim yaparak yaşadığımız " La Cumparsita" eğlencesiyle noktaladık. Gerçekten camiada "follow"da dahi erkeklerin ve "lead"de yine muhteşem  ve diva kadınların varlığı dansın içindeki "connection"u, dengeyi, empatiyi, yetkinliği güçlendiriyor, genişletiyor ve ilerletiyor diye düşünüyorum. Bu da dansın kalitesini yoğun bir şekilde arttırıyor ve partnerlerin birbirini tanımasını  kolaylaştırıp, birbirlerine yönelik anlayışlarının artmasını sağlıyor. Dansta bunu deneyimlemek, yaşamda da insanı genişletiyor ve bakış açısını yüksek oranda esnetiyor, geliştiriyor. Dans ve yaşam içiçe ve birlikte hareket ediyor. Yaşamda dansı, dansta yaşamı bulmayan hangilerimiz vardır ki.... Hatta bazen bir tandanın içinde bir çok yaşam yaşıyor gibi de hissedebiliyoruz. Bu da duyguların gücü, yoğunluğu, renkliliği ve geniş yayılımlı etkisidir. Ne de olsa duygularımız ve düşüncelerimiz enerjimizin akışını sağlayan yollar, patikalar. Elbette niyetlerimizin "lead"yle organize olup, bizi yaşayan canlılar ve deneyimleyen varlıklar haline dönüştüren yegane pırıltılar da...
Dolayısıyla tüm bu pırıltılarla birlikte yine tüm hoş dansçıların hep birlikte güzel "connection"larla buluştuğu pistte, akışkan rondalara koparak kapılan dansçılarla dolup taşan gecede, "Arce" ve "İzvekova" çiftinin de dört parçalık performanslarını izledik. Arce her zamanki gibi Arce'liğini, piste tüm adımlarıyla, kendine has figürleriyle yansıttı ve  " Bu adam adım atsa  bile izleniyor" diye düşündürdü beni yine. Adım var, adımlar var zira...;-)
  Izkekova'yı ise ilk kez izleme şansım oldu. Arce'nin yanında hep izlediğimiz partneri Montes'in alev alev yankılanana bakışları ve enerjik, hızlı hareketleriyle dolu enerjisine göre daha "soft" bir enerjiye hakimdi, ancak  süslemeleri çok zarifti. Zaten ayakkabıları o kadar hoştu ki, siyah renk üzerine ışıl ışıl taşların verdiği  görüntü sayesinde - ve Arce'ninki de aynı şekilde çok çok güzeldi -  ayaklarına bakmaktan - ikisinin de - şovu  ancak bu formda yakalayabildim. Yani kısmi izleyip, kısmi  kaçırdım ve bu güzel ayakkabıların büyüsüne kapıldım...Ardından Dj Halil'in güzel tandaları devam etti ve geceyi bol dans ettiğim için yüzümde kıpır kıpır bir  gülümseme ile dolu hoş tatminle ve içimdeki çay kokulu aromalarla tamamladım.
Yeni bir hafta ise  bugün itibariyle başladı ve  kışın geri dönüşünü vurgulayan soğuk bir hava dalgasıyla selamladı bizleri. Elbette tahmin edeceğiniz gibi hazdan dört köşe oldum!
 Hepimize bu yeni haftamızda her şeyden önce mutluluk, sağlık, güzel kazançlar ve dans dolu geceler diliyorum. Ruhumuzla buluştuğumuz, kalplerimizle derinleştiğimiz, bütünümüzle yansıdığımız  tüm büyülü anlar, etkili, renkli, yoğun deneyimler bizlerin olsun. Sevgiyle, saygıyla abrazo'luyorum  hepinizi dostlarım...**

3 Şubat 2015 Salı

Haftanın milongalarında dört renk, dört coşku ve yedi muhteşem yolculuk vardı.

Geçen haftaların yoğun geçen milonga akışından sonra, haftanın ilk üç günü tango hayatım yerine, farklı aktivitelere ve dinlenme ritüellerine odaklandım.
Perşembe Günü, "Para Bailar" milongasında, Dj Utku'nun çok keyif aldığım tandaları eşliğinde harika bir milonga coşkusuna eriştim. Güzel dansçılarla dolu olan gecede, tandaları atlamaksızın, en sevdiğim dostlarımla, en güzel danslara kavuştum; güzel arkadaşlarımla sohbet ettim ve yorgunluktan bitkin düşünceye kadar dans ettikten ve milongayı tamamen bitirdikten sonra evimin yolunu tuttum.
Cuma Günü, "Milongahane" milongasına katıldım. Öncesinde Aylin'ciğimle harika bir üzüm sohbetine kanalize olduk. Bu da Cuma'nın akşamlarında vazgeçilmez bir öncelik oluşturuyor. Sonrasında ise milonga akışı yerini tamamlıyor.
"Hane"ye geçtiğimizde yine harika dansçılarla dopdolu, yüksek enerjili bir milonga serüveninde bize düşen "bol dans" görevimizi tüm saygımızla ve sevgimizle yerine getirdik. Dj İrem'in hoş tandaları eşliğinde, saatlerce süren danslarımız tüm keyfiyle ilerlerken, harika çay sohbetlerimiz buna eşlik etti ve geceyi de bu çok hoş hislerle tamamladık.
Cumartesi Günü, "Martı Elegante" milongasına katıldım. "Oko Tango Quartet"in sahnesi ve Dj Çağatay'ın enerji yüklü tandaları eşliğinde yine çok güzel danssal serüvenlerindeki uçuşlarıma, yenilerini ekledim. Elbette gece tüm güzel dansçıların varlığıyla şenlenirken, bütün enerjimin kırıntılarını bile piste bıraktım ve bunun tuhaf ve az mazoşist hazzını - ayaklarım ayakkabıdan kesildi- doyasıya yaşadım. Hepsi unutulmaz anlardı ve tüm danslarım, bugünkü enerjimde bileiçimde yükselen şahane pırıltılar niteliğinde bir his sağlıyor diyebilirim. İşte bizim dansı ve müziği yaşayış şeklimiz bu belki de.. İçinde sonsuzluğu bulduğumuz ve sonsuzluğa ulaştığımız bir derinlik ve mücevher sanki burası. Gerçekten eşsiz bir deneyim! Belki de sonsuza dek şu cümleyi söyleyeceğim;
"Tango insanı daima yolculukta var eden eşsiz bir trans, büyülü bir okyanus, enerji yüklü bir bütünlük, sıradışı bir serüven, aşk dolu bir frekans ve sonsuzluğu simgeleyen bir müzikal araçtır. İçindeyken bütünde, bütündeyken anda, andayken de okyanustasındır... Orası, insanın kendini bulduğu ve kendini yaşadığı bambaşka bir yerdir ve  olağanüstü bir boyuttur! "
Bizler tangoyla birlikte, diğer tüm dünyalara  doğru olan sonsuz yolculuklarımıza da belki bir anlamda kavuşurken, bu milongada da yıllar önce dans ettiğim iki arkadaşıma rastladım. En az 5, 7 yıl olmuştur onlarla dans etmeyeli. İsim hafızam korkunç olduğu için arkadaşlarımın adını hatırlayamadım - en az 20 kere söylemişlerdir ve ben yine unutmuşumdur-  ve  neyse ki İlker'inkini yeniden öğrendim. Çünkü ona  "Yineadını unuttum biliyor musun" dediğimde, "Yine mi?" sorusundan sonra,  gülümseyerek, adını söylediği için artık biliyorum. Diğer arkadaşıma ise sormaya utandım! Neyse ki, çoğu arkadaşım bu huyumu biliyorlar ve bana çok kızmıyorlar, hoşgörüyorlar. En azından öyle umuyorum! :-)
Dolayısıyla ikisiyle de ardı ardına hemen piste atlayıp, çok çılgın tandalarda benim için çok mutluluk verici danslara kavuştum ve hem "lead" de, hem de "follow"da  uçtum, koptum ve kendimden geçtim. "Abrazo"nun ve "connection"un insanın "time line" ına etsinin çok güçlü olduğunu ve bu pırıltılı anları unutulmaz kıldığını düşünüyorum. Çünkü bu iki arkadaşımla da dans ettiğimde, yıllar öncesindeki gibi aynı sıcaklığı ve keyfi hissettim. Sanki o yıllara geri dönmüş gibiydim. Bu coşku içimi kanatlandırdı işte!
Bu tür  enerji yüklü anılarımızın etkisi,  sihirsel bir nitelik taşıyor. Bunlar asla unutulmaz ama daima anımsanır, sonsuza dek yaşanır ve hatırlandığında da insanı içten gülümsetir, sevindirir ve coşkulandırır. Bu yüzden yaşadığımız tüm derin "connection" yüklü danslarımız özünde ölümsüzdür ve bizi sonsuzlukta, sonsuzlukla buluşturan ve adeta sonsuz yolcular haline dönüştüren pırıltılardır. Gökteki yıldızlar gibi parıl parıl parlarlar ve her içimize baktığımızda bizi sevgiyle kucaklarlar...Aşk gibi bir şey işte. Anı sonsuzlaştıran tüm tınıları içinde barındıran o muamma bütünlük gibi...
Dolayısıyla geceyi ruhumda yükselen tüm muhteşem pırıltılarla ve içimde filizlenen, yoğun enerjisel kopuşlarla tamamladım.
Pazar Günü, Lodos kentimi fena çarptı. Ortaköy'de, deniz suyu, neredeyse Cafe'lere kadar ulaştı.  Ponte'ye ise son anda katılabildim. Aslında niyetim ev sefasıydı ama ne oldu bilmiyorum ama olan o anda oldu ve kendimi  o rüzgara rağmen bir anda Taksim'de ve milongada buldum. Beni yoldan çıkaran arkadaşlarım sağolsunlar; onlar kendilerini biliyorlar. Deşifre etmiyorum ama ışık dolular işte! ;-)
Milongaya biraz garip bir enerjiyle ulaştım, çünkü sanırım Lodos beynimi ve aklımı yoğun rüzgarıyla bir an uçurmuştu, bedenimi de garip bir hale sokmuştu.  Normal koşullarda milongaya girdiğim anda dansın içine ve ortama hemen adapte olan bendeniz, bir süre frekansımı ortama uyumlamaya çalıştım ve uzun süre de başarılı olamadım aslında. Garip ama gerçek!  Neyse sonra buna aldırmadım ve Dj Murat'ın değişik tandaları eşliğinde bir kaç keyifli dansa ve elbette yine pek hoş sohbetlere uzandım.  İçeride hoş bir kalabalık olsa da, benim enerjimde yorgunluk hakim olduğu için geceyi daha erken noktalayarak, Ortaköy'ümün yolunu tuttum ve yolculuk boyunca da şu mendebur rüzgar Lodos'un yurdumu terk etmesi ve diğer gıcık gezegen Merkür'ün düzgün harekete geçmesi  için - hep ters mi gider bu gökten gelen  tuhaf cisim - neredeyse "dua" ettim. Ama dualarım kabul olmadı ve Pazartesi Günü'ne korkunç bir Lodos havasıyla başladık ve akşam saatlerinde adeta "gök yarıldı" dedirten bir seste gök gürlemesi ve  çok sesli korosu ile pek renkli senfonisi eşliğinde sağanak yağmur, dolu ve yağmura ait her tarz yağışı üzerimde bizzat deneyimledikten, dolayısıyla da üstüm, başım,botlarım ve  kendimin tamamı  şemsiyeme rağmen ıslanmaktan şirşipit olduktan sonra eve ulaşıp, güzel bir  "ev pikniği" hediyesini kendime hazırladım. Tüm akşam boyunca da Tv izleyip, günün gazetelerine göz attım bir kaç "ilginç" metin okuduktan sonra da bu günceyi yazma işlemine giriştim.
Çılgın bir haftayı daha bol muhakemeyle, nitelikli niyetlerle, heyecan veren hedeflerle, derin arzularla, mutluluk veren dileklerle ve  neşe dolu anlarla tamamladım.
Hayatlarımızın öncelikleri çoğu zaman  birbirinden farklı farklı. Diliyorum ki, her yeni günde, haftada, ayda, yılda, tüm istediğimiz anlarda bu önceliklerimize kavuşur ve onları dilediğimiz oranda yaşar, daha nice yeni, dopdolu keşiflerle büyür ve süratle istediğimiz yönlere doğru yol alırız.
Hepimize en güzel anlarda, en hoş insanlarla, lezzetli tandalarla süregelen eşsiz, sıradışı, büyülü danssal yolculuklar, coşku dolu mutluluklar diliyorum dostlarım. Gülümsediğimizde bilelim ki, hepimiz biriz, hepimiz bütünde yansıyan birer eşsiz okyanusuz, evreniz, muammayız ve çok çok derin ışıltılarız...
 Yine kalplerimizin sevgiyle buluştuğu anlarda ve kendimizi tüm varlığımızla, ruhumuzla bulduğumuz, coşkuyla, huzurla, mutlulukla, güzel kıpırtılarla yoğunlaştığımız şahane milongalarda görüşmek dileğiyle. Sizleri sevgiyle ve coşkuyla selamlıyorum...***