12 Mayıs 2015 Salı

Herkes aşık olamaz ama olanlar da her daim, bir şekilde aşıklar mıdır ya da aşık  mı olurlar....?
 Aşk, insanı kendi sınırlarının ötelerinde bulur ve ancak oraya gidebilecek cesareti olanların içinde yankılanmaz mı zira...
Yankılandıktan sonra da sonsuz bir yolda, ona ait izlerini oluşturur ve gül yaprakları kadar naif bir yumuşaklıkla insanın tüm ruhunu, kalbini, varlığını sarmalar...
Aşk özeldir, çünkü insanın özünü yansıtır; tüm varlığının en derin nüanslarını net ve bambaşka notalarla vurgular!
Yaşamda bir çok şey, aşkla ilintili olabilir. Hayatımızdaki insanlar, yaptığımız çok şey, sevdiğimiz hayvanlar, seyahat ettiğimiz coğraflar ve bütünlük hissettiğimiz alanlar, anlar, zamanlar...
Dans da, tango da,  müzik de bir aşktır bir çoğumuza göre belki ve her yeni günle, yılla daha da tutkumuzun arttığı bir evrensel dildir, ifadedir, renktir, sestir bazen...
 Tangoya her gün yeniden aşık oluyor insan ve  tüm bu bahar mevsimine has "kafanın bir karış havada olma " hallerine rağmen yine de bir çok milongaya gitme heyecanını hissediyor... Ben de bunu hep hissedenlerdenim elbette. Çünkü, aklım fikrim hep "connection"da ve daimi uçuşta, değil mi...
Ve "connection" her yerde olsa da, tangoda ve müziğin şah damarında bir başka oluyor kesinlikle!!
 Bu milongaların ve "abrazo" yolculuklarının ilki 360 milongasında başladı. Aslında hafta başı soğuk algınlığım sebebiyle evde yatıp uyumayı planlamıştım ve nitekim Pazartesi güzel bir dinlenme ritüelinde bedenimi hoşnut etmiştim Ancak Salı ne olduysa oldu ve Taksim'e çıktım,  rozeler eşliğinde süregelen çılgın bir doping seremonisinden sonra kendimi 360' ın terasında dolunay manzarasında kopmuş ve hazdan dört köşe olmuş bir halde buldum. Hatta Ogün  yani nam- ı değer "Mr. 360" bile şaşırdı. Gelemiyorum diye belirttiğim için, beni karşısında görünce gözlerine inanamadı bir an. Ancak biz milonguera(o)lar dünyasında tartışılmaz bir gerçek varsa o da şudur ki, her an her şey olabilir ve bir anda kendinizi evde hayal ederken, yine güzel bir milongada konumlanmış bulabilirsiniz...
Nitekim Dj Sabri'nin hoş tandaları eşliğinde Seda'cığımla, Banu' şla, Betigül dostumla  ve Eda' cığımla hoş sohbetlere dalıp Muammer'le - pek keyifle- , Volkan'la, -uçarak, kanatlanarak - Ogün'le -neşeyle - , Bahadır'la - tatla- , Sabri'yle  - Pugliese'de uçarak- ve oradaki tüm dostlarımla benzer nüanslarda harika danslar ettim. Elbette terasta da bol bol fotoğraf çekip,  bu güzel geceyi  keyfimce tamamladım.
Ayda bir kez düzenlenen, bana göre eşsiz bir mekan olan 360'taki geceyi kaçırsam gerçekten üzülürdüm. O yüzden bu ay bir tane daha olması için Mr. 360'a ricalarımı sundum.
Çarşamba Günü Contact Tango ekibinin ilk kez Portofino'da düzenledikleri milongaya geçtim. Burayı nostaljik hislerinden ötürü ezelden beri severim. O yüzden önce şarap- peynir lezzetine orada karşılaştığım Melek'ciğimle uzandım. Sonrasında Dj Volkan'ını güzel tandaları ve mekana çok uyan "cortina" larıyla harika danslarıma Gökhan'la - neşeyle, müzikle- , Pamir'le - ilk kez ve konforla, uyumla, müzikle- , Korhan'la -keyifle- , Gökben'le - tatla - , Mehmet'le - Pugliese'de mutlulukla - , Erdal'la - son tandada huzurla, müzikle, coşkuyla -  ulaştım ve  bu güzel dans hazzıyla geceyi güle oynaya bitirdim.
Bu arada mekanın zemini de dans için çok uygundu. Bu da hiçbir yorgunluk hissi yaratmadı. Artık bazı Çarşamba'lar milonga keyfimi ve dans  aşkımı orada yaşama durumu  netleşmiş oldu!
Perşembe Günü Point milongasına geçecektim. Teraslı milongalar tam bu mevsime, bahar havalarına uygun olduğundan kafamda orası netleşmişti. Sonra Para Bailar'a da uğramak,  oradaki sevdiğim arkadaşlarımı da görmek, şampanyaları yuvarlamak - Utku'ya şampanya patlatma seremonisi yapılacak değil mi diye bir kaç kez sordum ve "evet " yanıtını aldım tabii  -  ve oradaki tüm güzel dostlarımla da dans etmek istedim. Eskiden çok kereler iki, hatta üç milongaya  bile koşa koşa gitmişliğim oldu. Ancak son yıllarda - eh kırklara yaklaşınca böyle oluyor demek ki - milongalardan birine girip, tüm enerjimi piste monte ettiğimden, diğerine geçişim  çok zor oluyor. Yani benim bu seçimim riskti ama kesinlikle de Point'e gitmeye kararlıydım.bu sefer. Sonra Solera'da bir iki kadeh roze şarap içip ve peynir keyfi yapayım dedim. Yeni Türkiye'mizde bir anda yine tüm şehirde elektrikler gitti ve bu nedenle jeneratöre sahip olan tek milonga Point'e geçerek, her zamanki masam yerine bu kez barda konumlandım. Çünkü enerjim sebebiyle yerimde duramıyordum ve evrensel olarak tek seçenek haline gelen bu milongada da doyasıya dans etmiş oldum. Aziz Abi'nin yanında çamtam dururken, benim beden barda ve arada bir de sohbet için oturduğum masalardaydı. Güralp de ne yapsın bin kez karar değiştiren bu milongueraya tek laf etmedeni onu uygun bir yere yerleştirmeye çalıştı. Sabrın sonu selamet mantığı...:-)
 Dj Serçin'in güzel tandalarıyla da kendimden geçercesine Mehmet'le - neşeyle - , Hakkı'yla - uçuşarak- , yabancı bir iki milongueroyla, Ali'yle - Pugliese'de koparak - , Meziyet'le - süper uyumla, lezzetle-  Volkan'la -neşeyle -,  Metin'le - milongada koparak- , Murat'la  -neşeyle ve salsada uçarak - dans ettim. Gece boyunca harika "cabeceo"larla dansa kalkmış olmanın keyfi yanı sıra, karanlık tandada tanımadığım bir Fransız dansçıyla mutlulukla dans etmek ve Meziyet'le "lead"im ve dansımız esnasında çok konfor hissetmem gecenin en hoş anlarındandı. O zaman düşündüm. "Lead"den önce" follow" mu öğrenmeli dansçılar diye...Çünkü "follow"da müziği de, partnerini de dinlemeyi çok iyi öğreniyor insan. "Lead"de de müziği dinlemek şart hatta en önemlisi kuşkusuz,  lakin bazen partnerler o kadar iyi dinlenebiliyor mu...Elbette iyi dansçılar ikisinde de uzman o ayrı ama belki de "lead"den önce "follow"ın öğrenilmesi, dansçılar için dinleme potansiyelini ve empatiyi geliştirir ve danstaki yetkinliklerine çok şey katabilir diye düşünüyorum. Takdir bu konuda uzman eğitmenlerin! :-)
Cuma Günü Tangolic milongasına gidecektim sözde ama kuzenlere takılıp Cezair sokakta felekten bir geceye, güzel canlı müzikle şakıma mutluluğuna erip, bol bol arpasuyuna gömüldük!
