23 Mart 2015 Pazartesi

"Seni seviyorum demek bir kaç saniye sürer. Bunun nedenini, nasılını açıklamak bir kaç saat sürer. Kanıtlamak ise ömürlük bir yolculuktur...."
İşte haftama bir güzel paylaşımdaki bu anlamlı alıntıyla başlamak istedim, çünkü çok içten katıldım bu cümlerin manasına...Bu yüzden olsa gerek, hemen hemen hepimizin yaşamlarımızda kurduğumuz cümlelerin çokluğu, azlığı bir yana, asıl içine yüklediğimiz anlamlar kadar o cümlelerin, sözlerin hakkını verebiliyoruz, kendimizi olduğumuz gibi ifade edebiliyoruz ve yaşadığımız çok şeyi bu sözcüklerin içine kısmen de olsa kendi ışıltımızla sığdırabiliyoruz. Kanıtlar, yaşamalarımıza dair izler daima davranışlarımızda, düşüncelerimizde ve hislerimizde beliriyor. Bu yüzden gözlerdeki ışıltılarda yalan olmuyor, hislerde yapaylıklar hakim olamıyor, ya da tango tutkunları için "abrazo"lardaki derinlikler mekanikleşemiyor. Hepsi gerçekliğe uzanıyor ve her şey yönünü tam bulduğunda özüyle akıyor, gerçek, öz varlığında gerçekten yankılanıyor!
Bu yankılar dahilinde kimbilir hayatlarımızda kaç insana "Seni seviyorum" demişizdir ve bunu gerçekten inanarak belirtmişizdir. Kuşkusuz karşı taraf bunu söylediği için söyleyenlerimiz de olmuştur ancak asıl bunu hissedenlerimiz için yaşam daima mucizevi  bir yolculuk sunmuş ve gerçekten dönüşümü hissetmişler ve daima dönüşmüşlerdir. Bu  içsel, zengin haz potansiyeli de insanın tüm enerjisiyle oluşan bambaşka renkliliklerdeki bir dünya hazırlamıştır sonuçta!
İnsanlar bir yana, sevdiğimizi söylediğimiz çok şey için  bir ömürlük ya da bu kadar uzun olmasa da anlamlı bir periyod -anlar sonsuzdur ya neticede, süreden bağımsız - kanıt veriyor muyuz diye düşündüm şimdi. Evde, bahçede beslediğimiz hayvanlarımızı sevdiğimizi söylüyor, belki gerçekten seviyor ama sonra sıkılıp atabiliyoruz; bir aktiviteye başlayıp, derinliğine ulaşmadan sonlandırabiliyor, diğer ilgimizi çeken  şeylere bir öncekini daha gerçek anlamda, derinen yaşamadan geçiş yapabiliyoruz ya da coğrafya, coğrafya  dolaşırken, tüm arzularımızın, hedeflerimizin peşinde koşup, içteki coşkunun merkezini durmadığımız, bunları sindirmediğimiz için yitirebiliyoruz...Yani seviyorsak,  sevdiklerimizin asıl kanıtı birebir yaşamlarımızda var oluyor, şekilleniyor ve beliriyor diye düşünüyorum. Benim kanalımda, sevdiğim dostlarımla paylaştığım anların çoğunda tango deneyimlerim hakim oluyor yaklaşık on beş, on altı yıldır. Bu demek oluyor ki, ben tangoyu gerçekten çok seviyorum, çünkü sevgimi daima besliyor, onun için emek veriyor, odağımı, enerjimi, ilgimi, alakamı, yoğun sevgimi yaşadığım bütün  eşsiz "connection", dans deneyimlerine aktarmaya çalışıyorum, çünkü "abrazo"sunu ve müziğini iliklerime kadar hissediyorum!
Diyorum ki, bu haftamız öncelikle sevdiğimizi söylediğimiz her şeyde, her insanda, her coğrafyada ya da yerde başta bunu kendi içimizde hissetmemiz, kendimize kanıtlamamız yönünde gelişsin. Bu vesileyle gelen tatminlerse insanı gerçek manada büyütüyor ve geliştiriyor çünkü....
Haftanın yoğun "abrazo" serüvenlerine getirirsem sözü, benim için yine hepsi çok enerji yüklü ve muhteşemdi.  Salı Günü Evrim'ciğimle aromasal zenginliklerde en hoş sohbetlere uzanarak başlayan gecemiz "La Cumparsita"  milongasıyla  ilerledi ve daha haftanın başında içimi tango aşkıyla yeniden ve çok güçlüce alevlendirdi. Dj Halil'in hoş tandalarıyla, kaliteli bir kalabalık eşliğinde başta Erdem'ciğimle -nonstop- , Francisco, Mehmet ve bir çok dostumla daha çok güzel tandalardaki tüm "abrazo"larımda ful kapasite kopuşlar yaşadım. Geceyi  de bu lezzetli tatla ve sonrasında da leziz dokularla tamamladım.
Çarşamba Günü geç de olsa 333 milongasına geçtim. Öncesinde ise değişik bir sohbetsel yolculukta anları farklı bir şekilde doldurmuş ve sonrasında milongaya geçerek ettiğim tüm danslara da bu enerjiyi farklı bir şekilde dalgalandırmıştım. Okuduğum bir iletide "Arkadaşlık" üzerine hoş anektodlar vardı ve tüm dostlarımı düşündüğümde aldığımız uzun yollardan ve aştığımız tüm pürüzlerden dolayı bir anlamda içsel mutluluk yaşadım ve tangoda tanıştığım tüm arkadaşlarımla da zenginleştiğimi tekrar duyumsadım. Bu anlamda tango hoş bir aşık, muhteşem bir dost, derin bir sırdaş, nazik bir sesleniş, tatlı bir dokunuş olduğu gibi, bazen de size yardımcı olan deneyimli bir terapist, hatta süper bir doktor olabiliyor. Hasta hasta milongaya gitseniz bile  bazen iyileşebilirsiniz. Bir kaç kez başıma gelmiştir, inanın!
 Milongada eski Ankara'lı, yeni İstanbul'lu Dj dostumuz Tümay' ın lezzetli tandalarıyla bu festival tadındaki coşkulu kalabalıkla dolu atmosferde hem kendisiyle, hem bir çok dostumla harika danslar ettim,  yine en yüksek bulutlarda gezindim ve  İsviçre'den, Şili'den, Arjantin'den süper dansçılarla ansal kopuşlarıma yenilerini kattım. Geceyi de bu mutlulukla noktaladım.
Perşembe Günü Aylin'ciğimle hoş bir Zencefil sefamızın ardından "Para Bailar" milongasına geçtik. Dj Pınar'ın tandalarıyla da gece boyu tüm güzel dostlarla, maestrolarla  - Hüseyin, Utku, Samet- Ayşegül 'le "lead", "follow" eğlencesiyle, yabancı milonguerolarla, Erdem'ciğimle, Pugliese'de ise son tat olarak Onur'la bu tandadaki notaların tüm varlığı içimde gezinerek keyifle dans ettim.Gecenin ortalarında da kadın tekniği yönünde Lucas'ın üç parçalık solo performansını izledik. Gerçekten ayakları bir kadınınınkinden farksız görünen bu dansçı yaptığı süslemelerle kadın dansçılara taş çıkardı ve bu vesileyle de bolca alkış aldı.
Cuma Günü uzun bir aradan sonra "Tangolic" milongasındaydım ve enerji muhteşemdi diyebilirim. Dj Ramo Gogo'nun güzel tandalarıyla - bir milonga tandası vardı ki paylaşacaklar yakında çünkü sözünü aldım - coşkulu kalabalıkla dolu atmosferde, yerli yabancı bir çok dansçıyla, maestrolarla, eski dostlarımla tüm keyifli danslarımızla gece boyunca şenlendim. Gökhan Abi'yle Pugliese tandamız, ve Quincy ile son tandadaki dansımız da "masterpiece" bir enerjide geceyi bitirmemi sağladı. 
Cumartesi Günü önce Doğa'cığımla muhteşem bir Zencefil sefası yaptık, sonra da bu dopingle ve hoş enerjiyle Galata'ya  geçtik. "El Huracan" milongasında - Noa -  çok hoş bir atmosfer vardı. Gecenin Dj'i genç yetenek Ali  - hem süper bir dansçı, hem de olgun bir Dj' miş ilk kez dinledim- "Golden Age" yoğunluklu tandalarıyla durmaksızın dans etmemizi sağladı. Biz o yaşlardayken nasıl dans ediyorduk bilseniz, gülerdiniz ve o kadar usülüne uygun bir şekilde müzik listesi ölsek çalamazdık. İlla bir muziplik yapardık ama şimdiki gençler aşmış. Hem danslarıyla, hem  de müzikleriyle kalitelerini yansıtıyorlar. Onlardan öğreneceğimiz ne çok şey var ve öğrendiğimiz oranda da gelişiyoruz sanıyorum...
Gece yerli, yabancı kaliteli dansçılarla doluydu. Quincy - Hong Kong'lu ileri seviye tam bir maraton milonguerosu -  Michael - İsviçre'den renkli bir milonguero- , Ongun - hem Noa'nın ikinci süper genç yetenek dansçısı, hem de doğumgünü çocuğu - Ali - gecenin yakışıklı Dj'i - ve bir çok dostla daha çok güzel dans deneyimleri yaşadım ve benim için bir harika geceyi daha bitirdim.
Pazar Günü baharın geldiğini sandım ve erkenden uyanıp, güneş ışınları tenime değerken muhteşem zengin ve abartılı bir kahvaltı ettim. Yenmedik bir şey kamadı diyebilirim. Sonra biraz uyukladım ve akşam değerli dostum  bandoneonist Gustavo'yla Ponte'de buluşup en hoş sohbetlere, üzüm ve peynir lezzetine daldık Gecenin Dj'i Faysal'ın hoş tandalarıyla da hem kendisiyle ve diğer tüm dostlarım Satılmış'la, Kenan'la, Çağatay'la, Mr Ufo Hakkı'yla, Hollandalı bir milongueroyla, Michael'la keyifle dans ettim ve bu güzel geceyi bu keyifli  tınılarda noktaladım. Sonra Ayşe'ciğim ve oranın tüm güzel insanlarıyla vedalaşıp Taksim sokaklarından yaşamın tüm farklı nüanslı izlerine doğru yol aldım ve bir haftayı daha tango büyüsüyle yaşamanın neşesine kapıldım.
 Hepimize dilediğimiz şekilde geçecek, büyülü, iyiliklerle dolu bir hafta diliyorum öncelikle ve izninizle benim için iyilik demişken bunun ve zıttının manasına da son söz olarak değinmek istiyorum.
İyilik, bir insanın ona ait en güzel enerjiye ve ışıtlıya ulaşmasında,  bunu ortaya çıkarmasında ona yardımcı olabilmek, zorlandığı anlarda destek çıkabilmek ve koşulsuz sevme yetisini kazanarak bu ışığı bulunduğun her ana ve çevreye yayabilmektir. Kötülük ise bir insanı kendi çıkarların uğruna sömürmek ve onu gerekirse kendi hedeflerin uğrunda harcayabilmektir. Dolayısıyla insanları iyi ve kötü olarak tanımlamak yerine, iyilik ve kötülük yapanlar olarak nitelendirebiliriz diye düşünüyorum.
 Dileğim hepimizin çevresine kötülükler yerine, manalı iyilikler sunması yönünde ilk başta.... Çünkü kötülüklerden kimseye bir fayda gelmiyor. Aksine yıkım ve yokoluş bu kötülüklerle anlamsız bir yaşam buluyor.
Yani değerli dostlarım diyorum ki, .
İyi kalın, iyi olun, iyilikle dopdolu yaşayın. Sizleri sevgiyle, saygıyla, neşeyle  selamlıyorum. Bir de bu hafta da bol bol dans edelim, olur mu...;-)

2 yorum:

  1. Milongalari bu kadar yoğun yaşadığın ve anlattığin için tesekkurler

    YanıtlaSil
  2. Çok teşekkür ederim değerli dostum, eksik olma!☆☆☆

    YanıtlaSil