18 Ekim 2013 Cuma

 Uzunca bir süre ara vermiştim ama bunca yaşam deneyiminden sonra, tekrar yaşamsal izlerimizi paylaşmak için sohbete başlıyorum şimdi. Hadi bakalım!
Az önce farketttim, sanki Mayıs'tan sonra hiçbir milongaya katılmamışım; hiçbir paylaşımsal, dokunuşsal, müziksel, tatsal transa girmemişim; tandalar arası hiçbir kopuşa imza atmamışım. Oysa....
Enteresan bir süreç yaşadık elbette...
 Gezi olayları, bazı kısıtlamalar, yasaklar ve buna benzer bir yığın politik detaylar..
En son şarapla ilgili bloğumu kapattığımda- ki, kısıtlamalarla yazmak istememiştim; özgürlüğün ifadesidir yazı ve seslenişler bana göre-hiçbir şey yazmak istemedim. Çünkü insan tutkularıyla özgürleşir, yenilenir, büyür, gelişir. Kısıtlamalar, engin sınırsızlıklarımıza ters düşer; gölgeler.
Neyse ki,  şimdi daha ılıman bakıyorum her şeye; çünkü tekrar yaşadıklarımı paylaşmak istiyorum ne olursa olsun. Hayat bizlerle başlıyor; her adımımızla şekilleniyor; her dokunuşumuzla olgunlaşıyor.
Yaşamın içinde akmak,  hangi alanda ifademizi bulabiliyorsak, orada parlıyor aslında ve belki de hepimiz bu ifadelerimiz için bir yığın olumlu, olumsuz deneyimler arasında süregelen bir yüzüş halindeyiz, kimbilir...Orası da apayrı bir muamma elbette...Hep keşiflerle daha da büyüyor!
Her an değişiyoruz; her an bambaşka perspektiflere açılıyor; o eşsiz güzellikteki yelkenliler gibi, denizin içinde sınırsız yönlere ilerleyebiliyoruz; tüm yönlerden esen rüzgarlarmızla....
Bu yeni dönemde- tüm bu süreç sonrası, Mayıs'tan ilerileri- tangoya, mlongalara, dostluklara, iş hayatına, aşka, özgürlüklere; yaşam, ilişki, davranış modellerine bakışım da  bir hayli değişti sanırım. Zaten uzun bir süredir bildiğim şey şu ki; her yaşanılan deneyimde, benim için en çok  derin paylaşımlar önem kazanmıştı.
 Son bir kaç yılda yaşadığım süreçte ki, bu beni dönüştürdü diyebilirim. Sevdiğim nice insanın bu yaşamdan ayrıldığı deneyimiyle yüzleştiğimde, hayatta her şeyin, asıl paylaşimlarla zenginleştiğine inandım. Çünkü, bir an yaşanırken,  öncesindeki an  orada, sonsuza dek kalmış, bitmiş oluyordu aslında. Yenilerine açılmaktı, asıl gülümseyerek yürümek; tüm olağanüstü potansiyellere, yaşamsal izlere, yeni, engin paylaşımlara uzanmak belki de..
Tangoya da yansıyor tabii yaşanılan tüm bu eşsiz deneyimler, izler, translar, pırıltılar.
 Tango benim için bir yaşam biçimi; yoğun bir dil merkezi, eşsiz bir buluşma, dokunuş , bağlantı noktası. Orada, tam dansın, müziğin içinde,  kendime ait çok şeyi bulduğum, keşfettiğim; olağanüstü insanlarla karşılaştığım,  yakın dostluklar yaşadığım; aşkın, müziğin, ritmin, melodinin içinde yüzdüğüm bir okyanus. Büyülü bir merkez orası...Çok büyülü ama! *.)
 Çoğu milongada dans ederken bazı anlar var ki, tam kopma anlarını tüm içimde, bedenimde, ruhumda yaşamak ve farklı bir boyutsal dönüşüme uzanmak gibi bir his veriyor bana sanki. Farklı farklı, zengin, yoğun frekanslara girmeye de benzetilebilir bu..
Snrm bu  yüzden derinliği benim için çok büyük tangonun ve ona ait her şeyin de eşsiz izleri oluyor içimde.. İnanılmaz bir renk, coşku ve  sonsuzluk arenası orası çünkü!
Son dönemde, gittiğim milongalarda artık daha çok önemsediğim şeyler, güzel, keyifli dansın yanısıra; sıcak bir iletişim; insanların birbirlerini selamladığı; egosal dengelemelerini tek başlarına halledebilecek olgunlukta oldukları; birbirlerine saygı, sevgi duydukları; özgürleştikleri, rahat ettikleri; müzikle an be an koptukları; yargısız, algsal yaklaşımlarla o eşşiz sinerjiyi oluşturdukları ve bu enginliğin dansını soludukları ortamlar oldu diyebilirim. Ve oldukça konformist de oldum son dönemlerde-sanki hiç değilmişim gibi..:)-; rahat bir oturma düzeni, hoş bir içki servisi, ambiyans, sıcaklık, rahat bir akış, kaliteli müzik, zemin ve pist.
Çok şey isteyebilirim; benimle kahvaltı eden ya da yemek yiyen dostlarım gayet iyi bilirler. İstemediğim şey kalmıyor da genelde. İstekler olmadan, gelişim olmaz ama, bu da biline...:-)
Şu an gördüğüm kadarıyla da, aslında bizler oldukça şanslıyız Türkiye'de. Çünkü inanılmaz güzel milongalar, festivaller, harika dansçılar var ve muhteşem ambiyanslı, sıcacık mekanlarda dans edip, tüm kopuşlarımızla oralarda her rengi barındıran ışıklar gibi yansıyabiliyoruz.  Ne nutluluk!
Bu gerçekten şans; bu denli yoğun bir dansın içinde, insan bambaşka yerlere akıp giderken daima gelişen bir cevher, bizim tangomuz bu topraklarda..
Artık şov yapan çiftlerde de  gözlemim de biraz daha değişti ya da hep böyle miydi bilmiyorum. Çünkü en önemlisi ruh ve özgünlük olurken, teknik ve artistik yapılarının nasıl ifade edildiği de önem kazanıyor benim için elbette. O yüzden çok  keskin bakmıyorum snrm; şov şöyle olmalı, böyle olmalı gibi-sadece günün dansı ve şov arasında farklılığa inanıyorum; o ayrı-; kıstaslarım böyle gelişmiyor en azından.. Orada şov yaparak beliren insanların ruhlarını, enerjilerini,  ifade ettiklerini, derinen algılayabiliyorsam,  bu bana yetiyor sanırım.  Çünkü  burada açıklık gerekir aslında ve  bu çok önemli benim için.  O zaman özgünlük ve  eşşizlik muhteşem bir iz bırakıyor insanda; ufak dokunuşlar tınısında da tüm bakış açını değiştiriyor; yenileyip, geliştiriyor.
Son dönemlerde, yine Armada, La Cumparsita, İstanbul Tango milongaları, Point Otel, Tangolic, Galata, Ponte milongalarına katılıyorum ve bu milongalar gayet keyifle devam ediyor diyebilirim. Armada milongasının yaşamımdaki izlerinden biri de, orada daha tangoya ilk başladığımdaki hocamla ve  ilk partnerimle dans ettiğim anların çizgisel izlerini de yaşıyor olmam oluyor sanırım. Zira İTÜ'nün gri renkli komik hallıfleks sınıfında Serdar Sungar ve Sara Navaro çiftini ilk gördüğümüzde,  cidden şok olup kalmıştık. Benim ağzım biraz da açık kaldı, itiraf edeyim..:-) Mühendislik okullarını düşünürsek...:-) Yanımda duran, uzun boylu, yapılı dost Tevfik de ilk partnerim olmuştu. O İTU sınıflarında, koridorlarında az çalışmadık değil o zamanlar. Ne günlerdi... Hatta bir keresinde gittiğimiz milongada sağolsun Tevfik bir dönüş vermişti de oradaki duvara çakılmıştım. O gün de şansa tüm hocalar oradaydı; ne hoş! Sonra sınırsız yolculğumuz hiç bitmeden devam etti elbette...
La Cumparsita milongası ise, ilk gittiğimde beni şoke eden bir atmosfer sunmuştu diyebilirim. Zarif bir iletişim, ambiyans; sıcak bir atmosfer; insanın kendisini rahat, huzurlu hissettiği bir alan; dansı paylaştığı ve sohbet yoğunluğuyla keyifli anlara uzandıkları bir lezzet sunuyordu.
İstanbul Tango milongalarından 333 yıllarca keyifle dans ettiğim, sıcak bir atmosfer, sabahlara kadar süregelen bir danssal yoğunluk, eğlence, renk ve sıcaklık veriyordu. Işıklar aydınlanıncaya kadar çok kaldık orada. Sağolsun esnek dostlar..
Point Otel milongası ise Perşembeleri başka bir yere gidemediğim bir milonga havası verdi yıllarca bana.  Oraya ilk gittiğimde; asansorle 9. kata çıkıp, kapılar açıldığında yaşadığım şoku anlatamam yine. Tüm Türkiye'nin en iyi, eski dansçıları aynı pistte dans ediyorlardı. Büyülenmiştim adeta ve her hafta rotam orası oldu diyebilirim. Bu rota, bir türlü değişmiyor da...:)
Tangolic milongası ise, yeni dönemde oluşan, genç, dinamiki yaratıcı arkadaşlarımızın yeni dansçılar yetiştirdiği, sıcacık bir stüdyo milongası özelliğini de yakaladı sanıyorum. Nice yeni çifti zleyip, yeni DJ leri dinleyebiliyoruz. Bu da harika!
 Oradan çıktığımızda ise Nizam'ın ezogelin çorbasının ve barbak bardak çayının tadını ve bir de bize servis yapan ve adını daima unuttuğum matematikçi olabilecek çocuğun tatlılığını ve iletişimini de  hiçbir şeye değişmem. Bazı obur arkadaşlar tatlı bile yiyorlar...Bir de bana obur derler..:-))
Galata milongası da, yine son dönemlerde oluşan, bana göre en iyi stüdyo milongası; mekansal yetkinliğinden, genişliğinden, zemininden ötürü. Terası da şahane diyebilirim. Hele  biraz daha üzerinde çalışma yapılırsa, daha da muhteşem olur; o kesin!
Ponte milongası, benim çok sevdiklerim arasında; zira haftanın son günü olduğundan manzara, ambiyans, hoş sohbet, Ayşe Hm'ın tatlı hoşgeldin enerjisini sunması dışında çok beklentim olmayan bir yer aslında genelde.. Ama hiç  harika danslar etmeden ya da keyif almadan döndüğümü de hatırlamıyorum. Peynir tabağı da pek hoşuma gider arada. Manzarayla transa girerken bir de tatsal trans da yaşıyoum ki, fonda da eşsiz tandalar süregelen bir dansla kulağımdan tüm benliğime işlerken... Orada servis yapan bir  arkadaşın nezaketli yaklaşımı bile benim için önemli diyebilirim. Ne de olsai ortamı derinleştren, güzelleştiren hep insanlar, pırıltılarıve ışıltıları...
Ve orada bir de çok güzel dans ettiğim insanlar oluyor; bir genç arkadaşımız var ki, yeteneği, zerafeti ve iletişimi ile kalbimi sıcacık bir tınıya ulaştırıyor. Ne kadar güzel; bu kadar genç nüfusu olan bir memlekette, yaşının çok ötelerine ulaşmış insanlar var. Hepsi çok değerli, özel ve harika.
İnsan, uzun bir aradan sonra oturunca da bilgisayar başına, uzunca yazıyormuş onu anladım. Biriken çok şey olmuş.
Sürekli bir şeyler anlatmak ihtiyacı gibi mi, hoş bir sohbet, tatlı bir paylaşım, engin bir deniz, sonsuz bir müzik eseri, derin bir şiir, rengarenk bir tablo gibi mi bilemiyorum. Ama insan paylaşmak istiyor işte...Yaşamı an be an, soluk soluk, tat ve tat, ışık ve ışık paylaşmak...
Şu anda da, İstanbul'da yağışlı, serin, gri bir hava hakimken-pek severim...:)-, sıcacık kahvemi yudumluyorum ve fonda Bach'tan sonra Kat Edmonson var. Angel Eyes parçasını dinlerken koptum yine; pek klasik olarak.
Ansal kouşlarımız olmadan yaşamın zevki var mı zaten. Bazen arkadaşlarım diyorlar, yahu uçacaksan da bu kadar yükseklere gitme bari, bak sonra düşmesi zor olur. Ben de diyorum ki evet oluyor; paraşütüm olmadığında dikey olarak küt diye yere çakılıyorum ki bazen açmayı bile unutan bir yapım var....O da komik bir anektod işte...:))
Ehh hepimizin renkleri, yaşamları, izleri bambaşka; varsın bizimki de böyle olsun. Yaşamı tüm derinlikleriyle tatma bağımlısıyız belki de...
Yaşamımız, kendimizi nerede ifade edebiliyorsak orada oluştuğuna göre, hepimize tüm yoğunluklarımızı ifade edebildiğimiz deneyimsel zenginlikler, paylaşımlar ve açılımlar diliyorum. Lakin bu açılımlar, yurdumdaki Demokratik açılımlara benzemesin sakın. Zira yanarız...:-)
Herkese keyifli bir haftasonu; bol tangolu, uçuşlu, kazançlı, yoğun anlar, haftalar, günler, geceler diliyorum.
Yıldızımız, hepimizin ışıltılarıyla daima parlasın; sinerjisel paylaşımlarımızla, danslarımızla ve buluşmalarımızla da süregelsin...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder