17 Kasım 2014 Pazartesi

Haftanın içinde, tüm milongalarında ne çok şey vardı; binlerce tat, çok sayıda dost, rengarenk performanslar,  melodiler, an be an üzümsel, danssal nefesler, hoş müzikal akışlar...
Evet çok fazla pırıltı vardı, ama ne yoktu inanın hiç bilemiyorum...Geriye  bir şey kaldı mı ki zaten... ;-)

Sonbahara dair beni en mutlu eden şeylerden biri, yerlere dökülen  yaprakların oluşturduğu o doğal zemin kaplamasında yürürken, ayakkabımla bu rengarenk yapraklara bastığım anda çıkan haşırtının melodisi kulağımda bir şekilde huzurla, havayı derinen soluya soluya bu açıkhava yürüyüşüyle şenlenmek ve her bir ağaçta beliren yeşilin her tonuna sahip, sarı, sarımtrak, kızıl, kırmızı renkteki yaprakların oluşturduğu görsel ziyafetteki büyülü manzarayla dolup taşmaktır. Gerçekten beni farklı alemlere götüren bir histir bu. Bu nedenle yağışlı ve soğuk havalarından pek haz etmesem de, sonbaharı yine de çok seviyorum. İnsanın yenilenmesi için nelere veda edip, içinde neleri onaracağını hissettirir sanki bu mevsim ve içteki mevsimlerle, dıştakiler uyumlanınca da insanın bu dünyadaki, evrendeki hoş döngünün içinde yeniden oluşturup, geliştirip, daha bir var eder. Doğa insanın içindedir ve biz milonguera(o)ların doğasının içinde de tango dansıyla hissedilen bütünlük vardır. Milongasal  hikayelere uzanınca,  bu sonbahar havasıyla gelen hepsi birbirinden harika beş milonga deneyimi hemen hafızama geliverir. Zaten hepsinin içimde binlerce anısı olan bu milonga serüvenleri birbirinin ardı sıra başlar işte...
Çarşamba Günü katıldığım Kız Kuleli milongada, harika ve dinamik bir atmosferle karşılaştım diyebilirim. Yerli, yabancı bir çok dansçının varlığı bu İstanbul milongalarına has 'her an festivalde olma' tadını hissettirirken, Dj Okan'ın tandaları eşliğinde yine oradaki sevdiğim milonguerolardan Erdem'le, tandalarca duramadan dans ederek, Koray'la yine en güzel keyfiyle, eğlenerek,  Almanya'dan ara sıra gelip İstanbul pistlerini şenlendiren sevdiğimiz arkadaşımız Jens' le, Kanada'dan geldiğini öğrendiğim ve bir an ruhumu oralara taşıyan hoş dans eden bir milongueroyla, Fatih'le ve bir çok  milongueroyla en güzel danslarıma ulaştım Gecenin sonuda da -bu kısmı benim cep telefonumla- leziz bir Pasion Vega yorumuyla 'Te queiro tanto" parçası eşliğinde harika bir dans ve az biraz yaşamsal sohbet ritüeline uzanıp geceyi noktaladım.
Perşembe Günü Point'in 10.yılı kutlaması için yoğun bir kalabalıkla buluştuğumuz bu güzel manzaralı ve geniş pistli milongadaki, yuvarlak masamda tüm hoş dostlarımla konumlandık. Yerli, yabancı dansçıların oluşturduğu yoğun bir internasyonel kitleyle birlikte, Serçin'in leziz tandalarıyla her zamanki gibi olağanüstü bir gece daha yaşadık.
 Düşündüm de oraya ilk gittiğimde, ambiyansı karşısında gerçekten büyülenmiştim. Harika dansçıların varlığı ile bu çok güzel manzaralı ortamın içinde adeta kopmuş ve her Perşembe günümü aksatmadan oradaki danssal, sohbetsel ve üzümsel uçuşlarıma ayırmıştım. Elbette yıllar geçti ve bugün de yine en güzal danslarım müzikal ortağım Hakkı'yla, Jens'le, Murat'la - harika bir salsa parçası da dahil, müthişti- oranın müdavimlerinden Torelli'ye benzerliğiyle dikkat çeken Ferhat'la, Uğur'la  -pek dingin tınılarla- , Ogün'le -milongalarla şenlenerek-, Mehmet'le - konforla- ve daha bir çok dostumla daha gece boyunca sürdü. Çekilişte ise Jueves'ten bir yelek kazanıp, masamdaki şanslı milongueroya hediye ettim. İşin enteresanın masamızda üç kişi de bir şeyler kazandı bu çekilişte. Bu da hepimizi gülümsetti. Bir de oradaki çekilişlerde nedendir bilmiyorum, genelde şanslı olanlardan biri olmuşumdur. Masaj, konser bileti kazandım iki kez ve şimdi de yelek. Hep olsun bu şans diliyorum...
 Gecenin ortalarında, 10. yıl kutlaması şerefine pastalar kesildi, hepimiz tarafından kuşkusuz keyifle yutuldu ve Alper'le Selen çiftinin 3, 4 parçalık keyifli, sade, konforlu  ve rahat akışla gerçekleşen performanslarını izledik. Gerçekten muhteşem ve bir o kadar da huzurlu bir geceyi, tadı yine damağımda kalarak tamamladım.
Bu arada "Para Bailar" milongasındaki performanslarını orada bulunmadığım için youtube'da izlediğim Ahmet ve Nilay çiftinin, üç parçalık akıcı, dinamik, renkli ve yaratıcı danslarına gerçekten bayıldığımı söylemeliyim. Bu denli genç yaşlarına rağmen, böyle bir çalışma çıkardıkları için kendilerini gerçekten tebrik ediyorum.
Zımba gibi bir genç nesil geliyor ve bir çok yaratıcı ve hoş performansa doyacağız gibi geliyor bana. Bu da harika!
Cuma Günü muhteşem bir üzüm ziyafetinin ardından, Milongahane milongasına katıldım. Yine harika bir enerji ile karşılaşırken, çılgın bediş milongueralarımızdan Özden'ciğim, Elmira'cığım ve Müge'ciğimle, Dj'e en yakın masaya yerleştik. Sonrasında, gecenin "Charlie"  lakabını kazanmaya hak kazanan Hakkı'cığımız da aramıza katılarak,  masadaki tek milonguero olma şerefine nail olduğundan, kendini bir nevi "cennet milongası"nda hissetmiştir diye düşünüyorum. Bizler, yani milongueralar için melek demek biraz abartılı olur ama,  "Çakma Melek" daha bir anlamlı ve yerine oturan bir ifade olabilir....;-)
Gecenin  melekliğine aday insanlarından başka biri kim mi olabilir?
Elbette günün Dj'i Çağatay... Birbirinden güzel tandalarıyla -cortinalarında da kopardı, yaylı yaylı-  yine muhteşem dans yolculuklarım hem kendisiyle, hem Hakkı'yla, hem Fatih dostumla, Didem'ciğimle lead keyfini tadarak, Utku dostumla pek keyifle, müzikal lezzette -üstelik son tandada da lead edeceğim diye tutturdum- sonlarda da Kanadalı milongueroyla minicik bir dans uzantısıyla, gece boyunca keyfiyle sürdü.
 Gecenin ortalarında da yıllardır tanıdığımız ve harika milongalara ev sahipliği yapmış olan -Taksim Sanat milongalarının müdavimiydim ve Mekan milongasına da sıkça gittim-  Aydın ve Pelin çiftinin 3,4 parçalık kendilerinin özgün enerjisini yansıttlıkları, hoş danslarını izledik. Aydın Hoca'nın performanslarından önce yaptığı o çok içten kalbini ifade ettiği konuşmasını da çok etkileyici bulduğumu söylemeliyim. Orada bulunmaktan gerçekten mutlu oldum. Bora, Didem çiftinin ve Sevkan'ın hoş misafirperverliği ile geceyi noktalayıp, yağışlı bir İstanbul gecesinden, Ortaköy semalarındaki sıcacık, ışıltılı evime ulaşıp tüm yorgunluğumu yatağıma gömdüm.
Cumartesi Günü Martı milongasında cam kenarındaki  masamda, yanımızda Sergülen Abla ve Tuna ile birlikte leziz sohbetlerle şenlendiğimiz, yine en maksimum uçuşlu milonga seyrime başladım.
Dj Erdem'in hoş tandalarıyla, gece boyunca harika danslar ettim. Renkli bir kalabalık, huzurlu bir ambiyans ve içinde dans kokan her şey vardı bugün de... Burayı gerçekten çok seviyorum. İlk geldiğim andan itibaren kanım kaynadı diyebilirim. Dansçılar için gereken tüm konforun yanında, ortamın enerjisi ve ekibin güleryüzlü, sıcak yaklaşımları huzur ve rahatlık da sunuyor katılımcılara. İkisini -hem şıklık ve konfor, hem rahatlık, sıcaklık- bir arada bulmak ise gelişmiş coğrafyaların tadını hissettiriyor bana. Bunu İstanbul'da hissetmek  de gerçekten sosyal bir tatmin sağlıyor!
Dolayısıyla en güzel danslarım Mehmet Cemal'ciğimle yine çok dinamik bir lezzette ve keyifle, Erdem'ciğimle yen yüksek semalara kapılarak, Aziz Abi'yle "The King of the Waltz Tandas" kıvamında, Aron'la keyifle, neşeyle, Hakkı'yla Pugliese tandasında zemine tüm enerjimi ve kırıntılarını dahi bırakarak, coşarak, ful enerjiyle ve bir çok dostumla  daha süper ezgilerle dalga dalga mutluluktan uçarak gerçekleşti. Gecenin sonunda ise ani gelen bir yıldırım kararıyla, uzun bir yolculuğa uzanıp, Silivri semalarına eriştim ve tüm Pazar Günü'mü entellektüel ve müzikal sohbetlere ayırdığım bu muhteşem dostlarımla geçirdim.
Sabah kahvaltısında denizin yanı başında bulunan sempatik masamızda, binlerce lezzeti keyifle silip süpürüp, yavaş yavaş sindirirken, deniz kenarında yaptığım minicik yürüyüşümle tanıştığım ve adeta beni şoke eden hareketler sergileyen ve isimini anında "Free Spirit" taktığım tatlı köpekle olan dostluğumuz ve ardından bana yaptığı şovları, hatta denizin içine girerek yüzme stillerini gösterdiği performansıyla da çok beğenimi kazanıp günün deniz yansımalarından sonraki modelliğini tarafımdan hak etmiş ve kazanmış oldu. Bu yakışıklı delikanlı bir an bile beni yalnız bırakmazken, denizin kenarında topladığım rengarenk midyeler, yıllar öncesinin berrak, tertemiz Marmara Denizi'ni çok özlemle hatırlattı bana. Çocukluğumuzun pırıl pırıl sularına kapıldığımız Marmara Denizi'nin, şimdiki kirliliği gerçekten içimi burkuyor. Doğayı korumak değil ama katletmekte uzman bir ekip kurmuş insan cinsi. Paraya dönüştüreceği her şeyi katletme uğruna satarken, yok ederken, kendi ruhunu arayıp da hiçbir şekilde, hiçbir zamanda ve coğrafyada bulamaması çok doğaldır elbette. Çocukluk anılarımın Florya, Silivri sahilleri ile Ada sularının nefesi hala içimde aslında... Bu denizden çıkan midye renkliliği de hiçbir Türkiye denizinde yoktur. Bunları Ege ve Akdeniz kıyılarında bulamıyorum en azından. Karadeniz'de de pek bulamazsınız. Elbette orası da en kirli sularımızdan. Bu da hazin bir hikaye... "Çok Gelişmiş Ülkeler" in doğayla olan ritmsiz dansı olsa gerek bu belki de...İnsan doğayı yok ederek, kendisini bitiriyor. O yüzden diliyorum ki, şu ana kadar bir şans bulamadıysak da, bugünden itibaren  doğa için yapacağımız güzel çalışmalar oluşturur ve bunların adımlarını hızla, birer birer atarız...
 Yıllar önce Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde  "Yeşil Öncü"  ekibi olarak, 15 günlük ağaç dikim ekibine katıldığımda yaşadığım muhteşem hisleri ve o yoğun tatmini anlatamam. Doğada evinde hissetmemek mümkün mü...Ve ağaç, en güzel nefes işte...Bir de yok edilen Zeytinlikler var değil mi? Ne mi oluyor?? Nefesi tükenen bir doğa ve ziyan...Gerçekten acı çektiğim bir konu bu ve tüm dileğim her şeyin güzel akışına ve adil sürecine kavuşabilmesi, doğayla yaşadığımız birlikteliğin ve bütünlüğün devamı yönündedir...Tüm kalbimle bunu arzu ederken,  gerçekleşmesi için elimden gelen her şeyi doğa adına yapacağım. Sözüm sözdür!
Günün asıl akışına gelince, kendimi tamamiyle  bir tatil beldesinde hissettiğim bu bir günlük sürecin akşamında "İnci Resort" taki harika müzikal ve tatsal çalışmalarımızın ardından, Silivri sahilinde su ürünleriyle, bol balıkla, mezelerle, üzümle, arpayla ve etrafımızda boncuk boncuk gözleriyle bakan, birbirinden sevimli çok sayıda  kedilerle dopdolu bir yemek ritüeline girdik. İçerdeki şöminenin ateşi gözlerimizden yansırken, bu şahane  sohbetin tüm  keyfi içimde, haftanın son gününün, son harika milongası olan Ponte'ye uzandım.
Yine muhteşem bir kalabalık ve büyülü bir ortam vardı gecede. Masamda Sergülen Abla'yla ve Ceren'ciğimizin annesi ile arkadaşlarıyla süregelen sohbetler dahilinde Dj Ayşe Hm'ın hoş ve güzel tandalarıyla muhteşem dans deneyimlerime açıldım. Ekvator'dan gelen çok sempatik bir milongueroyla pek keyifle, Satışmış Abi'yle huzurla, konforla, rahatlıkla, Yiğit'le harika bir enerjiyle, Alman bir milongueroyla hoş bir lezzetle, Ceren'le yine harika tınısal hislerle ve bir çok milongueoyla en güzel lezzetiyle aktı. Gecenin ortalarında ise Ahmet ve Ceren çiftinin üç parçalık keyifli, zarif, dingin ve hoş performanslarını izledik. Kostümlerine de bayıldığımı söylemeliyim. Çok çok zevklilerdi doğrusu.
Her zamanki gibi geceyi yine en yüksek uçuşlarla tamamlayıp, bu bir çok dansçının buluşma noktasında, yani milongalarda varolan harika birlikteliği noktalayarak, güzel bir meydan yürüyüşüyle ve ev yolculuğuyla haftayı tamamladım. Yine en güzel danslarla gelen mutluluktan uçuşlar, müziğin ve 'connection'un derin etkisiyle yakaladığımız olağanüstü frekanslar, translar, yolculuklar içinde, harika insanlarla, dostlarımla yaşadığımız tüm inanılmaz paylaşımlar....Evet bu hafta ana dair her şey vardı sanki. Çok sayıda muhteşem tınıyı ve mutluluğu, tüm varlığımda hissettim diyebilirim. Bu güzel enerjiyle de bu yepyeni güne uyandım
Haftamızın hepimize güzel mutluluklar, harika insanlar, süper kazançlar ve engin milongasal akışlar getirmesini diliyorum dostlarım. Yine dünyanın dönüşüne eşlik ettiğimiz her yönde beliren, rahat akan rondalarda ve pistlerde buluşmak dileğiyle. Hepinizi sevgiyle abrazo'luyorum...:-)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder