7 Eylül 2015 Pazartesi

Şu hayatta bir insanın yaşamından ne daha önemli olabilir?
Örneğin ailenizden birinin canı pahasına işinizde terfi almak ister miydiniz,
ya da yanı başınızda birinin açlıktan öleceğini bilseniz bir buçuk porsiyon kebabı  yer miydiniz?
Görür görmez vurulduğunuz o muhteşem sarı duvarlı tripleks evi  almak isteseniz içindeki insanların zorla boşaltılmasını ve taramalı tüfekle katledilmesini ister miydiniz ya da daha fazla tatil yapabilmek için köleliliğin insanlık tarihi boyunca devam etmesini arzular mıydınız....?
İktidar için ve bir politikacı, bakan ya da en üst düzeydeki şahıs, şahıslar topluluğu olmak için yüzlerce insanın öldürülmesine göz yumar mıydınız...?
Kendi gücünüzün korunması pahasına insanlara ne olursa olsun, gerekirse ölsünler, aç kalsınlar, boğulsunlar, yok edilsinler diyebilir miydiniz...
Ben asla  bunları diyemezdim, aklımın ucundan bile geçmezdi bu korkunç düşünceler....Arkadaşlarım da asla istemezdi  böyle korkunç senaryolar ve halkımızdan hiçbir insan buna asla göz yummak istemezdi! İsteyemezdi, değil mi??
Peki nasıl oluyor da oluyor ve hepimizin içinden tüm bu kötülüklere göz yumanlar ve bu kötülüklere sebep olanlar doğabiliyor?
Az önce kendimi bulduğum, mutlu olduğum bir aktivitenin, "tango gecesine dair ruhsal ritüelim"in ardından evime ulaştım ve tüm sosyal medyadan, haber kaynaklarından 15 ila 30 şehit daha olduğunu öğrendim.  Daha bir saat öncesine kadar  o sevdiğim milongada Dj arkadaşımızın harika tandalarında muhteşem dansçılarla bol uçuşlu trans dolu dans yolculuklarına uzandıktan, Aylin, Tuncay ve Jens'le tatlı  sohbetlerle gecemi şenlendirdikten sonra, yine korkunç şehit haberleriyle sarsıldım ve yine aklım karmakarışık bir şekilde bu haftayı tamamlıyorum. Kafam karmaşadan uyuşmuş, ruhum, kalbim acı içinde. Oysa haftam  ne kadar da güzel geçmişti...
Biraz anlatayım  mı sizlere...
Pazartesi Günü uzun zamandır görüşemediğim ve çok özlediğim dostlarımla Giusseppe'lerde harika bir yemek şarap partisi yaptık. Çünkü her insanın hak ettiği bir şeydir güzel dostlarıyla lezzet dolu sofralara ve eğlence dolu sohbetlere açılmak. Eşsiz üzüm aromalarıyla ve şahane atıştırmalıkla güzelce tatlandıktan sonra Armada'nın son saatine yetişsek de, bu güzel milonga ortamının yeni ve çok beğendiğim halini de derin nüanslarda solumak, gecenin tüm renklerine danslarımızı da eklemek ve hafızamda o uçtuğum tandalarla dolu geceyi, olağanüstü tınılarda tamamlamak vardı öncelikle....
Ardından Salı Günü Sezen'ciğimle güzel bir Zencefil ritüeline kapıldıktan sonra, uzun zamandır gidemediğim La Cumparsita milongasına katılmak,Dj Gökhan Öner arkadaşımızın leziz tandalarının büyüsüne kapılmak, bolca dans etmekve  geceyi keyifle tamamlamak...
Çarşamba Günü uzun zamandır katılamadığım 333 milongasına koşmak ve Arjantin'den gelen Dj Sebastian'ın tandalarıyla sıradışı danslara ve muhteşem uçuşlara kavuşmak. Soreş'le, Hayrettin'le ve bir çok süper dansçı arkadaşımla uzun zamandır bu denli  kopmadığım kadar koparak, çılgınca dans etmek..
 Perşembe Günü,  "Duran Adam" olarak tanıdığımız Erdem Gündüz arkadaşımızın Ortaköy Meydanı'nda toplumsal sorunlara ifade sunduğu çağdaş dans performansını izlemek; biraz Ortaköy'de gezinmek  ve ardından Elmadağ Faros'ta Özlem'le ve Sezen'le muhteşem bir roze, peynir keyfine uzanmak. Akabinde Point Otel milongasında Dj Yüksel Şişe'nin gerçekten muhteşem tandalarıyla başta Erdem'le ve tüm dostlarımla uçarcasına dans etmek. Geceyi ikram  edilen sushilerle ve bir süre daha süren üzüm, meyve sohbetiyle tamamlamak...
Cuma Günü, Garaj İstanbul'da sıradışı bir performansa katılmak. "Song'" adındaki bu etkinlikte bir dinleme salonuna çevrilen salonda, minderler üzerine uzanıp, muhteşem doğa seslerini ve eşsiz şarkıları tüm en yoğun translarla deneyimlemek, ruhumuzun en derin nokatalarına ulaştığımızı hissetmek... Sonrasında Özlem'ciğimle Galata semalarına yürümek, harika bir yemek keyfine daha uzanmak. Taksim'in ara sokaklarını  bir kez daha neşeyle keşfetmek...
Cumartesi Günü  yemyeşil ağaçlı yollarda yürümek, ağır adımlarla, huzurla doğayı, doyasıya deneyimlemek, köklerime ulaştığımı hissetmek, dinginleşmek ve güzel filmler eşliğinde geceyi tamamlamak..
Pazar Günü önce günün gazetelerine göz atıp, deniz kenarında biraz huzur bulmak ve ardından Ponte'nin engin manzarasıyla tat ve konfor dolu duygulara uzanmak. Harika dostlarımla birlikte Dj arkadaşımız Çağatay'ın leziz tandaları eşliğinde duygu dolu translara kapılmak ve sonrasında eve doğru geçerken yine dumur olmak ve yine çok sayıda  şehit olduğu haberini almak ve tüm yazılanları da okumak!!
Hissettiğim şey ne mi..?
 İsyan, acı, üzüntü ve öfke!
 Ölümlere, korkunç oyunlara, entrikalara ve pis dümenlere inanamama hissi...
Bu ülkede ve dünyada öldürülen tüm insanlar için isyan ediyorum!!
Bu şehit haberleri bir yana, bir de üstüne bugün dün, ondan önceki gün Taksim sokaklarında yürürken gördüğümüz Suriye'li ailelerin taş zeminde uyuyan 5,10 aylık bebekleri, sokağın ortasına kıvrılmış kadın, erkek tüm  başka ülkelere canları pahasına göçmek zorunda kalan, savaştan kaçıp yaşamaya çalışan, çok zor bir mücadele veren 2 m. ötelerinde davul çalmasına aldırmadan orada uyumaya çalışan insanları görmek ve neler mi hissetmek, düşünmek ya da düşünememek....
İşte her gün tüm bunlara isyan etmek!! 
Bu denli korkunç bir dünyada nefes aldığım, dilediğim yiyecekleri yiyebildiğim, sevdiğim hobilerimle, tutkumu bulduğum, aşık olduğum alanlarla uğraşabildiğim, sıcak bir evim olduğu, dilediğimde tatil yapabildiğim ve tüm haftam boyunca mutlu olduğum için utanır bir haldeyim. Korkunç bir karmaşanın içinde debelenir halde hissdiyorum kendimi!
 Şanslı olmak bir seçim mi?
Şanssız olmak, ölmek zorunda kalmak seçim mi peki??
Yoksa oyun mu, düzen mi, sistem mi, gündem mi seçtirilenler ve zorunlu kılınanlar??
Artık bitsin bu işkence!
Artık insanlık bir kez de olsan lütfen kazansın!
 2015'li  yılardayız....Medeniyette ve insanlıkta tavan yapmamız gerekecek kadar gelişmiş yapı sunması gerekmiyor mu artık insan topluluklarının bu yıllar bütününde?
Tek diyeceğim, artık yetti bunlar!
Sözün bittiği, tükendiği, donduğu yerdeyiz!
Artık konuşacak ve yazacak gücüm kalmadı!
Bitsin artık!
Nokta.

3 yorum:

  1. Bu kere dünyada yazik geçit yok aşka
    Paylaşacak bir şey yok açıdan başka
    Metin Altıok

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir arada olmalıyız beraber bir bütün olmayı başarmalı , Birlik olmalıyız birlikten güç doğar biz bu gücü bizi iyileştirecek ,ileriye taşıyacak , sevgiye , barışa adamalıyız. Hepimizin farklı meziyetleri, öğrendikleri, dili, kültürü var hepimizin farklılıklarından fayda sağlayarak birbirimize destek olabiliriz. Kirli siyasete, alçak politikacılara , sahtekar yalancılara ihtiyacımız yok bizim birbirimize kendimize ihtiyacımız var . Bir bütün olursak , herkes birbirine bu düşünceyi aşılarsa sevgiden , barıştan yana olanı , olmak isteyeni, olmayanı oldurmayı başarabilirsek barış ve sevgi ve kardeşlik kazanacak

      Sil
  2. Öyle garip bir coğrafyada öyle garip bir zamanda yaşıyoruz ki ; şairin dediği gibi : yaprak döker bir yanımız , bir yanımız bahar bahçe ...

    YanıtlaSil