30 Ekim 2015 Cuma

Bambaşka keşifler, idraklar içinde bu dünyada olduğumuz aşikar. Bu sabah uyandığımda bir şeyden tekrar o kadar çok emin oldum ki,
Yıllarım geçmiş ve hala tangoya ilk andaki kadar aşığım, ilk adımlarımdaki kadar heyecanlı, ilk milonga hislerimdeki kadar kıpırtılıyım. Tangoda ilk yıllarımdan itibaren uçmayı öğrenmesem de, çünkü o zamanlar doğru adım atmaya, hareketleri doğru yapmaya odaklı oluyorsunuz ki dans edebilesiniz, bunun ötesine geçtikten sonra açıldığınız "abrazo"yla bütünlüğün uçusuz bucaksız yoğunluğuna ulaşıyorsunuz. Müziğe karşı gerçekten duyarlıysanız da gerçek manada bir trans ve uçuş yaşıyorsunuz. Gerçekten hayatımın belki de en büyük şansı bu. Çünkü bu uçuşu ne para, pul getirebilir, ne sonsuz zaferler, hedefler, istekler. Ruhun iç dinamiğinden, ansal merkezinden gelen bir büyü ve gerçeklik gibi.. Geçek manada bir ruhsal yolculuk ve aşkın merkezi gibi bunun hissi benim için. Sosyal dansın  içimdeki en büyük yankısı da bu!
En azından bu hayattan bir gün göçüp gittiğimde, her tangonun merkezinde, kalbinde uçtuğum anda sonsuzluğa ulaştığımı biliyorum,  çünkü sonuna kadar deneyimledim, tüm yoğunluklarıyla, duygularıyla... Bazı parçaları delice sevdim, bazı partnerlerimle en yüksek bulutlara eriştim, bazı dostlarımla sonsuzluklar içinde çok çok engin yolculuklar ettim, bazı milonga atmosferilerinde kalbimin ritmini ve sınırsızlığını dinledim. Yeri geldi hasta oldum ve tangoya gittim iyileştim; yeri geldi moralim bozuk oldu, tangoya gittim sevdiğim arkadaşlarımın enerjisi ve tüm danslarım beni mutlu etti; yeri geldi kafa dağıtmak, işten sıyrılmak istedim tangoya gittim özgürleştim, bazen keyifle flört ettim, yeri geldi tüm koşturmalardan yoruldum ve tangoda sadece dansa, müziğe ve üzüme kendimi teslim etmek istedim, ettim ve rahatladım. Tangoya her ruhumu hissettiğim, kalbimi, enerjimi ifade edebildiğim boyutuyla bir kez daha aşık oldum, sözcüklere yetmeyecek oranda tutku duydum ve delice,  tüm iliklerime kadar. sevdim tangoyu. Hatta sevmenin çok öte boyutlarına da uzun yıllar vasıtasıyla daha da net, yoğun ve bol idrakla ulaştım ve her adımımla daha da büyüdüm ve kendimi buldum bu dünyanın içinde, onu hissettim. 
Kuşkusuz herkesin her dünya içinde yaşadığı, hissettiği, algıladığı şeyler bambaşka. Sadece eğlence, iş, ya da hobi olarak görenler de olabilir tangoyu belki. Benim içinse tangoya asla sadece hobi denemez, çünkü insanın tüm yaşamını himayesine alır;  sadece iş kesinikle denemez çünkü kalp ruh sadece ticareti bilmez; sırf eğlence denemez çünkü binbir çeşit duyguyu tangoda yaşarsın, hüzün de duyarsın, delice coşku da, aşk da hissedersin, şefkat de, mutluluk da, adrenalin de yaşarsın. Sonsuz duygu hisseder ve duyumsarsın Yani aslında kendi kendime bu dünyada nasıl hafızalarda kalırdım diye sorduğumda, sosyal dünya içinde tango ve üzüm derdim. Elbette bireysel ya da çok yakın ilişkilerimde de bilenler denizin ve okyanusun hayatımda ne denli yoğun yer teşkil ettiğini bilirler. Her tür denizi yaşarım, yaşadım bu nedenle hayatın ne fırtınasından korkarım, ne dingin sularda sonsuza dek yaşamayı tercih ederim. Doğası olan, doğadan gelen, varolan şeyleri arzularım ve deneyimlerimle öğrenirim. Çünkü yaşam ve içindeki her şey benim için öğrenimdir. Tango da, çünkü ruhumun çıkmasına olanak sağlayan bir ifade, dil bu dans ve müzik.
Dün Cumhuriyetimizin 92. yılını büyük bir coşkuyla kutladık, çok çok sevdiğim, sıcacık bulduğum bir milongada. Son yıllarda almadığı kadar yara alan cumhuriyetimiz ve demokrasimiz adına kendi açımdan sayısız danslar ederek bu hürriyete borcumu ödemek istedim. Oldukça şanslı bir kişi olarak iyi bir aile içinde dünyaya gelebildiğim, Türkiye'de bir çok kadından farklı  ve Batılı normlarda yetiştirildiğim, yurdumda cumhuriyetin ve özgürlüklerin hepsinin vasıtasıyla kendi düşüncelerimi üretebildiğim, eğitim alabildiğim ve kendi memleketimde rahatça, özgürce tango yapabildiğim için ve Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'e her dansımla şükranlarımı ilettim. Ne büyük bir şey işte demokrasi, hürriyet, gelişim, gerçek medeni eğitim ve seçim özgürlüğümüz. Çünkü şu an tangoyu hayatımdan çıkarın, geriye belki yine çok şey kalır ama aynı ben olabilir miydim. Bu dünyaya bir anlamda ömrümü vermişim. Dolayısıyla Para Bailar'da muhteşem bir elektrik hissi, güzel süslemeler, bayraklar ve hoş bir kalabalık vardı. Dj Halil'in lezzetli tandalarıyla ettiğim tüm danslarımda translardan translara kapılırken,  Alper'in keyboard'ı ile operacı bir arkadaşın sesi eşliğinde canlı cortinalar dinlemek,  bale dansçısı bir kadının performansında sessel olarak yankısıyla özellikle Carmina Burana vurgusu ve Pelin ve Miguel çiftinin olağanüstü bulduğum üç parçalık performansı, inanılmaz  sıradışı, renkli ve bambaşka figürleri, oluşturdukları hisleri ile gece üçlere kadar muhteşem bir kutlama yaşadım. Yanımda beni gülmekten komaya sokan tatlı arkadaşlarım ve  ettiğim tüm çok güzel danslarım bugünümün ışıltısı oldu yine ve güne başlarken  böyle  coşkulu bir nefes alabildiğim için yine şükrettim, başta memleketime, çok sevdiğim şehrime ve sonra da cumhuriyetimize...
İlelebet sonsuza dek yaşasın, yaşatalım ve hep dansla, tangoyla, valsle, swingle, salsayla ve tüm dans çeşitleriyle, müzik eserleriyle, sanatla, bilimle, yaşamla ve bilgiyle, kültürle kutlayalım. Bizim nefesimiz 29 Ekim 1923 sayesinde var ve tüm damarlarımızda da bu bilgi net olaraka kalıcıdır. Ne mutlu bize ki, bunun değerini bilenlerdeniz ve bunu korumaya hayatımızı adamışız!
Aslında kutlamaların ilki de Portofino Larespark milongasında başlamıştı. Cumhuriyet Balosu niteliğindeki milongada son dakikada hangi milongaya gideceğim çelişkilerini içimde yaşasam da çok doğru bir tercih yapıp Larespark'a geçtim. İçeride ışıl ışıl, şahane bir atmosfer vardı ve Dj Mihran'ın Ata'mızın konuşmalarını kaydetmiş olduğu cortinaları ise beni derinden etkiledi. O kadar anlamlı, o kadar muhteşemdi ki...Bunu deneyimlediğim tüm olağanüstü danslarımla daha da güçlüce yaşamak ve güzel dostlarımla yine harika sohbetlere uzanmak, pistte Cumhuriyet Bayramı'na nezaketten şıklık yarışına girmiş tüm dansseverle aynı ortamı ve tangonun içimizde yarattığı olağanüstü coşkuyu yeniden doyasıya hissetmek nasıl mıydı....?
Tek kelimeyle muhteşem ve mana, coşku dolu bir geceydi!!
Salı Günü ise dolunay ritüeline mi gireyim milongaya mı gideyim derken yurdumun tüm nadide üzümleri bana enerji verdi ve soluğu La Cumparsita milongasında aldım. Yine hoş bir kalabalık içine süzülürken ve Dj İbrahim'in hoş tandalarıyla lezzetli danslara uzandık, Eşref'in minik doğumgünü dansında onun yeni yaş coşkusuna dahil olduk ve bolca dans ederek, çok iyi dans eden dansçıları zevkle izleyerek geceyi tamamladık. Orada da yine cumhuriyet alevi ve coşkusu doyasıya hissedildi. Hafta cumhuriyet haftasıydı malum! :-)
Ve sonra bugüne geldik. Birazdan Milongahane'ye geçip ne yaşadıklarımı bir kaç saate buraya aktaracağım ve dünü de tüm keyfiyle yaşadığım için şimdi aktarıyorum,
Benim için yine muhteşem bir geceydi, gece üçlere kadar doyasıya, çok kaliteli danslar ettim. Elbette beni uçuran son tanda Fulvio. Salamanca ve her zamanki gibi  ruhumu her daim yeniden canlandıran Pugliese tandası bir yana harika  dans hislerine ulaştım. Güzel hoş bir kalabalık içinde en başta huzur ve sevgi hissettim. Sonra iimdeki rahatlık tınıları eşliğinde  tandalar arası hoş geçişler...Sevdiğim dostlarımı gördüm, hoş sohbetlere ulaştım ve bir milongayı daha tüm coşkusunu hissederek anılarıma kazandırdım, ayaklarımı mahvettim ve bundan tuhaf bir  şekilde yine güçlü haz duydum. Hatta Bora'yla bir sohbetimize değinmek istiyorum. Dün tüm arkadaşlar sohbet ediyorduk dedi ki,
"Dansçılar dans ederken mutlular, etmezken mutsuz. Yani istedikleri şey çok basit aslında. Dans etmek ve güzel, kaliteli danslarla canlanmak...Oysa dünyada savaşlar var. Dansçılar savaşmaz işte..." vs
O kadar doğru buldum ki, evet bizler dans ederken ve uçarken mutluyuz arkadaşlar çünkü o zaman bütünlüğün ve aşkın, sevginin kalbindeyiz. O yüzden ne mutlu ki, mutluluklarımız bambaşka nedenler için...
Bu hafta ve geçen hafta o denli ritmli duygular hissettim ki, yaşamı gerçekten derin soluklarıyla hisseden insanlar için hem mucizeler çok güçlü, hem kayıplar çok yoğun hissediliyor. Daha önce de belirttiğim gibi hayatımda çok yakınlarımı erken yaşlarda kaybedip, bunun acılarıyla fazlaca mücadele etmek zorunda kaldım. Yaşamda sevdiğim birini ilk kaybettiğimde, ölümün ne olduğunu bilmiyormuşum bile, çünkü hep birilerinin bir yakını vefat ederdi bizler de başsağlığı belirtirdik, o da hissetmeden, çünkü yaşayıp, hissetmeyi bilmediğimizden olduğu içinmiş...
Ölümü insan ne zaman mı biliyor, öğreniyor derseniz,
önce bu yaşamda ölümü hissetmek mi derdim, yoksa evinizden birinin, en yakınınızdaki arkadaşınızın ya da akrabanızın alınmasını  ya da onları bu hayata elveda demesi mi bilmiyorum ama şunu biliyorum, yaşamı da her an öğrenerek biliyorum ve ölümün sarsıcı dokunuşunu da gayet net hissediyorum, onu da  kısmen biliyorum. İkisi içiçe zaten. Yaşam bir soluğa, ölümse bir anlık çizginin ötesine bağlı. İşte yaşadık demek için gerçekten tüm yoğunluğuyla yaşamak ve olgunlaşmak benim için mühim. Yoksa hiçbir şeyi yapmış olmak için yapmak ya da yaşamış olmak için yaşamak hevesinde değilim. İçte aşk olmadan ne yaşamak yaşamak, ne de yaşam gerçek bir yaşam. Önce gerçekten doğmak mühim ve sonrasında da her daim yenilenerek yeniden yeniden ileri versiyon idraklara doğarak yaşamak isterim. Bu da güzel yaptığınız doğrularınız kadar, yaptığınız hatalarla ve yanlışlarla da mümkün. Çünkü özünde yanlış yok, idrak var. Yani yıllar önce izlediğim "The scent of a woman " filminin sözünü yine  kendime uyarladım. O filmde bir cümlede Al Pacino danstan çekinen yeni tanıştığı partnerine der ki, (Bu arada kör bir adamı canlandırır aktör,  yani kadının endişe duyması çok doğaldır! :-) )
"No mistakes in tango, not like life."
Ve ben de kendime uyarladığım versiyonla derim ki,
"No mistakes in tango, just like life."
Yaşama sanatımız dansımıza ve karaketerimiz kurduğumuz bütünlüklere dair her iletişime yansır. Bu nedenle pistlerde özümüz müzik olduğu için daha da belirgindir. Müziğe kapılırsanız o öz daha belirgin yansır, kapılmazsanız da hazin bir şekilde silikleşir..
Dans içimizden fışkıran bir güçtür, ışıktır, ifadedir. Hepinizle bugünümüzde ve gittiğimiz tüm milongalarda görüşebilmek dileğiyle. dostlarım, sevgiyle kalınız!***

26 Ekim 2015 Pazartesi

Tangoda kadın erkek ilişkileri tüm kültürleri bir kaç nüansta nasıl da birleştirmiş. Dün çok sevdiğim bir milongada Uzakdoğulu iki milongueroyla dans ederken bunu düşündüm. Hatta bütün yabancı dansçılarla ettiğim dansları da düşündüm akabinde. Nasıl da ortak bir dil kurulmuş, sanki tüm kültürler arasında bir köprü gibi bu dans ve uyum dili. Bu nedenle sanatla, müzikle uğraşan insanlar uğraşmayalardan çok daha fazla dünya insanı oluyorlar aslında. Çünkü iletişimler buluşuyor ve köprüler hep inşa ediliyor müzik vasıtasıyla ve özel anlarımız da hep dostlarımızla sevgiyle, mutlulukla kutlanıyor. Böyle hoş anlarda coşkumuzu paylaştığımız için hep şanslıyız.Dans ederken farklı bir yoğunluğa ulaşıyor ve ruhumuzu bambaşka renkleriyle ve frekanslarıyla yansıttıyoruz. Dans insanları bu nedenle hem olgunlaştırıyor, hem güzelleştiriyor ve ışıl ışıl parlayan bir hale getiriyor. Zaman zaman her miloguera(o) bazen ortamlarda huzursuzluk hissedebilir. Bunu hepimizin içindeki derin hassasiyetlere bağlıyorum aslında. Çünkü müziğin ve bütünlüğün olduğu yerlerde insan kalbi daha kırılgan olabiliyor. En taş ve ego fatihi görünümlü dansçı bile içinde farklı dinamikler, hassasiyetler barındırabilir. Bu nedenle bazen kırılır, üzülebilir, öfke duyar ya da olumsuz  tepkiler sunabilir. Özünde hep farklı hisler ve ihtiyaçlar aradığından. Hepimiz de bu vesiliyle ve tüm enerjimizle birbirimizi etkiliyoruz. Anlık tepkilerimizin ötesinde, birbirimizle daha kapsamlı bir genişlikte ve derinlikte tanıştığımız, buluştuğumuz zaman gerçekten muhteşem dostluklara erişebiliyoruz çünkü hiçbirimiz sadece anda belirmiyoruz, yaşam boyu olgunlaşarak, büyüyerek ve yeni idraklara ulaşarak yeni günlere bizi daha da güçlü yansıtan kapsamlı adımlar atıyoruz. Birbirimize gıcık olduğumuz da oluyor, kanımızın kaynadığı da. Çünkü insan olarak her tür duyguyu ve düşünceyi içimizde barındırabiliyor, bazen minik ya da kocaman hatalar yapabiliyor ama bazen de olağanüstü paylaşımlara uzanabiliyoruz. Bu nedenle  tangoda çok eşsiz insanla tanıştım ve çoğu gerçekten çok yakın dostum oldu ve tanışmaya da devam ediyorum. Yakınlıklar insana inanılmaz keşifler sunuyor, çünkü insanlara dair en gizemli ve ışıltılı yanları farkediyorsunuz. Bazen daha mesafeli ilişkiler de farklı boyutlarını gösteriyor tüm insanların. Aşk ilişkilerine gelince, her kişiye bağlı bambaşka realiteler gerçekleşiyor. Çünkü dans eden insanlar aslında aynı zamanda çok özgürlüklerine düşkünler ve bazen ilişkileri uzun soluklu yürütemiyorlar ya da birbirinden fazla etkilenebiliyorlar.  Elbette bu hep kişiye bağlı ve insanın olduğu her yer etkiyi de getirir. İnsanlar kendi yaşam algılarına göre deneyimler zincirine ulaşıyorlar. Tango dünyasında her insan kabul görüyor aslında. Tepeniz atık da olsanız, çok neşeli de olsanız, sevgi dolu ya da çok soğuk, mesafeli de, arıza da, gıcık da, pek tatlı da, marjinal de, pek bir normal de olsanız camiada kabul görüyorsunuz ve kendinize uygun bir ortam oluşturabiliyorsunuz. Bu gerçekten müthiş bir özgürlük ve tat. Bir de  tangonun ritminden mi, müziğinden mi bilmem ama her tanguera(o) nun hafif bir damar anı vardır. Biraz asabiyet ve keskin vurgular hepimizin artık genlerinde. Elbette yoğun aşk, tutku, coşku, merak, keşif güdüsü ve heyecan da. Kabul etsek de, etmesek de tüm duygularımızın içinde yüzüyoruz ve düşüncelerimizle de yol alıyoruz. Milongalar olmasa ne yapardım bilemiyorum, hepsinde bambaşka pırıltılar yakalıyorum. Dün Ponte olağanüstü bir tada ulaştı. Dj Serpil'in güzel tandalarıyla kendimizden geçerken Hakkı'nın doğumgününü kutladık ve tüm dostlarımızla muhteşem danslara, sohbetlere eriştik. Çok güzel anları yine doyasıya paylaştık.
Cumartesi Günü 333 milongasında daha farklı nüanslara açıldım. Dj Gogo'nun hoş seçkileriyle orada iyi ve yeni dansçı arkadaşlarla tango sohbetlerine ve adımlarına ulaştım. Uzun zamandır görmediğim bir iki milonguero ile uçuruken yeni tanıştığım ve onlarla dans ettiğimi için sonsuz teşekkürlerini sunan tangoya yeni dahil olmuş arkadaşlarla bu tango coşkularına ve pırıltılarına ortak oldum. Ne mutlu daha ilk adımdan itibaren bu coşkuyla bu dünyanın içine ilerlemek. Her zaman her seviyeden dansçıyla dans ederim hep dediğim gibi. Bunun başta bana kattığı derinlik çok başka ve gelişim de tartışılmaz. Zaten gece boyu oturmaktansa kaslarımın hareketine destek vermek de daha mantıklı. :)
Perşembe Günü Para Bailar milongası da çok keyifliydi. Dj arkadaşımızın beğendiğim tandaları eşliğinde Ezgi ve Derya çiftinin dört parçalık şahane danslarını izledik. Kadın leaderları kesinlikle hafife almayınız ve fikrimce Ezgi en iyilerinden biri. Mimikleri, adımları beni şoke etti. Çok şık ve zarif ve elbette partneri de çok başarılıydı, aralarındaki uyum da çok kayda değerdi . Tüm kadın leaderlara da ayrıca desteğim büyük. İki erkek dansçıyı çok izledik ama kadınları pek izlemedik bugüne kadar. Artık kadın ruhunun inceliklerini de farklı boyutlarıyla pistlere taşımakta fayda var. Her çalışma emektir, bu nedenle tüm leader milongueralara ve follower erkeklere de bol şanslar diliyorum. Farklı rolleri yaşamak dansta yetkinliği, empatiyi, boyutları, renkliliği ve gelişimi de getiriyor. Tanıdığım çok iyi dansçılar da var, ne mutlu ki ve her rolde eşsizler! :-)
Elbette "lead"de kadın kostümleri de fikrimce gayet hoş. Çünkü lead maskülen bir enerji değil benim için. Yani gayet feminen çizgiler de lead'e yakışır. Zaten bu konuda fikirlerimi bolca yazdım sosyal medyaya. Özünde dedim ki, biz lead'de erkeksilik mi görmek istiyoruz aslında. Yani feminen enerjiler yakıştırılmıyor mu...Ben şahsen çok yakıştırıyorum, özellikle de ilk leaderlarımız annelerimiz diye düşününce bu düşüncemden de yüzde yüz emin oluyorum. Üstelik istisnalar dışında iki erkeğin dansında, erkekleri follow yapsalar da kadını yansıtan kostümler içinde izlemiyoruz. Bir de erkekler kadınsılığı yansıtınca zayıf, kadınlar erkeksiliği yansıtınca güçlü mü oluyor?
 Bunu kültürel ve sosyolojik boyutta da irdeleyebiliriz diye de düşündüm durdum. Elbette Ezgi ile Derya'nın kostümleri şahaneydi. Benim buradaki vurgum "Feminen enerjiler de lead'e yakışır" dı sadece. Dilerim doğru ifade edebildim! :-)
Çarşamba Günü de harika bir milonguera toplantısı yaptık iki muhteşem kadınla, Zencefil'de yedik, içtik bolca sohbet ettik ve en mühim milonguera kuralını vurguladık. Bizim dünyamızda en mühim ve basit kural şudur,
"Milonguera(o) dünyasında masada konuşulanlar, daima masada kalır ve kalmalıdır."
Buna rağmen ne çok da dedikodunun döndüğü bir arenanın içindeyiz. Elbette dedikonuz yapılıyorsa, bunu yapanlardan daha şanslısınız. Çünkü siz yaşayan, dedikodunuzu yapanlar ise sizin yaşamınızı doğru yanlış konuşanlar olarak kalır. Yani nasıl zenginin parası züğürtün çenesini yorarsa, deneyimcinin farkındalığı da, yaşamayanın çocuksuluğuna dokunur. Minik değerlendirmeler ise kapsam dışı. O sağlıklıdır...:) Bizimki de böyle bir hikaye işte!
Ardından Portofino, Larespark milongası çok keyifliydi. Dj Gökhan'ın hoş tandalarıyla çok güzel danslara açıldım, yine uçtum, yine deli mutlu oldum ve ertesi gün Erman'ın güzel kareleriyle güne gülümseyerek başladım. Güzel bir tango fotoğrafı kadar o dansa dair hisleri insana bir kez daha yaşatacak başka ne vardır bilemiyorum. Tabii müziğin dışında...:)
Salı Günü de La Cumparsita milongasındaydım. Dj Burcu'nun çok güzel tandalarıyla muhteşem bir gece yaşadım. Çok kaliteli danslar ettim, Erdem'ciğimle bolca çay içtim ve haftalardır gerçekleştiremediğim Salı milongasını tadı damağımda kalarak yaşadım. Hayati ve Burcu'ya tüm evsahiplikleri ve güzel enerjileri için sonsuz teşekkürler!
Dolayısıyla dansla, tango aşkıyla dopdolu bir haftayı daha yoğun yaşayarak bitirdik ve ne mutlu ki nefes aldığımız anlar sadece öylesine yaşanan bir ömürden kesitler değil, aksine dibine kadar, tüm ritmlerine kadar yaşanan milonguera(o) yaşamlarından ibaret. Bazılarımız çok fırtınalı yaşıyoruz diye bazen yoruluyoruz belki ama, geçenlerde farkettim ki, yaşamlarında fırtına hissetmeyenler de mutsuz ya da tekdüzelikten şikayetçi. Fırtınalara dair her şeyi arzuluyorlar gibi bir izlenim veriyorlar bazen. İşte geçenlerde arkadaşlarla konuşuyorduk "o kadar da iyi mi yahu ritmler arasında çifte vuruşlara takılmak ya da havadayken yere çakılmak" vs dediğimde, bunu dinlediklerinde heyecanlanıp coşkuyla gülümseyenler gördüm ve şaşırdım kaldım ve anladım ki dans, sanat, müzik dünyasında fırtınasız hayat yok. Olmasa da itinayla yaşam sahibi tarafından yaratılıyor emin oldum!
O halde bazen fırtınalarımızın en şiddetli yerlerinde, bazen de tüm dinginlik dolu seslenişlerde birbirimiz farkedebilmek, anlayabilmek, sevebilmek ve her şeyden öte dansın, müziğin, evrenin kalbinde titreşebilmek dileğiyle...
Sizleri en çok dans ettiğinizde ve "connection"un, müziğin merkezinde hissettiğimde  daha çok seviyorum çünkü dans dediğim gibi insan ruhunun en güzel ışığını yansıtan en sihirli dünyalardan biri. Yine kalplerimizin buluştuğu ve gümbür gümbür attığı tüm merkezlerde buluşmak dileğiyle dostlarım!

19 Ekim 2015 Pazartesi

Uzun bir gecenin ardından çok geç bir kahvaltıyla güne başladım. Sevgiyle yaşadığımız dakikaların, saatlerin, tangonun eşsizliğinin, dün gece paylaştığımız müziğin enerjisi hala üzerimdeydi ve gün boyu gülümsettiler beni. Yaşadığımız anların büyüsünü arttıran şey, içimizde yarattığı güzel duygular ve böylece yaşamımız boyunca en güzelleri hafızalarımızdan silinmiyor. Sevdiğimiz her şey içimizde tekrar tekrar farklı normlarda filizleniyor, yeşeriyor. Yapmayı sevdiğimiz şeyleri ya da sevdiğiniz insanları düşündüğünüzde, hepsi başta algımızda değişirler, içimizde sıcacık hisler oluştururlar ve dönüşüm geçirirler, ardından bizleri de kapsayarak yörüngelerine alıp dönüşümlerine dahil ederler. Bizler de böylelikle sevdiklerimizle daima değişiriz.
Evrenimizde her şeyin bir yörüngesi ve çekim gücü var. Yani bu manada hepimiz birer mıknatısız ve yaşamımıza, varlığımıza etki edenleri, mucizeleri ve unik, farklı insanları çekiyoruz. Tango, yaptğımız aktiviteler, bazılarımıza göre deniz ve denize ait çok şey, dostlarımız, aşk ilişkilerimiz, ailelerimiz, iş hayatımız, eğitimlerimiz, seyahatlerimiz, bulunduğumuz, konumlandığımız yerler, nefesimizin kesildiği, merak duyduğumuz coğrafyalar, içsel sesimiz, empati potansiyellerimiz, birbirimizi sevme ya da sevmeme hallerimiz asla boşuna ya da nedensiz değil, hepsi bir çekim faktörünün ürünü ve hepsinin çok mühim misyonları ve akışları var. Dolayısıyla dostlarımızla, yenilendiğimiz, geliştiğimiz, mutlu olduğumuz yerlerde ve bazılarımız için milonga ortamlarındaki rondalarda, bütünlük dolu danslarımızda yaşama dair farklı nüanslara geçtiğimiz aşikar. Her birimizin yaşadığımız anlara yüklediği ya da o anlarda hissettiği şeyler bambaşka olsa da, kendi yaşamlarımızın bizleri olgunlaştırdığı kesin. Elbette istisna teşkil eden ve olgunluğun yanına bile yaklaşamayan insanlar var. Dilerim hiçbirimiz o konumda olmayız ve daima ilerler, kendimizi tüm yanlarımızla, renklerimizle keşfederiz. Olgunluk kendini tanımakla ve yargılamamakla mümkün başta. Sonrasında başkalarını da tanıma arzusu kazanabiliyor, yargılamak yerine anlama ve onları olumlu anlamda merak etme potansiyeline erişiyoruz ve nihayetinde de sevebiliyoruz. Açıklık sevmek için ön şart. Değişerek, gelişiyoruz ve sevgi bizi daima yeniliyor, yeniden oluşturuyor, ruhlarımızı birleştiriyor ve kalplerimizin ritmleri bizleri farklı boyutlara ulaştırıyor.
Severek yaptığımız şeyler elbette bizim için doğrudur. Her şeyi en manalı hale getiren şeydir sevgi çünkü. Örneğin ben tangoyu çok seviyorum. Sevmesem hafta boyunca kendime gelemezdim. Ne mutlu ki tüm içsel duygularımı yaşayabildiğim ve ruhumu iyileştirdiğim bir dünya sunuyor. İfade edebilme özgürlüğü insanı iyileştirir ve ruhsal açıdan huzura kavuşturur. İfade edememekse insanı mahveder. Bu nedenle nerede rahat kendimizi ifade edebiliyorsak, oralara akışlarımızı yoğunlaştırmak şart.  İfadelerimizle bizler, biz oluyoruz ve tango bunun tüm derinliklerini yaşamak, hissetmek, duyumsamak, deneyimlemek için şahane bir yol!
Haftam yine çok güzel milongalarla, coşku dolu paylaşımlarla geçti. Açılışı Perşembe Point'le yaptım. Harika bir kalabalık içinde, çok kaliteli danslarla ve DJ Ralph'in hoş tandalarıyla geceyi tüm sevdiğim dostlarımla tamamladım.
Cuma Günü Milongahane çok güzeldi. Öncesinde Neşe'lerle karşılaşmak ve harika sohbetlere akmak da milonga enerjimi yükseltti.
Gece yine çok keyifliydi, rahat koltuklara gömülürken Dj Ramo Gogo'nun güzel tandalarıyla oradaki tüm danskolik dostlarımla dans ettim. Pugliese tandasında ise dans edecek partner tam bulamamış ve ağlamaklı olmuştum ki Aydın halimi gördü acıdı ve benimle dans ederek hayatımı kurtardı. Kahraman milonguerolara ihtiyacımız hep çok fazla var bu alemde! ;)
Cumartesi Günü ise Ponte'de Minicik Maraton etkinliğimizde tatlı ortağım Hakkı'cığımla ve Ayşe'ciğimizin muhteşem varlığıyla renkli, huzur dolu bir gece yaşadık. Dj koltuğunu üstlendiğimiz gecede sevdiğimiz tandaları sıraladık, cortinalarda başta kendimiz koptuk ve bazı tandalarda dayanamayarak kendimizi pistte bulduk. Harika dostlarımız da bizimleydi, hasta olup gelemeyen ve bu duruma üzülenler ya da yurtdışında bize katılamayanlar da oldu ama bize yine de tatlı enerjilerini yolladılar ve neşemizi arttırdılar. Sağolsunlar, varolsunlar her daim enerjimi arttırıyorlar. Onlarsız hayatım çok boş olurmuş!
Dj koltuğunda olmanın en hoş yanına gelirsem, dilediğin parçaları sıralayabilme özgürlüğü oluyor ve "mıymıy" bulduğun hiçbir tandayı elbette listende barındırmıyorsun. Dilediğinde sıradışı tandalar ya da nuevo elektronikler de çalabiliyor, milongalarda farklı orkestralar seçebiliyor ve cortinalarda sınırsızlığa erişebiliyorsun. "Dos Ufos" bu manada benim için çok keyifli bir paylaşım yolu oldu, hoş o gün "Dost Ufos"tuk, Ayşe'ciğimiz de bizimleydi ama tandalarımıza devam etmemiz konusunda ısrar etti.. Başta müziği paylaşabildiğimiz için şanslıyız. Her şey öncelikle paylaşım ve sevgi için. Sonrası da renkli nüanslara doğru yolculuklar mutlak gerçeklik oluyor...
Dilerim çok sayıda, bambaşka stillerde Dj' ler de camiamızda soluk bulur. Geçmişten günümüze kadar bir çok genç arkadaşa bu konuda destek olmaya çalışmış, yaptıkları çalışmaları zevkle desteklemiş ve onların bir çoğunu oldukça başarılı bulmuşumdur. Aynılıktan kesinlikle haz etmediğim için, farklılıklara ve orjinalliklere ilgi, heves ve çok heyecan duyuyorum. İçimdeki güçlü motivasyon bu yüksek ritmlilik ve renklilikten geliyor. Orası yaratılıcığın merkezi benim için zira!
 Genç, yeni dansçıları da elimden geldiğince desteklerim. Başarılı olanlar da genelde içlerindeki tutku ve aşk potansiyeli ile azim, emek ve çalışma gücü sayesinde başarılı oluyorlar. Yaratıcılık da eklenince her şey pek bir kaliteli akışta oluyor.
Yaratıcılık neşeyle, coşkuyla, merakla, tutkuyla  gelen bir şey. Hiçbir yaratıcılığına yükselebilmiş  kişi sıkıntılı sıkıntılı çalışamaz. İç çocuğunu okşaması, onu canlandırması, eğlendirmesi şarttır. Bu nedenle sınırlı kategoriler hevesleri ve bir çok insanın yaratıcılığını da küt diye düşürür. Yeni nesil tangoseverler gümbür gümbür ve tüm özgünlükleriyle camiamıza katılsın istiyorum. Hem sıradışı, harika, renkli DJ'ler, hem muazzam dansçılar, hem olağanüstü orkestralar, gelişim odaklı eğitmenler ve mükemmele kilitlenmiş, kalite düşkünü organizatörler sayıca daha da çok artsın. Türkiye'mizde tangoya, sanata, müziğe dair her şey kat kat gelişsin ve bu konuda gururumuz da yükselsin!
Pazar Günü'ne gelince,  Pink Martini konseriyle günümü süsleyerek haftayı bitirdim. Elbette konser muhteşemdi ve "U Plavu Zoru" parçasında beni yine kendimden geçirdiler.
Ne muhteşem bir ekip Pink Martini. Hiçbir konserini kaçıramıyorum ve Volswagen  Arena da konser salonu için bir şahasere dönüşmüş. Yeme içme için konumlanmış Cafe'ler ve Restaurantlar da çok hoşuma gitti. Özdenciğimle yemeklerini tadımladık ve konsere bu dopingle geçip, coştuk. Ne mutlu bize!
Bir haftam daha, çok gri, huzursuz, acı yoğunluluklu günlerin, terörün çirkin temaslarının ardından tangonun, sevdiklerimin ve dostlarımın da sayesinde neşeyle, pek bir güzelce ve benim için manası muazzam paylaşımlarla geçti. Dileğim bu haftamızın da hepimize rengarenk pırıltılar, güzel kazançlar, başarılı çalışmalar getirmesi yönünde...Elbette şahane danslar, muhteşem tandalar ve enerji yüklü, dopdolu milongalar da yaşayalım!

Günün sonunu Mevlana'nın bir sözüyle tamamlamak isterim. Der ki,
"Kim olduğunu bilmek istersen, kimleri sevdiğine bak.."

Kim olduğumuzu sevdiklerimizle daha da iyi bilelim o halde diyorum dostlarım ve
sizleri sevgiyle, saygıyla, coşkuyla ve neşeyle selamlıyorum...***

11 Ekim 2015 Pazar

 Muhteşem bir sabaha uyanmıştım. Günlerdir yağan yağmurun yerini pırıl pırıl güneşli bir hava almıştı.  Öyle erken uyandım ki 10 Ekim sabahı ve çok mutluydum çünkü muhteşem bir milonganın enerjisi hala üzerimdeydi. Dostlarımla kahkahalara kapılmış, güzel tatlar yakalamış ve bütün enerjimi bitirircesine dans etmiştim. Sonra bir kaç işimle uğraştım. Öğlen saatlerinde Ankara'da barış mitinginin bombalandığını ve önce 31 kişinin ardından artan sayılarla şu an 128 kişinin yaşamının sonlandığını ve 246 kişinin yaralandığını gün içerisinde tüm haberlerden  öğrendim ve yine yıkıldım, bitmiş hissettim,  acı çektim ve isyan ettim. Çünkü böyle büyülü bir sabahın ileri saatlerinde bu denli korkunç bir saldırının olacağını asla bilemezdim. Tüm hafta boyunca gittiğim milongalarda El Beso sitiline kapılmış, sonrasında sıcacık bir stüdyo milongasında en hoş tandalara kapılmış, Beşiktaş'ımdaki milongada ise uçmuştum. 10 Ekim Cumartesi akşamı da harika bir arkadaş sohbetine ve yine güzel bir Galata milongasına akmayı düşünmüştüm ya da evde biraz müziğe yoğunlaşma ritellim de olabilirdi, ama olamadı çünkü bu trajik yıkım haberi geldi ve bir kez daha barışı hedefleyen bir hareket ve miting terörün kurbanı oldu, çok sayıda insanımız yaşamını yitirdi ve yaralandı. Artık hislerimizin ve düşüncelerimizin donduğu noktaların da ötesindeyiz ve uzun bir süredir bunu yaşıyoruz. Hareket edemez haldeyiz, insanca yaşayamaz durumdayız. Çünkü terör ve ölüm  çoğu günümüzde var artık ve daha ne kadar daha sürecek ya da bu acılar bitecek mi bilmiyoruz.Korkum teröre daha fazla alışmamız ve bu faciaların artık bizi ya da yaşam akışımızı pek de etkilememesi...
 Bu korkunç olur işte, terörün gün akışımızın içinde yer alması ve normal karşılanması...Sonu olmayan bir yol orası, o kesin!
 Bugün bize bir şey olmadı belki ama yarın ya da ilerleyen günlerde bize ve yakınlarımıza neler olacak, olabilir bilemeyiz. Yani dün Ankara'da aslında hepimiz bizdik ve hepimiz yittik. Yine de bu olayın ertesinden bir gün sonra ne mi oldu?
Ankara'da garın çevresindeki cadde temizlendi, yıkandı ve herkes hayatına devam etti.
Hayat devam ediyor diyoruz ya...
Bir gün önce, bir şey mi olmuştu o civarda, sokak temizlendikten, cadde yıkandıktan sonra bilmeniz olanaksız sanki, elbette ateş ocağınıza düşmediyse...ki düşmedi mi gerçekten?
Artık can güvenliği ve düşünce, yaşam özgürlüğü kalmamışken 2 Kasım sabahı bir mucizeye uyanmayı beklemiyorum, çünkü o gün seçim yapılabilecek mi o bile şaibeli. Doğu'da bir çok ilde ve ilçede hala terörden ötürü sokağa çıkma yasağı ve her gün teröre kurban giden insanlar var. Gerçekten nasıl bir geleceğe yürüyoruz...
Demokrasinin, barışın, umudun katledildiği, bitirildiği mi??
Ve kaç tane terör örgütü var ve doğmaya devam edecek, insanın kendi türünü ve farklı milletleri, düşünceleri, insanları, inançları, inanışları, yaşamları, duyguları katletmesi için?
Ülkemizde bu süreç nasıl oluştu?
Ortadoğu'da ezelden beri sürekli savaş hali nasıl organize ediliyor?
Batıda her şey güllük gülistanlik bir yaşam akışına sahip olabiliyor mu, elbette Amerika'da, Avrupa'da makineli tüfekle üniversiteleri, sinemalari, öğrenci gruplarının doğa, kültür kamplarını tarayan ırkçı ve sosyopat insanları ve insan gruplarını, her gün daha da duyarsızlaşan, ruhsal sağlığı bozulan, doyumsuz, sadece madde arzulayan, psikopatlaşan, aşırı hırslı, rekabetçi hale gelen insanları saymazsak...
Öldürmek ve öldürülmek ne zamandan beri gerçeğimiz ve yaşamımızın önemli bir parçası?
Umut nerede ve hala besleyebiliyor muyuz ve barış gerçekten kazanacak mı, dünyada her yer savaş halindeyken ve insanlar birbirini yerken??
Malesef bugün "Barış kazanacak" diyemiyorum çünkü dün ve önceki günler kaybetti. Dilerim yarın daha umutlu olur ve "Barış kazanacak" ve hatta "Barış kazandı" diyebilirim.
Peki barış nasıl kazanır, kazanabilir, kazanacak?
Savaşın içinde olanlar ya da ölenler olmadığınızda mı?
Yani dünyanın herhangi bir coğrafyasında savaş var ama bizde yoksa barış kazanmış mıdır ya da kazanıyor mudur?
Başkasının acısını hissetmemek, buna duyarsız kalmak, kötülüklere, haksızlıklara, şiddete karşı umursamaz olmak insanlığın yara gördüğü yer değil midir ve o zaman yani insanlık güçlenmeden barış dünyada kazanabilecek midir?
Olmayacak hayaller değil, gerçekler adım adım oluşturulmalı. Elbette bu insani, hisseden, düşünen, umursayan ve vicdan sahibi olan insanların ve ülke politikalarının varlığıyla mümkün. Yani göçmen gruplarının denizde botlarını batırıp, çoluk çocuk demeden ölmelerini sağlamakla ya da ailesiyle başka bir ülkeye geçmek için koşarak kaçan küçücük bir insana tekme savurmakla, insan hakları diye bas bas bağırırken kendi ülkenin refahı için başka memleketleri savaşa sürüklemekle ya da o ülkelerde terörü beslemekle değil kuşkusuz...
Barış kazanacak mı gerçekten?
Dileğim kazansın ve kazandırabilelim!!
Ne zaman mı...
Dilerim insan türü bitmeden ve kendini yok etmeden bunu başarabilelim.

Gün boyu yazışmalar, yoğun hissi diyaloglar yaşadık. Artık hepimizin sinir sistemi de zayıfladı. Tangoyu, her şeyden önce geleceği düşünemez olduk ve yaşamımızdan endişe duyar hale geldik. Kendi adıma direnme amaçlı hiçbir şey yapamaz oldum ve tangoyu da bu misyona yükleyemiyorum artık, çünkü ruhum aşkın içinde yükselmeden ne müziğin merkezine yönelebiliyorum, ne uçarcasına dans edebiliyorum. Hareket etmeyi bırakın nefes alamıyoruz çoğumuz. Oysa hepimizin yapıtaşı sevgi değil mi en başta ve tüm hücrelerimizin işleyişi sevgi pırıltıları üzerine yoğunlaşmamış mı...
Böyle bir süreci hiçbir halk ya da insan grubu hak etmez. İnsanlar insanca yaşamayı hak eder. Sevmeyi, sevilmeyi ve paylaşmayı.... Huzurun ve barışın olduğu bir yerdeyseniz zaten özgürsünüzdür. Çalışabilirsiniz, sosyalleşebilirsiniz, istediğiniz her yerde gezinebilir ve dans edebilirsiniz, şarabın, anasonun, arpanın diyaloğun dibine vurabilirsiniz, mutlu olabilir ve mutluluğunuzu durmaksızın paylaşabilirsiniz. 
Günceme yazmayı asla düşünmediğim şeyler yazıyorum bu akşam çünkü acıya sürüklenmiş durumdayız. Barış kazansın istiyorum elbette ve buna şu an pek inanamasam da yine de tüm kalbimle diliyorum. Çünkü dingin sular hakimse ve mutluysanız yaşadığınız coğrafyada hangi şehirde, ülkede, festivalde, maratonda ve milongada dans ettiğinizin bir önemi yoktur. Kalpler tango aşkının merkezinde buluşur, en yoğun duygularla insanları birbirine kenetler, keyifle  doyasıya dans edilir ve bizler, çoğumuz hayatımızda çok duyguyu, düşünceyi tango vasıtasıyla dünyaya yansıtmıyor muyuz...
Umarım bu zorlu süreci atlatabilir ve tekrar aydınlık günlerde buluşabiliriz dostlarım. 
 Daima ışıkla, ışığınızla kalınız, gücünüzü, ruhunuzu, kalbinizikoruyunuz ve kendinize iyi bakınız...
Son olarak diyeceğim, 
Terör en büyük kötülüktür ve suçtur. Bunların tüm dünyadan arınmasını  ve böylece hepimizin barış içinde yaşayabilmesini diliyorum!

6 Ekim 2015 Salı


Tango yapan insanları seviyorum ben arkadaşlarım. Dünyada milyarlarca insandan sadece binler, on binler seviyesinde insanlar tango yapıyor. Üstelik onlardan kaçıyla dans edebiliyoruz ya da enerjimiz tutuyor ki....Sizce?
Yıllardır her seviyeden, her stilden dansçıyla dans ederim. Bir tek mühim kriterim var,
 içlerindeki tango sevgisi ve tutkusu. Hiyerarşiye hiçbir alanda inanmayan bir insan olarak seviyelere bağlı bir anlayışım da yok ve hiçbir zaman olmadı. Bilakis tangoya yeni başlamış ve o coşkuyla yoğunlaşmış genç arkadaşlarımızla ya da her yaştan milongueroyla dans etmekten çok keyif alıyorum. Müziği duyumsayan ve sadece tangoyu hisseden, bu dansa tutkuyla bağlı olan, enerjimin tuttuğu herkesle dans ederim. Zira insanların "level"ları ya da stilleri beni asla değiştirmez ama sadece geliştirir aslında ve her an yeni insanların bu dünyaya heyecan içinde katılıyor olması da coşkumu sürekli arttıran, beni tangoya daha da aşık eden bir şey. Bu da şans! :-)
Bugünlerde İstanbul'da hava pek iç açıcı değil, hatta şakır şakır yağmur yağıyor. Sonbahar tüm esintileriyle kendisini göstermeye başladı. Yüzmeyi çok sevdiğim için yaz aylarının bitmesinin hafif bir hüznünü hissetsem de, tango alevinin daha da güçlendiği bir mevsime giriş yaptığımızı kabul ediyorum. Nedense bu aylarda tango daha da coşkulu hislerle buluşturuyor bizleri. Gri havanın etkisine inat, içimize kırmızı, sarı, turkuaz tonları ekleniyor ve bu da bazılarımızın içini pek kıpır kıpır yapıyor!
Geçen hafta harika bir konsere, çok güzel lokal milongalara ve bir de çok keyif aldığım bir festival milongasına katıldım. Çarşamba Günü TİM'de katıldığım "La Juan D'Arienzo" orkestrasına bayıldığımı söylemeliyim. Dört bandoneon ve dört keman, insanı ses yoğunluğunun etkisiyle çok başka alemlerle buluşturuyor. Zaten benim için keman kalbin, piyano yaşamın, bandoneon tangonun, kontrbas bütünlüğün enstrümanları...Dolayısıyla harika bir müzikal lezzet yaşadım bu konserin etkisiyle, müzisyenlerin coşkulu şovlarına kapıldım ve Türk dansçılarımızın performanslarını da keyifle izledim. Bir kaç çifti daha da fazla beğenerek izledim. Tango anlamında kendi bakış açıma yakın bir gösteri sundukları için sanırım. Bu herkese göre farklılık gösterir kuşkusuz, çünkü yaşananlar, hissdilenler ve deneyimlenenler farklıdır...
Konserin ardından 333 milongasına geçtik tatlı arkadaşlar Bahtiyar, Ezgi ve Ahu'yla ve harika bir tango serüveni daha yaşadık. Dj Xenia'nın gece boyu süren müzik seçkisini çok beğendiğimi, Yasmin Levy cortinalarının beni uçurduğunu, bazı sıradışı tandalarında iyi dansçılarla uçarak dans etmenin keyfini iliklerime kadar hissettiğimi ve tangoyu yine tüm tatlarıyla yaşadığımı söylemeliyim. Dolayısıyla harika bir gece daha yaşanmış oldu!
Perşembe Günü Point milongasındaydım.. Kıvamında bir kalabalık içinde, sevdiğim tüm dostlarımla hem gülmekten komaya girerek ettiğimiz sohbetler, hem tüm transların ötesinde ettiğimiz danslar ve Dj Volkan'ın tandalarıyla seke seke coşkuyla tamamladığımız tüm hoş tandalar yine hepimizi sevgiyle, transla ve konforla buluşturdu. Büyük bir hazla geceyi tamamladım.
Cuma Günü Milongahane milongasındaydım. Yine kıvamında hoş bir kalabalıkla süslenmiş gecede DJ Çağatay'ın lezzetli tandalarıyla bolca dans ettim, hatta gece üçlere kadar dansa doyamadık. Çıkışta yine Didem'in şahane tadından hiçbir şey kaybetmeyen eşsiz çayını yudumlayarak, hoş bir milonga ertesi sohbetine uzandık. Geceyi de bu güzel dostluk kıvılcımları içimizde mutlu, mesut tamamladık!
Cumartesi Günü ilk kez organize edilen Express festivaline katıldım. Yenikapı'da Gar Gazinosu'unda düzenlenen gecede benim için her şey harikaydı diyebilirim. Mekana öncelikle bayıldım, hayran kaldım ve bu durum da enerjimi tamamiyle festivale adapte etti. Sonra masaların her yerde konumlanması çok hoşuma gitti, illa bir şey yiyip, içtiğim için masasız çok zorlanıyorum. Üçüncüsü milonga  her yerden dansçıyla dolmuştu ve kahve, çay ücretsiz, şarap da çok makul bir fiyattaydı. Yuvarlak pist Dj Halil Ertekin'in sabah altılara kadar süren hoş tandalarıyla sabahın bu ilk ışıklarına kadar  doyasıya, mutlulukla dans etmemi sağladı.
Gecenin şovlarında ise, önce Türkiye'mizden Sercan Yiğit ve Zeynep Aktar çiftinin danslarını izledik. Kendi adıma performanslarını çok keyifle izlediğimi söylemeliyim. His ve müzikalite yoğunluklu, uyumun yansıdığı bir seyir beni her zaman mutlu eder. Ardından Moira Castellona ile Andres Molina çiftinin performansını izledik. Elbette performansları hoştu, lakin benim bu tango dünyasında en beğendiğim çiftlerden birinin Gaston Torelli ve Moira Castellona olduğunu dünüşürsek biraz hüzünle, somurtkan ve mutsuz izledim gösteriyi, çünkü Torelli'yle Moira'nın performanslarında hep bir başka uçarım, bambaşka renkler, hisler hissederim.  Bu  tamamiyle sübjektif bir bakış açısı ve bir Torelli hayranı olarak Moira'nın yanında izleyeceğim hiçbir erkeği pek beğenmeyecektim sanrım. Bu bariz bir önyargı elbette ama ne yapalım. Bunu da aşmayayım! :-)
Ve tango camiasında çok çift ayrılabiliyor, farklı partnerlerle çalışmalarına devam ediyorlar, çok başarılı da oluyorlar aslında. Yine de bazıları keşke hiç ayrılmasa ve hep onları izleyebilsek..
Neyse, sonuç olarak gece tüm renkleriyle, ritmleriyle ve bütün olağanüstü danslarım eşliğinde  şahane geçti. Bu organizasyonda emeği geçen herkese çok teşekkür etmek isterim. Çünkü gerçekten çok keyif aldığım bir organizasyon oldu. Her ay yeni festivaller ve sayısı hızla artan maratonlar da çok motive edici. Kendimi bulduğum ortamlar internasyonel arenalar aslında. Rahat iletişim kurabildiğiniz, "cabeceo"larin konforla akıştığı ve dansla buluştuğumuz renklilikler, tatlar hepsi!
Dans etmeyi seven ve tangoya aşık olan insanlar için her milonga mekanı cennettir ve hepsine ihtiyaç vardir. Her milonga mekanını ayarlayan ya da organizasyon yapan da bu dünyaya aşkından bu yolu seçmiştir. Yani çoğu zaman bir çok eleştiri yapılsa da ya da hepimiz yapsak da bir tango organizatörü, eğitmeni, Dj'i, dansçısı, orkestrası, şarkıcısı, ekibi yaptığı işi asla sadece ticari olarak yapmaz. Elbette kazanç yakalamak ister çünkü emek, çalışma, zaman, enerji ve odak vardır ama başta içindeki tutku için yapar. Bu nedenle yurdumda yapılan tangoya dair tüm etkinlikleri destekliyor ve tekrar yapılan çalışmalara teşekkürlerimi, saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum!
Pazar Günü yorgunluktan felç olmama rağmen Ponte'ye gitmek istedim ve iyi ki de gitmişim, çünkü harika bir milonga tadı daha yaşadım, dans etmekten yürüyemez hale geldim, Ahmet Abi'yle ve Songül'le tango üzerine sohbet etmenin, peynir tabağımdaki hemen hemen tüm peynirleri yuvarlamanın, hoş dansçılarımızdan Kenan'la milongalarda uçmanın, Mehmet Cemal'le tandalarca dans etmenin, Aydın'la konfora uzanmanın,  yabancı bir milongueroyla farklı tınıları yakalamanın ve oradaki tüm dansçı dostlarda Dj Ayşe Tünsoy'un harika tandalarının hakkını vererek dans edebilmenin içsel tatminini, bedensel hareketliliğini ve yoğun coşkusunu yaşadım. Kendisine ayrıca "Los vinos" un farklı oriyantal tınılar sunan yorumunu çaldığı için teşekkür ediyorum. Koptum! :)
Bu arada milonganın ortasında, bir an enerjim maksimuma çıktı ve festival milongasına katılmayı bile düşündüm. Ancak şükürler olsun ki bir kaç dakika sonra delirmiş olduğumu düşünüp evimin yolunu yürüyemediğim için dostlarımızın arabasıyla tuttum. Şükür!!
Anlattığım gibi dostlarım, bir haftam daha tangonun kalbinde ve müzik aşkının en derin noktalarında yaşandı, sürdürüldü ve sonlandı. Her an daha da aşık olduğum bu dünyada bu dansın, dünyanın daha ne tür derinliklerini hissedebilirim inanın hiç bilmiyorum. Hatta hissetmekten bittim, tükendim, eridim diyebilirim. Çünkü hissetmek hem olağanüstü, hem de zaman zaman insanı yoran bir şey. Bunun sebeplerinden biri tango yapan insanların iç mücadelelerinin biraz fazla olması. Çünkü duygular çok yoğundur tangoda ve ruhsallıkla, egoların kapıştığı bir arenadalardır dansçılar, hissedenler. Her tango yapan kişi egolarına ve zaman zaman duygularına aşırı kapılabilir. O zaman mücadeleler artar ve ardından idraklar da yoğunlaşır. Çünkü bizzat gerçek deneyimlerle, yoğun hislerle burun buruna gelir insanlar. Yani kutsal kitaplardaki ya da bazı felsefelerdeki gibi olumsuzluklardan, yoğunluklardan kaçarak bir arınma beklenmez hayata dair. Bilakis deneyimlerle cesurca buluşup, asıl nasıl bir yöne hareket ettiğini insan olgunluk seviyesiyle belirler. Olgunluklar da yaşanmışlıklarla gelir elbette. Yani kimse hap yutmuş gibi kendini her şeyden kaçırarak aşma potansiyeline erişemez. Derinliklere dalmadan kimse özüne erişemez ve deneyimlerinin içinde yüzmeden kimse gerçek bir insan ve birey olamaz bana göre. Milonguera(o)lar  olarak işimiz bu manada oldukça zor aslında, çünkü bizim mücadelemiz hep çok daha ötelerimizle, ruhumuza ulaşmakla ve egolarımızı tanıyıp, aşabilmekle sonlanır. Bu da çok çalışma, güçlü bir cesaret, trans ve yoğun bir emek gerektirir.
Hepimize içimizle dışımızın uyum içinde yankılandığı, sevdiklerimizle muhteşem anlar paylaştığımız bir hafta diliyorum. Her şeyden önce tutkularımıza daima sarılmayı ve tutkularımıza doğru yılmadan ilerlememizi diliyorum. Kalbimizin attığı tüm milongalarda, sevdiğimiz bütün hoş nüanslarda ve müzikal derinliklerde buluşmak dileğiyle dostlarım. Hepinizi sevgiyle selamlıyorum!