19 Şubat 2013 Salı

Sun Plaza'da bir Oko Tango Quartet ziyafetindeyiz...
Günlerden Pazartesi, haftaya yeni başlamışız, değişik ve yoğun bir tür enerji hakim, günlerdir katılınıp harika zaman dilimi geçirilen milongalar mıdır bilinmez sebebi ama tam yükselişte olan bir motivasyon sıçraması diyebiliriz. Hiç olmaz ya, neyse!! :-)
Aslında gün boyu kendimi oldukça yorgun hissettim ancak 1 aydır organize edilen Sun Plaza'daki 31. katta yer alan muhteşem bir mekan olan Farketmez Restaurant'ta Oko Tango'yu izleyeceğimi ve bu olağanüstü ambiyansta dans edeceğimi kendi kendime söz vermiştim. Sözümü yine tuttum! :-)
Neyse ofisten çıkınca yemek sonrası, Taksim'den hemen hızlıca metroyla geçtim Sun Plaza'ya. Yeşil bir ışık hattı olan binayı hemen gördüm zaten.
İstanbul'da ilk kez böyle bir mekanda, bu yükseklikte bir Plaza'da milonga düzenleniyor bu arada benim bildiğim. Serpil bu anlamda farklı bir stili yakalamış, kendisini tebrik ediyorum. Farklılıklara ve değişik opsiyonlara karşı oldukça zaafım var zaten!! :-)
 Canlı müzik dinlemek için de muhteşem bir mekan burası fikrimce. Ses sistemi oldukça başarılıydı. Tabi Oko Tango Quartet'in tüm üyeleri, değerli dostlarımız olduğu için de, büyük bir keyifti onlarla bir süre sonra tekrar buluşabilmek. Epeydir dinleyememiştim parçalarını ve çok özlemiştim. Sun Plaza milongası çok hoş bir vesile oldu harika bir dinleti ve dans keyfini yaşamak adına.
Keman çalan arkadaşım Aydan'ı da grupta yeniden görmek beni çok memnun etti. Kemanını çalarken ruhunu koyar ortaya Aydan, müthiştir! Gustavo başlı başına bir  ekol, neşe ve enerji kaynağı, bandoneounuyla tüm ruhumuza işleyen tango tınıları da cabası. Grubun tek Arjantin'lisi olma özelliğinde aynı zamanda ve çat pat İspanyolca konuşma girişimlerimin ana karakterlerinden biri. Bir diğeri de bir süredir derslerine katılamadığım "mi profesora" Alejandra elbette. Yakında başlıyoruz derslere, ohh!
 Selahattin de muhteşem bir kontrbas ustası, her dinlediğimde kendisinin yorumunu üst düzeyde müzikal hazza ulaşırım. Özdener Abi de grubun kurucusu ve piyanisti olarak yaptığı esprilerle tüm konserlerinde ortama  bir canlılık katar. Çok sevdiğimiz bir ekipler ve iyi ki varlar; kendilerini izlemek, dinlemek, onlarla aynı ortamı solumak büyük mutluluk. Tabii gecenin ilerleyen saatlerinde çaldıkları Oblivion  için de ayrıca teşekkür etmek istedim, çünkü yine tüm ruhuma işledi. Sağolsunlar çok sevdiğimi bildiklerinden her konserlerinde çalarlar bu parçayı ve beni eritirler. İnsanın değerli dostlarının kendisi için bir parça çalmaları da çok özel hissettiren bir şey bence. Müthiş! **
 Gecenin Dj ine gelince konumuz, Dj' in mekan sahibi Utku Bey olduğunu öğreniyoruz. Serpil harika bir liste hazırlamış ve Utku Bey de Dj olarak seçilmiş. Şahsen müzik listesini çok beğendim. Eminim böyle bir liste hazırladığına göre Serpil'i başta kendi milongasında ve belki sonrasında da farklı milongalarda DJ koltuğunda görebiliriz kimbilir...:-)
Bunu yanı sıra Yeşim'le olan harika sohbetimiz, şarap keyfimiz, katılımcılardan çok sevdiğimiz dostlarımızla danslarımız bu geceyi kendi adıma ziyafete dönüştürdü. Bir dahaki sefere şarap peynir olayına girmek isteyebilirim orada. O kadar müthiş bir şehir manzarası var ki, köprüyü de görüyorsunuz, bambaşka bir atmosferde bulutlara yükseliyor  gibi hissediyorsunuz ki, favori bulutlarım en yüksekteki Cirrusler. Biraz daha yüksek olsa bu bina, yetişeceğiz zaten onlara neredeyse. Yine abarttım! :))
Lavabolarının nezihliği, temizliği ve içerdiği  lavanta kolonyası da, bu kokuyu çok sevdiğim için ayrıca hoşuma gitti. Her gittiğimde süründüm durdum. Bu koku konusunda haddinden  fazla sevgimi  ve tutkumu nasıl aşacağım bilemiyorum. Bir kaç seansla çözerim gibi...:-)))Neyse ki Patrick Süskind' in, Koku romanındaki gibi bir sevgi ve tutku değil, çok şükür! Aman diyorum!!!
Bu arada, belki terapist arkadaşlarım deodorant gibi kullandığım parfümlerimi anında bitirme özelliğimi değiştirmeme yardımcı olurlar.  Hemen aramalıyım yarın onları ve çözmeliyim bu derdimi..:)
Neyse boşverelim şimdi bu koku meselesini de,  diyeceğim şu ki, her gün bambaşka milongalarla tanıştığımız İstanbul'da,  milongalara bir yenisi daha gümbür gümbür eklenmiş; ne güzel! Kentimizin milonga zenginliği açısından da çok şanslıyız. Öyle muhteşem mekanlarda tangoyla buluşuyoruz ki, belki de dünyadaki en iyi mekanlar. Ballıyız ve İstanbulluyuz.
Dolayısıyla arada bir bu harika milongaya akacağım, o  kesin. Canlı müziğin olduğu günleri ise asla kaçırmam...
Herkese çok keyifli, bol milongalı, mutluluklarla dolu günler diliyorum son olarak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder