3 Mart 2015 Salı

Bir çocuğum olsaydı, ona sevmenin yanı sıra, yaşamdan ve yaşamaktan korkmamasını, kendisini ifade etmede özgür, bağımsız ve cesur olmasını öğretmek isterdim.
Şu an bir çocuk sahibi olmayabilirim ama yine de misyonumu gerçekleştirip benden gençlere, tanıdığım tüm çocuklara ve hatta yaşça büyük, olgun olanlara da göstermek, ifade etmek, hissettirmek, öğretmek istediğim şey yine bu olacaktır;
"Cesur yaşa, cesur sev, cesur ol ve ideolojini, duygularını, düşüncelerini ve sana ait her şeyi cesurca ifade et!"
Cesaret bizleri tutkularımızın yönlendiği alanlarda buluştururken haftaya hoş bir bahar coşkusuyla başladım. Günler sonra hissettiğimiz ılık havanın ve zaman zaman beliren güneş ışınlarının etkisiyle heyecan yüklü, macera güdülü ve içimde her geçen gün daha da alev alev yanan tango aşkıyla daha bir kavruldum ve günlerin izlerini yakalamaya başladım.
Çarşamba Günü tatlı arkadaşım Evrim'ciğimle Solera'da tüm aromatik üzümlerin dünyasında ve sohbetler aleminde en parlak derinliklere kapılırken, 333 milongasıyla da  bu tadın üzerine bal kaymak sürdük. Hisar Kahvaltıları'nın "fan"ları bal, kaymak hikayelerini çok iyi bilirler. Böyle bir tat ve lezzet dünyanın başka neresinde vardır bilemiyorum. Bizim için milongalar ve üzümsel sohbetler de bu tattadır işte. Onlar bazılarımız için daima bal kaymaktır!
Milongada, Dj Ramo Gogo'nun hoş tandaları eşliğinde festival tadında bir kalabalıkla dolu atmosferde, Erdem'ciğimle tüm şahane rakslarıma kapılırken, Rusya'dan, İsveç'ten gelen milonguerolarla da internasyonel "abrazo" lara açıldım ve Rusya'dan gelen hiçbir dansçının kötü dans etmediğine o an itibariyle karar verdim, hatta emin oldum! Zaten kadın dansçıları milonguerolarımız  kanalında vazgeçilmez, ancak erkek dansçıları da kesinlikle "masterpiece"ler bana göre. Zaten bu coğrafyanın insanları hangi alanda kötü bilemiyorum. Kominizmin izlerini yeni nesillerde bile hissedebiliyoruz. Can çıkar, huy çıkmaz. DNA'larına kazınmış! ;-)
Sonuç olarak gece boyunca, tüm güzel dostlarımla harika danslarla enerjimi yenileyip ve bu keyif yüklü milongayı mutlulukla tamamladım.
Perşembe Günü uzun bir aradan sonra Point semalarında yerimi almayı planlamıştım. Bahar havasını oradanın terasında şenlendirme arzusundaydım. Dolayısıyla Aylin'ciğimle yine sıradışı bir sohbet yemek, aromasal yolculuklar ve şiirsel tatlar dünyasına daldıktan sonra, "Para Bailar" milongasına uğrayıp, oradan da Point'e geçelim diye düşündük. Lakin "Bailar"a bir girdik, giriş o giriş...Dj Maral'ın leziz, hoş tandalarına ve ortamın harika dansçılarının havasına kapılıp saatlerce dans ettik. Oranın müdavim ve evsahibi milongueroları, hocaları Samet, Onur, Mehmet, Utku, Zafer, Korhan, yine Rus dostumuz,  bir kaç dostla daha tandalar arasında akarak, geceyi uzattıkça uzattık.  Ancak milonga saatlerinin sonlarına yaklaştığımızda, Taksim yolunu boydan boya yürüyüp Point'e ulaştık ve son tandayı Ralph'ten sipariş edip aldığım "kırmızı pabuçlarım"la iki parça dans ederek ve"La Cumparsita"da da Dj Gökhan'ın hoş seçkisiyle İstanbul'umun eşsiz Boğaziçi Köprüsü'nü seyre dalarak tamamladım. Point'in enerjisi de o kadar büyülüydü ki, gerçekten İstanbul'da yaşayan, dans eden ve" seç seç beğen" milongalara kapılan milonguera(o)lar olduğumuz için şükrettim. En güzel ortamlar, hoş oteller, sıcacık, konforlu stüdyolar ve her gün sayısı artan muhteşem mekanlar huzurlarımıza getiriliyor ve neredeyse bir içecek fiyatına gece boyunca dans etme imkanı sunuluyor. Buna rağmen iki üç, beş lira arttırınca patırtı koparabilen bir kitleyizdir bizim camiamız. Ne de olsa bu dans ekonomik koşulları kısıtlı  olan bir kitleden doğan bir aşk, şehvet, hüzün, isyan, coşku, neşe, acı, tat, his dansı. O yüzden kuşkusuz hepimizin içinde bir muhalif, bağımsız, aykırı, özgün, uçuk, gıcık, egolu, ruhsal, tatlı, huzurlu, somurtkan, heyecanlı, tutkulu, sıkılgan, fevri ve aşık bir taraf var. Nasıl oluyor da oluyor ama savaş çıkmadan aynı rondada dönebiliyoruz. Arada hiç beklemediğimiz bir anda sert bir çarpışmayla deli sarsılmışız, bir topukla içimizdeki tüm acı sinyalleri zirve yapmış, önümüzde sağa sola ve nereye gittiğini, ne yöne hareket ettiğini anlamadığımız ve tuhaf figürlerle asabımızı bozan "sakıncalı milonguero(a)"lara kıl kapmışız çok mu....En azından kimse kimseye yumrukla girişmiyor - Sözüm meclisten hem içeri, hem dışarı (burada meclis derken kastım, Türkiye Cumhuriyeti Meclisi.  Hepimiz her toplantıda ne oluyor biliyoruz zira - birbirini öldürmüyor, taciz yüksek oranda etmiyor - asılgan yapıdakiler de pek barınamıyor zaten - ya da birbirini yok etmeye çalışmıyor. Dolayısıyla diliyorum şu dünyanın büyük "güç" sahibi liderleri, asrın tüm liderleri tangoyla tanışsın da "connection"la tüm engin, sınırsız uçuşlara kapılıp, "abrazo"ların tatlı sözlerinde, ritmlerinde, hislerinin eşsiz derinliklerinde ve bu bütünlükte kendilerini bulsunlar. Hatta polislerimiz de öğrense örneğin tangomuzu. Biber gazı yerine, bize hoş "abrazo"lar hediye etseler, çok mu...Hayat biraz da "abrazo" yönüyle dönse ne güzel olur...Herkes öğrensin tangoyu ve kesinlikle hemen hemen herkes dans etsin. Duygularını, düşüncelerini müzikal, bedensel ve ruhsal yolla ifade edebilen insanlardan bu dünyaya zarar gelmiyor çünkü. Bu kendi halindeki "tuhaf" yapıdaki insanların tek derdi, bir gün sonra hangi milongaya gidecekleri, "enrosque", "ocho", "boleo" ve "volcada" yı iyi yapıp yapamadıkları, bir sonraki tandada hangi dansçıyla dans edecekleri, "cabeceo"larının istedikleri kişilere ulaşıp ulaşmadığı ve festivallerle, maratonların hangilerine katılıp, katılmayacakları yönünde. Çünkü onlar tangoya tutulmuş, tango  aşkında birbirine adeta tutkalla bağlanmış insanlar. Tüm yaşamları da sayısız rondalar arasında akan deli yolculuklar misali...Bunların alt, üst katmanlarına da dünyalarında  yaşadıkları bütün deneyimlerini çevreliyorlar. Yaşamlarındaki bu yoğun tango dünyasına ait frekansa işlerini, evliliklerini, ilişkilerini, dostluklarını, seyahatlerini, tüm faaliyetlerini ekliyor, uyumlamaya uğraşıyorlar. Ne kadar başarılı oluyorlar, tartışılır ama  şu gerçek nettir;
Tanguera(o)lardan kimseye zarar gelmiyor. Tek derdimiz müzik,  dans, müzik, dans, müzik ve yine dans!;-)
Cuma Günü ise  Dansspor'da  yine yoğun bir kalabalığın hakim olduğu bir milongayla karşılaştık. Dj Ralph'ın  "Golden Age" ağırlıklı tandalarıyla da  oradaki bir çok süper milongueroyla,  Erdem'ciğimle, Cem'le, Murat'la, Arben'le ve bir çok dostumla pek keyifli danslarla coşkulandım, Banu'cuğumla  içine gömüldüğümüz rahat koltuklarda leziz çay sohbetiyle şenlenerek keyiflendik.
 Gecenin sonunu ise yere kaymadığı için zımbalanan botlarımla  hem çile çeke çeke, hem de hazdan dört köşe bir şekilde  tamamlayarak, Beşiktaş'ın hoş ambiyansı eşliğinde evime süzüldüm.Hani bazen garip  bir haz mekanizması vardır bazen içimizde.  Hem deli gibi çile çekersin ama keyifte doruklara da tırmanırsın. Bu durum bir değişik yapıda insanlar olmamızın sebebini açıklıyor!
Cumartesi Günü, önce Erdem'ciğimin doğumgünü kutlaması için Martı Otel'de her zamanki eşsiz insanlarla dolu masama konumlandım. Enerjim yine kıpır kıpırdı. Artık ne oluyorsa bana her milongada, yine pek klasik, yerimde duramıyordum.  Sevindirici olan tabii ki bu enerjim boşa gitmedi ve saat 23:30 sularına kadar "Oko Tango Quartet " in  ve Dj Çağatayın hoş müzikal akışıyla, sevdiğim dostlarımla ve doğumgünü çocuğuyla dans ettikten sonra - "Oblivion" da ve "Mazi" de daha bir  vurgulu - 333'ün yolunu tuttum. Elbette bir Osvaldo Pugliese hayranı, hastası, delisi ve manyağı olduğum için "Color Tango"nun "unplugged" konserine koşar adım ulaşmaya çalıştım. Hoş o gün "Social Diva " etkinliği de vardı. Ne şans vatandaşlarda ya...Bizim zamanımızda böyle marjinal durumlar olmamıştı. Hoş bizim dans ettiğimiz gece de eşsiz bir enerji, çılgın bir sinerji ve süper bir Dj vardı ama olsun yine de kıskançlıktan çatladım ve daha adaletli bir dünya için şükretmeye odaklandım!
333'e vardığımda inanılmaz bir şey oldu. İçeri girdiğim an, yani tam olarak da o an, "Color Tango" sahne aldı ve ilk notalarını çalmaya başladılar.  İnanılmaz bir zamanlama oldu, çok coşkulandım ve
ne mi yaptım...Montumu sandalyelere fırlatıp, insanları yararak orkestrayı izleyebileceğim bir köşeye geçtim. Medenilik demişken, medeniyetin bittiği an budur işte! Kalabalığı yarıp, herkese çarpa çarpa geçmek nasıl bir şeydir açıklayamam ama yine tam o an oldu. Ne yapalım  arada bir istisna olsun! :)
Size şöyle söyleyeyim, gece, konser, milonga, atmosfer tek kelimeyle olağanüstüydü benim için. "Color Tango" nun eşsiz enerjisinin ve mükemmel performanslarının yanı sıra, ortamdaki rengarenk kalabalık, muhteşem renklilik, güzel manzara, müzik, dans, coşku seyri, tango aşkı yoğun hissiyat ve milongaya ait her şey... Color Tango'nun bir iki parçasında, salata için soğan  doğramış gibi gözlerim sulandı, o derece yani! Sanırım bunu kaçırsaymışım, bir kaç kilo soğanı doğramış gibi hüngür hüngür ağlayacakmışım.  En azından ucuz kurtardım. Buna da şükür!
Elbette çok sayıda konser izledim ama bu tür bir enerji çok başkaymış. Çünkü sıcacık milonga bir ortamında, müzisyenlere, orkestraya çok yakın bir oturma şeklinin hakim olduğu bir ortamda, bu çok sevdiğiniz parçaların yorumlarını dinliyorsunuz. Pugliese'nin ruhu şad olsun! Onun müzikleri olmasaydı, belki de dansı bırakırdım. Tamam abarttım, bırakmazdım belki ama,   o zaman D'Arienzo, D'Arienzo diye sayıklardım belki.  En azından denerdim!
Gecenin bu harika konser performansının sonlarında,  müzisyenler  "La Cumparsita"yı çaldığında Hüsnü' yle hemen mekanın diğer köşesindeki mini rondaya kapılıp, kendimden geçercesine, bulutların üzerinde ilerlermişcesine dans ettim. Abartı yok, gerçekten öyle hissettim o an!
Adamlar çalıyorlar ya kardeşim, istersen bitme, kopma, uçma ama kaçarın yok ışınlanıyorsun uzaya, farklı boyutlara... Zaten az, biraz meyilliyiz bu tür süzülüşlere...
Dolayısıyla"Color Tango" bu eşsiz enerjilerini ortama bırakıp,  sevgiyle, coşkulu bir alkışla uğurlandılar ve gecenin Dj'i Elda'nın gerçekten harika tandalarıyla - ilk kez dinledim bu Dj dostumuzu ve gece boyunca seçkilerini çok beğendim diyebilirim. Bir de gecenin tam damar anındayken "Pepe Aguirre" nin vals yorumlarını da çaldı ya gerçekten bittim o an işte - tüm eşsiz danslarıma yine Hüsnü'yle, Bülent'le, Özgür'le, Tümay'la ve hoş dostlarla büyük bir coşkuyla kapıldım ve gecenin sonunu pek  istermesem de bitirdim.  Hatta Eşref az korktu sanırım bu deli milonguera evine gitmeyip, stüdyomu işgal edecek diye....:) Murat'la ikisinin Color Tango'yu izlerkenki enerjilerini farketmiştim. Hastası olan insanlar farklı oluyor...Gerçekten coşkuları yoğundu; bu da harika bir şey'. Dolayısıyla tüm festival biletlerini de Çiğdem'den kaparak, hafızamda bir müzikal  büyü, dudaklarımda üzümün izleri, ruhumda hep müzik, dans ve aşk hakim günü, geceyi, dakikasal, saatsel kopuşları tamamladım.
Pazar Günü neredeyse tüm gün uyuyacaktım. Neyse ki kısmen  insani bir saatte kalkıp, oldukça geç bir "sabah" kahvaltısından sonra, Özden'ciğimle "Romeo & Giuletta" müzikalini izlemek için Zorlu'da buluştum. Hatta orada Aylin'ciğimle de karşılaştık. Üstüne çay sohbeti bile yaptık.
 Neyse performansı seyre daldığımızda, gösteri boyunca beni damardan vuran ifade ve cümleler bütün şu oldu ;
" Sev ve değiştir dünyayı
Sev ve  durdur zamanı
Sev ve aydınlat karanlığı, haykır varlığını
Sev ve umut ver,
Ve hayata hayat kat,
Sev...
Sev ve değiştir dünyayı..."
İtalyanca dilinde sergilenen gösteride değişik, akrobatik performanslar, güçlü, farklı, hoş sesler ve modern ağırlıklı müzik seçkisinde bir müzikal yaklaşımı hakimdi. Daha çok klasik ezgilerde kendimden tamamiyle geçtim. Ve elbette romantik sahnelerinde, bazı vurucu temalarında ise çok etkilendim.  Konusunu çoğumuzun bildiği gibi bu hikayede de iki düşman ailede doğan, iki aşığın yolu ancak ölümde birleşti.
 Bu müzikal, dünyamızda çağlar boyunca devam eden nesil, iktidar, güç ve hırs kavgalarının izlerini muhteşem yansıtan bir Shakespeare eserinin yorumu. Diyordu ki Giuliette,
"Ölmemek için biraz ölmem gerekiyor belki de"
Kimbilir bu dünyada kaç insan, kaç aşık, kaç düşünür, kaç farklı inançtan, farklı ırktan, dinden, coğrafyadan, seçimden, enerjiden olan insan buna benzer bir şey düşünmüştür....
Kimbilir kaç kişi, bu dünya üzerinde ölmemek, yaşayabilmek, nefes alabilmek için ölmeyi  ya da başka bir dünyada soluk bulmayı bile düşünmüştür....
Bana sorarsanız, sayısız insan olmuş olabilir...
Dolayısıyla muhteşem bir bitirme seremonisiyle de bu etkileyici eserin müzikal yorumununun finalini izledikten sonra,  kendi unik dünyalarımıza geçiş yaptık. Elbette yine içimizde bizi biz yapan evrensel, yaşamsal aşkın frekansıyla, yine o yoğun tutkularımızın bizi kıpır kıpır eden hisleriyle gecede farklı yönlere doğru ilerledik...
Bir etkileyici haftayı daha sanat dokulu tınılarla, "abrazo" yoğunluklu, eşsiz parfümlerle süslü danslarla tamamladıktan sonra, yeni haftaya binbir türlü rüyayla başladım.
 Şimdi güleceksiniz ama rüyamda "Armada" da dans ettim dün gece ve sabah gözlerimi  açtığımda bir an hangi şehirde olduğumu bile düşündüm. Arada bir bana oluyor böyle haller... Rüyalarımda sıkça başka ülkelere - hatta yurtdışı maratonlara bile gitmişliğim var -   ziyarette bulunduğumdan  bir ayrı uçuşa kapılıyorum. Zaten düşünürsek hep "uyanık" olduğumuz anlara odaklıyız, oysa o uykuda geçirdiğimi dokuz, sekiz, yedi, altı - milonguero(a)lar için hatta bazen 4 - saat içinde neler deneyimlediğimiz  muamma bir  soru aslında ve bilinmez bir alem orası... İnsan beyninin ve ruhunun sınırlarını bilebilmek, evrenin sınırlarını bilebilmekle eşdeğer gibi geliyor bana. Yani evren sınırsız varsayılıyor, zira evrenler içinde evrenler mevcut. İnsan aklının, ruhunun ve duygu dünyasının sonu da yok gibi. Sanki uçsuz bucaksız bir bilinç, zeka ve idrak yolculuğunda ilerliyoruz hepimiz. İşte rüyalarımız da, somut gerçeklerimiz kadar etkili, yoğun, manalı, derin ve güçlü olabiliyor. Bir ara Sn Jung'a danışmakta fayda var diye düşünüyorum! ;-)
Bu yeni haftamızda hepimize en güzel anlarla parıldayan mutluluklar ve harika deneyimlerle yoğun paylaşımlar diliyorum dostlarım. En güzel milongalarda, festivallerde, maratonlarda  daima görüşmek dileğiyle... Ve hafta boyunca çok sevdiğim dansçılarla dolu festivalde, hepsinin farklı farklı  performanslarını izlerken,  damardan Pugliese ve D'Arienzo tınılarını da "Color Tango" ve  "Los Reyes Del Tango" orkestralarından dinleyecek ve sonsuzluğa karışan "connection" yüklü tandalarda, en maksimumlarda kopuşlara uzanacağım diye düşünüyorum
Tüm güzel anlarda, en tatlı dokunuşlarda, lezzetli sofralarda, sıradışı izler sunan deneyimlerde, yoğun melodilerle renklenmiş
sohbetlerde ve olağanüstü danslarımızda buluşmak dileğiyle... Festival boyunca en hoş "cabeceo" lara açılanlar, en engin denizlere kavuşsunlar olmaz mı...
Size "Annie Royer" yorumuyla "La Mer " parçasını bu gecenin hediyesi olarak paketlemek istiyorum. Ne de olsa bazılarımız deniz sever, bazılarımız denizle yaşar, denizle en diplere ve uçsuz bucaksız semalara kapılır ve denizle sonsuza dek dalgalanır ve onunla hep var olur. O halde,
 bütün engin okyanuslar hepimizin olsun !
En içten sevgilerimle değerli dostlarım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder