11 Ekim 2015 Pazar

 Muhteşem bir sabaha uyanmıştım. Günlerdir yağan yağmurun yerini pırıl pırıl güneşli bir hava almıştı.  Öyle erken uyandım ki 10 Ekim sabahı ve çok mutluydum çünkü muhteşem bir milonganın enerjisi hala üzerimdeydi. Dostlarımla kahkahalara kapılmış, güzel tatlar yakalamış ve bütün enerjimi bitirircesine dans etmiştim. Sonra bir kaç işimle uğraştım. Öğlen saatlerinde Ankara'da barış mitinginin bombalandığını ve önce 31 kişinin ardından artan sayılarla şu an 128 kişinin yaşamının sonlandığını ve 246 kişinin yaralandığını gün içerisinde tüm haberlerden  öğrendim ve yine yıkıldım, bitmiş hissettim,  acı çektim ve isyan ettim. Çünkü böyle büyülü bir sabahın ileri saatlerinde bu denli korkunç bir saldırının olacağını asla bilemezdim. Tüm hafta boyunca gittiğim milongalarda El Beso sitiline kapılmış, sonrasında sıcacık bir stüdyo milongasında en hoş tandalara kapılmış, Beşiktaş'ımdaki milongada ise uçmuştum. 10 Ekim Cumartesi akşamı da harika bir arkadaş sohbetine ve yine güzel bir Galata milongasına akmayı düşünmüştüm ya da evde biraz müziğe yoğunlaşma ritellim de olabilirdi, ama olamadı çünkü bu trajik yıkım haberi geldi ve bir kez daha barışı hedefleyen bir hareket ve miting terörün kurbanı oldu, çok sayıda insanımız yaşamını yitirdi ve yaralandı. Artık hislerimizin ve düşüncelerimizin donduğu noktaların da ötesindeyiz ve uzun bir süredir bunu yaşıyoruz. Hareket edemez haldeyiz, insanca yaşayamaz durumdayız. Çünkü terör ve ölüm  çoğu günümüzde var artık ve daha ne kadar daha sürecek ya da bu acılar bitecek mi bilmiyoruz.Korkum teröre daha fazla alışmamız ve bu faciaların artık bizi ya da yaşam akışımızı pek de etkilememesi...
 Bu korkunç olur işte, terörün gün akışımızın içinde yer alması ve normal karşılanması...Sonu olmayan bir yol orası, o kesin!
 Bugün bize bir şey olmadı belki ama yarın ya da ilerleyen günlerde bize ve yakınlarımıza neler olacak, olabilir bilemeyiz. Yani dün Ankara'da aslında hepimiz bizdik ve hepimiz yittik. Yine de bu olayın ertesinden bir gün sonra ne mi oldu?
Ankara'da garın çevresindeki cadde temizlendi, yıkandı ve herkes hayatına devam etti.
Hayat devam ediyor diyoruz ya...
Bir gün önce, bir şey mi olmuştu o civarda, sokak temizlendikten, cadde yıkandıktan sonra bilmeniz olanaksız sanki, elbette ateş ocağınıza düşmediyse...ki düşmedi mi gerçekten?
Artık can güvenliği ve düşünce, yaşam özgürlüğü kalmamışken 2 Kasım sabahı bir mucizeye uyanmayı beklemiyorum, çünkü o gün seçim yapılabilecek mi o bile şaibeli. Doğu'da bir çok ilde ve ilçede hala terörden ötürü sokağa çıkma yasağı ve her gün teröre kurban giden insanlar var. Gerçekten nasıl bir geleceğe yürüyoruz...
Demokrasinin, barışın, umudun katledildiği, bitirildiği mi??
Ve kaç tane terör örgütü var ve doğmaya devam edecek, insanın kendi türünü ve farklı milletleri, düşünceleri, insanları, inançları, inanışları, yaşamları, duyguları katletmesi için?
Ülkemizde bu süreç nasıl oluştu?
Ortadoğu'da ezelden beri sürekli savaş hali nasıl organize ediliyor?
Batıda her şey güllük gülistanlik bir yaşam akışına sahip olabiliyor mu, elbette Amerika'da, Avrupa'da makineli tüfekle üniversiteleri, sinemalari, öğrenci gruplarının doğa, kültür kamplarını tarayan ırkçı ve sosyopat insanları ve insan gruplarını, her gün daha da duyarsızlaşan, ruhsal sağlığı bozulan, doyumsuz, sadece madde arzulayan, psikopatlaşan, aşırı hırslı, rekabetçi hale gelen insanları saymazsak...
Öldürmek ve öldürülmek ne zamandan beri gerçeğimiz ve yaşamımızın önemli bir parçası?
Umut nerede ve hala besleyebiliyor muyuz ve barış gerçekten kazanacak mı, dünyada her yer savaş halindeyken ve insanlar birbirini yerken??
Malesef bugün "Barış kazanacak" diyemiyorum çünkü dün ve önceki günler kaybetti. Dilerim yarın daha umutlu olur ve "Barış kazanacak" ve hatta "Barış kazandı" diyebilirim.
Peki barış nasıl kazanır, kazanabilir, kazanacak?
Savaşın içinde olanlar ya da ölenler olmadığınızda mı?
Yani dünyanın herhangi bir coğrafyasında savaş var ama bizde yoksa barış kazanmış mıdır ya da kazanıyor mudur?
Başkasının acısını hissetmemek, buna duyarsız kalmak, kötülüklere, haksızlıklara, şiddete karşı umursamaz olmak insanlığın yara gördüğü yer değil midir ve o zaman yani insanlık güçlenmeden barış dünyada kazanabilecek midir?
Olmayacak hayaller değil, gerçekler adım adım oluşturulmalı. Elbette bu insani, hisseden, düşünen, umursayan ve vicdan sahibi olan insanların ve ülke politikalarının varlığıyla mümkün. Yani göçmen gruplarının denizde botlarını batırıp, çoluk çocuk demeden ölmelerini sağlamakla ya da ailesiyle başka bir ülkeye geçmek için koşarak kaçan küçücük bir insana tekme savurmakla, insan hakları diye bas bas bağırırken kendi ülkenin refahı için başka memleketleri savaşa sürüklemekle ya da o ülkelerde terörü beslemekle değil kuşkusuz...
Barış kazanacak mı gerçekten?
Dileğim kazansın ve kazandırabilelim!!
Ne zaman mı...
Dilerim insan türü bitmeden ve kendini yok etmeden bunu başarabilelim.

Gün boyu yazışmalar, yoğun hissi diyaloglar yaşadık. Artık hepimizin sinir sistemi de zayıfladı. Tangoyu, her şeyden önce geleceği düşünemez olduk ve yaşamımızdan endişe duyar hale geldik. Kendi adıma direnme amaçlı hiçbir şey yapamaz oldum ve tangoyu da bu misyona yükleyemiyorum artık, çünkü ruhum aşkın içinde yükselmeden ne müziğin merkezine yönelebiliyorum, ne uçarcasına dans edebiliyorum. Hareket etmeyi bırakın nefes alamıyoruz çoğumuz. Oysa hepimizin yapıtaşı sevgi değil mi en başta ve tüm hücrelerimizin işleyişi sevgi pırıltıları üzerine yoğunlaşmamış mı...
Böyle bir süreci hiçbir halk ya da insan grubu hak etmez. İnsanlar insanca yaşamayı hak eder. Sevmeyi, sevilmeyi ve paylaşmayı.... Huzurun ve barışın olduğu bir yerdeyseniz zaten özgürsünüzdür. Çalışabilirsiniz, sosyalleşebilirsiniz, istediğiniz her yerde gezinebilir ve dans edebilirsiniz, şarabın, anasonun, arpanın diyaloğun dibine vurabilirsiniz, mutlu olabilir ve mutluluğunuzu durmaksızın paylaşabilirsiniz. 
Günceme yazmayı asla düşünmediğim şeyler yazıyorum bu akşam çünkü acıya sürüklenmiş durumdayız. Barış kazansın istiyorum elbette ve buna şu an pek inanamasam da yine de tüm kalbimle diliyorum. Çünkü dingin sular hakimse ve mutluysanız yaşadığınız coğrafyada hangi şehirde, ülkede, festivalde, maratonda ve milongada dans ettiğinizin bir önemi yoktur. Kalpler tango aşkının merkezinde buluşur, en yoğun duygularla insanları birbirine kenetler, keyifle  doyasıya dans edilir ve bizler, çoğumuz hayatımızda çok duyguyu, düşünceyi tango vasıtasıyla dünyaya yansıtmıyor muyuz...
Umarım bu zorlu süreci atlatabilir ve tekrar aydınlık günlerde buluşabiliriz dostlarım. 
 Daima ışıkla, ışığınızla kalınız, gücünüzü, ruhunuzu, kalbinizikoruyunuz ve kendinize iyi bakınız...
Son olarak diyeceğim, 
Terör en büyük kötülüktür ve suçtur. Bunların tüm dünyadan arınmasını  ve böylece hepimizin barış içinde yaşayabilmesini diliyorum!

2 yorum:

  1. Harun Ozudogru12 Ekim 2015 11:12

    İki bilinmeyenli bir denklemde, eşitliğin sağ tarafındaki sıfırı "Barış Kazanacak mı Gerçekten?" diyerek sorgulamaktasın. Doğru yerdesin Ebru'cuğum; ama bu sorunun cevabını bulabilmen için, denklemdeki eşitliğin sol yanında iki parametre daha var. Onları bularak yerine koymalısın ki denklem sıfıra eşitlensin.Yani "kimler", "nasıl" mücadele ederse "terör sıfıra eşitlenir ve "Barış Kazanır", olarak denklemi kurmalısın bence. Hoşça kal.

    YanıtlaSil
  2. Yüreğine sağlık Ebru'cum. Ben burasında kalmayı tercih ettim bu kalbi yazının...
    "İnsanlar insanca yaşamayı hak eder. Sevmeyi, sevilmeyi ve paylaşmayı.... Huzurun ve barışın olduğu bir yerdeyseniz zaten özgürsünüzdür. Çalışabilirsiniz, sosyalleşebilirsiniz, istediğiniz her yerde gezinebilir ve dans edebilirsiniz, şarabın, anasonun, arpanın diyaloğun dibine vurabilirsiniz, mutlu olabilir ve mutluluğunuzu durmaksızın paylaşabilirsiniz." İNŞALLAH <3

    YanıtlaSil