Cumartesi Günü de Noa milongasına geçecektim sözde. Hatta Alper sağolsun roze şarap bile almıştı. Lakin süper bir dostumla güzel bir yemek olayına girdik. Rakılar , rozeler, mezeler, ambiyans, eşsiz bir sohbet ve derinlik...Sonra benim midem zorlanmış olacak, hastalandım ve arkadaşım beni eve bıraktı sağolsun. Bir güzel milonga kaçtı ama derin bir dostluk baki kaldı...Zaten hayatta baki kalan derinlikler değil midir mühim olan. Kurduğumuz tüm güzel bağlarla da koptuğumuz tüm anlardaki sihirli süzülüşler, , translar, bütünlük dolu akışlar....Mühim olan baki kalandır evet!!
Pazar Günü "Anneler Günü" olduğu için anneciğimle eşsiz bir boğaz sefası yaptık, yürüdük, yedik içtik ve evde Dvd keyfiyle de haftayı bitirdim.
 Yine bir  çok açıdan farklı hislerle dolup taştığım, hem sıradışı anlarla mutluluktan koptuğum, hem  de ciddi şoklarla sarsıldığım bir hafta yaşadım. Çarşamba Günü daha önce bir konserde, bir arkadaşım vasıtasıyla tanışmış olduğum, eşsiz bir insan olan"Değer Deniz " in evinde cinayete kurban gitmesini öğrenişimle sarsıldım. Bu arkadaşımızın enerjisi nadir insanda olan bir elektrikteydi. Zarif, nazik, duyarlı, empati, müzik ve sanat dolu bir değerdi  Değer...Aynı isminin manası gibi... Ve deniz gibi de derinlik içeriyordu, bu hisleri karşılaştığı insanlara sunuyordu en azından! Yakın dostları ve ailesi için çok çok üzgünüm.
Katilinin 17 yaşında gencecik bir hırsız  olduğunu öğrendiğimde şokumun boyutu arttı. Çünkü bir yaşamı yok ettikten, o güzel insanı boğduktan sonra klarnetini ve cep telefonunu çalmayı ihmal etmeden, ikisini 160 TL'ye satmış ve hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam etmişti bu "insancık" belli ki...Hiç acı çekmiş miydi??
Ama acı çekecek olsa, böyle korkunç bir şeyi  yapabilir miydi??
Benim bildiğim bu ülkede öyle ya da böyle bir çok kadının gözünün yaşına bakılmadan  katledildiği....
Ya eski sevgililer, kocalar tarafından, ya hazımsız yaratıkların kıl kapması, öfke nöbetleri ya da çıkarları sonucu kaybedilen yüzlerce yaşam....
Gerçekten sevginin yerini, her daim öfkenin ve nefretin alması yaşadığımız çağın sonunu mu getiriyor diye düşünmeden edemiyorum. Belki de sosyopatlaşan bir insan türü geliyor yaşadığımız yıllara...Vicdandan eser kalmayan ve yok etmeye programlı, kalpsiz robotik yapıda insancıkların hüküm sürdüğü bir dünya oluyor burası....
Diliyorum umudumuz her daim yanımızda bizimle olabilir ve bu denli korkunç olaylarla bile baş edebiliriz ya da bu olayların azalmasını sağlayabiliriz...Bizlerin hayatında tango olduğu sürece, müziğe kapılmak ve büyülü bir yolculukla birbirimizle yolculuk etmek kaçınılmaz...Gerçekten bu özel anlara, eşsiz kalplerle enerjilerle bu bambaşka realitelere açılıyor olmak bunun eseri!
Dünyayı farklı frekanslarla süslediğimize inanıyorum. Çünkü bizim gibi insanların hücrelerinde en çok aşk, tutku, müzik, "connection" ve trans var. Bu da tüm insanlar için belki de en hoş  ışık demek. Frekanslar ortamları, insanları ve anları farklılaştırır, değiştirir çünkü...
Hepimiz için dileğim, bizi mutlu edecek anlanlarla dopdolu bir hafta geçirmemiz, baharın tadını yakalamamız ve dansla doyasıya  en güzel deneyimlere açılmamız yönünde...
Hepinizi sevgiyle, saygıyla ve coşkuyla selamlıyorum dostlarım. Kalbiniz, ruhunuz ışıkla dolsun! **

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder