5 Mayıs 2014 Pazartesi

Değişik bir haftayla gelen, bir günlük bir milonga macerası bizimkisi...

Kış havası edasında başlayan hafta, beni bolca dinlenmeye sevketti bu kez. Bir de bahar moodu mudur bilinmez, doğa, minumum hareket etme isteği ama daha çok okuma hevesi, izlemediğim tüm Dvdleri izleme arzusu ve ev pikniğiyle süslediğim lezzetsel renkliliklerle dolu bir haftaya uzandım...Çok daha erken uyumak ve binlerce rüyayla adeta farklı bir boyutsal dünyada yolculuk edip, normal akışa belli bir oranda adapte olabilmek de bunlardan bazılarıydı kuşkusuz... Hiç şikayetim yok, çünkü inanın, bir hafta nasıl geçti anlamadım. Bazen deriz ya çok şey yaptım, zaman nasıl geçti anlayamadım. Bazen de az şey yaptığını sanırsın ama öyle bir yoğunluk hisseder ve yaşarsın ki, bu da deneyimlerin farklı farklı boyutlarla ifade edilmesi ve algılanmasıdır belki...
Günlerdir rüyalar aleminin etkisinden olsa gerek, deneyimin özünde ne olduğunu düşünüp, bunun rüya, ilüzyon ve gerçeklik üçlemesi olduğuna kanaat getirdim bugün aslında. Çünkü öyle bir şekilde haftaya başladım ki, sanki bambaşka bir yolculuğa çıkıp, bir yığın uçsuz bucaksız coğrafyada kendime ait izleri bulup, dönmüş gibiyim. Hissini tarif etmek çok zor...Belki bir çok "connection" un ve "abrazo"nun içine dalamamış olsam da, bu kez öyle bir içsel "connection"la yoğunlaştım ki, etkisi bazen hiçbir şeyle ölçülemez.
Sonuç olarak tango aşkıyla yanıp tutuşur bir halde gözlerimi açtım bu Pazartesi sabahına diyebilirim Akşamında gideceğim Armada milongası içinse, şimdiden bacaklarım masa altında boleo filan yapar halde, bol heyecan yüklü bir durumdayım...Evet abartmıyorum o derece bir özlem bu...
Tüm hafta içi günler, park yürüyüşleri, ev piknikleri, güzel sohbetler, kitaplar ve Zorlu'da eşsiz ama malesef İngilizce olan Notre Dame müzikali- Bu müzikal bir "Cats" müzikali olmadığına göre mutlaka Fransızca olmalıydı. Hatta olmazsa olmaz ki, hala şok var üzerimde dille ilgili-seyri, bolca uykuyla geldi geçti. Buna rağmen en az benim kadar tango aşkını yaşayan bir çok arkadaşımın olmasının şansıyla öğrendim ki, Armada, Cumparsita, Mekan, Porteno, 333, Point, Martı, Ponte ve bir çok milonga yine çok keyifli geçmiş. Dünya Dans Günü'nü herkes dans ederek kutlamış. Ben de çiçeklerle ve böceklerle dans ederek kutladım, ama hiç şikayetçi değilim çünkü şu anki heyecanımı oluşturan temel unsur, bu doğayla bütünleşme ihtiyacımdı sanıyorum...
Cumartesi Günü ise, şeytanın bacağını kırıp ve tüm tembellik isteğimi göz ardı edip, Utku ve İris arkadaşlarımızın ekip arkadaşlarıyla organize ettikleri Taşkışla'daki milongasındaydım. İTÜ yıllarında burada farklı etkinliklere dahil olduğumdan, bu binanın benim için  özelliği, anıları ve dolayısıyla hissi çok başkadır. İçinde çok farklı hissederim, o yüzden kaçıramazdım buradaki milongayı....
 Elbette öncesinde Gezi İstanbul Cafe'de harika bir promosyonlu şarap-  yanında bu kez peynir yerine meyveyle- lezzetimle dolup, bolca enerji toplamıştım tahmin edeceğiniz üzere...:-)
 Milonga bana göre çok keyifliydi çünkü, hoş bir katılımcı kitlesi vardı her şeyden önce. Dj koltuğunda, hepimizin yakınen tanıdığı Ramo, Go Go ikilisi yine harika tandalarıyla, anı doyasıya keyfiyle, coşkusuyla yaşamamızı sağladılar, sağolsunlar. Dolayısıyla en hoş danslarım peşpeşe Kadir'le , Onur'la, Can'la, Gökhan Abi'yle, Zafer Abi'yle ve bir çok milongueroyla gelirken, yüksek ışıklandrımaya-ışıkları kıstırmayı düşündük bir çok arkadaş ama kimse bir icraatta bulunmadı..:)- ve şarap olmamasına rağmen-çünkü üniversitelerde artık malesef içki satışı yasak, bu üzüm bile olsa ya, ama yine de Utku'dan bir dahaki sefer için kırmızı şarap satışı sözü aldım ya da olmadı, yanımızda getireceğiz artık- kendimi yine o çok sevdiğim tango müziğinin içinde hissettim. Gecenin ortasında da stage tango şovu seyrettik müthiş bir Arjantinli çift olan Fernando ve Sol'den. Zemin taş olmasına rağmen, çeviklikleri ve figüratif yetkinlikleri görülmeye değerdi. Dolayısıyla enerji yüklü performanslarını tutkuyla paylaştıklarından, bolca da bis aldılar...
 Elbette gece boyunca, bir süredir görmediğim bir çok dost simayla buluşurken ki, bunlardan biri benim çok sevdiğim Bossa Nova vokallerinden, çok sevdiğim arkadaşım Aylin yani "Susana Damas"-konser versinler diye sürekli başının etini yiyorum, hayranları olarak-Tuncay, Berrak, Didem, Bilge-yine çok özel bir vokal, Jazz söylesin diye hep ısrarlarım oluyor kendisine-, elbette Neşe, Akın, Gökşen, Özle, Alp, Zerrin ve bir çok ismini sayamadığım dostla buluşmanın etkisi ve tüm dansların enerjisi içimde, beklenilenden biraz daha erken bitmesinden ağlamaklı olduğum bu güzel milongayı Ralph, İsabel ve Didem'i kapsayan güzel bir araba sohbetiyle evlere yolculuk ederek tamamladım ve Ortaköy semalarımda o çok sevdiğim gecenin sessizliğiyle derinleştiğim, özel, derin, dingin anlarıma kavuştum. Rüyalarıma dalmadan önce de, bana göre terapi kovamındaki sesiyle geceye çok yakışan, "Norah Jones"'un parçalarını dinlemek de muhteşem geldi elbette...
Dolayısıyla bir güzel hafta böyle geldi geçti dostlarım. Kısacık gözüken ama upuzun bir yolculuk kıvamında...
 Hepimize tüm bahar kokuları içimizde, rengarenk ve harika sürprizlerle dolu bir hafta diliyorum. Bu hafta bir çok süper Dj'in konuk olduğu milongalara ve harika bir maratona katılacağım içinse şimdiden heyecanlıyım...
Hepinizle en güzel tınılarda buluşmak, en eşsiz frekanslarla uçuşmak, en güzel tandalarla olağanüstü connection'larla bütünleşmek, en hoş sohbetlerle karşılaşmak ve dünyadaki her bir coğrafyada, en güzel tangoya dair anlarda buluşmak dileğiyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder