14 Mart 2016 Pazartesi

9 Mart'ta Güneş Tutulması gerçekleşti. Evrendeki akış insanı ve doğayı nasıl mı etkiler derseniz,
tam güneş tutulmasını 1999 senesinde yurdumun doğusunda izleyen şanslı insanlardan biri olduğum ve o yıl sadece yurdumun doğusunda tam tutulma anının izlenebilmesinden ötürü astronomi klübüyle sıradışı bir yolculuk yaşadığım için kendimi gerçekten çok şanslı hisseden insanlardan biriyim, çünkü bir daha o geçişe ömrümüz yetmeyecek ve başka coğrafyalarda da izleyebilir miyim bilinmez!
 Bu ay tam tutulma anı Endonezya'dan izlenebilmiş ve o anı sözcüklerle ifade etmek olanaksız; ne kadar olağanüstü bir evrenin içinde gelişim geçirdiğimizi ve onun eşsiz birer parçaları olduğumuzu yüksek bir ışıltıyla hatırlıyorsunuz...Bunu günlük yaşamlarımızda ne kadar hissedebiliyoruz diye düşünüyordum sıkıntılar içinde boğulmuş bir çok kişiyi gözlemlerken geçen gün. O an, tek o tutulma anı için bile yaşamın olağanüstü ve yaşamaya çok değer olduğunu düşünmüştüm, gözlerim dolmuştu ve "Olağanüstü, olağanüstü!" diye haykırmıştım. Çünkü yaşadığım şey o güne kadar beni en çok büyüleyen doğa olayıydı!!
 Gerçekten sınırsız ve büyülü bir evrenin, boyutlar bütününün içindeyiz. Elbette mucizeyi başta kendimizle oluşturabilir, mucizevi yaşamlar ve yollar çizebiliriz. Çünkü yollar o tutulma anları gibi sonsuz bir güzellikle tüm akışlarla buluşabiliyor. Akışlar ilişkilerle iç içe geçtiğinde de bir çok muhakeme gerçekleşiyor!
 İlişkiler hiçbir zaman çok da  kolay değil, çünkü insan durmaksızın kendi yansımalarıyla yüzleşiyor. Bazı yansımalarından hoşnut olmasa da, bazılarıyla mutluluktan uçuyor ve egosuna kapıldığı her anda da sevgi boyutundan çıkıyor. Onun yerine tüm olumsuz halleriyle kendisini daha da zorluyor.
 İnsan sevgi boyutundayken en yüksek enerji seviyesinde ve saygı duyduğu her şey kızgınlık yerine algısal gelişimi oluşturuyor. Yaşamda hiçbir pürüz sevgi boyutundaki insanın inancını, güvenini, gücünü ve potansiyelini sarsamaz. Daimi bir olgunluk sürecinde ilerler ve yaşam boyu tüm farkındalıkları ile yeniden yeşerir kişi. Evet kesinlikle aşk özgürleştirir ve insan ruhunu kısıtlayan, baskılayan ve huzursuz eden hiçbir şey de aslında aşk değildir. 
Tangoyla ve tangonun içindeki partnerlerimizle, dostlarımızla, tanıdıklarla ve tanımadıklarla ilişkilerimize gelince buralarda ritmler nasıldır?
Yaşadığımız şeylere yoğunluk katabilmek için onların derinliklerine süzülmek gerekir. Yani kendini tanımak, tutkularının farkına varabilmek, karşı tarafın dünya modelini gerçekten hissedebilmek, yoğun bir empati yeteneği geliştirebilmek. Aksi durumda "close embrace" i nasıl oluşturabiliriz, "cabeceo"da birbirimizin gözlerinin içine rahatça nasıl bakabiliriz, rondaların içinde diğer tüm dansçılarla nasıl bütünlüğü oluşturan bir çember ve sinerji yumağı haline gelebiliriz. Hepsi başta kendimizle ve tam tutulma anındaki gibi evrenle ve evrenin büyüleyici ritmiyle uyumla başlamaz mı...Müzik başladığında tüm moleküler hareketler gibi, ruhsal, fiziksel, duygusal ve zihinsel seçimlerlerimizin izleriyle buluşmaz mıyız, yoğun bir enerjinin içine adım adım akmaz mıyız...
Evet tango ve yaşanılan her şey, her birimiz için bambaşka anlamlara, ifadelere ve deneyimlere açılır. Bizi biz yapanlar da onların içinde tüm yaşadıklarımız, hissettiklerimiz ve fark ettiklerimizdir.
Haftanın ilk milongası için önce Armada'yı planlamıştım ama yorgunluğa yenilerek o geceyi pas geçtim. 
Çarşamba Günü 333 milongasıyla festival sonrası şampanyalı kutlamayı da kaçırdım.
Perşembe Günü'ne geldiğimizde Point Otel milongasında, kendi adıma çok lezzetli bir seyir yakaladım. Dj Serçin'in özlediğim müzikal sıralamasıyla, Güralp'in 20 yaş genç versiyonunun kapıdaki karşılamasıyla, pistin tam ortasında bembeyaz bir kalbin ve masalar yerleşmiş tüm dansçıların ifadeleriyle ve dostlarımın sohbetleriyle ve ettiğimiz tüm danslarla çok tatlı, keyif, mutluluk dolu bir gece yaşadım. Atmosferin tadını çıkardım, Serdar ve Ceren çiftinin performanslarını izledim, kendimce salsa dansının da tadına vardım ve tangonun sonsuz kollarına ruhumu yine teslim ettim. Diğer gitmeyi düşündüğüm Para Bailar milongası yerine de evimin yolunu tuttum.
Zaman zaman milonga ortamlarında bir çok arkadaşın ve belki çoğumuzun yaşadığı bazı sıkıntıları değerlendirmek istedim ve o gün ettiğimiz sohbetler de ipucu oldu. Dansçılar ve tanıdıklar kültürel bir farktan dolayı mı birbirlerini çok da tanımak istemiyorlar?
 Hatta zaman zaman "ignore" ederler diye düşündüm .Bazı kadın dansçılardan sık sık duyduğum,  bazı erkek dansçıların onlardan bir selamı bile esirgedikleri yönünde olan hayal kırıklıkları, kırgınlıkları...
Diyorlar ki,
" İlla dans etmemiz gerekmiyor ki, selam vermek bu kadar zor mu...."
 Belki erkek dansçılarımız da kendilerini sorumlu hissediyorlar bilemiyorum. Hatta sevdiğim bir dansçı arkadaşım o gün biraz da görev gibi dans ettiğin vurguladı. Onunla dans etmeyi bekleyen kadınlar varmış ve oları memnun etmek ve kırmamak için ekstra çaba gösteriyormuş. Bu görev hissini yaşayan çok sayıda  tangoya çok tutkun dostlarımız da var aslında. Ben de zaman zaman şunu gözlemlerim, daha ilk tangoyu öğrenirken sizinle dans eden insanların, bir süre sonra neredeyse sizi tanımaz hale gelmeleri, ya da sosyal platformlarda selam vermekte bile zorlandıkları da bazen mümkün olabiliyor. Belli grupların içine katıldıkları için mi, kişisel sebeplerden mi, farklı farklı nedenlerden mi bilinmez ama insanların birbirlerinin sürecini gözlemlemesi aslında ne kadar da özel. Bu benim için çok hoş ve tatlı bir anı birikimi aslında neyse...:)
Yani  bir nokta da şu, dansçılar özünde birbirini ignore etmeye mi yatkın. Yani kendi şovları, performansları ya da arkadaşlarının bir organizasyonu, gösterisi olmadığında diğer tüm dansçılar onlar için çok mu yabancı. Bunu elbette psikolog ve sosyolog arkadaşlar belki daha iyi yorumlar. Yıllardır gözüme çarpan bir şey bu ve hala araştırmalarım devam ediyor...
 Kişisel anlamda geçmişimde ilk adımlarımı bilen insanları daha da saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum çünkü tangoda daha bebeklik yıllarıma şahit olmuşlar ki, bu ne anlamlı bir yolculukmuş, paylaşımmış duygusunu getiriyor içime. Elbette her insanın çeşit çeşit dinamikleri, ruh halleri, ruhsal yolculukları, duygu ve düşünceleri, unik egosal süreçleri var ve bunların tamamı pistin tam merkezine de yansıyor. Biz tango tutkunları özünde dans ederken ne bekliyoruz ve nasıl bir akışa kapılıyoruz aslında?
Yoğun bir "abrazo"nun kalbinde bile  özlerimizle buluşamaz, uçamazsak, şu yaşam üzerinde nerede kalbimizin merkezine ulaşabiliriz... 
Fikrimce güzel, duygulu dans edebilmek için yüksek boyutlu bir insan sevgisi de gerekiyor. Yoksa bir insan yerine, sadece kendinizin kendinizle dans ettiğiniz ama figüran olan bir bedene dokunuyorsunuz ve onunla kendinizi gösteriyorsunuz. Bunlar elbette hep kişiye özel, yani herkes mutlaka farklı şeyler yaşıyor. Yaşadıkça da yine başka renkler fark ediyor.
Cuma Günü Milongahane niyetimi ev keyfi aldı.
Cumartesi Günü Point'te Chakma Maraton etkinliğine katılmayı ihmal etmedim. Güzel renkli gecede beş Dj'in seçkileriyle dans etme olanağı yakaladık. Dj koltuğunda Volkan, Gökhan, Yüksel, Serçin ve Ramo hoş bir kalabalıkla dolu gecede hoş bir enerji yakaladılar. Biz de zaman zaman sohbet ettik, zaman zaman tangonun ritmlerinde güzel yollar keşfettik.
Pazar Günü Ponte milongasında Dos Ufos olarak Dj koltuğundaydık. Tam mutlulukla başladığımız gecede Ankara'daki bomba yüklü aracın patlama haberiyle şok olduk. Yaşamlarımızın içinde olan bu facialara karşı artık ne hissedeceğimizi, düşüneceğimizi bilemezken duygu ve sevgi yoğunluğumuzu yüksek tuttuğumuz bir gece yaşadık. Dostlarımızla olmak ve sevgiyi paylaşmak bu acının çok daha ötelenmesini sağladı belki. Ancak sabahleyin yitip giden insanlarımızın çeşit çeşit haberlerini okurken ve kaç kişinin yok olduğunun sayısını bile bilemezken, derin sarsıntı dolu bir haftaya başladık. Şu an yaşadığımız her yer terör tehditi altında ve diliyorum bu zorlu süreci bütünlükle atlatabiliriz. Kızılay'da hepimiz olabilirdik ve yine canlar yitip gitti. Tüm ölenlerin yakınlarına başsağlığı ve sabırlar diliyorum. Ateş en çok da düştüğü yeri güçlü etkisiyle yakıyor....
Bunun yanı sıra artık öyle bir psikoloji içine geçmiş durumdayız ki, sanki terörün korkunç hakimiyetine hapsedilmek isteniyoruz gibi hissetmeye başladım. Mutlu olmaktan, güzel anlar paylaşmaktan da kötü hisseder hale geldik. Lakin şu yaşadığımız süreçte biraz daha barış dolu duyguları içimizde barındırmamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü toplum olarak ciddi tehlikeli bir süreçten geçiyoruz. Barışa, sevgiye ve bizi iyi hissettirecek ne varsa, onları daha da çok yapmaya en çok ihtiyaç duyduğumuz günlerdeyiz. Bu nedenle içimizdeki sevgimiz, saygımız ve barışa olan inancımız hiç solmasın diliyorum!
Son olarak geçenlerde tango dünyasının dışiından arkadaşlarla tangonun nasıl bir dans olduğunu konuşuyorduk. Bazen çok farklı görünen dansımızın aslında içimdeki yapısına değindim. O da şöyleydi;
 Fikrimce her insan hayatında bir kez de olsa tango yapmalı,
tangoda kadın ve erkeğin yakın temasta dokunuşlarında sadece cinsel bir sebep olmadığını bilmeli. Cinsiyetlerin ötesine erişmeyen hiçbir/ çoğu insan dansta uçuşu sağlayamaz diye düşünüyorum. Çünkü uçuşu ruh sağlar ve uçuş ruhun yansımasıdır.
Tangoyu sadece şehvet yüklü gören insanlar için de şunu belirtmeliyim ki,
tangoyu tango yapan insan enerjisinde yükselttiği tutku ve motivasyondur ama tango yaşamın çok boyutunu kapsayan bir yansımadır. Gördüğün duygu seni yansıtır, ötelerini görmek için tüm duyguları yaşamalısın ve hepsinde cesurca kendini keşfetmelisin.
Tango büyütür, büyümeyi seçersen,
daraltır, daralmayı hedeflersen,
geliştirir, esnemeyi arzularsan.
Tango sen ne istersen, onu hayatına getirir ve sana onu oluşturan tüm incilerini sunar....

 Sevgiyle, saygıyla kalınız...

2 yorum:

  1. Sevgili Ebru çok güzel objektif bir yazı. Önceki yazılarını da zevkle okuyup takip edeceğim. :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok çok teşekkür ederim Oya'cığım, sevgiyle...***

      Sil