25 Ocak 2016 Pazartesi

Milonga işi kültür işidir. İnsanlara, tango dünyasına ve tangonun gelişimine sunulan bir hizmet ve renktir. Bugüne kadar bir çoğumuzun yaşadığı sayısız milonga deneyiminin hayat akışlarımıza ve yaşam stilllerimize eklediği zenginlik büyüktür ve bunlar içimizdeki yaşam coşkusunu belki de oldukça arttıran şeyler. Sadece bir gecede bile yaşanan danslar, sohbetler, gözlemlerimiz, müzikal renklilik tangonun soluklarını her algıya farklı boyutlarıyla aktarır ve nice farklı yollardaki insanı bir bütünde toplar. Bu nedenle milonga kültüründe sinerji o kadar mühimdir ki, bunun içindeki her bireyi yoğun bir şekilde etkiler ve içindeki her bireyin o sinerjiye katkısını önemli hale getirir. Her şey başta insan için olduğunda, her şey aynı zamanda tango için olur. Tango müziğini yaratan, yansıtan, ifade eden, hisseden ve dansıyla yoğun translara akan insandır çünkü. İnsan, kültür ve yaşam odaklı tüm organizasyonlar bu nedenle asıl hedefi gerçekleştirirler ve bu vesile dahilinde tango ve tangonun içinde büyüyen insan kazanan hale gelmiştir. Bizler de bu dünyalarımızın içinde bu sevdiğimiz dansın, dünyanın vasıtasıyla birbirimizle buluşur ve doyasıya kucaklaşırız işte! :-)
Geçtiğimiz hafta boyunca etkili kar yağışı, leziz ev pikniklerine ve şahane üzüm sofralarımıza güzel bir ortam hazırladı. Milonga trafiği biraz durulsa da yaşam bambaşka boyutlarını yansıttı. Dolayısıyla haftanın tek milongası Tangosu organizatörleri Gül ile Ulaş'ın organize ettiği ilk kez gittiğim  Kadıköy Moda'daki  St Josephliler Derneği'nde Milonga Paradiso olarak gerçekleşti. Gecede Dos Ufos olarak Hakkı'yla Dj koltuğunda bulunduğumuzdan kar, kış bahanelerini savuramayarak milonga mekanına ulaştık ve gecenin keyfini sürdük.. Milonguera(o)lar dünyasında konformist dansçılar soğuğa, kara, kışa bazen aşırı duyarlı olabiliyor malum! ;-)
Milonga mekanına, ambiyansına, atmosferine ve konforuna öncelikle bayıldığımı belirtmeliyim. Bu nedenle Gül'ü ve Ulaş'ı böyle harika bir milonga ortamını hazırladıkları ve bizlerle buluşturdukları için tebrik etmeliyim. Mekanın elitliğinin yanı sıra, rahatlığı, milonga ortamına uygunluğu da dans camiası için gerçekten önemli bir tatmin sağlayacaktır diye düşünüyorum.
Gece iki sularına kadar devam eden gecede dansçı dostlarımızdan farklı seçkilere aç bir grubu oldukça memnun ettik diyebilirim. Gotan Project'ten de sıraladığımız bir tanda esnasında yanımıza büyük bir coşkuyla gelen bir çift, bize o denli içten teşekkür ettiler ve o kadar mutlu olduklarını belirttiler ki, bizim de mutluluğumuz ve gülümseyişlerimiz katlandı. Bu tür çok sevdikleri tandaları hiç duyamadıklarını hüzünle ifade ederlerken, biz bu tandayı çaldığımızda da ne kadar coşkuyla dans ettiklerini tekrar vurguladılar.
Elbette dans camiasında belli bir beğeni potansiyeli oluyor, lakin bizim meşhur benzer stillerdeki seçkiler ve Altın Çağ'ın dışına, hatta elektronik, nuevo tandalarına, farklı renklere, tınılara da yer vermek bir çok Dj'in tercihi olmuyor. Fikrimce gelişim, tangoyu yaşayan her kitlenin gelişimiyle mümkün. Yani memnun olan bir kitleyi tamamiyle yükseltip ve hep memnun edip, diğer kitleyi yok saymak ya da eritmek ne kadar doğrudur tartışılır. Sonuçta illa her mekanda, ya da milongada bu tür parçalara yer verilmese de, uygun her durumda çalınabilir mantığındayız. Ne mutludur ki, bir çok arkadaşımız gece boyunca çok keyifle dans ettiler. Aslolan çalınan müziklerle bazen de çok coşkuyla dans edebilmek dışında nedir ki....

 Tango müziği, öncelikle dans edebilmemiz için de en uygun koşulu hazırlamaz mı...
Şimdi "D'Arienzo'dan El Flete'yi dinleyesim geldi,  ama  dans etmeden durabilecek miyim  tartışılır. Bu nedenle Radyo Voyage'a geri döneyim....-)
Tango bazılarımız için tutkularımızın, aşkımızın, özgürlüklerimizin ve ruhumuzun dansı ve boyutu. Dolayısıyla tüm duygularımızın da en yoğun dokunuşlarına ulaştığı bir evren.
Tanıdığımız, tanımadığımız bir çok dansçının  tüm rondalarda akan danslarının yanı sıra, bir de tango dünyasının dışından bir arkadaşımın tangoya dair yorumlarını ilgiyle dinledim. Onu şaşırtan şey, gördüğü çoğu dansçının  mutsuz görünmesiymiş. Hatta sadece bir kaç kişiyi, gerçekten dans etmekten mutlu gibi gözüküyor diye yorumladı. Ben de düşündüm,
acaba milonguera(o)lar gerçekten ne kadar mutlu insanlar diye...:-)
Geçenlerde yurdumda ve dünyada ün kazanmış, başarılı ressam bir arkadaşla yaşam üzerine sohbet ediyorduk. Demişti ki,
"Herkes resim yapmayı keyif veren bir şey olarak tanımlıyor ama aslında resim yapmak bazen ciddi ızdırap veriyor ve resim yapmak bazen ciddi zorluk. Bazı tablolar seni süründürüyor, tüm enerjini versen de yetmiyor. Ama kimse bunu böyle bilmiyor..."
Yani aslında sanata dair bir çok alanı düşündüğümüzde, tüm duyuların,duyguların ve düşüncelerin en yoğun hale geldiği noktalara mı ulaştığımız alanlar o frekanslar...?
Tango yapan insanlar, özünde nerede mutluluğu buluyor, ya da mutluluğu, tatmini hayatlarında gerçekten bulabiliyorlar mı?
Ya sanatçılar, müzisyenler ya da farklı alanlardaki diğer insanlar?
Yani uçan, uçuşan dansçıların yanı sıra, bir performansa, festivale çıkan dansçılar, orkestralar, bir çok kişinin yaptıkları organizasyonlara gelmeleri için uğraş veren organizatörler, öğrenci sayılarını uygun bir hale getirmeye çabalayan eğitmenler bu dansın içinde uçmaktan ziyade zaman zaman stres içinde koşuşturmuyorlar  mı ve hedeflerine ulaşma yönünde habire çabalamıyorlar mı...?
Elbette hepsi yaşadığınız dünyanın ve tangonun içinde var. Yani  her yol ve yön bir gayret, çaba ve çalışma istiyor.
İnsanların bir kısmı da zorlu iş yaşamlarından ya da bir çok dertlerinden sıyrılmak için bir sosyal aktivite olarak da yaşayabiliyor tangoyu...Ve oluşturdukları o yoğun abrazoların içinde evrenin farklı bir boyutunda yükselirken, belki de dünyanın başka bir noktasında ya da kendi ülkesinin herhangi bir şehrinde olan bir saldırıdan, terörden, dertten, kederden uzakta bir dünyada oluyor....
Geçenlerde çok önemli bir iş adamının ani ölümü gündeme geldi. Mustafa Koç gibi iş dünyasına ve Türkiye'nin gelişimine büyük katkıları olan bir şahsın sabah sporunun ardından ani bir kalp kriziyle yaşamını yitirmesi bir çoğumuza neleri düşündürdü kimbilir..
Bir nefeslik ömürlerimizde ne kadar mutlu, coşkulu olabildiğimizi, para kazanmak uğruna nasıl bir yaşam stillerinde bir ronda oluşturduğumuzu mu...
Elbette her birimiz kendi yolunda ve yolculuğunda birer yolcu olarak birbirini selamlıyoruz ve birbirimizle bu çok sevdiğimiz müzikal dünyanın içinde buluşuyoruz...
Aşk varsa, yaşam var. Bu nedenle Nazım Hikmet'in bir şiiriyle bu haftalık güncemi noktalamak isterim.
Şu kısacık yaşamlarımıza ne denli, hoş anlar, mutluluklar ve sevgi doldurabiliyoruz diye düşünerek...
ok şükür aşığım.
 Bana öyle geliyor ki 
bir tek insana, 
yüz milyonlarca insana,
 bir tek ağaca, 
bütün ormana, 
tek bir düşünceye, 
bir çok düşünceye
 ve fikre aşık olmadan yaşamak, 
yaşamak değildir." Nazım Hikmet

Sevgiyle, aşkla ve tangoyla kalınız...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder