15 Aralık 2014 Pazartesi

"Bazen hiç tanımadığınız insanlarla aynı masada oturuyorsunuz ve biraz sohbet edince farkediyorsunuz ki, en muhteşem insanlardan birileri gelmiş aynı masada buluşmuş sizlerle...İnanılmaz bir manyetik alan olmalı yaşadığımız dünya. Bunun bilimsel olduğundan eminim! Ve tarihteki ilk tango partnerimi düşününce, sınıfta yanyana bulunuyor olmamızdan dolayı partner olmuştuk. Sonra yıllarca devam etti  partnerliğimiz ve şimdi de her karşılaştığımızda aynı heyecanla ve keyifle, ful enerjik dans ederiz. Ne mutlu bize...Tangoyla hep büyüyoruz...
Aslında ders aldığımız dönemde, ikinci dersimizde komik bir olay olmuştu, tartışmıştık ve salonda ayrı köşelere geçip, somurttuğumuz bir esnada hocalarımızdan Sara, "Ne oldu, kavga mı ettiniz" diye sorunca, ikimiz de hem ona, hem birbirimize bakıp kahkahayı basmıştık. Tabii hemen barışmış ve yine bolca çalışmalara devam etmiştik. Keyifli, hoş ve enerjik günlerdi o günler...Daha da bir gençtik tabii...Sonra tüm dansçıların, kendimin, arkadaşlarımın hareketlerini düşününce kafamda fikirler uçuşmaya başladı. Onlardan bazıları da şunlardı;
Tangoda müziğin içindeki ritmlere, melodilere çok fazla uyum sağlayabiliyoruz ve buna bağlı dinamikleri de yaşıyoruz dansın içinde. Elbette yaşamlarımızda da, çünkü ritmler hep içimizde ve melodiler de ruhumuzda sanki. Biz tanguera(o)lar aslında biraz esintili, biraz asabi, biraz hassas, bazen ego tavanda, nadiren mülayim, çokça kopuşta ve transta, tangoya bağımlı ve aklı fikri tangonun içinde, bazen güleryüzlü, zaman zaman somurtkan, gıcık kapan, bazen de etkilenen, sevinen, hayran olan, seven, aşkla, tutkuyla dolan ve özgür olan bir yapıda. Çünkü Pugliese'nin, Di Sarli'nin, Biagi'nin, Varela'nın, Diaz'ın , Piazzolla'nın, D'arienzo'nun, Troilo'nun, Tanturi'nin, Calo'nun, Canaro'nun, Lomuto'nun, Fresedo'nun eserlerini dinleyip, bir de içinde tüm bütünlüğünle kulaç kulaç yüzünce, çok sakin bir yapıda olmak zor. Zira müzik ritmsel renklilik, hareketlilik demek,  yani mülayim dansçı yok arkadaş. Varsa da istisna ve kaide bozulmaz!"

Bu cümleleri bir kaç gün önce yazmıştım ve bugün tam olarak da "aynı masada bulunma" durumu ile  ilgili olanlarda benzer deneyimlere uzandım, yeni insanlarla da tanıştım Ponte'de ve harika iki yay kadınının doğumgünü seremonilerinin, olağanüstü tatsal, üzümsel, peynirsel ve sohbetsel lezzetlerin yanı sıra Dj Burcu'nun harika tandalarıyla da çok güzel  danslarla haftayı büyük bir mutlulukla bitirdim.Başlamadan bitirdin diyeceksiniz ama bu kez sondan başa geçeyim dedim. Bir değişiklik olsun!
Ponte yine konforlu ve ışıl ışıl havasında bizleri içiyle kavuştururken- yılbaşı için harika süslemişler bu arada-  ev sahibesi Ayşe Hanım tüm güleryüzüyle bizleri selamladı ve  hoş bir doğumgünü masasında konumlanarak en tatlı milonga deneyimlerinden birine daha uzandım...
Yaşam anlardan ibaret diyorum ya hep, o anlar o denli  büyülü oluyor ki bazen, bunları yaşarken şaşırıyorum. Sanırım insanın kendi kendisini şaşırtması tutkuyu, heyecanı, coşkuyu oluşturuyor ve yaşamı bambaşka bir yaşam yapıyor.  Yani belki de şaşırdığımız oranda ,gerçekten yaşıyoruz.  Soluk almanın ötesi bu, soluklarımızla yeniden, daima doğmak gibi... Zaman zaman dansın içinde de o denli yoğun duygular hissediyoruz ki, bu da insanı yoğun bir hale, değişik bir varlığa, yapıya dönüştürüyor...Uçuş daimi!
Neyse konumuza dönersem, doğumgünü sahibeleri Sergülen ve Özlem'in yeni yaşlarını keyifle ve iki pasta eşliğinde kutlarken, ben de lezzetli danslarıma Kenan'la, Satılmış'la, Murat'la ve bir çok dostla uzandım ve  harika versiyonlu "La Cumparsita"ları duyup, dans ettikten sonra eve yollandım
 Bu arada soğuk ve gıcık havalar hafta boyu gündemdeyken Pazartesi açılışını da "Tangoz" un, Mısır Apartmanı'ndaki huzur, neşe, ışıltı ve sıcaklık dolu milongasıyla yaptım. Nice tatlı dostla ve iyi dansçılarla zamanı hem harika sohbetlerimizle durdurduk,  hem yaşamı bir anlamda sonsuzlaştırdık, hem de Dj Özhan'ın tandalarıyla muhteşem danslarla coştuk.. Masamızda neşelenen milonguera(o) ekibinden Aylin, Gül , Serpil, Ulaş, Betigül,Aslı, Philippe -Fransız bir arkadaş, ben çok sohbet etmesem de bol bol fotoğraf ricam oldu kendisinden, o da yılmadan çekti- ve bir çok arkadaş ile kahkahalara gömülürken, oranın sevdiğimiz milonguerolarından Soreş'le, Aycan'la ve yurdumun diğer milonguerolarında Mustafa'yla, Metin'le ve Ulaş'la harika danslarımla yolculuklardan yolculuk beğendim. Gecenin ortalarında  Orhan ve Burcu çiftinin üç, dört parçalık performanslarını izledik ve dans  coşkusu ve aşkı şakaklarımda, mutluluk en yüksek tavanda geceyi en serin ama sıcacık hissiyatıyla bitirdim.
Salı gününe gelince yıllar önce yitirdiğim babacığımın doğumgününü kutladım öncelikle içsel olarak. Ölüm konusuna gelince,  bir kaç yıldır ihtisas yapmış varsayıyorum kendimi, çünkü o kadar çok canımın içi derecesinde yakınımı kaybettim ki, artık doğum kadar doğal geliyor ölüm de... Hatta ölüm ve yaşam aynı yerde gibi varsayıyorum bazen. Bu yorumumu aslında kuantumcular destekler. Bir anlamda aynı yerde de diyebilirler; boyutsal farklılıklar dışında benzer realiteler de...O yüzden bilinçsel denizlerimizde kulaç kulaç yüzerken hayatta kazandığımız deneyimlerden yeni öğrenimler kazanır ve keşfederiz; bazı deneyimlere daha bir ağırlık veririz, içine çok zaman akıtırız. Bizim gibi aklı fikri tangoda olan vatandaşlar ise tangoda yaşamı, yaşamda tangoyu solur adeta. Bu  da ilginç bir algı süzgeci sunar insana, çünkü bizler dans, müzik, tango ve "connection" tutkunu bir halde yaşamda salınırken, tüm tutkularımız yaşamı bambaşka bir renge boyar, farklı kılar ve bambaşka bir ambiyans oluşturur...Tangoya ilk başladığınız aydan itibaren kapılırsınız ve bu yoğun tutku, karşı konulmaz cazibesi ile tanışırsınız ve birleşirsiniz. Eğer severseniz, sonsuza dek seversiniz tangoyu, ya da hiç bulaşmazsınız...Biz bulaşıp, yakayı, paçayı, kafayı, ruhu, aklı,bedeni, kalbi ve hepten her şeyimizi kaptıranlardanız...Hap ve yutma hikayesi temel noktasi ki, buna "aşk" diyoruz...En azından ben öyle yorumluyorum."Aşk" olmadan da yaşamışsın, yaşamamışsın ne fark eder...
Aşkla yaşayacaksan yaşa felsefesinde oldum daima ve sanırım da bu yolda tam gaz, ful kapasite ilerliyorum!
 An itibariyle, haftanın son milongasını bitirip günceyi gece üç sularında yazmaya kalkınca, fonda günboyu en az on beş kez dinlediğim Hugh Laurie'nin yorumuyla "El Choclo", "Kiss of Fire"parçası yankılanıyor. Kadın vokalin sesine ve yorumuna inanamadım ilk duyduğumda ve öyle çok bayıldım ki ses rengine, 2015 'in parçası seçtim bunu. 2014'ünkü ise Civil Wars'tan "Dance Me To The End Of Love"dı, ruhu şad olsun!
 Güle güle 2014, hoşgeldin 2015 diyorum ve bu eşsiz parçanın tüm notalarını ve sessel hareketliliğini önümüzdeki yıla ve aylara aktarıyorum. Hepimize şans, mutluluk, sağlık, aşk ve kazanç getirsin  2015 öncelikle...Sonrası da akar, dolar, coşar gelir değil mi..
Sonuç itibariyle, huzurla ve keyifle tamamladığım Pazartesi milongasının ardından Salı ve Çarşamba günleri kış uykusuna yattım. Perşembe Günü ise "Para Bailar" milongasında yerimi aldım. Öncesinde eşsiz bir arkadaşımla muhteşem bir sohbetler, lezzetsel ve paylaşımlar bütününe ulaştık. Sonrasında da milongada Dj Yusuf'un hoş tandaları eşliğinde, söz verdiğim gibi tüm hücrelerimi piste, zemine aktardım ve tüm enerjimi tüketene kadar Ferhat'la, Utku'yla, Onur'la, Şili'li bir milongueroyla, Samet'le  ve bir çok dostla dans ettim. Çaylar, üzümler havada uçuşuren geceyi en tatlı semasında noktalayarak Cuma'ya uzandım. 
Korkunç bir hava vardı Cuma günü. Buz gibi bir soğukluk dalgası ve feci bir yağmur...Şu an düşününce bile içim titriyor! Dolayısıyla yine "En yakın milonga, en iyi ve güzel milongadır" mantığımla "Milongahane" milongasına geçtim. Dj Engin'in güzel tandalarıyla da karşılaştığımız keyifli bir dansçı kitlesi ile en az 10'ar bardak çay, bol sohbet ve leziz dans seremonileriyle harika bir gece daha yaşadık ve bu güzel anlarla soluklandık. 
 Sevdiğim milonguerolardan Volkan'la, Antalya'lı bir dostla, Didem'ciğimle bir kaç tanda -mis gibi lead ettim bu kez-, Hakkı'yla, İsmail'le, İzzet'le, Bora'yla, Onurhan'la harika danslara uzandım ve gece boyu da hep dans ettim. Eve de ayacıklarım ağrıdığı için,  gönül rahatlığıyla döndüm. 
Dans edemeyince pek asabi olabiliyoruz bazen değil mi... ki bu da bir çeşit "miloguera(o)" rahatsızlığı belki de...İstediği, dilediği oranda dans edemeyen milonguera(o) haşindir, asabidir, somurtkandır, bu böyle biline...Yani gülücükler dağıtan bir dansçı gördüğünüzde bilin ki, bol  rakslar ya da çok keyifli danslar etmişlerdir ve bu vesileyle  göklerde uçuşarak  salınıyorlardır ve mutluluktan uçuyorlardır... Demedi, demeyin! 
Cumartesi Günü'ne geldiğimizde ise yine uçuşlarımızda tavan yaptığımız Martı Elegante milongamıza koşarak gittim. Dj Murat'ın sıradışı tandalarıyla ve masamızdaki güzel insanlarla olan sohbetlerimizle de coştuk, koptuk, güldük, derinleştik ve bolca eğlendik.
 Tatlı bir kalabalığın hakim olduğu gecede aklımda kalan tüm güzel danslarımdaki pilotlardan Murat, Ertuğrul, Aziz Abi, İsmail, Mehmet, Hakkı ve ismini hatırlayamadığım bir çok dost vardı. Bol dans ve üzümle yıkanıp, hafif kayarak, sıçrayarak evlerimize dağıldık. Yine en güzel tınılar kalbimde ruhumu milongaya adayarak yeni bir güne uzandım ve Pazar günü çok geç kahvaltıyla güne olta attım. Sonrasını da biliyorsunuz Ponte, üzümler, peynirle, ambiyans, sohbetler, müthiş tatlar, harika ritmler, melodiler eşliğinde nonstop danslar ve sınırsız sayıda uçuşlar alemine yolculuklar...İnsan alışınca hep arıyor bu güzellikleri...Bazen bizler milongalarda yaşayan canlılar gibiyiz... Çünkü oralarda soluk alıyor, renk buluyor, çok sayıda translar yaşıyoruz. Zaten şu koskoca ve bir o kadar uzun ama çok da  kısa hayatlarımızda yaşadığımız mutluluklar ve neşe dolu paylaşımlarımız dışında aklımızda, kalbimizde ne kalıyor ki...Bir düşünelim sadece...En azından hafta boyu yaptığımız bir rapor, gıcık  bir patron ya da sevimsiz bir iş arkadaşı, rekabetçi sistem vs gelmiyor...İşte aklımıza gelen şeyler hayatımızın merkezi aslında, gerisi ise sadece sisteme ait deneyimler ve bazen mücadeleler... Hoş sistemleri de insan kendine uyarlamalı bazen. Evet burada kova genim ağır basıyor. Sistem sen ol ki, her şeyin kendi kanalında değişsin. Ziral hayal diye nitelendirebileceğimiz   yaşamlara uzanan çok sayıda insan, arkadaş tanıyorum. Dolayısıyla bu hayatta her şey gerçek olabilecek kadar potansiyel sağlayan, güçlü ve hayal olabilecek kadar da sanal olabiliyor bazen. O yüzden seçtiğimiz realiteler bizleri gerçek varlığımızla, ideallerimizle, hayallerimizle ve tutkularımızla buluşturuyorsa asıl hikaye orada başlıyor. Hikayeler oldukça, yaşandıkça da hayatlarımız bu evrendeki dönüşe, hareketliliğe ve bir o kadar da dinginliğe uyum sağlıyor. Her şey anlarla birlikte senkronize oluyor. Sekronize oluyorsak da o zaman bütünde bir, birde bütün oluyoruz işte...
Dolu dolu pırıltılarla geçen haftamızda yine çok sayıda tandayla akıştığımız, yoğuştuğumuz, yükseldiğimiz müthiş rakslarımız vardı. Dileğim bu yeni haftamız da hepimize aydınlıklar, neşe pırıltıları, mutluluklar, derin coşkular, huzurlu tınılar, sağlıksal adımlar,  güzel kazançlar, tatlı dokunuşlar, süper lezzetler ve harika, sıradışı milonga deneyimleri getirsin dostlarım. 
Kalplerimizin gümbür gümbür attığı anlarda, birbirimize en derinden, içten sarılalım, zamanı unutalım, yeni, güzel  realiteler oluşturup, sohbetlerimizde ve paylaşımlarımızda kahkahalarla yıkılalım. Hepimize mutluluk verici danslar ve eşsiz deneyimlerle dolu yolculuklar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder