24 Ağustos 2015 Pazartesi

"Cafe de los Maestros"u izliyordum ve daha yirmi yaşın başında ya da belki de bir önceki yılında üniversite hazırlık sınıfındayken gördüğüm, katıldığım, tanıştığım tango kurslarını hatırladım. İlkine çok çekinerek gitmiş olsam bile sonra yılmadan hepsine devam edip, partnerimi önce çekiştirerek götürdüğüm ve sonrasında onun da delicesine tutkuya kapılarak katıldığımız derslerle, workshoplarla, milongalarla, pratiklerle, ikili çalışmalarımızla birlikte o tangonun içinde bulunmaya başladığımız tüm anlarda anladım ki, yoğun bir transın etkisine girmişiz. Elbette bu büyülendiğimiz ve adeta bizi hipnotize eden dünyayı hayatımın, kalbimin, ruhumun merkezine alacağımı ve tangoyla tanışmış olmanın, bu dünyayı bir çok rengiyle, sonsuz ritmik deneyimiyle keşfetmenin hayatımı bu denli etkileyeceğini ve o geçen yıllardan sonra da hayatımın her anında, içimde maksimum tutkuya ve aşka sahip olan sınırsız bir yolculuk olacağını bilemezdim. Bazı deneyimler, içsel, ruhsal, duygusal keşifler bu hayattaki en büyük ve önemli izlerimiz haline gelebiliyor. Yani şu an hala, eşsiz tango melodilerini ve tüm olağanüstü tango müziği bestecilerini izlerken hissettiğim şey, o bulunduğumuz, akıştığımız rondalarda, milongalarda mekanların zeminlerine bastığımız her adımla, hissettiğimiz, duyduğumuz her topuk çıtırtısıyla, bütün partnerlerimizle akan sınırsız yolculuklar, hissel yoğunluklar, bütünlük dolu enerjiler, sayısız duygusal ifadelerimiz ve belki de bizi yaşatan kalp ritmimizle ve şah damarımızdaki coşkuyla birlikte hepimizi daha derin zenginliklerle daha da biz kılması ve her yeni bir yılın yaşanmasıyla da, tangoyu yaşamımızın içinde o zaman kadar bilmediğimiz yanlarımızı da ekleyerek bambaşka boyutlarıyla tekrar tekrar ama farklı, bambaşka ruhsal kıpırtılar ve tınılar içinde yaşattığını fark ediyorum. Şu o kadar belirgin ki;
Tango aslında bizi tüm renklerimizle biz yapmış, yapıyor belki de ve hala, adeta bir hamurmuşcasına bambaşka hallerimize doğru yoğuruyor.

 Anlıyorum ki, bazılarımız bu dünyaya aslında hayatını ya da hayatının çok çok önemli bir kısmını vermiş. Çünkü daha başlangıcından itibaren, diğer yılların  gelişiyle birlikte bir çok yılı geride bırakmış olsak da, tangoya o ilk başladığımız anlardakine benzer, hatta aynı aşkla ve tutkuyla hayatımızın çok büyük enerjisini, değerini, önem derecesini, tüm gecelerimizi, gündüzlerimizi ve bütün transal soluklarımızı vermişiz. Bu her an daha da olgunlaşan adımsal ve ifadesel izlerimizle yeniden oluşmuşuz, büyümüşüz, yükselmişiz ve bizi sonsuzlukla buluşturan tango müziğinin kalbinde yeniden, tekrar tekrar doğmuşuz. Yaşadığımız sayısız uçuş, trans, aşk da işte hep bundanmış. Hal böyleyken geçtiğimiz iki, üç haftalık süreçte pek milongaya gidememiş olmanın etkisiyle, ciddi bir tango özlemi vardı içimde. Sadece 9 Ağustos'ta Ponte'nin güzel atmosferinde, hoş insanlarıyla birlikte Dj' lik mutluluğumuzu  Hakkı'yla  "Dos Ufos" olarak yakaladığımız muhteşem, enerji, sevgi dolu gece dışında, hiçbir milongaya katılamamıştım. O gece o kadar yüksek bir enerjiydeydi ki yine, bu müziği aynı derecede seven iki ve çok sayıda insan olarak biz tango tutkunlarının bu coşkuyu paylaşma ve yaşama tutkusunun etkisi ve bununla gelen güçlü bir motivasyon ve enerjiydi kuşkusuz. O gece bizimle olan çok güzel dostlarımızla, etkileyici anlara, derin hislere kavuştuk. Bizim için muhteşem enerjilerle dolu geçen müzik, milonga deneyiminin mutluluğuyla bir hafta tangosuz kalabilmem için doping biriktirmiş olduğumu varsaymıştım, ama yine de tangoyu çok fazla özledim ve bu sabretme kısmında pek başarılı olamadım. Dolayısıyla artık duvarlara tırmanma aşamasına gelmiş bir özlem içine kapılmış haldeyken, geçtiğimiz hafta boyunca birbirinden güzel dört milongaya kavuşmuş oldum. İlki Çarşamba Günü, Larespark Otel'deki Portofino milongasıydı. Gecenin Dj'i Göktuğ Cengiz'in çok çok beğendiğim dinamik, enerji yüklü tandalarıyla gece boyunca çok yoğun ve "connection" bazlı danslara uzandım, Duygu'yla harika sohbetler ettim; birlikte şaraba eşlik eden peynir tabağımızdaki tüm leziz peynirleri çatalladık, aromatik üzümlere kapıldık. Sonra enerji yüklü danslara kapıldık. İlk dansım bu kez ilk kez dans ettiğim Erman'la, connection ve müzik yoğunluğuyla başkadı. Erdal ve Nora'ya da tebrikler, bu denli iyi enerji veren öğrenciler yetiştirdikleri için., SonrasındaTolga'yla yine yüksek enerjiyle devam ederek, Duygu'yla çok esprili  bir halle ve şahane iki milonga tandasında uçarak, eğlenerek, Bülent'le uzun bir aradan sonra keyifle ve ardından  bir çok dostla daha  bol transla ve keyifle sonlandı.
Perşembe Günü, Point Otel milongasına gittim. Öncesinde sohbetiyle daima devrim  yaşamış hissine kapıldığım Müge'ciğimle muhteşem bir Zencefil sefasına uzandık. Yine kafadan uçtuk; yaşama dair çok güzelliklere kapıldık; bol kopuştuk. Ardından Point' e geçerek Dj Ramo Go Go'nun hoş tandaları eşliğinde pek leziz danslara uzandık. Bol üzümün etkisiyle kapıldığım eneryiyle birlikte tüm harika dansçılarla ettiğim dansların yanı sıra, Ertuğrul'la da çok yüksek enerjiyle salındığımız salsamızda da deli keyif aldığımı söylemeliyim. Bazı dönüşlere hiçbir mantıksal engele kapılmadan eşlik edebilmeniz için bazen sol beyni zayıflatmanız da eğlenceyi arttırıyor. Elbette üzüm, arpa veya anason etkisi faydalı olabilir... :-)
Gece boyunca çok iyi dansçılarla akan harika danslara açıldığım ve hepsi  de muhteşem tatlarda olduğu için tatminle geceyi noktaladım.
Cuma Günü, İstanbul Tango ekibinin ilk kez organize ettikleri Innpera Otel milongasına gittim. Milonga öncesinde bu kez çılgın sohbetimizle ve gülüşmelerimizle ritmik coşkulara, coşku katan Özlem'ciğimle sıradışı bir keyif ve tat yolculuğunda buluştuk. Yine Zenco'da. Sonra da milongaya geçerek, güzel bir masaya yerleşerek, aynı masada oturduğumuz tüm güzel insanlarla, Fatih'le, Betigül'le Cem'le, Özlem'le, Müge'yle, Bilgen'le çok çok eğlenceli sohbetlere, komik üzüm yarışmalarına ve bolca  kahkahalara kapıldık.
Gecenin Dj'i Halil Ertekin'in hoş tandalarıyla tüm danssal translara başlarken, ilk kez dinlediğim TangEsta orkestrasının canlı performansıyla da, enstrümanlardan çıkan canlı ritmleri danslarımızla yaşamanın keyfini çıkardım. Çok iyi dansçıların ve her okuldan dansçı profilinin katıldığı bu milongayı çok çok sevdiğimi belirtmeliyim. Gerçekten de Cuma alternatifleri içinde bir tane daha çok iyi bir milongaya kavuştuğumuzu düşünüyorum. Hem teras havası, hem püfür pürfür ortam, hem  geniş pist, çok şıkırdım olmayan tam haftasonuna yakışır nitelikte, genç ruhu yansıtan bir mekansal tat, şarapları da Angora olmayan - hep çatıyorum Angora'ya bilen bilir - ,  hem de güleryüzlü çalışanlarıyla konforlu bir hizmet sunan, merkezi lokasyonda, Taksim'de, tatlı, sıcak, enerjik ve ritm yüklü bir milonga. Gece boyunca orada bulunmaktan, esprili diyaloglarımızla güzel eğlencelere açılmaktan, bolca,nonstop dans etmekten, tüm harika dostlarımla bu hoş anları paylaşmaktan çok çok keyif aldım. Organizatör, eğitmen, dansçı kimlikleriyle tanıdığımız tango tutkusuna sahip arkadaşları farklı alternatifleri bizlerle buluşturmalarından ve bu farklı, güzel yerleri, mekanları bulma azimlerinden ötürü tekrar tebrik ediyorum. Eğer bu milongayı düzenli yaparlarsa bazı ve hatta bir çok zamanlarında kesinlikle buraya gelecek ve tüm dans yolculuklarına doyasıya kapılacağım. Elbette diğer tüm güzel Cuma milongalarını da atlamam olanaksız. İyi dansçılarla buluşmak ve harika danslara açılmak için her yer bizimdir sloganıyla ilerledim ve ilerlerim hayat boyu.  Farklı  alternatifler güzel renkleri daha da canlandırır ve kaliteyi de  daima maksimuma taşır!
Benim için muhteşem geçen bu güzel geceyi, milonga bitimiyle de sonlandırmadık. Oradan çıktık ve Taksim sokaklarında açık bir dans mekanı, bar aradık ve bulduk da. O açık bulduğumuz barda ise tekilaları, biraları salladık, hip hop dans ettik ve hatta sonuna geldiğimizde  karaoke bile yaptık. Hepsi çok çılgındı, eğlenceliydi ve sabah 6 sularında geceyi tamamlamaya uğraşarak, güneşin henüz doğma aşamasındaki ışıltısıyla buluştuk. Bu ful enerji yüklü günle birlikte, şu ana kadar hayatıma girmiş olan insanlardan beni bu kadar iyi etkileyen, muhteşem enerjilere ve içtenliğe sahip insanlarla bir yaşam süresince tanışmış olduğum için de kendimi çok çok şanslı hissettim!
Cumartesi Günü çok yorgundum. Akşam saatlerinde ise biraz canlandım ve Noa'nın cazibesine kapılıp, Galata semalarıyla buluştum. Dj Utku Kuley'in duygu yoğunluklu tandalarıyla gece boyunca çok hoş dansçılarla harika mutluluklara ulaştım. Onur'la enerjiyle, mutlulukla. Ahmet'le huzurla, tatla, Samet'le keyifle, lezzetle, ilk ya da ikinci kez dans ettiğim Selçuk'la yoğun bir süzülüşle, Burak'la espriyle, neşeyle, Cahit'le yoğun tango deneyimlerine süzülerek,Utku'yla yine tüm coşkusuyla, derinliğiyle,  yabancı bir milongueroyla güzel bir tandaya kapılışla, Kenan'la F. Salamanca tandasının hakkını vere vere ve tüm güzel dostlarla  harika uçuşlarla dolu danslar ettim. Ne mutlu bizlere!
Aşırı kalabalık olmayan, tam dans etmeye çok elverişli bir dansçı kitlesiyle dolu olan geceyi de bu tatla ve tatminle noktalamış oldum.
Pazar Günü dinlenme mooduna kapılıp, müzik dolu saatlerin ardından güzel bir boğaz sefası yaptım ve bol bol Dvd seçkilerimle yolculuk haline büründükten sonra da, son olarak da  "Anna Karenina" hikayesiyle haftayı aşk ve yaşam yoğunluklu hislerle bitirdim.
Yine dans, tutku, coşku dolu bir hafta daha paylaşmış olduk dostlarım.
Yeni haftamızda hepimize, öncelikle huzur dolu günler, tüm yurdumuzda ve dünyada barış, saygı, sevgi, mutluluk, coşku, verimli işler,  harika kazançlar, güzel  projeler, eğlenceli aksiyonlar ve bol danssal yolculuklar diliyorum. Keyfimiz tüm yaşadığımız tatsal renklerle daha da artsın, enerjimiz daima en yükseklere doğru ilerlesin. Hepinizi sevgiyle, saygıyla, mutlulukla selamlıyorum!***

1 Ağustos 2015 Cumartesi

Çok zor günler geçirdiğimiz bir dönem yaşıyoruz yine ülkemizde. Kurulamayan bir koalisyon hükümetinin varsayımları, ciddi patlamalarla, terör örgütlerinin üstlendikleri saldırılarla kaybettiğimiz gençlerimiz, askerlerimizi, polislerimiz, vatandaşlarımız için acımız ve tüm bu olanlara isyanımız bir yana karma bir halk olarak birbirimizi bir çok açıdan yargıladığımız bir sürecin merkezinde ve ortasındayız. Son yıllarda bir çoğumuz gelecekten umudunu bile yitirmiş olabilir. Zaman zaman bunu hissedenlerden biriyim. Diyorum ki, o kadar kötü bir dünya ki burası, tüm insanlık olarak nasıl bu hale gelmişiz... Birbirini sevmemeyi bırakın, vahşetle öldürmeler, nefretin insanı aşan yorumları, ırkçılıklar, farklılıklara karşı en negatif reaksiyonlar, eylemler ve yine de aynı dünya içinde yaşayan bir yığın her kültürden insanlar görüyoruz. Değişik, karmaşık ve belki de hiçbirimize tam uymayan bir sistemin içinde hapsolmuş gibiyiz sanki. Çünkü dünyanın belli bir takım insanlarının kafalarına esiyor - ki bu esintiler hiç de insani boyutta olmayıp tamamiyle çıkar, para ve olumsuz güç kanalına yönelik oluyor - ve kurdukları hazin planlara dünyadaki her insanın istese de, istemese de,  bunların bilincinde olsa da, olmasa da zorunlu olarak uyması şart koşuluyor! Gerçekten bu kadar trajik bir tablonun içindeyiz..
 Doğaya bakıyorum, hayvanların da kendi hayatlarını idame ettirmesi için bazı hayvanları avlaması ve türlerine yönelik besin zincirini oluşturmaları gerekiyor. Lakin daha fazla besine ulaşmak için ya da bir sonraki güne yemek bulmak için diğer avlandığı arkadaşını, ya da ona benzer bir cinsi katletmiyorlar. Burada adillik, hepsinin ya ekip olarak, ya da bireysel hayatlarını devam ettirici yöntemlere başvurmaları belki de. Türlerinin devamındaki çalışmalarında da sadece içgüdüleriyle hareket eden hayvanların dahi kur yapmadaki becerilerini görüyoruz. Daima iletişimlerinde bir rıza sözkonusu. Avlandıklarında da avlarının canını acı çektirmeden almaları bariz net bir gerçeklik. Çünkü kendileri de bir cana sahipler ve içgüdüsel olarak bunun bilincinde olmalılar...
İnsan dediğimizde de İQ su, EQsu, SQ su ve hatta nice Q su bulunmuş, beynindeki düşünme kapasitesinin sınırsızlığı her geçen gün daha da parlak keşiflerle genişleyen, yoğun bir enerji kümesinin ve zihinsel, kalpsel muamma bir canlının günümüzde geldiği noktayı incelersek , ne mi düşünürüz...
Suruç katliamı, sayısız terör saldırıları ve farklı entrikasal oyunlarla kendi türünü katleden insanları...Birbirinden nefret eden insan kümelerini...
O kadar manasız bir cehennemin içine sürüklenmişiz ki...Şu an insan türü taş devrinden daha geride fikrimce. Akıllı cihazlar kullanıp iyice aptallaşan ve tüm kalbini, ruhunu yitiren birer yokedici makine ve maddesel tapındıkları güçlere tapınma yolundaki zirve yarışlarındalar. Ne için mi?
Her şey para, statü, güç ve her şeyin mutlak orandan daha fazlası, daha da  fazlası ve asla yetmeyecek fazlası için!!
Elbette doğa da bitiriliyor, içinde yaşayan tüm canlıların da gözünün yaşına bakılmıyor!
Kendi türünü katleden bir yapının diğer canlıları koruması beklenebilir mi zaten..
İnanın son iki haftadır gündemdeki hazin ve korkunç dalgalardan ötürü kendime gelemedim. O kadar sarsıldım ki o harika amaçlarla Suruç'a giden gençlerin saldırıya uğramalarına ve ailelerinin, sevenlerinin, tüm Türkiye hakının onların parçalara ayrılmasına şahit olmasına...Kendi gençliğime döndüm o an ve orada yaşamını yitiren arkadaşların ailelerinin, yakınlarının acısını yüreğimde hissettim. Zorluğu tahmin bile edemeyiz. Korkunç bir acı olmalı, en şiddetlisinden!
Pozitif amaçlar, heyecan yüklü kalplerimizle bütünlüğümüzle tüm Güneydoğu'yu "Yeşil Öncü" olarak ağaçlandırdığımız günleri de anımsadım akabinde ve o gençlerle ben de yitip gittim o an. Elbette aileleri bir ömür yitip gidecekler zamandan ve bunun hesabını kimler mi verecek...
 Elbette diğer bombalı saldırıların da...Hepsiyle hepimiz perişan olduk!
 Hepimiz hem ülkemizdeki, hem de dünyanın pek çok bölgesindeki savaş senaryolarını ya canlı ya da haberlerden öyle ya da böyle yaşamaktayız...
Savaş ve terör insanı nasıl mı etkiliyor...
Sevgi ve mutluluk nasıl etkilerse, onun tam zıt istikametinde insanı yok oluşuna doğru yönlendiriyor mutlaka... Hepinizi yavaş yavaş eritiyor ve bitiriyor!
Konumuz hep yaşadıklarımız, yaşadıklarımızdan öğrendiklerimiz, algımız, ifademiz, hislerimiz, aksiyonlarımız, düşüncelerimiz ve yaptığımız her şey ya başta. Ekonomik boyutlarda da kaygı içerisinde olan bir iş dünyasının da içindeyiz bunların yanı sıra. Savaşın ve terörün kime ne şekilde faydası var ve olmuştur ki...Ama faydası olduğunu düşünenlerin ve savaştan fayda, çıkar yaratanların kazandığı bir dünyadayız. Bu durumdam acı çeken bizim gibi insanlar ise tangoyla ya da ruhunu yükselttiği bir aktiviteyle ruhunu beslemeye uğraşarak bu dünyaya güzel bir şeyler katma peşinde oluyor. Evet tangonun içinde, milongaların her birinde ürettiğimiz duygu yoğunluklu pozitif enerji dalgalarının tüm çevremize yayılmasını sağlıyoruz bir anlamda. En azından şahsım adına tangonun kalbinde kendimi özgür ve huzurlu hissediyorum. Yaşamımı farklı bir frekansla yakalıyorum. Müziğin, coşkunun ve insanlarla yaşadığımı derin bütünlüğün içinde yeniden kendi kendimi ve karşılaştığım nice yüreği tanımaya odaklanıyorum.
Her zaman dediğim gibi tangoda ruhsal bir aşk ve bütünlük hissediyorum. Bu evrensel yolculuğa yönelik sevgim ve tutkum bu nedenle, bu denli yüksek.
Kendimi moralman biraz toparlandığım günlerde ve bu yaşadığımız iki hafta boyunca sadece bir kaç milongaya gidebildim  Bu kez diğer haftalara göre çok çok azdı katıldığım milongalar elbette!
 Hareket zaman zaman güzel bir enerjiyle akan bir ırmak. Onun için ruh isyandan ziyade huzuru yakalayacak ama yakalayamadığında da huzuru o bağlantının içine dalarak bir şekilde bulacak. Yoksa hareketsiz donakalıyorsunuz ve hiçbir şey yapamıyorsunuz!
Geçen hafta önce Contact Tango ekibinin çok sevdiğim mekanları olan Portofino'da, Larespark Otel'in içindeki milongalarına katıldım. Arjantin'li Dj Vivi'nin müziklerinin iyiliğini de Almanya'dan gelen arkadaşım Jens'ten duymuştum. Dolayısıyla biraz erken giderek harika bir peynir şarap ritüeline uzandım önce orada. Sonra arkadaşlarımın da katılımıyla dans, enerji, sohbet ve tüm güzel hislerle ve ortamdaki sinerjik bütünlüğün enerjisiyle olağanüstü bir milonga deneyimine daha uzandım. Tüm çok iyi dansçı dostlarımla gelen kaliteli danslarım, bitiremediğimiz peynirleri ziyan etmemek adına paylaşarak sohbetlerde de komik esprilere kapıldığımız masamızdaki güzel insanlar, organizasyondaki ekibin güleryüzlü karşılamaları ve fotoğrafçı Erman'ın da her hafta sabırsız beklediğim karelerinin tınısal ifadeleri ruhumu yükseltti yine...
Tüm danslarım duygu, mutluluk ve enerji yüklüydü ve uzun zamandır dans etmememe rağmen sadece bu gece nonstop ettiğim tüm kaliteli danslarla muhteşem ve ful bir tatminle geceyi noktadım çünkü ayaklarımdan parmak uçlarıma kadar tüm enerji kırıntımı dahi zemine akardım ve  bu vesileyle de çok çok rahatladım! :-)
Perşembe Günü, Jens, Cem, Özlem ve bendeniz harika bir Solera ritüelinden sonra Para Bailar milongasına geçtik. Yine güzel, sevgi dolu bir kalabalıkla harika dans deneyimlerine uzandım, mutlu anlara kapıldım ve güzel bir enerjiyle milongayı noktaladım. Bu milongada da en çok beni mutlu eden şey, gerçek dostluk, rahatlık ve samimi bir enerjinin ortamdaki hakimiyeti.
Egolardan ziyade kalplerini görebildiğim dansçı dostlarımla aynı ortamı ve bu beni her gün daha da büyüleyen dansı paylaşmak çok büyük bir mutluluk veriyor. Bu enerjinin hoş yoğunluğu da, çoğu haftalar oradaki milongaları kaçırmamamı sağlıyor. Elbette dans kalitesi de en önemli unsurlardan biri. Hepimiz çok güzel danslar etmek istiyoruz. Çünkü iyi dans ettikçe, kaliteli dansçılarla tangoya dair yüksek irtifalara daha da ilerledikçe tüm varlığımızla kendimize ait en engin semalara yükseliyor ve dilediğimiz oranda, sınırsızca uçabiliyoruz...
Cuma Günü Milongahane niyetimi evde üzüm ve mini bir ev ritüeli ve milongasıyla noktaladım. Güzel üzüm sohbetinin yanı sıra Yasmin Levy parçalarının bazılarında ettiğimiz yalınayak dansların mutluluğu ve tatlı enerjisi hala üzerimde...O zaman tam dans ederken hissettim ve  dedim ki içimden,
"Ne olursa olsun bu dans çok başka. "Abrazo"ya açıldığın farklı anda bir şeyler oluyor ve zaman ve mekan duruyor. Sadece muhteşem bir coşkuya kapılıyor ve müziğin içinde yoğun frekansta, unik adımlarla dopdolu bir bütünlüğe ulaşıyorsun!"
Haftayı da bu iki şahane lokal milongayla tamamladım ve bu yeni haftamıza uzanırken yine milongasal serüvenlerin ilkini Çarşamba Günü Portofino'yla açtım. Geçen haftaya göre biraz daha sakin bir hava olmasına rağmen yine güzel bir lezzet sofrasının eşliğinde, güzel dostlarımız Eda, Ogün ve Aslı'yla harika bir sohbete ve komik esprilere kapıldık. Dj Sabri'nin hoş tandaları eşliğinde de Mehmet'le açılışı yaptığım danslarım  Erdal dostumla, Ogün'le, Özgür'le , Burak'la ve bir kaç dostla daha devam etti. Milonganın ortalarında da  şöyle bir şey hissettim;
"Bir milonga tandası çalıyor o esnada. Neredeyse dans etmek için duvarlara tırmanacağım kadar seviyorum o parçaları ve o denli enerjim yükseldi ki, lakin  "cabeceo"larımızı buluşturacağım kimseye ulaşamadım. Bir süre daha geçti ve o tanda eridi bitti. Baktım diğer tanda da güme gidiyor, artık istemeye istemeye ayağa kalktım ve ilk kez dans edeceğim bir arkadaşa bu dans teklifimi sundum. Arkadaş da gözlüklerini unutmuş o gün şansa. Komik olan şeylerden biri de  bu!
Ona "cabeceo" yapmaya çalıştığımı ama başarısız olduğumu söylediğimde "cabeceo"mu göremediğini belirtip  çok nazikçe özür diledi.  Sonrasında da çok güzel iki tandalık bir dans serüvenine kapıldık. O zaman düşündüm yine,
Böyle istisnalar dışında,  kadınların dansa davet etmek zorunda kalmadıkları bir milonga ortamı Arjantin havasını yurdumda daha da yoğun hissettirebilir daima. Çünkü dans etmeyi istemek hiç kötü değil, bilakis şahane bir şey. Dans etmeyi istemeyen hatta sıkılır gibi mızıkan partnerler mi, yoksa heyecanla dansa akan partnerler mi arzularız...
 Hem erkek, hem kadın dansçılar için dansı sevmek ve dans edebilirlik oranı çok mühim. Bu nedenle "cabeceo" yapmasına rağmen onları reddedebilen kadınlar olduğunu dahi bazı milonguerolarımızdan duyduğum gibi, "cabeceo" da pek sıcak takılmayan ya da görmezden gelebilen çok milongueronun da varlığını tahmin ediyoruz. Elbette herkes herkesle dans edecek diye bir şey kesinlikle yok. Eminim buradaki kastımı çoğunuz anladınız. Anlamayanlarsa zaten bunları çok sık yapanlardır ya da benim anlatma kabiliyetimdeki noksandır belki. Az yapanlara ise asla bir lafım yok. Hepimiz belki zaman zaman yaparız bunları ve o da tadı tuzu olsun  arada kapıldığımız egolarımızla yaşamımızın...:))
Bir de dik dik bakıp,hiçbir dansa yönelik davetsel bir hareketin gerçekleşmemesinden ötürü manasızlaşan ve yine de bu bakışları devam ettiren milonguerolar olabiliyordu geçmişte...O en şaşırtıcıhallerden biriydi. .Neyse ki yeni nesil milonguero(a)lar bu konuda çok daha  uzmanlaşıyorlar. Ee çağ, onların çağı...Ne de  olsa Arjantin Tango'nun geldiğimiz süreçte en güzel çağlarındayız yurdumda. Sayısız milonga, sayısız yöntemde ve stilde eğitmen var ve iyi ki hepsi de var. Çünkü hepsi bilgileriyle, deneyimleriyle değerli insanlar ve farklı kitledeki insanları bu dansın büyüsüne uyumluyorlar. Elbette birbirinden hiç haz etmeyenler ve stillerini kel alaka bulanlar da olacaktır. Yine de iyi olan ve kaliteyi temsil eden her zaman belli olur. Bundan kimsenin kaygısı ya da  şüphesi olamaz!
Dolayısıyla yine güzel enerjilerle dopdolu bir geceyi daha tamamlayarak evime  sakin adımlarla ulaştım.
Perşembe Günü uzun bir aradan sonra Point Otel milongasına gittim. O kadar çok özlemiştim ki oradaki ambiyansı, içeri girer girmez kalbim kıpırdandı ve güzel bir masaya yerleşip Dj Serçin'in özlediğim tandalarıyla Erdem'ciğimle öncelikli olarak pek güzel rakslara açıldım. Güzel kıvamında kalabalık hissiyle ve arkadaşlarımın yoğun olduğu bir kitlenin kucağında konumlandığım atmosferde sonraki rakslarıma da Özgür'le, İnanç'la, Giuseppe'yle ve bir çok dostla daha kapıldım. Bu arada salsa deneyimimi geçiyorum - onda pek eğleniyorum - ama pek nadir Chacarera yaparım, ve o gün de güyya yaptım. Bir an canım çekti, enerjim yüksek tabii ama yapmasam da olurmuş...Hakikaten facia benim chacareram. En azından o an öyle hissettim!
Sezarın hakkını, bu dansın icrasını iyi yapanlara vermeli..
Bulaşma  bu gıcık chacarera ritüeline Ebru, hatta ortamdan koşar adım kaç! ;)
Neyse bu komik enerji birikimi bir yana, yine harika bir geceyi daha Point'e has güzel terasında dolunayı izleme bahanesiyle soluklandığımız anlar da dahil olarak hoşça tamamlayarak haftanın milongalarını kendi kanalımda noktalamış oldum.
Bugün de mavi dolunay denilen ilginç bir kova hakimiyetindeki ay enerjisindeyken elbette niyetlendiğim Tangolic milongasının yerine Ortaköy'e kapılarak, akşamımı mehtabı ve yakamozu seyredalarak geçirdim. Muhteşem bir görüntüydü elbette ve bu güzel enerjinin etkisiyle eve girdince de buz gibi bir duşa  kendimi atarak derin bir huzur  buldum ve yoğun bir haz hissettim.
O an  için başka bir mutluluk bu denli bir keyif olamazdı. Suya değdiğim anda çıkan ve zihnimden ürettiğim "Coss"sesiyle hazzın doruklarına erdim!
Su yaşamdır ve yaşama dair çok şeydir daima..
Sonuç olarak tango dolu iki hafta harika bir enerjiyle tamamlanmış oldu. Yani gündemi düşünmediğimiz ve daha çok tangonun teninde yüzdüğümüz zamanlarda böyleydi demek istedim. Çünkü gündemi düşününce ruh sağlığımızı korumak çok zor oluyor aslında. Tangonun frekansında ise uçmadan yaşamak mümkün değil!
Bu nedenle  hep o bizi uçuran frekansa kapılıyoruz...
Tango belki de bazılarımız için hayatın aslında kendisidir. Sadece boyutu farklıdır ama akan tüm duygular ve uçuşlar kalıcıdır, eşsizdir ve gerçektir. Bu da hayatın bir anlamda kendisi olmasını doğrular!
Kimbilir hepimiz için daha nice anlamlara geliyor tango ve hepimiz yaşadığımız tangoyu pistlere ve buluştuğumuz kalplere taşıyoruz ve bunu her daim birbirimizle paylaşıyoruz. 
Diliyorum ki, önümüzdeki günlerde çok daha olumlu gelişmeler yakalayacağımız bir gündemin içinde yer alırız. Bunu tüm ülkem ve bütün halkımız için istiyorum.
Her şey sistemin parçası. Sanırım bunda çoğumuz hemfikiriz. Bu nedenle asıl düşünmemiz gereken şey, masum halkın içine sürüklendiği bir çok suçlamalardan arındırılması belki de...
Bir Türk'ün de, Kürt'ün de, Laz'ın da, Alevi'nin de, Sunni'nin, Ateistin, Hristiyanın, Musevinin, Budistin de tüm varolan insanların ülkemizde özgürce varlığını ifade edebilmesini ve dilediği şekilde yaşamasını arzuluyorum. Kötü niyetli ve entrika dolu amaçlara sahip insanlar var diye masum halkın haklarının ihlalini asla savunamam. Aslolan tüm ırkların, renklerin, inançların, başka ifadelerdeki bütün insanların hak ve özgürlüklerini, diğerlerininkini katletmeden yaşaması ve diledikleri şekilde varolmasıdır. Hepsi bu!
Asıl tartışacağımız konu da belki de sadece budur;
Yani bu ülkede kim gerçekten "özgürdür"ve kim "özgür değildir " i bir düşünüvermektir...
Son olarak Marcus Aurelius 'un  harika bir  sözünü hepimize armağan etmek istiyorum;
"İyi bir insanın nasıl olması gerektiğini tartışmayın artık,
  iyi bir insan olun."
İyi, sevgi, ışık dolu insanlar olalım diliyorum dostlarım!
Sizleri en içten sevgimle, saygımla, mutlulukla, bütünlükle, coşkuyla, sağlıkla, aşkla,  tatla, derinlikle selamlıyorum. En güzel danslar, en manalı yaşamlar, en derin dokunuşlar ve hisler hepimizin olsun! ***